Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2006) > Çeviriyorum
Çeviriyorum
Kanlı Sınırlar: Daha iyi bir Orta Doğu nasıl görünürdü?
Amerikan Ba­sı­nı
Çeviri: Emin Ali Kunt
 
An­la­yış’ın No­tu
“Bu­ra­da gör­dü­ğü­müz şey, bir ma­na­da, (yük­se­len) ye­ni Or­ta­ Do­ğu’nun do­ğum san­cı­la­rı­dır. Ne ya­par­sak ya­pa­lım, ye­ni Or­ta Do­ğu’nun oluş­ma­sı yö­nün­de ça­ba­la­dı­ğı­mız­dan emin ola­lım; zi­ra es­ki­si­ne ge­ri dön­me­mek­te ka­rar­lı­yız.” ve “Ye­ni bir Or­ta Do­ğu’nun za­ma­nı gel­di.” Eğer bu söz­ler Mı­sır­lı bir dip­lo­ma­ta, bir Fran­sız si­ya­set­çi­ye ya da bir Türk ga­ze­te­ci­ye ait ol­say­dı gü­lüp ge­çer­dik. Ne var ki bu söz­ler, dün­ya­da Or­ta Do­ğu’yu de­ğiş­ti­re­bi­le­cek eko­no­mik ve as­ke­rî ka­pa­si­te­ye sa­hip tek ül­ke olan Ame­ri­ka’nın ‘şa­hin’ Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı Con­do­le­ez­za Ri­ce’a ait. Yu­ka­rı­da­ki ilk ifa­de­yi, İs­ra­il’in Lüb­nan’a yö­ne­lik sal­dı­rı­la­rı­nın baş­la­ma­sı­nın ar­dın­dan 21 Tem­muz’da Was­hing­ton’da, ikin­ci­si­ni ise 26 Tem­muz’da İs­ra­il’de sarf et­ti Ri­ce. Ye­ni bir Or­ta Do­ğu ile kas­te­di­len ne­dir? Ri­ce’a so­rar­sa­nız, da­ha öz­gür, da­ha de­mok­ra­tik, da­ha is­tik­rar­lı, da­ha kal­kın­mış bir Or­ta Do­ğu. Bu na­sıl ola­cak? Bas­kı­cı re­jim­ler de­ği­şe­cek. Pe­ki ya sı­nır­lar? 
İş­te bü­tün me­se­le bu. Da­ha öz­gür ve de­mok­ra­tik bir Or­ta Do­ğu için aca­ba sı­nır­la­rın da de­ğiş­me­si ge­re­ki­yor mu? İs­ra­il’in ve pet­rol kay­nak­la­rı­nın gü­ven­li­ği­ni ga­ran­ti al­tı­na al­mak, bu­nun için de böl­ge­de ba­ğım­sız bir gü­cün te­ma­yüz et­me­si­ni en­gel­le­mek uğ­ru­na Ame­ri­ka sı­nır­la­rı de­ğiş­tir­me­ye te­şeb­büs ede­bi­lir mi? Pe­ki bu sin­si pro­je bi­zim sı­nır­la­rı­mı­za da uza­nır mı?
Aşa­ğı­da­ki ma­ka­le Ame­ri­kan or­du­sun­dan emek­li Yar­bay Ralph Pe­ters’e ait. Ame­ri­ka’nın pres­tij­li der­gi­le­rin­den bi­ri olan Ar­med For­ces Jo­ur­nal’da Ha­zi­ran ayın­da ya­yım­lan­dı. Ma­ka­le­yi ilk gör­dü­ğü­müz­de te­bes­süm­le oku­duk. Ta ki Ri­ce’ın yu­ka­rı­da­ki ifa­de­le­ri­ni du­ya­na ka­dar. Ma­ka­le bel­ki, Ame­ri­kan oku­ru­nun pek de ya­ban­cı­sı ol­ma­dı­ğı bir be­yin fır­tı­na­sı ör­ne­ği ola­bi­lir. Ya­ni bir de­li­nin he­ze­yan­la­rı, de­nip ge­çi­le­bi­lir. An­cak de­de­le­ri­miz­den dev­ral­dı­ğı­mız bu ül­ke­yi, bir met­re­ka­re­si­ne bi­le ha­lel ge­tir­me­den to­run­la­rı­mı­za bı­rak­mak is­ti­yor­sak her tür­lü ih­ti­ma­li dik­kat­le göz­den ge­çir­me­li­yiz.      
An­la­yış ola­rak, sa­bır sı­nır­la­rı­mı­zı zor­la­yan bu ma­ka­le­yi, me­se­le­nin cid­di­ye­ti­ni ve için­den geç­mek­te ol­du­ğu­muz kay­pak sü­re­cin ehem­mi­ye­ti­ni de göz önü­ne ala­rak ve af­fı­nı­za sı­ğı­na­rak siz­ler­le pay­laş­mak is­te­dik.
http://www.ar­med­for­ces­journal.com/2006/06/ 1833899
 
Ulus­la­ra­ra­sı sı­nır­lar hiç­bir za­man ta­ma­men adil de­ğil­dir. Fa­kat sı­nır­la­rın bir ara­da ol­ma­ya ya da ay­rıl­ma­ya zor­la­dı­ğı ki­şi­le­re re­va gö­rü­len ada­let­siz­li­ğin de­re­ce­si bü­yük bir fark oluş­tu­rur: Sık­lık­la hür­ri­yet ve is­tib­dat, hoş­gö­rü ve zu­lüm, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü ve te­rö­rizm, hat­ta ba­rış ve sa­vaş ara­sın­da­ki fark­tır bu! Dün­ya­da­ki en ras­ge­le ve çar­pı­tıl­mış sı­nır­lar Af­ri­ka ve Or­ta Do­ğu’da yer alı­yor. Ken­di çı­kar­la­rı­nı dü­şü­nen Av­ru­pa­lı­lar ta­ra­fın­dan çi­zil­miş olan Af­ri­ka’da­ki sı­nır­lar, mil­yon­lar­ca yö­re sa­ki­ni­nin ölü­mü­ne se­bep ol­ma­ya de­vam edi­yor. Fa­kat Or­ta Do­ğu’da­ki ada­let­siz sı­nır­lar, Churc­hill’in de­di­ği gi­bi, ba­şı­mı­za ye­rel ola­rak üs­te­sin­den ge­li­ne­bi­le­cek­ler­den da­ha bü­yük be­lâ­lar açı­yor. Or­ta Do­ğu’nun iş­lev­siz sı­nır­la­rı­nın öte­sin­de –re­za­let bo­yut­lar­da­ki ada­let­siz­lik­ten kay­nak­la­nan kül­tü­rel dur­gun­luk­tan, et­ra­fa ölüm ku­san di­nî aşı­rı­lı­ğa va­rın­ca­ya ka­dar- çok da­ha bü­yük so­run­la­rı var­ken, böl­ge­de­ki bü­yük ba­şa­rı­sız­lı­ğı an­la­ma­ya ça­lış­ma­nın önün­de­ki en bü­yük en­gel İs­lâm de­ğil ve fa­kat biz­zat bi­zim dip­lo­mat­la­rı­mı­zın âde­ta tap­tı­ğı o ber­bat -ama- do­ku­nul­maz olan ulus­la­ra­ra­sı sı­nır­lar­dır.
Ga­yet ta­bi ki sı­nır­lar­da ya­pı­la­cak hiç­bir dü­zen­le­me­nin Or­ta Do­ğu’da­ki her azın­lı­ğı mem­nun ede­ce­ği dü­şü­nü­le­mez. Ba­zı ör­nek­ler­de, et­nik ve di­nî grup­lar bir­bi­ri­ne ka­rış­mış ve bir­bi­riy­le bü­tün­leş­miş ola­rak ya­şı­yor. Baş­ka yer­de ger­çek­le­şe­cek kan ba­ğı­na ya­hut inan­ca da­ya­lı bir ye­ni­den-bir­leş­me, şu an­ki sa­vu­nu­cu­la­rı­nın um­du­ğu ka­dar se­vin­di­ri­ci ol­ma­ya­bi­lir. Bu ma­ka­le­ye eş­lik eden ha­ri­ta­da yan­sı­tı­lan sı­nır­lar Kürt­ler, Be­lu­ci­ler ve Şii Arap­lar gi­bi ‘al­da­tıl­mış’ en önem­li grup­la­rı mağ­dur eden ha­ta­yı dü­zel­ti­yor; fa­kat Or­ta Do­ğu’da­ki Hı­ris­ti­yan­la­rı, Ba­ha­ile­ri, İs­ma­i­li­le­ri, Nak­şi­ben­di­le­ri ve sa­yı­ca da­ha az olan di­ğer azın­lık­la­rı ye­te­rin­ce he­sa­ba kat­ma­dı­ğı için yi­ne de bir öl­çü­de ba­şa­rı­sız sa­yı­lır. Akıl­lar­dan si­lin­me­yen bir ha­ta ise, as­la bir top­rak ba­ğı­şı ile dü­zel­ti­le­mez: Çö­ken Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun Er­me­ni­le­re kar­şı iş­le­di­ği soy­kı­rım. Bu­ra­da ye­ni­den ta­hay­yül edi­len sı­nır­lar­la gi­de­ri­le­me­yen bü­tün ada­let­siz­lik­le­re rağ­men, sı­nır­lar­da böy­le bü­yük bir ye­ni­le­me ya­pıl­ma­dı­ğı müd­det­çe as­la da­ha ba­rış do­lu bir Or­ta Do­ğu gö­re­me­ye­ce­ğiz.
Sı­nır­la­rı de­ğiş­tir­me ko­nu­sun­dan tik­si­nen­ler da­hi, Bo­ğa­zi­çi ile İn­dus ara­sın­da­ki ulu­sal sı­nır­la­rın mü­kem­mel ol­ma­sa da da­ha dü­rüst bir şe­kil­de dü­zen­len­me­si­ni ta­sav­vur et­me­ye te­şeb­büs eden bir zi­hin­sel eg­zer­si­ze ka­tıl­ma­ya sı­cak ba­ka­cak­tır. Ulus­la­ra­ra­sı dev­let ida­re­si­nin, ha­ta­lı sı­nır­la­rı ye­ni­den tas­hih et­mek için –sa­vaş ol­ma­dı­ğı hâl­ler­de– hiç­bir za­man et­ki­li araç­lar ge­liş­ti­re­me­di­ği­ni ka­bul ede­rek Or­ta Do­ğu’nun ‘or­ga­nik’ sı­nır­la­rı­nı kav­ra­mak için gös­te­ri­le­cek zi­hin­sel bir ça­ba, yi­ne de kar­şı kar­şı­ya bu­lun­du­ğu­muz ve ile­ri­de kar­şı­la­şa­ca­ğı­mız zor­luk­la­rın bo­yu­tu­nu an­la­ma­mı­za bir neb­ze yar­dım­cı olur. Biz­ler şu an­da in­san elin­den çık­ma de­va­sa bi­çim bo­zuk­luk­la­rıy­la uğ­ra­şı­yo­ruz ki bu bo­zuk­luk­lar, dü­zel­ti­lin­ce­ye ka­dar düş­man­lık ve şid­det do­ğur­ma­yı sür­dü­re­cek. Sı­nır­la­rın de­ğiş­me­me­si ge­rek­ti­ği­ni ve her ne ise o ol­du­ğu­nu söy­le­ye­rek “dü­şü­nü­le­mez ola­nı dü­şün­me­yi” red­de­den­le­re ge­lin­ce, on­la­ra şu­nu ha­tır­lat­mak­ta ya­rar var­dır: Asır­lar bo­yun­ca sı­nır­lar hiç dur­mak­sı­zın de­ğiş­miş­tir! Sı­nır­lar hiç­bir za­man du­ra­ğan ol­ma­mış­tır ve Kon­go’dan baş­la­yıp Ko­so­va’dan ge­çe­rek Kaf­kas­la­ra uza­nan pek çok sı­nır şu an­da bi­le (bü­yü­kel­çi­ler ve özel tem­sil­ci­ler göz­le­ri­ni bir baş­ka ta­ra­fa çe­vi­rip kun­du­ra­la­rı­nı par­lat­ma­ya ça­lı­şır­ken) de­ğiş­mek­te­dir. Son ola­rak, beş bin yıl­lık ta­ri­hin ka­ran­lık mah­ze­nin­den kir­li kü­çük bir sır da­ha: Et­nik te­miz­lik işe ya­rar!
Sı­nır me­se­le­siy­le işe baş­la­mak, en çok Ame­ri­ka­lı okur­lar için has­sas bir mev­zu­dur: İs­ra­il’in kom­şu­la­rıy­la ma­kul se­vi­ye­de bir ba­rış içe­ri­sin­de ya­şa­mak için bes­le­di­ği ümit­le­rin su­ya düş­me­me­si, an­cak meş­ru gü­ven­lik kay­gı­la­rı­nı gi­de­re­cek esas­lı ye­rel dü­zen­le­me­ler­le 1967 ön­ce­si sı­nır­la­ra dön­me­siy­le müm­kün­dür. Fa­kat bin­ler­ce yıl­dır kan­la bo­yan­mış bir şe­hir olan Ku­düs’ü çev­re­le­yen ara­zi­ler me­se­le­si­ni çöz­me­ye öm­rü­müz yet­me­ye­bi­lir. O hâl­de araş­tır­ma­cı­lar ta­ra­fın­dan di­dik di­dik in­ce­len­miş olan bu ko­nu­yu bir ta­ra­fa bı­ra­ka­lım ve gör­mez­den ge­li­ne­rek hiç ça­lı­şıl­ma­mış olan mev­zu­la­rı ele ala­lım.
Bal­kan Dağ­la­rı ile Hi­ma­la­ya­lar ara­sın­da ada­let­siz­li­ğiy­le nam sal­mış top­rak­lar­da en çok gö­ze ba­tan eşit­siz­lik, ba­ğım­sız bir Kürt dev­le­ti­nin ol­ma­yı­şı­dır. Or­ta Do­ğu’da bir­bi­ri­ne kom­şu böl­ge­ler­de ya­şa­yan 27 ilâ 36 mil­yon Kürt var­dır (bun­lar yak­la­şık ra­kam­lar­dır, çün­kü hiç­bir dev­let tam bir nü­fus sa­yı­mı­na izin ver­me­mek­te­dir). Tah­min edi­len nü­fus ra­kam­la­rı­nın en alt se­vi­ye­sin­de bi­le bu­gün­kü Irak’ın nü­fu­sun­dan da­ha faz­la olan Kürt­ler, dün­ya­nın ken­di­ne ait bir dev­le­ti ol­ma­yan en bü­yük et­nik gru­bu­dur. ABD ve onun koa­lis­yon or­tak­la­rı, Bağ­dat’ın dü­şü­şün­den son­ra bu ada­let­siz­li­ği dü­zelt­me­ye baş­la­mak için bü­yük bir şan­sı elin­den ka­çır­mış­tır. Tıp­kı Fran­kens­te­in ca­na­va­rı gi­bi uy­gun­suz par­ça­la­rın bir­leş­ti­ril­me­siy­le or­ta­ya çık­mış bir dev­let olan Irak, der­hâl üç kü­çük dev­le­te bö­lün­me­li­dir. Doğ­ru­su biz­ler, Irak­lı Kürt­le­ri ye­ni Irak Hü­kü­me­ti’­ni des­tek­le­me­ye zor­la­ya­rak kor­kak­lık et­tik (ki on­lar bu des­te­ği, iyi ni­ye­ti­mi­zin be­de­li ola­rak bü­yük bir iş­ti­yak­la ver­di­ler) ve bu kor­kak­lık ve viz­yon ek­sik­li­ğin­den ötü­rü de ba­şa­rı­sız ol­duk. Hal­bu­ki ser­best bir halk oy­la­ma­sı ya­pıl­ma­sı hâ­lin­de hiç­bir ha­ta ol­maz­dı: Irak­lı Kürt­le­rin ne­re­dey­se yüz­de 100’ü öz­gür­lük le­hin­de oy kul­la­nır­dı.
Ye­ri gel­miş­ken be­lirt­mek ge­re­kir ki, uzun­ca bir za­man­dır acı­lar­la bo­ğu­şan Tür­ki­ye­li Kürt­ler de öz­gür­lük le­hin­de ola­cak­lar­dır ki, hep­si de on­lar­ca yıl­dır şid­det­li as­ke­rî bas­kı­la­ra gö­ğüs ger­di­ler ve Türk dev­le­ti­nin on­lar­ca yıl­dır Kürt kim­li­ği­ni ka­zı­mak için gös­ter­di­ği yo­ğun ça­bay­la ikin­ci sı­nıf va­tan­daş mu­ame­le­si gö­re­rek ‘dağ Türk­le­ri’ di­ye anıl­dı­lar. Kürt­le­rin An­ka­ra’nın elin­de­ki va­zi­ye­ti geç­ti­ği­miz on yıl içe­ri­sin­de bi­raz da­ha ra­hat­la­mış gö­rü­nür­ken, bas­kı son za­man­lar­da ye­ni­den yo­ğun­laş­tı. Açık­ça­sı, Tür­ki­ye’nin do­ğu beş­li­si, “iş­gal al­tın­da­ki böl­ge” ola­rak gö­rül­me­li­dir. Su­ri­ye ve İran Kürt­le­ri­ne ge­lin­ce, on­lar da eğer be­ce­re­bi­lir­ler­se Öz­gür Kür­dis­tan’a ka­tıl­mak için ha­re­ke­te ge­çer­ler. Dün­ya­nın meş­ru de­mok­ra­si­le­ri­nin Kürt ba­ğım­sız­lı­ğı­nı sa­vun­ma­yı red­det­me­si, med­ya­mı­zı alı­şıl­mış şe­kil­de he­ye­can­lan­dı­ran kü­çük ve be­ce­rik­siz ha­ta­lar­dan çok da­ha ber­bat bir ha­ta­dır; in­san hak­la­rı aley­hin­de iş­len­miş bü­yük bir yok say­ma gü­na­hı­dır. Ve bu ara­da: Di­yar­ba­kır’dan baş­la­yıp Teb­riz’i de içi­ne alan ge­niş bir böl­ge­ye ya­yı­lan öz­gür bir Kür­dis­tan; Bul­ga­ris­tan ve Ja­pon­ya ara­sın­da­ki en Ba­tı ta­raf­ta­rı ül­ke ola­cak­tır.
Böl­ge­de ya­pı­la­cak ada­let­li bir dü­zen­le­me, Irak’ın Sün­ni ço­ğun­lu­ğa sa­hip üç eya­le­ti­ni te­pe­si­ni yi­tir­miş bir dev­let ola­rak bı­ra­kır ki, ne­ti­ce iti­ba­rıy­la bu dev­let de kı­yı şe­ri­di­ni Ak­de­niz kö­ken­li Bü­yük Lüb­nan’a kap­tır­mış bir Su­ri­ye ile bir­leş­me yo­lu­na gi­de­bi­lir: İş­te Fe­ni­ke’nin ye­ni­den do­ğu­şu! Es­ki Irak’ın Şii gü­ne­yi ise, İran Kör­fe­zi’ni çev­re­le­yen bir Arap Şii Dev­le­ti’nin te­me­li­ni teş­kil ede­cek­tir. Ür­dün mev­cut top­rak­la­rı­nı ko­ru­ya­cak, bi­raz da gü­ne­ye doğ­ru Suu­di böl­ge­si­nin bir bö­lü­mü­nü içi­ne ala­cak şe­kil­de ge­niş­le­ye­cek­tir. Gay­ri-ta­biî bir dev­let olan Suu­di Ara­bis­tan da Pa­kis­tan gi­bi par­ça­la­na­cak­tır.
İs­lâm dün­ya­sın­da­ki ge­niş dur­gun­lu­ğun kö­ke­nin­de­ki se­bep, Suu­di kra­li­yet ai­le­si­nin Mek­ke ve Me­di­ne’ye âde­ta ken­di tı­mar­la­rıy­mış gi­bi mu­ame­le et­me­le­ri­dir. İs­lâm’ın en mu­kad­des ema­net­le­ri­nin, ge­niş çap­lı ve ka­za­nıl­ma­mış bir pet­rol zen­gin­li­ği­ni ida­re eden, dün­ya­nın en bas­kı­cı ve bağ­naz re­jim­le­rin­den bi­ri­ne sa­hip bir po­lis dev­le­ti­nin kon­tro­lü al­tın­da ol­ma­sı sa­ye­sin­de Su­udi­ler di­sip­lin­li, hoş­gö­rü­süz bir inan­ca da­ya­lı olan ken­di Vah­ha­bi viz­yon­la­rı­nı sı­nır­la­rı­nın çok öte­si­ne ka­dar yan­sı­ta­bil­di­ler. Su­udi­le­rin zen­gin­leş­me­si ve bu­nun ne­ti­ce­sin­de et­ki alan­la­rı­nı ge­niş­let­me­le­ri İs­lâm Pey­gam­be­ri’nin za­ma­nın­dan bu ya­na İs­lâm dün­ya­sı­nın ve (Mo­ğol de­ğil­se bi­le) Os­man­lı fe­tih­le­rin­den bu ya­na da Arap dün­ya­sı­nın ba­şı­na ge­len en kö­tü şey­di.
Gay­ri-Müs­lim­ler İs­lâm’ın mu­kad­des bel­de­le­ri­nin yö­ne­ti­min­de­ki de­ği­şi­me et­ki ede­mez­ler, ama Mek­ke ve Me­di­ne’nin bir Mu­kad­des İs­lâm Dev­le­ti (bir ne­vi Müs­lü­man üst-Va­ti­kan’ı) ça­tı­sı al­tın­da dün­ya­da­ki bü­yük Müs­lü­man ekol­le­ri­ni ve ha­re­ket­le­ri­ni tem­sil eden dö­nü­şüm­lü bir di­van (ida­rî he­yet) ta­ra­fın­dan yö­ne­til­di­ği­ni bir dü­şü­nün! Bü­yük bir inanç sis­te­mi­nin ge­le­ce­ği hak­kın­da sa­de­ce hü­küm ve­ril­me­yip ay­nı za­man­da tar­tı­şıl­dı­ğı böy­le­si bir yer­de, İs­lâm dün­ya­sı çok da­ha sağ­lık­lı bir du­ru­ma ge­lir. Ha­ki­ki ada­let, bel­ki ho­şu­mu­za git­me­ye­bi­lir ama, Suu­di Ara­bis­tan’ın kı­yı pet­rol böl­ge­le­ri­ni, alt böl­ge­de­ki nü­fu­su oluş­tu­ran Şii Arap­la­ra ve­rir­ken; ül­ke­nin gü­ney­do­ğusun­da­ki çey­rek da­ire­lik alan ise Ye­men’e gi­de­cek­tir. Ge­ri­de ka­lan Ba­ğım­sız Suu­di Top­rak­la­rı, Ri­yad çev­re­siy­le sı­nır­lan­dı­rıl­dı­ğın­da, Suu­di Sa­ra­yı, İs­lâm’ı ve dün­ya­yı yan­lış yön­len­dir­me­ye güç ye­ti­re­mez hâ­le ge­le­cek­tir.
De­liş­men sı­nır­la­ra sa­hip bir dev­let olan İran, top­rak­la­rı­nın bü­yük kıs­mı­nı kay­be­de­cek ve Bir­le­şik Azer­bay­can’a, Öz­gür Kür­dis­tan’a, Arap Şii Dev­le­ti’ne ve Öz­gür Be­lu­cis­tan’a ve­re­cek­tir; fa­kat bu­na kar­şı­lık bu­gün­kü Af­ga­nis­tan top­rak­la­rı içe­ri­sin­de ka­lan He­rat ci­va­rı­nın yet­ki­si­ni el­de ede­cek­tir ki, söz ko­nu­su böl­ge­nin Fa­ri­si­ler­le (Pers­ler­le) hem ta­rih hem de dil ak­ra­ba­lı­ğı var­dır. İran ye­ni­den et­nik bir Pers dev­le­ti ola­cak­tır; bu nok­ta­da be­li­ren en zor so­ru ise, İran’ın Ben­der Ab­bas Li­ma­nı’nı el­de mi tu­ta­ca­ğı yok­sa Arap Şii Dev­le­ti’ne mi tes­lim ede­ce­ği so­ru­su­dur.
Af­ga­nis­tan ba­tı­da İran’a ve­re­rek kay­bet­ti­ği top­rak­la­rı do­ğu­da ka­za­na­cak ve Pa­kis­tan’ın ku­zey­ba­tı sı­nı­rın­da­ki ka­bi­le­ler Af­gan kar­deş­le­riy­le ye­ni­den bir­le­şe­cek­ler­dir (bu­ra­da­ki önem­li nok­ta, söz ko­nu­su sı­nır­la­rın bi­zim key­fi­mi­ze gö­re de­ğil, ye­rel halk­la­rın ter­ci­hi doğ­rul­tu­sun­da çi­zi­le­ce­ği­dir). Bir di­ğer su­ni dev­let olan Pa­kis­tan da Be­lu­ci top­rak­la­rı­nı Öz­gür Be­lu­cis­tan’a ve­re­rek kay­be­de­cek­tir. Ge­ri­ye ka­lan ‘ta­bi­î’ Pa­kis­tan ise, Ka­ra­çi ci­va­rın­da ba­tı yö­nü­ne uza­nan kü­çük bir iz dı­şın­da ta­ma­men İn­dus’un do­ğu­sun­da uza­na­cak­tır.
Bir­le­şik Arap Emir­lik­le­ri’nin şe­hir dev­let­le­ri­nin ise, ger­çek ge­le­cek­te de muh­te­me­len ola­ca­ğı gi­bi ka­rı­şık bir ka­de­ri ola­cak­tır. Bu dev­let­ler­den ba­zı­la­rı, İran Kör­fe­zi’nin bü­yük bö­lü­mü­nü sa­ran Arap Şii Dev­le­ti’ne (kuv­vet­le muh­te­mel­dir ki, Fa­ri­si İran’a bir müt­te­fik ol­mak­tan zi­ya­de bir den­ge un­su­ru ola­rak evi­ri­len bir dev­let) ka­tı­la­cak­tır. Bü­tün pü­ri­ten kül­tür­ler iki­yüz­lü ol­du­ğu için, Du­ba­i’nin de, zo­run­lu­luk ica­bı, se­fa­hat düş­kü­nü zen­gin­ler için oyun ala­nı ol­ma sta­tü­sü­nü sür­dür­me­si­ne izin ve­ri­le­cek­tir. Ku­veyt ise, tıp­kı Am­man gi­bi, hâ­li­ha­zır­da­ki sı­nır­la­rı içe­ri­sin­de kal­ma­yı sür­dü­re­cek­tir.
Her hâ­lü­kâr­da bu sı­nır­la­rı hi­po­te­tik ola­rak ye­ni­den çiz­me işi et­nik ak­ra­ba­lı­ğı ve di­nî ce­ma­at­çi­li­ği yan­sıt­mak­ta­dır ki, ba­zı du­rum­lar­da her iki­si bir­den ge­çer­li­dir. Ga­yet ta­bi ki, eğer eli­miz­de bir si­hir­li değ­ne­ği­miz ol­say­dı ve sı­nır­la­rı tar­tı­şa­rak dü­zel­te­bil­me şan­sı­mız ol­say­dı, ke­sin­lik­le öy­le yap­ma­yı ter­cih eder­dik. Yi­ne de bu­gün­kü sı­nır­la­rı res­me­den ha­ri­ta­nın ak­si­ne ye­ni­den dü­zen­len­miş ha­ri­ta üze­rin­de ça­lış­mak 20. yüz­yıl­da Fran­sız­lar ve İn­gi­liz­le­rin, 19. yüz­yıl­da uğ­ra­dı­ğı aşa­ğı­lan­ma ve ye­nil­gi­den çık­ma­ya uğ­ra­şan bir böl­ge­de çiz­di­ği sı­nır­lar­da­ki bü­yük ha­ta­la­rı gör­me­mi­zi sağ­lar. Sı­nır­la­rı, in­san­la­rın ira­de­si­ni yan­sı­ta­cak şe­kil­de çiz­mek şu an için im­kân­sız ola­bi­lir. Fa­kat za­man­la ve kan dök­me­nin ka­çı­nıl­maz bir ne­ti­ce­si ola­rak ye­ni ve ta­biî sı­nır­lar or­ta­ya çı­ka­cak­tır. Ba­bil bir ke­re de­ğil, bir­çok de­fa­lar düş­müş­tür!
Bu me­yan­da, as­ke­rî üni­for­ma­lı er­kek­le­ri­miz ve ka­dın­la­rı­mız te­rö­riz­me kar­şı gü­ven­li­ği sağ­la­mak, de­mok­ra­si ara­yı­şı ve ka­de­ri­ne ken­diy­le sa­vaş­mak ya­zıl­mış bir böl­ge­de­ki pet­rol stok­la­rı­na eriş­mek için sa­vaş­ma­yı sür­dü­re­cek­ler­dir. An­ka­ra ve Ka­ra­çi ara­sın­da­ki mev­cut bö­lün­müş halk­lar ve zor­lan­mış bir­lik­ler, böl­ge­nin ken­di ken­di­ne yük­le­di­ği ke­der ve fe­lâ­ket­ler­le bir­lik­te alın­dı­ğın­da, her­ke­sin ko­lay­lık­la gö­re­bi­le­ce­ği gi­bi di­nî aşı­rı­lı­ğı, suç­la­ma kül­tü­rü­nü ve ör­güt­le­rin te­rö­rist dev­şir­me­le­ri­ni bes­le­ye­cek ze­mi­ni teş­kil et­mek­te­dir. İn­san­lar ken­di sı­nır­la­rı­na acık­lı göz­ler­le bak­tık­la­rı yer­de düş­man ara­ma­ya pek he­ves­li­dir­ler.
Dün­ya­nın te­rö­rist­ler­le do­lup taş­ma­sın­dan ener­ji kay­nak­la­rın­da­ki kıt­lı­ğa ka­dar, Or­ta Do­ğu’da­ki mev­cut bo­zul­ma­lar biz­le­re ge­li­şen de­ğil, hep­ten kö­tü­ye gi­den bir du­rum va­at et­mek­te­dir. Ulus­çu­lu­ğun sa­de­ce kö­tü ta­raf­la­rı­nın tu­tul­du­ğu ve di­nin en alt mer­te­be­de­ki ta­raf­la­rı­nın ümit­siz bir ima­na hâ­kim ol­mak­la bir teh­dit hâ­li­ni al­dı­ğı bir yer­de, ABD ve onun müt­te­fik­le­ri, hep­si­nin de üs­tün­de as­ke­rî kuv­vet­le­ri­miz so­nu gel­me­yen kriz­le­rin için­de de­be­le­ne­bi­lir­ler. Irak, vak­tin­den ev­vel terk edip git­me­di­ği­miz sü­re­ce, ümit ve­ri­ci bir kar­şı ör­nek oluş­tu­rur­ken, bu ge­niş böl­ge­nin ge­ri ka­la­nı ne­re­dey­se her ta­raf­ta git­tik­çe kö­tü­le­şen so­run­la­rı önü­mü­ze koy­mak­ta­dır. Eğer Bü­yük Or­ta Do­ğu’nun sı­nır­la­rı, ta­biî kan ve inanç bağ­la­rı­nı yan­sı­ta­cak şe­kil­de ye­ni­den dü­zen­le­ne­mez­se, o tak­dir­de biz onu bir inanç bah­si ola­rak ele ala­bi­li­riz ki, o za­man böl­ge­de dö­kü­len ka­nın bir kıs­mı bi­zim ka­nı­mız ol­ma­ya de­vam eder.
 
Kim ka­za­nır, kim kay­be­der
Ka­za­nan­lar: Af­ga­nis­tan, Arap Şii Dev­le­ti, Er­me­nis­tan, Azer­bay­can, Öz­gür Be­lu­cis­tan, Öz­gür Kür­dis­tan, İran, Mu­kad­des İs­lâm Dev­le­ti, Ür­dün, Lüb­nan, Ye­men.
Kay­be­den­ler: Af­ga­nis­tan, İran, Irak, İs­ra­il, Ku­veyt, Pa­kis­tan, Ka­tar, Suu­di Ara­bis­tan, Su­ri­ye, Tür­ki­ye, Bir­le­şik Arap Emir­lik­le­ri, Ba­tı Şe­ri­a.

Tavsiye Et