Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (July 2009) > Ekonomide Gündem
Ekonomide Gündem
Ekonomide Gündem Dünya / Temmuz 2009
Obama regülasyonları arttırma çabasında
ABD Başkanı Obama gelecekte yaşanabilecek finans piyasaları kökenli krizleri önlemeye yönelik yeni bir reform paketi açıkladı. Amerikan finansal regülasyon sistemini 1930’lardan beri görülmemiş ölçekte yeniden yapılandırmayı hedefleyen paket, mevcut düzenleyici kuruluşların güçlendirilmesi ve yeni düzenleyici kuruluşların tesis edilmesiyle finans piyasalarının sıkı bir şekilde denetlenmesine yönelik bir dizi planı içeriyor. Pakete göre Merkez Bankası’na önde gelen finans kuruluşlarını denetleme ve zor duruma düşenleri kamulaştırmada son sözü söyleme yetkileri verilecek ve bankaların rezerv yükümlülükleri arttırılacak. Bankacılık sisteminin denetlenmesinde eşgüdümü sağlamak üzere Finansal Servisleri Denetleme Konseyi kurulurken, yatırımcıların korunması amacıyla Sermaye Piyasası Kurumu güçlendirilecek ve krizin müsebbibi olarak gösterilen türev piyasalarında daha fazla regülasyona gidilecek. Ayrıca tüketicileri korumak üzere mortgage ve kredi kartı piyasalarında kural koyucu ve icracı bir rol üstlenecek bir merci tesis edilecek ve Federal Ticaret Komisyonu güçlendirilecek. Paketi değerlendiren ekonomi çevreleri, düzenleyici kuruluşların tek çatı altında toplanamadığına dikkat çekerek, mevcut düzenleyici kuruluşların hiçbirisinin finansal krizi tahmin edemediğini ve engelleyemediğini vurguluyorlar. Öte yandan, paketin çıkar gruplarını rahatsız etmesi ve Kongre’de muhalefetle karşılaşması bekleniyor.
 
Silah sevdası kriz dinlemiyor
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından hazırlanan Silahlanma, Silahsızlanma ve Uluslararası Güvenlik Yıllığı’na göre, dünya genelinde askerî harcamalar küresel ekonominin krize girdiği 2008’de %4 artarak 1464 trilyon dolara ulaştı. Askerî harcamaların 1999-2008 dönemindeki artışı ise %45’i buluyor. Bu dönemdeki artışın %58’i ABD kökenli olsa da Rusya ve Çin’in askerî harcamalarının üç katına çıkması dikkatlerden kaçmıyor. Öte yandan, ekseriyetini Amerika ve Avrupa firmalarının oluşturduğu önde gelen 100 silah üreticisi, 2007’de 347 milyar dolar tutarında silah satışı yaptı. Bunlardan 30,5 milyar dolarla Boeing, 29,9 milyar dolarla BAE Systems ve 29,4 milyar dolarla Lockheed Martin ilk üçte yer alıyor. Askerî harcamalardaki artışın iktisadi güçlüklere yol açtığına işaret edilen yıllıkta, Afganistan ve Irak’ta savaşa giren ABD’nin yaptığı fazladan 903 milyar dolarlık askerî harcamanın, bütçe açığı vermeye başlamasındaki etkisi vurgulanıyor. Askerî harcamaların giderek arttığı dünyada silahlı çatışma ve şiddet neticesinde yerinden edilen sivillerin sayısı ise BM verilerine göre 42 milyonu buluyor ve yakın bir gelecekte bu sorunun çözüme kavuşması beklenmiyor.
 
Körfezde ortak para birimine doğru
Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyelerinden Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar ve Kuveyt tek bir merkez bankası kurma ve ortak para birimine geçme hedeflerine yönelik parasal taahhütnameye imza attı. Ortak para birimine geçmeye hazır olmadığını 2006’da belirten Umman’ın ardından BAE, merkez bankasının Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da kurulacak olmasını gerekçe göstererek girişime katılmayacağını açıkladı. İsrail’in Gazze saldırısı sırasında Katar ve Suudi Arabistan arasında yaşanan siyasi anlaşmazlığın ardından ekonomik alanda da BAE ve Suudi Arabistan çekişmesi, Körfez ülkelerinin birlikte çalışabilme ve bölgesel işbirliği kabiliyetlerinin tekrar sorgulanmasına yol açsa da, Riyad merkezli ortak para birimine geçiş hedefinin yakın bir gelecekte gerçekleşmesi bekleniyor. Zira KİK ülkelerinin ekonomileri yapısal olarak büyük benzerlikler arz ediyor ve halihazırda Kuveyt hariç para birimlerini dolara endeksleyerek faiz oranlarını belirleme özgürlüklerinden feragat etmiş durumdalar. Güçlü bir rezervle desteklenen tek para birimine geçiş, Körfez ülkelerine dalgalı kur rejimi uygulama imkanı sağlayacak ve böylece faiz oranları ABD’nin değil bölgenin gerçeklerini yansıtır hale gelecek. Ayrıca iktisadi birlik Körfez bölgesinin uluslararası arenada hareket alanını genişletecek.
 
Sanayi tarihindeki en büyük iflas
Aralarında Chevrolet, Cadillac ve Opel’in de bulunduğu 463 bağlı kuruluşu ve 234.500 çalışanı olan Amerikan otomotiv devi General Motors (GM), ABD İflas Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca alacaklılarından korunmak ve bu kanunun koruması altında yeniden yapılanmak üzere başvuruda bulundu. Japon otomotiv üreticileriyle rekabet edemeyen GM’in başı uzun süredir azalan satışlar ve artan sosyal güvenlik maliyetleri ile dertteydi. Kötüye gidişin şirket bilançosuna 82,2 milyar dolarlık varlıklara karşılık 172 milyar dolarlık yükümlülük olarak yansıması GM’i 11. madde için başvurmak zorunda bıraktı. Böylece Amerikan hükümeti, GM’e daha önceden verdiği 20 milyar dolara ek olarak 30 milyar dolar daha destekte bulunarak şirket hisselerinin %60,8’ine sahip olacak. GM ise 14 fabrikasını kapatarak 29.000 çalışanın işine son verip, daha az markaya sahip, daha küçük ve verimli bir şirket haline gelerek zor günleri atlatmaya çalışacak.
 
Krizin etkisiyle açlık artıyor
Küresel finans krizinin etkisiyle batan bankalar, durgunluğa giren ekonomiler ve artan işsizlik oranları ekonomi gündemini meşgul ederken, krizin sosyal etkileri de gündeme gelmeye başladı. BM Beslenme Komitesi’nin raporuna göre, 1990-2007 döneminde dünya genelinde 80 milyon artan açlık çeken insan sayısı, 2008’de krizin de etkisiyle 40 milyon artarak 963 milyona ulaştı. Raporda, halihazırda 121 milyon olan normal kilonun altındaki çocuk sayısının, dünya gayri safi hâsılasının bugünkü seviyesinde kalması durumunda bile 2010’da 125 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Dünya ekonomisinin 2009’da küçüleceği beklentisi göz önüne alındığında bu sayının daha da artması işten bile değil. Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerdeki hamile kadınların %40’ının yetersiz beslenme sonucu kansızlık sorunu yaşadıklarına değinilen raporda, bu durumun bebeklerin bedensel ve zihinsel gelişimleri üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekiliyor.
 
OECD’ye göre krizde dibi görmeye yakınız
En çok sanayileşmiş otuz ülkenin üye olduğu Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD)’na göre küresel krizde dibi görmeye oldukça yakınız. Bu yıl içerisinde ikinci kez yayınladığı İktisadi Görünüm raporunda büyüme tahminlerini revize eden OECD’ye göre, son dönemde uygulanan ekonomi politikalarının olumlu etkisiyle krizde en kötü senaryo engellendi; dünya ekonomisi 2009’da %2,2 küçülecek olsa da 2010’da %2,3 büyüyecek. OECD genelinde ise 2009’da %4,1 küçülme, 2010’da %0,7 büyüme bekleniyor. Özellikle Amerikan ve Çin ekonomilerinin dibi görmek üzere olduğuna dair sinyaller verdiğine işaret eden OECD, Avro Bölgesi için ise pek iyimser değil. Zira Amerikan ekonomisinin 2009’da %2,8 küçüleceğini öngören OECD’nin Avro Bölgesi için küçülme tahmini %4,8. Öte yandan krizden çıkışın yavaş ve hassas olacağına dikkat çeken OECD, dünya hükümetlerini tedbiri elden bırakmamaya ve ekonomilerini desteklemeyi aynı kararlılıkla sürdürmeye davet ediyor.

Tavsiye Et
Ekonomide Gündem Türkiye / Temmuz 2009
Kredi kartlarına yeni düzenleme yürürlükte
Kredi kartı sisteminin ve kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasını öngören yasa tasarısı Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek kanunlaştı. Buna göre 31 Mayıs 2009 itibarıyla temerrüde düşmüş olan borçlar, borç sahibinin isteğiyle kanunda belirlenen oranlar üzerinden yeniden yapılandırılabilecek. Ayrıca kullanıcılar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından farklı gruplara ayrılarak asgari ödeme tutarları her grup için ayrı ayrı belirlenecek, asgari oranın ödenmemesi halinde kullanıcılar sözleşmede öngörülen gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulmayacak. En çok tartışılan maddelerden birisi olan yıllık kart kullanım bedelinin durumu ise belirsizliğini koruyor. Kanunda kullanım bedeliyle ilgili herhangi bir ifade bulunmazken, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) mevcut düzenlemeler göz önünde bulundurularak kart kullanım bedelinin alınmaya devam edileceğini açıkladı. Tüketici dernekleri borçların yeniden yapılandırılmasında tüketicilerin ihtiyaçlarının göz ardı edildiği gerekçesiyle yeni düzenlemeden memnun olmadıklarını dile getirirken, bankacılık sektörü ise düzenlemenin herkesin işine yarayacak bir gelişme olduğu ve tüketiciyi koruduğu görüşünde.  
 
Akaryakıt fiyatlarına EPDK freni
Aylardır ham petrol fiyatları düşerken yerinden kıpırdamayan ancak en ufak yükselişlere bile tepkisiz kalamayan akaryakıt fiyatlarına Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından müdahale edildi. 28 Mayıs’ta dağıtımcıları serbest piyasa koşullarına uygun fiyat oluşturmaları konusunda uyaran ve 20 Haziran’a kadar vakit tanıyan EPDK, dağıtımcıların yaptığı cüzi indirimleri yeterli bulmayarak tavan fiyat uygulamasına geçildiğini duyurdu. Uygulama iki ay süreyle geçerli olacak ve lisanslı dağıtımcıların kâr marjları sınırlanacak. Ancak bu karardan ne dağıtımcılar ne de tüketiciler memnun olmuş durumda. Dağıtımcılar uygulamanın serbest piyasaya müdahale anlamı taşıdığını ve kendilerini iş yapamaz hale getireceğini ileri sürerken, yüksek fiyatların en önemli sebebinin vergi ve rafineri payı olduğunu iddia ediyorlar. Tüketici dernekleri ise indirimin yeterli olmadığı ve iki aylık sürenin dolmasının ardından kâr marjlarının yeniden artacağı görüşünde. Akaryakıt fiyatlarının belirlenmesi 1 Ocak 2005’te yürürlüğe giren Petrol Piyasası Kanunu ile serbest piyasaya bırakılmış, ancak geçen süre zarfında istenilen neticeye ulaşılamamıştı.
 
Kriz varsa teşvik de var
Krizi fırsata çevirmek konusunda en az bankalar kadar istekli olan hükümet, bir yandan açıkladığı yeni teşvik paketiyle yatırımları arttırmayı hedeflerken diğer taraftan Mart ayında uygulamaya başladığı KDV ve ÖTV indirimlerine kısmen devam etme kararı aldı. Aybaşında açıklanan yeni teşvik paketinin ana hatlarını vergi indirimi, sosyal güvenlik primlerinin Hazine tarafından karşılanması, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, KDV istisnası ve Gümrük Vergisi muafiyeti oluşturuyor. Teşviklerin nitelikleri ve miktarları, bölgelere ve sektörlere göre değişirken, özellikle teknolojiye dayalı üretim yapan sektörlerin teşvik edilmesi paketin olumlu yönü olarak görülebilir. Öte yandan, iç talebin canlılığını kaybetmemesi için söz konusu KDV ve ÖTV indirimleri yeniden düzenlendi. Ancak tüketicilerin erteledikleri taleplerini ilk dönemde öne aldıkları düşünülürse, bu yeni düzenlemenin ne kadar etkili olacağını zaman gösterecek.
 
Tünelin ucundaki ışık göz kamaştırıyor
Küresel mali krizin kaynağı ABD’deki ekonomik aktörler ve akademisyenlerin son haftalarda gelen olumlu sinyalleri ihtiyatla değerlendirip bunların gerçek dışı varsayımlara dayanabileceğini ifade etmesine karşın, Türkiye’de iyi gün senaryoları üzerine yorumlar yapılmaya başlandı. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, yaptığı tünel-ışık benzetmesi ile bu iyimser havayı dağıtmayı istese de, Mart ayından itibaren Tüketici Güven Endeksi, Sanayi Üretimi Endeksi ve işsizlik oranlarında gerçekleşen olumlu gelişmelerin muhtemel bir toparlanmanın güçlü sinyalleri olduğu yönünde bir beklenti oluşmuş durumda. Bu beklentinin dayandığı temeller birkaç makroekonomik veriden öteye geçemiyor, fakat bu kadar az verinin bile aylardır sıkıntılı günler geçiren ekonomik aktörlerin gözlerini kamaştırdığı aşikâr.
 
IMF anlaşması netlik kazanıyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, hükümetten yetkililerle Uluslararası Para Fonu (IMF) yetkililerinin önümüzdeki haftalarda görüşmelere tekrar başlayarak nihai karara varacaklarını açıklaması gözleri yeniden muhtemel bir IMF anlaşmasına çevirdi. 2008 yılının Mayıs ayından bu yana çeşitli aralıklarla gündeme gelen ancak hükümet ile IMF heyetinin ortak bir zeminde buluşamaması sonucu hâlâ bir şekil alamayan anlaşmanın akıbetinin bu son girişimle netlik kazanacağı düşünülüyor. Uygun şartlar sağlandığı takdirde IMF’den 10 ila 20 milyar dolar arasında bir miktarın alınabilmesi mümkün hale gelecek. Ancak şu aşamada önemli olan nokta anlaşmanın somut faydaları, detayları ve büyüklüğünden ziyade yapılıp yapılmayacağı. Zira piyasalar muhtemel bir IMF anlaşmasını çoktan fiyatlandırmış durumda ve olası bir anlaşmazlığın nasıl sonuçlara yol açabileceğini kestirmek oldukça güç.
 
Finans sektörü az da olsa küçüldü
Küresel krizin tüm dünyayı etkilemesiyle birlikte ekonomisinde bir daralma yaşayan Türkiye’nin finans sektörü de krizden olumsuz şekilde etkilendi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nun yayınladığı Finansal Piyasalar Raporu Mart 2009 sonuçlarına göre, Türk finans sektörünün büyüklüğü 2009 yılının ilk çeyreğinde bir önceki yılsonuna göre %0,3 azalarak 945 milyar TL seviyesine geriledi. Banka ve menkul kıymet yatırım fonlarının aktif büyüklükleri artarken finansal kiralama ve gayrimenkul yatırım ortaklıklarının büyüklüklerindeki azalma, finans sektörünün genel görünümünü olumsuz yönde etkiledi. Toplam 566 milyar TL portföy yatırımı bulunan yurtiçi yerleşiklerin yatırım tercihleri incelendiğinde, en büyük artışın kıymetli maden hesabı yatırım araçlarında gerçekleştiği görüldü. Yurtdışı yerleşiklerin sahip olduğu portföy büyüklüğü ise %43,5 gerileyerek 45 milyar TL olarak gerçekleşti.

Tavsiye Et