M. Fatih Salgar
İstanbul: Ötüken Yayınları, 2005
Fatih Salgar, göz kamaştırıcı zenginlikteki Türk müziği külliyatını, yayımladığı kitaplarla ortaya koyan emek sahibi bir insan... III. Selim ve Dede Efendi üzerine yayımladığı çalışmalarından sonra şimdi de musiki repertuarımızı vücuda getiren Türk müziği bestekârlarından 50 tanesinin biyografilerini ve seçilmiş eserlerinin notalarını bu kitapta bir araya getiriyor. Kitap, güftesi Şark’ın büyük şairi Hafız-ı Şirazî’ye ait olan Mahur Kâr ile başlıyor: “Gül-i bi-rûh-i yâr hoş nebâşed”. Garb’a ilham veren Hafız’ın baş döndüren şiiri, Meragî gibi büyük bir bestekârın nağmeleriyle buluşunca ruhu saran ve şifa veren bir efsuna dönüşüyor.
Kısa süreliğine mütevazı bir toplulukla beraber kendisinden eser meşk etme bahtiyarlığına eriştiğim Kanunî Reha Sağbaş, ilk dersimizde bizlere Meragî’nin bu eserinin notasını vermiş, icradan sonra da “Bir yabancı gelip ‘Bana Türk müziğini bir eserle özetle’ dese, ona Mahur Kâr’ı dinletirdim” diyerek eserin estetik incelikleri üzerine detaylı açıklamalarda bulunmuştu. Yine başka bir vakitte rahmetli Cinuçen Tanrıkorur’un evinde yaptığımız bir meşk esnasında, meyan kısmı hayli çetrefilli olan bu eseri çalışırken hem sâzendeleri (Neyzen Furkan Abbasoğlu, Kemanî Murat Nakipoğlu ve Udî Sinan Pamuk) hem de hânendeleri (bendeniz ve Serkan Delice) şevklendirmek maksadıyla Reha Bey şöyle söylemişti: “Rahmetli Cinuçen Bey, ‘Eğer biri Mahur Kâr’ı konserde hiç yanlışsız okuyabiliyorsa, ben o şahsın sanatının kemale erdiğine hükmederim’ derdi.” Yani Mahur Kâr, Cinuçen Bey’in gözünde sanki ustalığa geçişi simgeleyen bir ‘icazetname’dir.
Kitapta on dördüncü yüzyıldan itibaren Abdulkadir Meragî ile başlayan zincir, Itrî’den Zaharya’ya, Ebubekir Ağa’dan Tanburî İsak’a, Şakir Ağa’dan Suyolcuzade Salih Efendi’ye, Nikoğos Ağa’dan Medenî Aziz Efendi’ye, Leylâ Hanım’dan Subhi Ezgi’ye ve Tanburî Cemil Bey’e uzanıyor ve 1992’de kaybettiğimiz zincirin son halkası Yesarî Asım Arsoy ile tamamlanıyor. Eserler ise, 600 yıla yayılan külliyatın nicelik zenginliğinin yanı sıra, form çeşitliliği ile nitelik zenginliğini de gözler önüne seriyor. Kâr’dan Beste’ye, Peşrev’den Semai ve Şarkı’ya kadar çeşitli formlarda yaklaşık 250 civarında eserin notası titizlikle hazırlanmış.
Kitabın Önsöz’ünü kaleme alan Prof. Nevzat Atlığ’ın dediği gibi, “müzik antolojisi” görünümündeki bu kıymetli eser “musiki kütüphanemizi kazançlı çıkaracak” değerli bir çalışma. Kitap, konservatuar öğrencileri ve musiki dernek üyelerinin yanı sıra, amatörler ve yeni başlayanlar için de sıhhatli bir harita çiziyor. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Gürol Ağırbaş
Yapım: Ada Müzik, 2006
Sinnig zwichen beiden Welten
Sich zu wiegen, lass’ ich gelten;
Also zwischen Ost und Westen
Sich bewegen sei zum Besten!
Müzik direktörlüğünü ve aranjörlüğünü Gürol Ağırbaş’ın üstlendiği Köprüler: İki Dünya adlı bu albüm, yukarıdaki şiirinde “Her iki dünya arasında salınmak ne büyük maharettir; Doğu ile Batı arasında gezinmek bence en iyisi olsa gerektir!” diyen J.W. von Goethe’ye yapılmış çağdaş bir nazire olarak dinlenebilir. Goethe, Hafız-ı Şirazî’nin şiir dünyasından öylesine etkilenmişti ki, Fars şiirinin sembolizmini ve kurgusunu benimseyerek Alman edebiyatına bir ‘Divan’ (West-östlicher Divan) kazandırdı. Hâlbuki meşhur şarkiyatçı Oleg Grabar’ın deyişiyle, Goethe, Farsça dahi bilmiyordu ve Hafız’ın şiirleriyle Avusturyalı şarkiyatçı J.F. von Hammer-Purgstall’ın yaptığı iki ciltlik divan tercümesi sayesinde tanışmıştı. Yine de Hafız’ın rindâne tabiatının büyüleyici tesiriyle, romantik şair de divan şairlerinin mahlâs kullanma âdetini sürdürecek ve Divan’ında kendisini ‘Hâtem’ mahlâsıyla anacaktı. Klâsik Türk müziğinin seçkin eserlerini, daha evvel pek çok defa klasik Batı sazlarından dinledim. Bilhassa rahmetli Münir Nureddin Selçuk’un oğlu Timur Selçuk’un bu hususta gösterdiği gayretler herkesçe biliniyor. Keman virtüözü Cihat Aşkın da albümlerinde klasik Türk müziği repertuarının çeşitli örneklerine yer verdi. İsimleri çoğaltmak mümkün. Fakat klasik Batı müziğinin şaheserlerini Türk sazlarıyla ve ritmik yapısını da Türk müziği usullerine uyarlayarak icra edenine bugüne kadar en azından ben hiç rastlamadım. Bu açıdan Gürol Ağırbaş’ın Erkan Oğur, Okay Temiz, Halil Karaduman, Ahmet Koç, Ercan Irmak, Sami Savni Özer gibi usta müzisyenlerle birlikte ortaya çıkardığı bu albüm takdire şayan. Ses yapıları birbirinden farklı olan iki müzik geleneğini harmanlarken kıvam tutturmak Goethe’nin deyişiyle çok büyük ‘maharet’ (sinnig) ister, o sebeple albümde Bizet’in ‘Carmen’ini ya da Mozart’ın “Eine kleine Nachtmusik”ini orkestra müziğiyle birleştirirken gösterilen başarıya şapka çıkarmak gerekir. “Doğu-Batı sentezi” adı altında beceriksizce ortaya koyulmuş yüzlerce üründen fersah fersah uzak bir eserle karşı karşıyayız. Albümde Vivaldi’nin “Dört Mevsim”inin Bahar’ını dinlerken, eserin içinde Sami Savni Özer’in okuduğu Bahar Gazeli’nde “Bıktım dünyanın kışından, gelsin artık şu güzel ilkbahar” deniliyor. Gürol Ağırbaş bir söyleşide bu gazele değinirken, “Oradaki kışın anlamı da çok derin oldu, herkes istediği gibi anlayabilir” diyor ve savaşlarla çalkalanan dünyamıza sanatçı duyarlılığıyla örtük bir göndermede bulunuyor. Goethe, on dokuzuncu yüzyılın romantik atmosferinde köprünün Batı yakasından şiiriyle ses verdi. Bir grup Türk müzisyen ise, yirmi birinci yüzyılın çoğulcu postmodern atmosferinde köprünün Doğu yakasından müzikle duyuruyor seslerini. Bir tarafta Hegel’in “Geist’ın en saf hali” diyerek varlık hiyerarşisinin en üstüne yerleştirdiği şiir, öte yanda Schopenhauer’un “Metafizik İrade’nin doğrudan yansıması” olarak nitelendirdiği müzik... Acaba ortalığı savaş tamtamlarının gürültüsünün kapladığı bu kargaşa çağında, Batı yakasından bu sese kulak veren çıkacak mı? Sanat, toplumlar arasındaki ilişkileri normalleştirir ve gerilimlerin ‘kış’ından kurtararak ‘bahar’ı getirir. Siyasetin ‘çatıştırdığı’ medeniyetleri, sanat ‘buluşturabilir’ ancak. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
İstanbul Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu
Şef: Ender Ergün
Yapım: Kalan Müzik, 2001
Bilim ve Sanat Vakfı’nın 2004 yılında gerçekleştirdiği “Klasiği Yeniden Düşünmek” başlıklı uluslararası sempozyumun açılış oturumunda konuşan siyaset felsefecisi Prof. Fred Dallmayr şöyle demişti: “Klasikler zamanları ve mekânları aşan eserler değildir; geçmişte ve şimdide geçerliliği olan eserlerdir. Onlar zamanlar üstü değil, her zamanın güncelidir.” Bu ay size her zaman güncel olan ve bu sayfalarda birçok örneğini tanıttığım Türk müziğinin Klasikler’ini sunuyorum. Abdulkadir Meragî’nin Rast Kâr-ı Muhteşem’inden Gazi Giray Han’ın Mahur Peşrev’ine, Hacı Sadullah Ağa’nın Hümayun Yürük Semai’sinden III. Selim’in Suzidilâra Beste’sine, Dede Efendi’nin Rast Kâr-ı Nev’inden Giriftzen Asım Bey’in Uşşak Şarkı’sına uzanan 35 parça eser, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu tarafından seslendirilmiş. Kitapçık ve 2 CD’den oluşan albüm, arşivlerde bulunması gereken bir hazine... Benlik bilincimizin sarsıldığı, savaşların kasıp kavurduğu bir “karanlık çağ”da yaşıyoruz. Prof. Dallmayr şöyle bitirmişti sempozyumdaki konuşmasını: “Şiddetli ve karanlık dönemlerden geçerken, klasiklerin öğretilerini hatırlamanın tam vaktidir!”/ Cihat Arınç
Tavsiye Et