VLADİMİR Putin’in Ankara ziyaretinin hem zamanlaması, hem de gündem maddeleri göz önüne alındığında, bu ziyarete tarihî demek yanlış olmaz. Soğuk Savaş sonrası eski Sovyetler Birliği coğrafyasındaki siyasi boşluk henüz dolmamışken Irak Krizi’nin bu boşluğu Orta Doğu’ya yayması bu iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştırdı. Ancak Putin’in ziyareti uluslararası ilişkilerde bir müttefik arayışından çok, Rus dış politikasının itici gücü olan enerjiden kaynaklanıyor.
Baltık ülkeleri dışında Eski Sovyetler Birliği coğrafyasındaki nüfuz alanını siyasî ve ekonomik manevralarla tekrar ele geçirmeye çalışan ve bunda da büyük ölçüde başarılı olan Rusya, hem Türkiye’deki enerji pazarına göz dikiyor, hem de uzun vadede Türkiye üzerinden İsrail’e ucuz maliyetli petrol ve elektrik satmak istiyor. Washington Post’un haberine göre 2003 yılı itibariyle İsrail, enerji ihtiyacının %80’ini Rusya’dan ve diğer petrol zengini eski Sovyet Cumhuriyetleri’nden karşılıyor. Mayıs ayında Türkiye’ye gelen İsrail Altyapı Bakanı Joseph Paritzsky Türkiye’den elektrik, su ve petrol istediklerini Enerji Bakanı Hilmi Güler’e iletmişti. Türkiye su bakımından zengin olmasına rağmen İsrail’in elektrik ve petrol ihtiyacını karşılamaktan uzak. İsrail ve Rusya kapalı kapılar ardında Türkiye üzerinden geçecek petrol boru hattı konusunda anlaşmıştı. Hem İsrail, hem de Rusya her iki taraftan Türkiye’yi ikna etmek için diplomatik ataklara başladılar.
Rusya Türkiye Enerji Pazarını İstiyor
Geçen yüzyıllık dönemde aksi örneklerine rastlanmasına rağmen iki ülke arasındaki iyi ekonomik ilişkilerin siyasi sorunların çözümüne katkıda bulunduğu bir gerçek. Gerek Boğazlar’dan tanker geçişleri sırasında ortaya çıkan sürtüşmelerde, gerekse Abdullah Öcalan’ın Rusya macerasında Rusya’nın takındığı tutum verilebilecek olumlu örneklerden birkaçı. Aksi örnek olarak verilebilecek, Rusya’nın BM’de ender olarak kullandığı veto hakkını Kıbrıs konusunda da kullanması ise, Ankara’nın böyle bir vetoya sert tepki vermeyeceği hesaba katılarak yapılmış olabilir. Ankara’da Denktaş yanlısı lobinin güçlü olması, Kıbrıs’ta büyük oranda yatırımı bulunan Rusya’nın Türk tarafı lehine olacak BM kararını rahatça veto etmesini sağladı. Karşısında kararlı bir Ankara bulacak Rusya’nın bu konuda veto hakkını kullanmasını beklemek hayal olurdu.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi gelişerek, 1980’lerin sonunda 300 milyon dolardan 2000’li yıllarda 9 milyar dolara çıkarken gözden kaçan faktör, ekonomik ilişkilerin Rusya lehine oluşmasıydı. Tükettiği doğal gazda %70’e yakın oranda Rusya’ya bağımlı hale gelen Türkiye, elektrik ihtiyacında da benzer bir tehlike ile karşı karşıya kalabilir. Enerji ve Rusya konusunu inceleyen birçok uzman, Rusya’nın enerji kaynaklarının sadece petrol ve doğal gazdan oluşmadığını gözden kaçırıyor. Rusya Türk Cumhuriyetleri’ni, Gürcistan’ı, Ermenistan’ı kendi enerji şebekesine bağladı. Bu ülkelere sadece elektrik dağıtmakla kalmıyor, aynı zamanda özelleştirme sonucu aldığı yerel elektrik şirketleri vasıtasıyla direkt tüketiciye elektrik veriyor. Rusya’nın şimdiki hedefi ise Türkiye. Eğer Türkiye bu konuda uyanık olmazsa, enerjide Rusya’ya bağımlılığı daha da artacaktır.
Trakya-İsrail boru hattı Türkiye’den ziyade bu iki ülkeye hizmet edecek. Türkiye’nin bu boru hattından kazancı, alacağı siyasi risklerden daha fazla ve alternatif doğal gaz boru hattından kazanacağı ekonomik çıkarlardan daha az. Önde gelen Rus gazetelerine göre Rusya, Türkiye ile müzakerelerde bu boru hattının Boğazlar’daki petrol trafiğinin yükünü hafifleteceği argümanını kullanacak. Türkiye’nin önermiş olduğu Samsun’dan Avrupa’ya gaz sevkiyatı Türkiye’ye ekonomik olarak büyük bir fayda sağlayacakken, Rusya tarafı buna sıcak bakmıyor. Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki gaz pazarını neredeyse tamamen elinde tutan ve başta Almanya ve Fransa olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinin gaz pazarlarında önemli bir paya sahip olan Rusya, bu pazarda Türkiye’ye herhangi bir pay verme niyetinde değil. Ancak Rusya bu çıkmazı aşmak için geleneksel dış politikasını sürdürebilir. Türkiye’nin istediği boru hattı güzargahı karşılığında, iç piyasadan bir pay ya da imtiyaz isteyebilir; böylece uzun vadede payını ve imtiyazını genişletebilir.
Siyasi bir Silah Olarak Enerji
Bugün itibariyle AB petrol ve gaz ithalatının önemli bir bölümünü Rusya’dan yapıyor. Polonya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan ve Ermenistan gaz ve petrol ihtiyacının tamamına yakınını, Almanya ise doğal gazının %40’ını Rusya’dan ithal ediyor. 1998 yılındaki enerji krizinden sonra Rusya, eski Sovyet Cumhuriyetleri’nin kendisine olan borçlarına karşılık bu ülkelere tek bir öneri sundu: Ya borcunuzu nakit olarak ödeyin ya da özelleştirilecek enerji şirketlerini ve rafinerilerini Rus şirketlerine satın. Satılan elektrik şirkelerini Çubays’ın başındaki yarı kamu şirketi olan UES satın aldı. Bu taktikle Rusya; Orta Asya, Ermenistan ve Gürcistan’daki elektrik şebekelerinin kontrolünü ele geçirdi. Kimi zaman teknik, kimi zaman da siyasi nedenlerle kesilen elektrikler Rusya’nın bu ülkeler üzerindeki siyasi nüfuzunun ne boyutlara ulaştığını göstermekte. Kafkasya’da ve Orta Asya’da uluslararası konsorsiyumun yaptığı bir boru hattı dışındaki bütün boru hatları Rusya’ya ait. Türkiye’nin de Mavi Akım’la kendisini Rusya’ya bağımlı kılması, Türkmenistan’ın Bakü üzerinden Türkiye pazarına ulaşmasını imkansız hale getirdi ve bu, Türkiye’yi doğal gaz zengini Rusya’ya ve onun boru hatlarına mahkum etti.
Avrupa yakasında da benzer gelişmeler oluyor. Rusya, devlet kontrolündeki Gazprom ile Romanya, Bulgaristan, Moldova gibi ülkelerin enerji pazarında önemli bir pay elde etti. Devlet kontrolündeki petrol şirketleri, Gazprom’da Aleksey Miller ve Rusya’nın dev elektrik şirketi UEŞ’de Anatoli Çubays başkanlığında, Rusya’nın silahla sağlayamayacağı hakimiyeti enerjiyle sağladılar. Rus şirketleri, Baltık ülkeleri ve Azerbeycan dışında eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde tekel olmayı başardılar.
Enerji alanında hammadde ihracatından çıkıp direkt tüketiciyi hedefleyen enerji politikası, esasında Rusya’nın enerji rezervlerinin giderek azalmasından da kaynaklanıyor. En verimli petrol ve gaz rezervlerini teker teker kurutan Rusya; eski Sovyet Cumhuriyetleri, Balkanlar, Türkiye ve diğer bölgelerdeki enerji pazarlarına girerek sadece hammadde sağlayan bir aktör olmaktan çıkmayı amaçlıyor.
Enerjide Rusya’ya Bağımlılık
Rusya ile siyasî ve ekonomik ilişkilerin gelişmesi her iki ülkenin de yararına; ancak Putin’in enerji odaklı resmî gezisinin Türkiye’nin enerjide Rusya’ya bağımlılığının bir başlangıcı da olmaması gerekir. Rusya’ya enerji alanındaki bağımlılık uzun dönemde Türkiye’nin siyasi manevra alanını daraltabilir. Türkiye’nin Kürt sorununu çözdükten sonra uzun dönemde Çeçenistan ya da Orta Asya konularında Rusya ile siyasi sorunlar yaşaması muhtemel. Rusya’nın AB pazarında %25-40 arasında değişen pazar payı, bu örgütte alarm zillerinin çalmasına sebep oldu. Rusya’nın payını önümüzdeki 10 yıl içinde azaltma kararı alan AB gibi Türkiye’nin de enerji pazarında Rus payını azaltması mecburi.
Mavi Akım’ın bir kısmını Avrupa pazarına satmak için Rusya’yı ikna etmeye çalışmak atılacak ilk adım olabilir. İkinci adım olarak, İran, Cezayir ve Türkmenistan gibi ülkelerden enerji ihracatıyla enerji çeşitliliğinin artırılması sağlanmalıdır. Bütün dünyada enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi temel hedef iken, Türkiye’nin tersini yapması kendi idam fermanını imzalaması anlamına gelecektir.
Paylaş
Tavsiye Et