Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2004) > Kitap
Kitap
İslâm Filozoflarından Felsefe Metinleri
Mahmut Kaya
İstanbul: Klasik Kitapları, 2003
Türkiye’de İslam felsefesine dair araştırmaların nitelik ve niceliği konusunda iyimser bir tablo çizmek pek de mümkün gözükmüyor. Bu durum, özellikle İslam filozoflarına ait metinlerin Türkçe’ye kazandırılması söz konusu olduğunda daha bariz bir şekilde gözlemleniyor. Pek çok Batılı filozofun eserleri Türkçe’ye tercüme edilmiş olduğu halde, aynı şeyi İslam filozofları için söylemek hiç de kolay değil.
Mahmut Kaya, İslâm Filozoflarından Felsefe Metinleri adlı eseriyle, bu alandaki boşluğu bir nebze olsun gidermeye çalışıyor. Eser, İslâm felsefesinin klasik döneminde ortaya çıkan ve farklı felsefe akımlarını temsil eden on üç filozofun eserlerinden seçilmiş metinlerden oluşuyor. Ayrıca eserde, her filozofun hayatı ve felsefesi ana hatlarıyla işlenerek, konuyla ilgili temel başvuru kaynaklarına da yer veriliyor. Büyük çoğunluğu Türkçe’ye ilk defa kazandırılan bu felsefî metinler, felsefeyle ilgilenenlerin önemli bir ihtiyacını karşılayacağı gibi, İslam medeniyetinin bilim ve felsefe alanında ortaya koyduğu eşsiz birikimi anlamada da önemli bir rol oynayacak nitelikte.

Tavsiye Et
Fetvalar Işığında Osmanlı Esnafı
Tahsin Özcan
İstanbul: Kitabevi, 2003
Daha önce Türk Tarih Kurumu Yayınları arasından çıkan Osmanlı Para Vakıfları: Kanûnî Dönemi Üsküdar Örneği isimli çalışmasıyla tanıdığımız Tahsin Özcan’ın yeni çalışması, Fetvalar Işığında Osmanlı Esnafı başlığıyla yayımlandı. Oldukça titiz ve zahmetli bir çalışma sürecinin ürünü olduğunu belli eden eser, Osmanlı şeyhülislamlarının fetvalarının incelenmesi ile oluşturulmuş. Temel sorunsalı, Osmanlı’daki esnaflık kurumunun geleneksel yorumları ile dönemin toplumsal gerçekliği arasındaki ilişkinin ne derece örtüştüğünü açığa çıkarmak olan eser, gerek daha önce bu konuda yapılmış benzer bir çalışmanın olmayışı, gerekse konusunu işleyiş biçimi itibarıyla önemli bir akademik katkı olarak karşımızda duruyor. / Fahrettin Altun

Tavsiye Et
Kubbeyi Yere Koymamak
Turgut Cansever
Yayına Hazırlayan: Mustafa Armağan
İstanbul: İz Yayıncılık, 2002, 2. Baskı
Turgut Cansever, şu ana dek, şehirleşme ve mimarlık meselesinin zorluklarını, ehemmiyetini hem teorik hem de pratik alanda göstermeye çalıştı. Mesajının ulaşacağını düşündüğü herkese, her kesime hep aynı iştiyak, heyecan ve samimiyetle konuştu. Kubbeyi Yere Koymamak, Cansever ile bu minval üzere yapılan mülakatlardan oluşuyor. Kitap, Mimaride aşkın çözümleme, Osmanlı çözümlemesinden postmodernizme, Ev’den konuta, Habitat ve şehir başlıklı dört bölümden oluşuyor. Cansever, derin sanatçı duyuşu, felsefi tasavvuru, mimarî bilgisi ve şahsî tecrübesinden yola çıkarak, insanın, toplumun ve de insanlığın tarih ve mekan ile kurması gereken ilişkinin ne’liği ve nasıllığı hususunda bir anlamlar manzumesi sunuyor. Bizzat kitabın ismi, bu derin duyuşun ve incelikli ısrarın tezahürüdür.
Kitap, Cansever düşüncesine bir giriş olarak kabul edilebilir. Fakat bundan öte, kitapta, Cansever düşüncesi ve hayatının iç bütünlüğüne dair derin ve çarpıcı izler var. Bu anlamda bu kitap ‘doğru hayat telakkisi’ rehberi olarak okunabilir. Cansever, insanın inanç, düşünce ve eylemleri arasında bir tezatlığın olmaması gerektiğinden yola çıkarak, şehir ve hayatın iç içeliğinin, tabiatla uyumun, yaratılmışlık bilinci içinde nasıl olması gerektiği üzerinde duruyor. Bundan dolayı, Cansever’in bütünlüklü düşüncesi ile yaptığı yapılar arasındaki ahenk de hemen kendini ele veriyor. Cansever, eski abidevi eserlerin yeniden yapılmasını önermiyor. Ona göre, bu tür bir taklidî inşayı olmazsa olmaz görenler, o şeyin özüne ilahî bir güç atfetmiş olurlar. Oysa, bir kültürün yüceliği meselesi, ölçü anlamında bir büyüklüğe indirgenemez. Yüceliği kemiyette arayanlar, aradığı şeyi putlaştırıyor demektir. Bundan hareketle, Rönesansı, 20’nci asır teknoloji fetişizmini, Osmanlı-Türk modernleşmesini birbirine yakın gerekçelerle eleştiriyor. Kubbeyi Yere Koymamak, hâlâ şehre ve insana dair rüyaları ve umudu olanlar için… / Faruk Deniz

Tavsiye Et
Muhafazakârlık: Akıl Toplum Siyaset
Bekir Berat Özipek
Ankara: Liberte Yayınları, 2004
Bekir Berat Özipek’in geçtiğimiz ay içerisinde yayımlanan bu önemli çalışması yazarın doktora tezinin kitaplaştırılmış hali. Muhafazakârlık tartışmalarının bu denli sıcak olduğu şu günlerde bu kitabın okuruna yeni ufuklar açacağına hiç kuşku yok. Ancak kitabın önemini bununla sınırlamak ona ve yazarına büyük bir haksızlık olur.
Kitap bir düşünme biçimi, bir ideoloji ve sosyal bir teori olarak muhafazakârlığı çok başarılı bir biçimde çözümlüyor. Muhafazakârlığın ortaya çıkış koşullarının neler olduğu, bünyesinde hangi farklı tutum alışları barındırdığı, hangi düşünce adamları tarafından temsil edildiği gibi soruların cevaplarını sayfaları arasında bulabildiğiniz kitap, temelde, muhafazakâr akıl imgesini, muhafazakâr toplum kurgusunu ve muhafazakâr siyaset telakkisini tartışan üç ana bölümden oluşuyor. Özipek’in bu eserinin Türkiye siyaset bilimi literatüründe çok önemli bir boşluğu doldurduğu ve alanının klasiği olmaya aday bir eser niteliği taşıdığı rahatlıkla söylenebilir. / Fahrettin Altun

Tavsiye Et
Hiçbiryer
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
İstanbul: Timaş Yayınları, 2004
“İlgi eşyaya düşen aşktır.”
İlgisini kaybetmiş bir ilim adamı, hocasını kaybetmiş bir öğrenci, müjganını kaybetmiş bir aşık, babasını kaybetmiş bir yetim, takip ettiği ayak izini kaybetmiş bir izcinin hikayesini anlatıyor “hiçbiryer”. Kayboluşların içinde kaybolduğu halde dermanını başkasının izi ardı gitmekte, başkasının sesi üzre kendini bulmakta, başkasının hayatı üstünden kendine aiti keşfetmeye çalışmakta zanneden bir erkeğin, Şahin’in hikayesi bu. Kurulu düzeni değiştiğinde değişen şartlara göre idealinden sapmadan hayatına yön veremeyen, sevdiklerinin elinden tutup ilerlemeyi beceremeyen. Durumunun farkında olma azabını yaşasa bile bir şey yapamayan. Harekete geçmesi, bir şeyler yapabilmesi için komut verilmesi gereken. Kalabalığın içinde, kim var diye sorulduğunda sağına soluna bakmadan ben varım diyebilecek biri değil Şahin. Nev’ini belki de daha önce hiç görmediğimiz, yeni şartların oluşturduğu yeni bir erkek tipi o. 
Hiçbiryer yazarın ilk romanı. Yazarın her cümlenin üstüne titrediği, her ifadeye özen gösterdiği romanın titiz bir çalışmanın meyvesi olduğu hemen anlaşılıyor. Olay örgüsü ince ince kurulmuş, ayrıntılara da ana parçalar kadar önem verilmiş. Hiçbiryer’de ayrıntılar okuyucuyu konunun gidişatından koparmıyor, boğmuyor. Aksine konuyu güçlendiriyor. Günlük hayata dair birçok ayrıntının yanı sıra kendilerini fark ettirmeden hayatımızdan kayıp giden, giderken de ruhsal erozyonumuzu biraz daha arttıran olaylar da başarılı bir şekilde aktarılıyor. Bu kadar zengin bir içerik ile kolaylıkla konudan sapmalar olabileceği halde olmaması yazarın romanına hakimiyetini ortaya koyuyor. / Betül Özel Çiçek
 
 
Fatma K. Barbarosoğlu ile Hiçbiryer üzerine
Röportaj: Betül Özel Çiçek
Erkeklerin hikayesi derken neden Şahin gibi erkeklerin hikayesini yazdınız?
Bunu ben de kendime sordum. II. Meşrutiyet’ten beri kadınlar kadınları, erkekler kadınları yazıyor. 1970’lerden bu yana ‘İslam’da kadın’ konuşuluyor; İslam’da insan değil. Yani modern dünyanın bir kategori olarak ortaya çıkardığı kadın kategorisine İslamiyet’in bütün hayat anlayışını yüklüyoruz. Bu yük ile birlikte kadınların hayat karşısındaki bağışıklık sistemleri artıyor. Başörtü yasakları bu bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ya erkekler? Bir kategori olarak kadınlara bu kadar vurgu yapınca ortaya bir dengesizlik çıkıyor. Bütün idealini ilim yolunda yürümek üzere kuran erkekler önlerine taş konduğunda ne oluyor? Taşralı kızlar şehre iki yıl içinde tutunurken, taşralı erkekleri hep taşralı kalmaya zorlayan ne? Bunları düşündüm.
 
Şahin tipini ortaya çıkaran faktörler nedir?
Şahin içimizden biri. Kitabî bir kahraman olduğu için sanki uzakmış gibi geliyor bazılarımıza. Ama değil. Şahin’i depresyona sokan şu: O ne birey olabiliyor, ne de cemaate dahil olabiliyor. İmama uyuyor tamam. Ama imam değiştiğinde cemaate dahil olamıyor. Hep iyi bildiği tek tek kişiler var. Onlar ortadan kaybolduğunda Şahin de kayboluyor. İyinin ve güzelin peşinden giderken gayretli Şahin. Ama iyiyi ve güzeli yeniden yeşertmek ve inşa etmek konusunda bildiği bir dil ve yol yok. Esas mesele bu.
 
Her konuşamayan erkek Şahin gibi midir? Susuşları açısından Şaban, Şahin ve Halil Ağa’yı farklı kılan nedir?
İtifar etmeliyim ki bu çok güzel bir soru. Hani yazarın rüyalarını süsleyecek kadar güzel. Üç adam ve üç susuş. Halil Ağa dünyaya minnet etmeyen bir adam. Onun kendi için kurduğu dünyayı en yakınındakiler bile anlamıyor. Ama diğer taraftan bu dünyanın tek kişilik ve bir defalık olduğunu bildiği için Halil Ağa, oğlunun herkesin dahil olduğu dünyaya dahil olmasını istiyor. Susan bir adam olarak Halil Ağa için sükût bir yük değil. Onun için konuşmayan bir adem olan Şaban ile aynı çatının altına sığabiliyor. Şaban’a gelince; Şaban susuşunu bir zırh gibi kuşanıyor. Halil Ağa gibi dünyaya küsmüş olduğu için değil onun sükûtu. Dünya üstüne üstüne gelmesin, dünya bir tarafta, kendi bir tarafta kalsın diye sükûtu araya bir duvar olarak örüyor. Şahin karışmak istediği dünyaya karışamadığı için susuyor. En tehlikeli susuş Şahin’inkisi. Çünkü kendi iradesiyle susmuyor o. Akamadığı için susuyor.

Tavsiye Et
Hece
Düşünsel, Entelektüel, Muhalif Bir Tasarım Olarak Edebiyat Dergisi ve Nuri Pakdil
Özel Sayı, Ocak 2004
Özel sayıları ile dikkatleri üzerine çeken Ankaralı edebiyat dergisi Hece’nin Ocak sayısı ‘Düşünsel, Entelektüel, Muhalif Bir Tasarım Olarak Edebiyat Dergisi ve Nuri Pakdil’ özel sayısı idi. Dergiyi, yazmaya Nuri Pakdil Usta’nın yanında Edebiyat Dergisi’nde başlayan Hüseyin Su yönetiyor.
Kapsamlı özel sayılar hazırlamak bir dergi için bir zaman sonra okurlarının sadece özel sayıları takip etmesi gibi bir sonuç doğurma tehlikesini taşısa da, dergiye ileride iyi bir kaynak olma vasfı da kazandırıyor.
Nuri Pakdil, Türk edebiyatında birçok sanatçıya ‘Usta’lık yapmış bir sanatçı. Büyük Doğu ve Diriliş çizgilerinden beslenip kendine has özellikleriyle bir okul olan Edebiyat Dergisi ve Nuri Pakdil için 570 sayfalık bir özel sayı bile yeterli olmayabilir.
Bundan önce Yediiklim Dergisi 1995 yılında Usta için güzel bir özel sayı hazırlamıştı. Pakdil Usta’nın söz orucu tuttuğu yıllarda çıkan bu özel sayı Usta’nın eserlerine ulaşmanın imkansızlaştığı bir dönemde çıkmakla çok anlamlı bir görevi yerine getirmişti. Hece’nin Pakdil Usta sayısı ise susuşunu bitiren, eserleri ile meydanda yerini tekrar alan Usta’yı görmezden gelmelere iyi bir cevap niteliği taşıyor.
Dergiye elliden fazla yazar katılmış. Çizgi Ustası Hasan Aycın’dan ise bu sayıda altı çizgi var. Pakdil’in yaşamı ve eserleri kadar ilginç olduğu bilinen mektuplarına ise yüz sayfa kadar yer ayrılmış. Derginin en ilgiyle okunan bölümü ‘Nuri Pakdil’in Mektupları’ bölümü.
Rasim Özdenören, İbrahim Demirci, Hüseyin Su, Kurtuluş Kayalı, Akif Emre, Turan Koç, Ali Göçer, Mustafa Şahin Usta’nın mektuplarından sonra yazılarını bir çırpıda okuduğum yazarlar ki sadece bu sekiz yazarın yazıları bile 120 sayfa tutuyor. Hece’nin bu sayısında okunacak çok şey var! / M. Asım Gültekin

Tavsiye Et