Türkiye, eski Türkiye Değil! Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Anlayış yazarlarıyla söyleşirken, Türkiye’nin küresel barış ve istikrarın teminatı olduğunu söyledi. Bu özgüven dozu yüksek ifadeyi alkışlıyor, fakat takipçisi olacağımızı da alenen duyuruyoruz. Sayın Gül, Tanzimat’tan beri sürdüregeldiğimiz “büyük bir güce yanaşma” stratejisinin artık sürdürülemez olduğunu, Türkiye’nin çok yönlü ittifaklar içine girmesi gerektiğini belirtiyor. Kıbrıs, Kürt ve Türkmenler, AB ve ABD, Rusya ve NATO konularında AKP hükümetinin bakış açısını yansıtan bu söyleşi, Türk basınında bir kilometre taşı olarak hatırlanacak.
Haziran dosyamızın konusu NATO. İstanbul Zirvesi yaklaşırken, bu 55 yıllık Batı güvenlik ittifakını masaya yatırdık. Immanuel Wallerstein NATO’yu genişleten gücün ABD olduğunu ve bunun AB’yi çevreleme amacına hizmet ettiğini belirtiyor. Genişleme, Batı Avrupa’nın Rusya ile güç birliği etmesini zorlaştıracak ve Orta Avrupa’dan sadık Amerikancı unsurları AB’nin karar mekanizmalarına sokmak suretiyle Avrupa’nın politik birliğini zayıflatacaktır.
Hasan Kösebalaban ise zirvenin İstanbul’da yapılmasını anlamlı bularak, Türkiye’nin Batı projeleri için bir taşeron olarak kullanılma arzusuna dikkat çekiyor.
NATO, “ABD’yi içeride, SSCB’yi dışarıda, Almanya’yı ise altta tutmak” üzere tasarlanmıştı. Yeni NATO ise “kapitalist Batı’yı içeride, kapitalist Doğu’yu dışarıda, İslam dünyasını ise altta tutmak” üzere tasarlanıyor gibidir. İstanbul Zirvesi bu bakımdan gerçekten tarihî bir önem taşıyor. İhsan Fazlıoğlu aslında NATO ile doğrudan ilintili olmayan yazısının sonunda şöyle diyor: “Öyle ya, Türkler NATO üyesidir; üye olunan düzene ilişkin sorulacak her soru, talep edilecek her cevap üyeliği zedeler.”
Merakımız şu: Tarihî İstanbul Zirvesi’nde, yeni dünya düzenine ilişkin sahici sorular sorulacak mı? Yoksa, Türkiye gerçekte eski Türkiye mi?
Paylaş
Tavsiye Et