Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2010) > Asılıyorum > Gökhan gitti, Latife kurtuldu
Asılıyorum
Gökhan gitti, Latife kurtuldu
Şevket Muamma Toksöz
“Tem­bel adam boş ge­zer” We­ber
“Ye­ni ça­ğın en­düs­tri­si­dir por­no” Ador­no
“Yer­le­re tü­kür­mek ya­sak bey­ler” Hork­hei­mer
“Sağ­lık­lı kon­ser­ve, ton, ton, ton” Hun­ting­ton
“Zor­la­ma te­ori­de ha­ki­kat ol­maz” Ha­ber­mas
“Çak­ma dua­ya de­nil­mez âmin” Ben­ja­min
“Ta­li­him bil­la­hi de çok ma­kûs” Mar­cu­se
“Yok­sa sö­zün ey­le­ye­sin sü­kûn” Kuhn
“Sos­yal bi­lim­ler ru­hu­na adi­os” La­ka­tos
“La­ik La­ti­fe, tam bir la­ti­fe” Öz­gün
 
O ka­dar soy­sal bi­lim­ci o ka­dar ve­ciz laf söy­le­miş sa­na ne olu­yor!
Da­ha doğ­ru­su ne olu­yor­du!
İlk ya­zı­la­rı­na Ra­di­kal’de rast­la­dı­ğı­mız Gök­han Öz­gün nam­lı ga­ze­te­ci ya­yın ha­ya­tı­na Ta­raf’ta son ver­di.
Ko­ca­man bir ÇOK ŞÜ­KÜR di­yo­rum.
O ada­mın bu su­lar­da çok ba­rı­na­ma­ya­ca­ğı­nı ben en baş­tan bi­li­yor­dum.
Kö­şe­ci de­di­ğin bir de­fa as­la kö­şe­li yaz­maz, ya­za­maz.
Böy­le bir ka­lem bu top­rak­lar­da yaz­ma­ma­lı.
Has­bel­ka­der ya­za­bi­li­yor­sa yaz­dı­rıl­ma­ma­lıy­dı.
Baş­tan aya­ğa sa­de­ce vic­dan olan bir ka­le­min bu ka­ran­lık su­lar­da ba­rın­dı­ğı ne­re­de gö­rül­müş.
Mem­le­ke­ti­miz­de­ki en bü­yük teh­li­ke bu tür­den eş­ha­sın mat­bu­at de­ni­len kurt­lar sof­ra­sın­da ken­di­si­ne yer bu­la­bil­me­si­dir.
Bu sof­ra­da ken­di­si­ne yer bu­la­bi­len bu sa­fi vic­dan ne ya­zık ki ken­di se­si­ne ku­lak ve­re­bi­len te­miz okur­lar da bu­la­bi­le­cek­tir.
Bir mem­le­ket için bun­dan da­ha bü­yük bir teh­li­ke dü­şü­ne­mi­yo­rum.
Dü­şü­nün, Fa­tih­ler, Er­tuğ­rul­lar, Ha­kan­lar, Mu­am­ma­lar ara­sın­da böy­le bir se­sin ne işi var­dı.
İşin ehem­mi­ye­ti­nin far­kı­na va­ra­ma­yan­lar ola­bi­lir.
Bu­yu­run şu cüm­le­ler onun;
İf­rit olu­yo­rum, if­rit. Bir du­ruş var, bu top­rak­lar­da boy ver­miş. Boy­nu yı­lan gi­bi uza­mış. Her şe­yin, her­ke­sin et­ra­fın­dan do­la­nı­yor, ka­fa­sı­nı uza­tı­yor ve tıs­lı­yor. Ger­me­yin mem­le­ke­ti, di­yor. Ger­me­yin…
Ehem­mi­yet­siz­leş­tir­me­ye ça­lı­şı­yor ken­din­den baş­ka her şe­yi. Uz­la­şın di­yor, mem­le­ke­tin de­ğiş­mez abi­si, abi­le­ri. Gün­de 100 de­fa, gün­de 1000 de­fa, çıl­dır­tı­cı bir oto alar­mı gi­bi, hiç dur­ma­dan uz­la­şın di­yor.
Be hey ga­fil, be hey pa­sif ag­re­sif me­ga­lo­man, var­lık­la yok­luk hiç uz­la­şa­bi­lir mi? Bi­ri ka­za­nır, bi­ri kay­be­der. Ba­ri ze­kâ­mı­zı hor gör­me.
Ney­miş? Bun­ca so­run var­ken tür­ban tar­tı­şı­lı­yor­muş. Olan bi­ten­den son­ra gör­mü­yor mu­sun, tür­ban çok önem­li bir me­se­le. Çün­kü tür­ban tak­ke dü­şü­rü­yor. Tür­ban YÖK’ün tak­ke­si­ni dü­şür­dü. Bir mes­lek li­se­si kı­va­mı­na ge­tir­di­ği­miz üni­ver­si­te­le­rin tak­ke­si­ni dü­şür­dü. La­ik­li­ğin tak­ke­si­ni dü­şür­dü…
O ka­dar tak­ke dü­şür­dü ki tür­ban, ört­tü­ğü baş­tan zi­ya­de ka­fa aç­tı.
Üni­ver­si­te­nin ka­pı­sın­dan ba­şı açık gir­me­mek­te so­nu­na ka­dar di­re­nen­le­rin, var­lık­la yok­lu­ğun aşa­ğı­lık uz­laş­ma­sı pe­ru­ka­la­ra ta­mah et­me­yen­le­rin, el­le­rin­den öpe­rim. On­la­ra borç­lu­yum. Borç­lu­yuz…
Tür­ba­nı çöz­me­ye el atan hu­kuk, hu­kuk di­li­mi­zin se­fa­le­ti­ni, ana­ya­sa an­la­yı­şı­mı­zın fe­la­ke­ti­ni göz­ler önü­ne ser­me­di mi? Bu du­rum, sul­tan­dan mer­ha­met di­le­nir gi­bi yar­gıç­lar­dan yo­rum di­le­nen­le­rin ka­fa­sı­na dank et­me­di mi? 1982 Ana­ya­sa­sı’nın bir hu­kuk dev­le­ti de­ğil, bir yar­gıç dev­le­ti ya­rat­tı­ğı hâ­lâ gö­rül­me­di mi?..
Bir­kaç genç kı­zın ‘hi­cap’ı, mem­le­ke­tin kral­la­rı­nı or­ta­lık yer­de çı­rıl­çıp­lak, ör­tü­süz bı­rak­tı.
Dü­şen tak­ke­ler bu hız­la ço­ğal­ma­ya de­vam eder­se, ben bi­le, ha­ni ne­re­dey­se Al­lah’ın hik­me­ti di­ye­ce­ğim bu işe.
Tür­ki­ye’de üni­ver­si­te­nin ka­pı­sı var. Ar­dın­da üni­ver­si­te yok. Hu­kuk var. Ar­dın­da in­san yok.
Bu­nu böy­le, kör gö­züm par­ma­ğı­na teş­hir et­mek bu kız­la­ra na­sip ol­duy­sa, kıs­met on­la­ray­mış.
Kim­se go­cun­ma­sın, ni­ye­ti ol­ma­ya­nın kıs­me­ti de ol­mu­yor… (3 Şu­bat 2008, Ra­di­kal)
 
Ney­miş?
Var­lık­la yok­luk uz­la­şa­bi­lir miy­miş?
Bi­ri ka­za­nır, bi­ri kay­be­der­miş.
Ben iş­te, Şev­ket Mu­am­ma, yu­ka­rı­da say­dı­ğım say­gın ga­ze­te­ci­ler­le ka­zık gi­bi ye­rim­de du­ru­yo­rum.
Sen ne­re­de­sin, hey­hat, yok­sun.
Yok­sun ama yö­ne­ti­ci­le­ri­miz uyu­yor.
Her bi­ri in­sa­nın su­ra­tı­na to­kat gi­bi çar­pan cüm­le­le­rin hâ­lâ in­ter­net say­fa­la­rın­da ak­lın pran­ga­la­rı­nı çö­zü­ve­re­cek ik­sir gi­bi du­ru­yor, hiç­bir yö­ne­ti­ci al­dır­mı­yor.
Sal­lan­dır­san üç beş ta­ne Gök­han Öz­gün’ü Be­ya­zıt Mey­da­nı’nda, ba­kın ba­ka­lım hiç aşa­ğı­da­ki sa­tır­lar ka­le­me alı­nır mı bir da­ha.
 
LA­Tİ­FE
Ha­yat tar­zı­mız teh­li­ke­de di­ye ba­ğı­rı­yor bi­ri­le­ri, ha­yat tar­zı­mız bü­yük teh­dit al­tın­da. Doğ­ru­dur. Yer­den gö­ğe ka­dar hak­lı­lar. Tarz­la­rı teh­li­ke­de. Hem de fe­na hal­de teh­li­ke­de. Çün­kü bu tar­zın ka­fa­sı­na si­lah da­yan­mış, te­tik düş­tü dü­şe­cek. Böy­le gi­der­se, si­lah pat­la­yı­ve­re­cek. Bu ‘ha­yat tar­zın­dan’ ge­ri­ye ka­lan­la­rı du­var­dan ka­zı­mak ge­re­ke­cek.
Bu­ra­ya ka­dar hak­lı­lar. Ama bir de kör nok­ta var bü­tün bu he­ze­ya­nın için­de. Tek ve kü­çük bir nok­ta. Ba­sit ama bü­yük bir ger­çek. Hem teş­hi­si hem te­da­vi­yi baş­tan so­na de­ğiş­ti­re­cek bir ger­çek. Ka­fa­la­rı­na da­ya­nan si­lah, ken­di el­le­rin­de du­ru­yor. Si­la­hın te­ti­ği­ni ken­di par­mak­la­rı ka­sı­yor…
La­ik ke­sim bü­yük bir kriz ya­şı­yor. Tar­zı­na ha­yat kat­ma­dı­ğı, ka­ta­ma­dı­ğı için bü­yük bir çö­zül­me­nin eşi­ğin­de. Li­me li­me dö­kü­lü­yor. Üç-beş ki­şi­nin söz­le­ri ve im­pa­ra­to­run bü­tün as­ker­le­ri ha­ya­ta bir-iki tos­la­dı­ğın­da pa­ram­par­ça olan bu tar­zın par­ça­la­rı­nı bir ara­ya ge­ti­re­mi­yor. İn­ti­har he­ze­ya­nı kat­li­am he­ze­ya­nı­na dö­nü­şü­yor. Ken­di ka­fa­sı­na sık­ma­dan ev­vel kur­şu­nu, se­kiz çi­ze­rek nam­luy­la, şar­jö­rü ön­ce et­ra­fa bo­şal­tı­yor. Ar­tık ken­di­ni giz­le­me lük­sü de yok. Ge­le­cek kor­ku­sun­dan, yü­zü­nü geç­mi­şe dön­müş. Ha­yat­sız bir tarz uğ­ru­na ölüm­den me­det um­muş. Yal­nız­ca sa­vaş­ta va­ro­la­bi­li­yor. So­ğuk ya da sı­cak sa­vaş­ta…
Ve çok teh­li­ke­li bir ham­le ya­pı­yor­lar. Şöy­le dü­şün­mek is­ti­yor­lar. Bi­zim bir ha­yat tar­zı­mız var­dı, onu bi­ri­le­ri eli­miz­den al­dı. Ken­di­le­riy­le hiç­bir he­sap­la­rı yok. Çün­kü ru­hu da­ra­cık sa­ran tarz­la­rın­da ken­di­le­riy­le he­sap­laş­ma­ya yer yok, yen yok.
‘Müs­lü­man­lar’ ol­ma­say­dı san­ki her şey gül­lük gü­lis­tan­lık ola­cak­tı. Ha­yat tarz­la­rı san­ki bin­ler­ce yıl hiç de­ğiş­me­den var ola­cak­tı. Bir fır­sat var el­le­rin­de, so­nu­na ka­dar kul­la­nı­yor­lar. Bü­tün bu­na­lım­la­rı­nı, he­ze­yan­la­rı­nı, kor­ku­la­rı­nı, çö­küş­le­ri­ni kar­şı­la­rı­na al­dık­la­rı bir in­san kit­le­si üze­rin­den ya­şı­yor­lar, ya­şa­tı­yor­lar.
La­ik ke­sim as­lın­da ken­di çö­kü­şü­nü ya­şı­yor. Ken­di tar­zı­nın ha­yat­sız boş­lu­ğu­na dü­şü­yor. Ve bu çö­kü­şü de gü­cü yet­ti­ğin­ce bü­tün bir mem­le­ke­te ya­şa­tı­yor. Güç­le­ri de çok şe­ye ye­ti­yor. Güç­le­ri­nin ne­le­re ye­te­bil­di­ği­ni gö­rün­ce bı­ra­kın mem­le­ke­ti, bü­tün dün­ya şaş­kın­lık­tan şaş­kın­lı­ğa dü­şü­yor.
Ken­di kül­tür­le­ri­nin do­nuk­lu­ğu­nu, ha­re­ket­siz­li­ği­ni, kar­şı ta­ra­fın, ya­ni düş­ma­nın de­ğiş­mez­li­ği üze­rin­den izah edi­yor­lar. Hal­bu­ki düş­man de­nen­ler za­man için­de de­ği­şi­yor. Ama on­lar bu de­ği­şi­mi red­de­di­yor­lar, adı­na ta­ki­ye di­yor­lar.
Ha­yat tar­zı, ken­di­ni tek­rar üre­te­bi­li­yor­sa ha­yat tar­zı­dır. Ha­yat tar­zı, ken­di­ne ha­re­ket ala­nı ya­ra­tı­yor­sa ha­yat tar­zı­dır. Ha­yat tar­zı, bir ip üze­rin­de yü­rü­mü­yor, al­tın­da ve üs­tün­de ba­sı­la­cak, so­luk alı­na­cak bir ze­min ya­ra­tı­yor­sa ha­yat tar­zı­dır. Ha­yat tar­zı, ço­cuk­la­rı­na bir­ta­kım de­ğiş­mez farz­lar de­ğil, ger­çek­ten fark­lı tarz­lar öne­re­bi­li­yor­sa, ge­le­ce­ği kar­şı­la­ya­bi­li­yor­sa, ha­yat tar­zı­dır.
La­ik kül­tür ar­tık ta­ham­mül ede­me­di­ği mah­sul­ler ver­me­ye baş­la­dı. Tıp­kı ben ve be­nim gi­bi­ler gi­bi. Ken­di mah­su­lü­ne ta­ham­mül ede­me­yen bir ha­yat tar­zı, da­ra­lır ve yok olur.
Ve der­ken te­le­viz­yo­nu açı­yor­su­nuz. Tür­ban­lı bir genç kız ko­nu­şu­yor. Kar­şı­sın­da ‘ha­yat tar­zı­mı­zı’ tem­si­len bir ‘La­ik La­ti­fe’. Tür­ban si­zi ir­kil­ti­yor­sa an­la­rım. La­ik ke­si­min ço­cuk­la­rı­yız. Ne der­sek di­ye­lim, an­ne­miz­de gör­me­diy­sek, az ya da çok ir­kil­tir. İr­kil­ti­yor­sa, göz­le­ri­ni­zi ka­pa­tın ve ko­nuş­ma­yı bir rad­yo­dan din­ler gi­bi din­le­yin.
‘Müs­lü­man’ kı­zı­mız an­ne­an­ne­sin­den fer­sah fer­sah ile­ri­de. Çok iyi ve akı­cı ko­nu­şu­yor. Ke­li­me haz­ne­si ge­niş. Öz Türk­çe­yi bi­li­yor. Üs­tü­ne es­ki di­lin nü­ans­la­rı da onun em­rin­de. Hat­ta ço­ğu za­man İn­gi­liz­ce­ye bi­le hâ­kim. Ken­di­ne gü­ve­ni tam, ama küs­tah de­ğil. Sa­mi­mi, ama yav­şak de­ğil. Ka­rar­lı, ama teh­dit­kâr de­ğil. Bu ara­da ‘La­ik La­ti­fe’yi din­ler­ken yü­zü­nüz kı­za­rı­yor. Bir baş­ka­sı adı­na hi­cap duy­mak de­nen o ta­rif­siz iç bur­kul­ma­sı­na gark olu­yor­su­nuz. Evin sa­hi­bi ol­ma­nın ver­di­ği küs­tah­lık dı­şın­da kı­zı­mı­zın ken­di­si ger­çek­ten bir la­ti­fe. Keş­ke an­ne­an­ne­si ko­nuş­say­dı bu ha­nım kı­zı­mı­zın ye­ri­ne di­yor­su­nuz.
Ve son­ra dü­şü­nü­yor­su­nuz, ‘ob­jek­tif’ ola­rak, han­gi­si­ni işe alır­dı­nız bu iki kı­zı­mız­dan? Hiç kuş­ku­suz tür­ban­lı ola­nı.
La­ik ke­sim, bel­li ol­maz, her ‘düş­ma­nı­nı’ alt ede­bi­lir. Fa­kat bir la­ti­fe­yi ger­çek san­ma­ya da­ha ne ka­dar de­vam ede­bi­lir?
İş­te tam bu nok­ta­da me­se­le çok ama çok cid­di­le­şi­yor.
Gül­dal Mum­cu, 301 tek­li­fi­ni im­za­la­mı­yor.
La­ti­fe de­ğil. Çok acı, ama çok ger­çek. (16 Ni­san 2008, Ra­di­kal)
 
Gök­han Öz­gün di­ye bir ya­zar ya­yın se­ma­la­rın­da bir an­lık gö­rü­nü­ver­di.
Son­ra ken­di ar­zu­su ile çe­kip gi­di­ver­di.
Mu­ci­ze gi­bi bir şey­di.
Ama ben Şev­ket Mu­am­ma mu­ci­ze­le­re as­la inan­mam, as­la.
 
SON TAH­MİN
Ba­yı­la­rak oku­yan­lar, ayı­la­rak dön­sün de­me­ye­cek­ler.

Paylaş Tavsiye Et