Dünya borsalarında tarihî coşku
Petrol fiyatlarının sürpriz bir şekilde gerilemesiyle birlikte dünya borsalarında adeta bahar havası yaşanıyor. ABD borsalarının öncülük ettiği yükselişe, Avrupa ve Asya borsaları da katıldı. New York Borsası’nda dünyanın en büyük 30 şirketinin de yer aldığı Dow Jones Endeksi 110 yıllık tarihinin en yüksek seviyesi olan 11.961 puanı görürken; Avrupa’daki borsalar ise son beş yılın en yüksek düzeyinde bulunuyor. Asya borsaları da, Ekim ayı başlarında Kuzey Kore’nin nükleer silah krizinin yol açtığı sarsıntının ardından hızla toparlanarak yükselişe geçti. Hindistan, Singapur ve Endenozya’da borsa endeksleri tarihî rekorlarını kırarken; Hong Kong’un Seng Endeksi de altı yıldan sonra ilk defa 18.000 seviyesinin üzerine tırmandı. ABD’de petrol fiyatlarındaki düşüş, enflasyon beklentilerini dolayısıyla yeni faiz artışları ihtimalini azaltırken, şirketlerin gelecekteki kârlılığına da katkı yapıyor ve bu durum, borsalardaki canlılığın en önemli nedeni olarak görülüyor. Ekonomistler, bu canlılığın devam etmesi için yeterli sebepler olduğunu belirtmekle birlikte, fazla iyimserlik konusunda uyarmayı da ihmal etmiyor.
Buğday fiyatları kuraklık nedeniyle zirvede
Önde gelen buğday üreticisi ülkelerde ortaya çıkan kuraklık nedeniyle buğday fiyatları son 10 yılın en yüksek düzeyine tırmandı. Uluslararası borsalarda buğday fiyatları geçtiğimiz yıla göre %55 oranında artmış durumda. Fiyatlar, 1975’teki kuraklık dalgasından bu yana -1996’da ulaştığı zirve noktasını saymazsak- en yüksek düzeyinde seyrediyor. Dünya genelinde buğday arzı geçtiğimiz yıla göre %5 gerilerken; buğday stokları da son 20 yılın en düşük seviyesinde bulunuyor. Dünyanın en büyük buğday ihracatçılarından Avustralya’da kuraklığın artması nedeniyle buğday üretiminin geçen yıla göre %58 oranında gerileyerek 10,5 milyon tona düşmesi bekleniyor. Kuraklık diğer büyük üretim bölgelerinden Arjantin, Brezilya, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı da etkiliyor. Ukrayna gibi bazı ülkelerde ise zararlı böceklerin istilası nedeniyle buğday üretimi büyük zarar gördü. Buğday fiyatlarındaki artışın pek çok üreticiyi, özellikle de küçüklerini memnun etmeyeceği tahmin ediliyor. Zira kuraklık nedeniyle pek çok küçük üreticinin tarlasında hasat edecek ürün bile bulunmuyor.
Barış Nobel’i yoksulların dostu Yunus’a
2006 Nobel Barış Ödülü’nü, küçük kredilerle milyonlarca yoksulu iş sahibi yapan Bangladeşli ekonomi profesörü Muhammed Yunus ve onun 1983 yılında kurduğu Grameen Bankası kazandı. 1974 yılında Bangladeş’teki şiddetli kıtlık sırasında, yoksul halkın kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlamak için çareler arayan Yunus, bu yıllarda mikro-kredi uygulamasını icat etti. İlk olarak kendi cebinden 43 aileye toplam 27 dolar kredi vererek bambu mobilya üretmek için gerekli teçhizatı almalarını sağlayan Yunus, kurduğu banka sayesinde bu tarihten itibaren 6,1 milyon yoksula benzer şekillerde toplam 5,7 milyar dolar kredi sağladı. Yunus, Türkiye’de de yakından tanınan bir isim. 2003 yılında başlatılan mikro-kredi uygulamasıyla Diyarbakır, Siirt, Van ve Batman’da 3.300 kişiye toplam 3,3 milyon YTL kredi verildi. Muhammed Yunus, geçtiğimiz Mayıs ayında TBMM’de bir konuşma yaparak, Türkiye’de 19 milyon kişinin bu sistem sayesinde yoksulluktan kurtarılabileceğini söylemişti.
Petrole kartel freni
Temmuz’da 78 dolarla zirveye ulaşmış olan petrol fiyatlarında gözlenen gerileme eğilimi Eylül’den sonra Ekim ayında da devam etti. Petrol fiyatlarındaki düşüşün 20 dolara (%25) ulaşması dünya petrol üretiminin üçte birinden fazlasını elinde tutan Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC)’nü harekete geçirdi. 2001’den bu yana hızla yükselen petrol fiyatları sayesinde sıra dışı bir gelir artışı yaşayan petrol zengini ülkeler, fiyatların daha fazla düşmesini önlemek için 27,5 milyon varil olan mevcut günlük petrol üretimini 1 milyon varile indirme konusunda prensipte anlaştılar. OPEC Başkanı Edmund Daukoru’nun üretimi kısma kararını açıklamasından sonra bir miktar yükselen petrol fiyatları, ABD’de kış stoklarının artmaya devam etmesiyle yeniden 60 doların altına geriledi. Petrol fiyatlarındaki düşüşe OPEC’in gösterdiği tepki, “ucuz petrol” döneminin kapandığını bir kez daha teyit etmiş oluyor.
40 ülkenin acil gıda yardımına ihtiyacı var
Kurak geçen 2006 yılı; yoksulluk, çatışmalar ve politik istikrarsızlık nedeniyle nüfusun büyük kısmının açlıkla yüzleştiği ülkelerde hayat şartlarını iyice zorlaştırdı. BM’ye bağlı Gıda ve Tarım Örgütü, yayımladığı bir raporda 40 ülkede ciddi yiyecek sıkıntılarının olduğunu belirterek, bu ülkelere acil yardım çağrısında bulundu. Raporda, Sudan’ın Darfur bölgesinde insanlık krizinin en yüksek seviyede olduğunun altı çizilirken; Somali’de ise yiyecek sıkıntısının şiddetlenerek artacağı ve bu durumun 1,8 milyon insanı etkileyeceği belirtildi. Rapora göre, acil gıda ihtiyacı bulunan ülkelerin 26’sı Afrika’da yer alıyor. Asya’da ise başta Doğu Timor, Nepal, Afganistan, Irak, Pakistan ve Çeçenistan olmak üzere 12 ülke bulunuyor. Diğer üç ülke ise Latin Amerika’da yer alıyor.
Zimbabve’de enflasyon %1000’lerde
13 milyon nüfusuyla Güney Afrika’nın en yoksul ülkelerinden olan Zimbabve, dünya tarihinin en yüksek enflasyonunu yaşıyor. Eylül ayı itibariyle ülkedeki yıllık enflasyon oranı %1023 oldu. Diğer bir ifadeyle, geçtiğimiz yılın aynı ayına göre ülkede fiyatlar on kat arttı. İMF ülkedeki enflasyon oranının gelecek yıl %4000’e ulaşacağını tahmin ediyor. Zimbabve’de tek sorun yüksek enflasyon değil. Nüfusun üçte birinin açlık sınırında yaşadığı ülkede işsizlik oranı %75’e ulaşıyor. Gıda ve Tarım Örgütü’nün tahminlerine göre 2006/07 sezonunda kırsal kesimde yaşayan 1,4 milyon insan temel gıda ihtiyaçlarını karşılayamayacak. Zimbabve’de gıdanın yanı sıra, ciddi miktarda enerji ve yabancı para sıkıntısı da çekiliyor.
Tavsiye Et
Galata Bankerleri geri dönüyor
Ekonominin can damarlarından olan bankacılık sektöründe yabancıların ağırlığı hızla artıyor. Son iki yıl içerisinde toplam 11 satış ve hisse devrinin gerçekleştirildiği sektörde yabancıların payı %25’e yükseldi. Bu oran 5 yıl önce %4 seviyesinde bulunuyordu. 2001 krizi sonrasında Demirbank’ın kelepir fiyatına HSBC’ye satılmasıyla başlayan sektördeki yabancılaşma süreci Dışbank’ın Fortis’e, Finansbank’ın Yunan Ulusal Bankası(NBG)’na, Denizbank’ın Dexia’ya, Yapı ve Kredi Bankası’nın Koç-Unicredito ortaklığına, Tekfenbank’ın Eurobank’a, MNG Bank’ın Arap Bank’a satılması; Garanti Bankası, Şekerbank ve Akbank’ın önemli miktardaki hisselerinin yabancılar tarafından alınmasıyla derinlik kazandı. Başka bir açıdan bakıldığında, yabancılar son iki yılda sadece 14 milyar dolar ödeyerek Türk bankacılık sektörünün dörtte birine hâkim oldular. Yakın dönemde gerçekleştirilecek satışlarla bu oran %37’ye yükselecek. Bu süreç sonunda Türkiye, 19. yüzyıl Osmanlı’sındaki Galata Bankerleri dönemine kıyasla bile çok daha az yerli karakter taşıyan bir finans sektörüne sahip olacak gibi görünüyor.
Bütçe’de mini kriz yükü
Gelecek yıl yapılacak seçimler nedeniyle tartışmaların gölgesinde hazırlanan 2007 yılı Merkezî Yönetim Bütçesi, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından açıklandı. Buna göre, 2007 yılında bütçe giderleri 2006 yılına göre %16,9 artışla 204,9 milyar YTL, bütçe gelirleri ise %9,3 artışla 188,2 milyar YTL olacak. Böylece, 2007 yılında 16,7 milyar YTL bütçe açığı verilmesi öngörülüyor. Bu rakam 631 milyar YTL olarak öngörülen GSMH’nin %2,6’sına tekabül ediyor. Bütçenin çok iyi bir performans sergilediği 2006’da ise bütçe açığının sadece 3,05 milyar YTL olması bekleniyor. Bütçe açığındaki bu artış gelecek yıl özellikle faiz harcamaları, personel giderleri ve sosyal güvenlik harcamalarının artacak olmasından kaynaklanıyor. 2006 yılında 46,3 milyar YTL olan faiz harcamaları 2007 bütçesinde 52,9 milyar YTL’ye çıkıyor. Bütçe içerisindeki faiz harcamalarının son yıllarda sürekli düşmekte olduğu da dikkate alınırsa, Mayıs-Haziran aylarında yaşanan dalgalanmanın bütçeye getirdiği ağır yük açıkça görülüyor.
Türkiye yabancı sermayede sınıf atladı
Genelde son yıllarda dünya ekonomisiyle artan entegrasyon; özelde ise, hız kazanan özelleştirmeler Türkiye’ye yabancı sermaye girişlerinde sınıf atlattı. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü’nün Dünya Yatırım Raporu’na göre 2005 yılında Türkiye 9,7 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çekerek dünyada 35’inci sıradan 22’nciliğe yükseldi. 2005 yılındaki yabancı yatırımlarının %77’sini birleşme ve satın almalar oluşturdu. Bu yılın ilk sekiz ayındaki sermaye girişleri ise 12,4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Böylece Türkiye’de 1995’ten bu yana olan doğrudan yabancı sermaye stoku 42,2 milyar dolara ulaştı. Öte yandan, 2005’te Türkiye ölçeğinde değerlendirilebilecek ülkelerden Meksika 18, Brezilya 15, Çek Cumhuriyeti 10 milyar dolarla Türkiye’den daha fazla yatırım çekti. Yine Bermuda, Cayman Adaları, Kolombiya gibi küçük ülkelerin Türkiye’den daha fazla yabancı yatırım alması dikkat çekti.
Artan rekabet bankaları yeni arayışlara itiyor
Dünyanın önde gelen kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch, Türk bankacılık sektörü üzerine yayımladığı özel raporda, sektörde kar marjlarının daralması nedeniyle rekabetin giderek kızıştığına dikkat çekti. Rapora göre, bu durum sonucunda bankalar, verimliliği ve faiz dışı gelirleri artırmaya, daha dikkatli risk ve maliyet kontrollerine yöneliyor. Artan rekabet nedeniyle bankaların verdiği ticari kredilerin de hızla büyümekte olduğu vurgulanarak, bunun ileride aktif kalitesinde sorunlara yol açabileceği uyarısı yapılıyor. Raporda, kızışan rekabet ortamına rağmen özel ticari bankaların kârlılıklarını artırmakta başarılı olduklarının da altı çiziliyor.
İhracatın %70’ini 1000 firma yapıyor
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), 2005 yılında Türkiye’nin en çok ihracat yapan 1000 firmasını açıkladı. Listenin ilk sırasında geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği 2,32 milyar dolarlık ihracatla, sermayesinin tamamı yabancılara ait olan Toyota Otomotiv Türkiye A.Ş. yer aldı. Onu 2,25 milyar dolarla Vestel, 2,07 milyar dolarla Ford Otomotiv ve 1,93 milyar dolarla TÜPRAŞ izledi. 2005’te ilk 1000 firmanın toplam ihracatları 51,4 milyar dolara ulaştı. Başka bir deyişle, geçtiğimiz yıl Türkiye’nin yaptığı ihracatın %70’i bu 1000 firma tarafından gerçekleştirildi. Öte yandan, en büyük 1000 ihracatçı firma arasında sadece 7 kamu şirketi bulunuyor; sermayesinin tamamı yabancılara ait şirketlerin sayısı ise 73’ü buluyor. Sermayesinin %50 ve daha fazlası yabancılara ait şirketler de listeye eklendiğinde bu sayısı 120’ye çıkıyor.
Türk şirketleri rüşvette dünya dördüncüsü
Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün yaptığı bir araştırma, Türk şirketlerinin sadece yurt içerisinde değil, yabancı firmalarla ticaretlerinde de işlerini yürütmek için sık sık rüşvete başvurduklarını ortaya koydu. Araştırma, dünyanın en büyük 30 ihracatçı ülkesi arasında Türkiye’nin en fazla rüşvet veren 4. ülke olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin önünde Rusya, Çin ve Hindistan yer alıyor. Örgütten yapılan açıklamada, “Avrupa Birliği üyeliği yolundaki bir ülke için bu çok ciddi bir sonuç” ifadesine yer verildi. Örgütün Rüşvet Verenler Endeksi’nde en az rüşvet veren şirketlerin tamamının gelişmiş ülkelerde yer aldığı, ancak bu ülkelerin şirketlerinin de rüşvet vermeye ciddi biçimde eğilimli oldukları görülüyor. Araştırmada, Batılı şirketlerin özellikle gelişmekte olan ülkelerde iş yaparken rüşveti önemli bir araç olarak gördükleri belirtiliyor.
Tavsiye Et