Çeviri: Cihat Arınç
PAPA 12 Eylül tarihli konuşmasında, Hıristiyan imanı ile klasik Yunan felsefesinde tanımlanan aklın (logos) birbiriyle çelişmediğini ispatlamaya niyetliydi. Ne üzücüdür ki bunu, Ortaçağ’ın İslam aleyhtarı önyargılarını yeniden canlandırarak, İslam dinini ve onun peygamberi Hz. Muhammed’i aşağılamak pahasına gerçekleştirdi. Batılı güçlerin İslam ülkelerinde düzenlediği savaşların da etkisiyle İslam ve Batı arasında gittikçe yükselen bir gerilimin hâkim olduğu hâlihazırdaki zeminde, Papa’nın, yüzyıllar önce yanlış ve tek taraflı bir İslam algısıyla Hz. Muhammed’e karşı düşmanca dile getirilmiş ifadelere yaptığı atıf, olsa olsa yangına körükle gitmek şeklinde değerlendirilebilir.
Roma Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri Papa 16. Benedikt, bütün bir İslam ümmetinin âdeta kanını donduran ve maalesef Haçlı ruhunu canlandıran konuşmasında 14. yüzyıl Bizans hükümdarı II. Manuel Paleologos şöyle bir iktibasta bulundu: “Bana Muhammed’in getirdiği yenilikleri gösterin. Sadece tebliğ ettiği dinin kılıç gücü ile yayılması emrini vermesi gibi kötü ve insanlık dışı şeyler bulursunuz.” Doğrusu İslam’a ve Hz. Muhammed’e dil uzatan bu tahkir edici ifadeleri hiç denetlemeden olduğu gibi alıntılayan Papa’nın, konuşmasının sonunda diğer dinleri davet ettiği “kültürler diyaloğu”nda nasıl olup da güvenilir bir ortak olacağını anlamak zor. Korkarım ki Papa, Haçlı Seferleri devrinden kalma İslam aleyhtarı düşünce ve duyguları iktibas yoluyla dahi olsa tekrar ederek beslediği müddetçe, ne onun “insanlığın dinî geleneklerinin büyük tecrübe ve manevî idraklerini dinlemek” şeklinde açıkladığı niyetinin samimiyetine, ne de şiddete karşı ileri sürdüğü diyalog yanlısı argümanlara inanmak mümkün.
Papa 16. Benedikt, akıl ile imanın birbiriyle uyumunu/çelişmezliğini vazettiği konuşmasında, İslam’ı, akla karşı düşmanca bir tavır almakla ilişkilendirme eğiliminde görünüyor. Ancak İslâm teolojisi, 16. Benedikt’in ‘rasyonalite’ için gerekli gördüğü şartları, Papa’nın başkanlık ettiği kilisenin doktrininden çok daha olumlu bir şekilde karşılar. Yunan felsefî düşüncesinin İslam felsefesi içerisindeki yorumlanışı ve adaptasyonu da bunun bir ispatıdır. Tanrı anlayışına gelirsek; tek-tanrıcılık (tevhid, vahdaniyet) anlamında İslamî tanrı anlayışı da, “Kutsal Üçleme (Teslis)” şeklinde beliren Roma Katolik doktrininden çok daha berrak ve tutarlı bir şekilde tanımlanmıştır; teslis doktrininin ise çok-tanrıcılıktan (politeizm) ve putperestlikten (paganizm) ne şekilde ayrıştığı son derece muğlâktır.
Papa bütün bunları görmezden geldiği gibi, Yunan felsefesinin görüşlerinin -logos’a olan bağlılığının- Ortaçağ Hıristiyan Avrupa’sına o devrin Müslüman düşünürleri tarafından getirildiğini de kasten göz ardı ediyor. Papa’nın konuşmasında geçen “İncil’in mesajı ile Yunan düşüncesinin karşılaşması”, büyük ölçüde İslam filozoflarının etkisinin bir neticesi. Zira o çağın Avrupalı Hıristiyanları, Müslüman düşünürlerin etkisinden evvel klasik Yunan felsefesinden tamamen bîhaberdiler.
Ayrıca bir ilâhiyatçı olarak Papa’nın, İslam hakkındaki sözlerinde birçok bakımdan yanıldığını söylemek mümkün. Meselâ, “Dinde zorlama yoktur” (Kur’an, 2:256) ayetine atıfta bulunarak bunun peygamberliğin ilk yıllarında nazil olmuş bir ayet olduğunu söylüyor -ki Papa’ya göre “Muhammed, bu dönemde zayıftı ve tehdit altındaydı.” Oysa gerçekte, söz konusu ayet nübüvvetin orta döneminde (M. 624/625 - H. 3/4 yılları civarında) nazil olmuştu ki, bu dönemde Muhammed peygamber güçlü bir konumdaydı ve Medine’de devlet idare ediyordu.
Papa, konuşmasındaki bilgi yanlışlıkları ve tutarsızlıkların dışında, Tanrı adına uygulanan şiddete yönelttiği eleştiride de ziyadesiyle içten pazarlıklı görünüyor. Zira Bizans İmparatoru’nun İslam’ın adını anarak şiddeti kınamasına atıfta bulunurken, nedense Roma Katolik Kilisesi’nin yüzyıllar boyunca -kâfir olarak telâkki ettiği- Müslümanlara ve diğer din mensuplarına uyguladığı şiddetten hiç ama hiç bahsetmiyor. Reconquista (Endülüs’ü Yahudi ve Müslümanlardan arındırma) ve insanları din değiştirmeye zorlama, Haçlı Seferleri, Avrupalıların sömürgeleştirme (kolonizasyon) dönemi vb. hadiselere de hiç değinmiyor. Yine Papa’nın cihad anlayışı da, terimin “insanın kemale ermek için gayret sarf etmesi” şeklindeki asıl anlamını göz ardı edip “silahlı mücadele” anlamına odaklanan tek taraflı bir görünüm arz ediyor. Dahası, Papa’nın ziyadesiyle tiksiniyor göründüğü “kutsal savaş” kesinlikle İslamî bir terim değil. Arapça cihad teriminin anlamını “kutsal savaş” deyişiyle açıklamak son derece yanlış bir yönlendirme. Latince bellum sanctum teriminin tam karşılığı olan “kutsal savaş”, Ortaçağ’da ‘Şarklılara’ karşı düzenlenen Haçlı Seferlerini tanımlamak için kullanılıyordu; dolayısıyla, “kutsal savaş” asırlar boyunca Roma Katolik Kilisesi’nin öğretisinin bir parçası olageldi.
Konuşmasında aklın ve dinî değerlerin barışçı araçlarla yayılmasını tebliğ eden Papa üzücü bir şekilde, -bazı Batılı liderlerin Hıristiyan değerlerinden ilham aldıkları iddiasıyla gerçekleştireceklerini söyledikleri “Büyük Ortadoğu Projesi”nin de açıkça gösterdiği gibi- doktriner bir insan hakları anlayışının ve Batılı değerlerin, İslam dünyasına silahlı güç vasıtasıyla zorla dayatıldığı gerçeğini de tümüyle göz ardı ediyor. Irak’ın hukuk dışı bir şekilde istilâ ve işgal edilmesi, Afganistan’da hâlâ sürmekte olan işgal ve İran’a karşı savaş tehdidi bu insanlık dışı politikanın kanıtları. Selefi Papa II. Jean Paul’ün aksine, bu gerçekleri görmezden gelen Papa 16. Benedikt, dinî bir lider olarak, ahlâkına duyulan güveni sarsıyor.
Papa II. Jean Paul zamanında gerçekleştirilmiş olan İslam ve Hıristiyanlıkta Tek-tanrı Tasavvuru adlı sempozyumda daha iyi bir kavrayışa zemin hazırlamak doğrultusunda her iki dindeki “tek-tanrı” nosyonunu keşfetmek ve her iki tasavvur arasındaki yapısal benzerlikleri tanımlamak için bizler Müslüman ve Hıristiyan bilginler olarak bir araya gelmiştik. Toplantının bildirisinde, önyargıları Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki sahici bir diyaloğun önündeki esas engel olarak tanımlamış ve buna ilâve olarak “genç yaştaki Hıristiyanların, gerçek İslam kültürünü öğrenmesi” dileğimizi dile getirmiştik. Papa bu talihsiz konuşmasıyla kendisinden öncekilerin iki büyük din ve medeniyet arasında diyalog kurma çabalarını da hepten boşa çıkarmış oldu.
Paylaş
Tavsiye Et