Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Asılıyorum > Kuş Dili
Asılıyorum
Kuşu altın kafese koymuşlar; “İlle de vatanım” demiş.
Kuş beyinli işte. Ne olacak.
Karga da olsa kuş beyinli, serçe de.
Bırakın muhabbet kuşuyla papağanı.
Şahin, kartal, doğan da olsa fark etmez.
Kuş beyinli gelmiş, kuş beyinli gidecek hepsi.
Her on senede bir kafana boşuna mı vuruyorlar kardeşim?
Kuş beyinli dediysek kaz kafalı mı dedik!
Hâlâ anlamadın mı?
Vatan senin kafesin.
Yine anlamadıysan şöyle söyleyeyim;
Kafes senin vatanın.
Bu kadar basit bir şeyi anlamayacak ne var?
Bak; üstünde tüneyecek dalın var.
Kemirecek yemin var.
İçecek suyun var.
Üstüne pisleyeceğin gazeten var.
Kendini hayran hayran seyredeceğin aynan var.
E, yanında dişin var.
Yavrunu yumurtlatacağın karanlık odan bile var.
Daha ne istiyorsun? Belanı mı!
Ama çok aranıyorsun. Korkarım ki bulacaksın.
Bak sana söyleyeyim; bu arayış, arayış değil.
Bu anlayış, anlayış değil.
 
KAPI
Diyeceksin ki “Kafesimde bir kapı var.
Madem ki bir kapı var, bir çıkış da olmalı.
Bir çıkış varsa, dışarıda başka imkanlar da olmalı.”
Bak canım kardeşim, kuş kadar aklınla akıl yürütme.
Nasıl ki “yapma”, ” etme”, “eyleme” bir emir sigasıysa “yürütme” de öyledir.
Niçin anlamazdan geliyorsun?
Akıl yürütme!
Anlamadıysan tersinden söyleyeyim;
Yürütme akıl!
Bu da bu kadar basit.
Ne tümden gel, ne tüme var.
Tüm senin neyine?
Tümün de sahibi var.
O kadar!
O kapı hacet kapısı değil.
Çıkış kapısı hiç değil.
Kurtuluş kapısı da değil.
O kapı sadece giriş kapısı.
O kapı kuşu kafese tıkma kapısı.
Dikkatle bak; kulpu sadece dış tarafta.
Tek taraflı çalışır.
Taraf dediysem yanlış anlaşılmasın.
Başka kelime bulamadığım için kullanıyorum onu.
Yoksa taraf tuttuğumdan değil.
Ben sahibimi tutarım.
Kuşu kafese kim tıkar?
Sahibi tıkar.
O zaman sen de sahibini bil, sahibini tanı.
Her zaman onun istediği gibi şakı.
Hem dışarıda ne var?
Ot(!) mu var?
Evet, hem de çok ama sana ne!
 
KURBAN
Hem bak, Kurban zamanı.
Kurbanlıklar hazırlanıyor, süsleniyor, püsleniyor.
Üstüne üstlük kınalanıyor.
Onlara mı özeniyorsun?
“Benim başıma da kurdeleler takılsın” mı diyorsun?
Hiç özenme.
Ne zaman ki birini kınalanırken gördün, hemen yanından kaç.
Kaç ki arada sen de kaynamayasın.
“Çok şükür ki kafesteyim” de.
“Evim, evim, güzel kafesim” de.
Neden?
Çünkü şunu bil ve dua et ki kafesteki kuştan kurban olmaz.
Ama biliyorsun, Beyaz Hoca’ya göre kümesteki kuşlardan kurban olur.
Tavuktan olur, kazdan olur, devekuşundan olur.
Devekuşu ki, kurban olmayayım diye her tarafı açıkken bir delik bulup kafasını gömmeye çalışır.
Sana gelince, altından, üstünden, yanından, yörenden çepeçevre muhafaza edilmişken dışarıya heves ediyorsun.
Hiç heves etme, hevesin kursağında kalır.
Hevesinin kursağında kalması, bağırsağının kokoreççide kalmasından, sonra da bir obez tarafından yalanıp yutulmasından evladır.
Ki Ali Cengiz Tuğrul üstadımızın çok önceden, çok veciz yazdığı üzere yine biliyoruz ki esas kurbanlık âdemoğlu idi.
Hz. İbrahim oğlunu kurban edecekken ona bir koç gönderilmişti de Hz. İsmail kurtulmuştu.
Çok Müslüman geçinenler de kıssayı anlamazdan gelmeye devam edip hayvan kesip duruyorlar.
Aslında koç gibi bir, iki, üç, artık ne kadar güç yettiyse o kadar vatan evladının özbeöz babaları tarafından kurban edilmeleri daha yakışık alır bir tutum değil mi?
Hiç kuşkusuz öyle.
Nitekim daha önce bu yüce uygulamaların nicesi, yine yüce bir önderliğin öncülüğünde icra edilmedi mi?
Edildi.
Şimdi bunu inkar mı edeceğiz.
Onur sahibi bir kurucu parti mi inkar edecek!
Yapmayın otorite aşkına!
 
ANALAR AĞLASIN
Hem “Dindar olalım” diyeceksin, hem “Evladım yok yere kurban ediliyor” diye oturup ağlayacaksın.
Hiç yakışık alır mı?
Daha önce milletin anasını kaç sefer ağlatmadık mı?
Çok ağlattık.
Hiç o zaman “Analar ağlamasın” dendi mi?
Var mıydı öyle gür sesli bir babayiğit?
Yoktu o zamanlar.
Eski kafese yeni âdetler hep tuhaf adamlar tarafından geldi.
Bu taraf lafı da dilime nereden takıldıysa?
Atsam atamıyorum, satsam satamıyorum,
Yutayım diyorum yutamıyorum,
Tüküreyim diyorum tüküremiyorum.
Bir türlü kurtulamıyorum.
Neredeyse sinirimden oturup ağlayacağım.
Ama ağlamak bana yakışmaz.
Oysa her kınalı kuzu gördüğünde gözyaşlarını tutamayanlar var.
Koç keserken, sığır keserken, tavuk keserken bile ağlayan niceleri var.
Kasap kesiyor, sana ne oluyor?
Eline bir bıçak almışlığın mı var?
Üç beş tavuk boğazlamışlığın mı var?
Yok.
O zaman kasabın asabını niye bozuyorsun?
Çalışma azmini neden kırıyorsun?
Kalkıp bir de, “Biz çok ağladık, biraz da kasaplar ağlasın” mı diyeceğiz?
Hiç olur mu?
27 Mayıs’ı kutlamaktan böyle zararlı fikirler yüzünden vazgeçmedik mi?
Bunun sonu Kurban Bayramlarından toptan vazgeçmeye varmaz mı?
Güzel ülkemize yazık olmaz mı?
 
KURSAK
Değerli arkadaşlarım, değerli kuşlarım;
Bu ve benzeri, kafa karıştırıcı zararlı düşüncelerden aziz milletimizi elbirliği ile kurtaralım.
Bunun için de neye mal olursa olsun, önce bu fikirleri yayanlardan ve yayacaklardan kurtulalım.
Bakın üniversiteye girişte katsayı eşitliğini sağlayan karar ne güzel iptal edildi.
Bizatihi kafes olarak tasarlanmış bir kurumun atmaması gereken bir adımdı bu.
Kafes kapısını içeriden zorlama harekatıydı.
Ne oldu, durduruldu.
Zararlı fikirleri ileride yaymaları muhtemel çoluk çocuğa karşı alınmış harika bir önlem.
Hemen, “Çocuklar ağlayacak”, “Analar ağlayacak” türünden bir koro başlayacak şimdi.
“Çocuklar heveslenmişlerdi” diyenler de çıkacak.
Daha biraz önce hevesin kursakta kalmasının bazen daha iyi olabileceğini yazmıştım.
İlgililerde, her türlü hevesin kursakta bırakılmasına dair yüzlerce proje olduğuna inanıyorum.
Bu rahatlıkla hepinize rahat uykular diliyor, Kurban Bayramımızı canı yürekten kutluyorum.
Bu ülkeye de bir tek Kurban Bayramı’nın az geldiğine inanıyorum.
Nice nice bayramlarda buluşabilmek temennilerimi iletiyorum.

Paylaş Tavsiye Et