BİZİM inancımızda, kültür ve geleneğimizde ‘ticaret’ ve ‘çarşı’nın büyük önemi var. Rızkın onda dokuzunun ticarette olduğunu söyleyen İslam; faizi haram kabul ederken, meşru ticaret ve kârı ise destekliyor.
Selçuklu’dan başlayarak Osmanlı geleneğinde çarşılar şehir hayatının vazgeçilmez bir parçası olarak kuruldu, korundu ve teşvik edildi. Bu ticaret hayatının kurumsal yapısı ise, Lonca ve Ahilik geleneği üzerine oturtuldu. Bugün Anadolu ve Trakya’daki şehirlerimizde “Kapalı Çarşı”, “Bedesten Çarşısı”, “Bakırcılar Çarşısı” gibi bu dönemden kalan ve ticaret hayatımızda hâlâ önemli bir yer tutan canlı alışveriş merkezleri bulunuyor. Bununla beraber, ekonomik gelişmelerin baş döndürücü hızı, teknolojik devrimler, şehir hayatındaki hızlı dönüşümler ve modernleşme çarşı-ticaret hayatında radikal değişimleri adeta mecbur kıldı. Tüketici davranışları, beğeni ve eğilimleri de bu yeni trendi hızlandırdı. Bu değişim literatürde “Bakkala Karşı Market” sloganıyla kavramlaştırıldı.
Bugün gelinen noktada, perakende piyasasını düzenlemek bir zaruret halini aldı. Bu konudaki kanun çalışmalarının geçmişi 7 yıl öncesine kadar gitmesine rağmen, bir takım lobilerin baskıları yüzünden henüz bir sonuca ulaşılamadı. Şu anda, TBMM’de bekleyen bir kanun teklifi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığının hazırlayıp Başbakanlığa sunduğu bir kanun tasarısı bulunuyor.
Bugün 70 milyar dolarlık bir hacimle milli gelirin % 20’si büyüklüğündeki bu sektör ile ilgili tartışmalar çok boyutlu olarak sürüyor. Bu tartışmaların en önemlisi, perakende ticaret sektörünün gelişiminin ‘organize’ olması, yani bir düzen altına alınmasıyla ilgili. Çünkü “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” mantığıyla herşey kendi seyrine bırakıldığı için, maalesef bu alanda bir takım çarpıklıklar ortaya çıktı. Her şeyden önce kabul etmek gerekir ki, büyük mağazalar/marketler artık ticaret hayatının önemli bir gerçeği ve tüketiciler açısından büyük mağazaların cazibesi giderek artıyor. Alışveriş yanında, dinlenme-eğlenme(leisure) faaliyetlerini de kapsayan bu yeni yapı, küresel ekonomik rüzgârların da etkisiyle büyüyerek gelişecek. Türkiye’de organize perakendecilik sektörünün payı, 1990’ların başından bu yana artarak %40’a ulaşırken, esnaf düzeyinde geleneksel perakendecilerin payı %60’lara geriledi. Avrupa Birliği ülkelerinde organize perakendecilerin pazar payı %50-96 arasında değişiyor. Bizde bu payın henüz daha düşük bir seviyede bulunmasına rağmen, sektörün gelişme hızının bir hayli yüksek olması dikkat çekiyor.
Organize perakendeciler içinde de 3 grup göze çarpıyor: Birincisi, dünya devi küresel sermayenin temsilcileri, ikincisi arkasında bankası-sermaye gücü (kredi kartı kullandırma avantajı) olan büyük Türk firmaları, üçüncüsü de gelişmeye çalışan yerel marketler zincirleri. Türkiye ekonomisi son 4 yılda birikimli olarak %32 oranında büyürken, organize perakendecilik sektörü bunun yaklaşık 2 katı büyüdü. Ama geleneksel esnaf kesimini temsil edenlerin pazar payı geriledi. Özellikle çarşı-pasaj esnafı gibi kesimlerde satış ve pazar kaybı yaşanıyor. Ayrıca büyük mağazalar ile onlara tedarik sağlayan üreticilerin mağduriyetine yol açan sıkıntılar da acil çözüm bekliyor.
Bu gelişmeler karşısında devletin-hükümetin bir yol haritası belirleyiciliğine ihtiyaç var. Sorunun çözümü piyasaya bırakılırsa, büyük sermaye ve teknoloji gücünün küçükleri öğütmesi kaçınılmaz. Dolayısıyla, sosyal tahribatlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle hükümet, bu konuyla ilgili Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı’nı TBMM’de yasalaştırarak “adil ve kuralları belirlenmiş bir rekabet alanı” oluşturmalı.
Perakende sektörü ile ilgili yeni düzenlemede olmazsa olmaz hususlar şunlardır:
• Büyük mağaza ya da marketler sadece imar planlarında belirlenmiş yerlerde açılabilmeli, mağazalar bundan sonra meskun alanlar dışında kurulmalı.
• Büyük mağazaların alım yaptıkları tedarikçilere ödemeleri belirli bir takvime (azami 60 gün) bağlanmalı. Zira, büyük miktarlarda alım yapıldığı için istismarlar tedarikçiyi iflas konumuna düşürecek kadar bunaltabiliyor.
• Satın alım bedelinin altında zararına satış yapılamayacağı hükme bağlanmalı.
• Çalışma saatleri 09:00-21:00 arasında olmalı; haftada azami 6 gün çalışma, 1 gün tatil olmalı.
• Sergi parası, raf parası, anons parası gibi astronomik ödemelerin tedarikçi üreticilerden talep edilmemesi sağlanmalı.
• 3000 m2üzerinde olan market ve alış veriş merkezlerinde, ibadet için uygun büyüklükte bir mekân tahsis edilmesi zorunlu hale getirilmeli.
• Perakende sektörüne gelen yabancı sermayeye karşı temkinli olunmalı. Diğer bazı ülkelerde olduğu gibi asgari yatırım tutarı, istihdam miktarı gibi belirli kriterler getirilebilir. Çünkü perakende sektörüne gelen yabancı yatırımlar düşük sermaye ile yüksek kârlılık, hızlı büyüme ve taze nakit para girişi gibi çok cazip avantajlara sahipler. Bu noktada, yerel marketlerin de birleşmesi oldukça elzem.
Bu hükümlerin yer aldığı yeni bir mevzuat, organize perakendeciler ile tedarikçi/üreticiler ve organize perakendeciler ile geleneksel tedarikçiler arasındaki oyun alanını daha adil ve rekabete uygun bir hale getirecektir.
Diğer taraftan, geleneksel perakendeciler/esnaf da yeni şartlara uymak zorunda olduğunu görmelidir. Birleşerek ölçekleri büyütmek, yeni işleri yakalamak, yeni ürün-dizayn-tasarım ve satış teknikleri geliştirmek, kredi kartı uygulamasına geçmek, taksitli satışlar v.s. gibi uygulamalarla rekabet güçlerini artırmaya çalışmalıdırlar. Öte yandan, perakendeciler de KOBİ kapsamına alınmalı, böylece KOSGEB desteklerinden yararlanmaları sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, organize perakendecilik engellenmesi gereken bir gelişme değildir. Ekonomik konjonktür-piyasa şartları ve tüketici eğilimlerinin organize perakendeciliği teşvik ettiği kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak bu gelişmenin ve geçiş sürecinin başıboş, acımasız ve büyüğün küçüğü ezmesi şeklinde olmasına müsaade edilemez. Gerekli kurallar konulur ve adil bir rekabet ortamının etkin bir şekilde işlemesi sağlanırsa, geçiş sancıları azaltılabilir. Bu görev de hükümete ve meclise düşüyor.
Paylaş
Tavsiye Et