Türkiye’de uzunca bir zamandır cumhura baş değil, başa cumhur aranıyor. Baş, Osmanlı padişahlık sisteminde olduğu gibi, cumhurun temel dünya görüşüyle barışık ve farklılıklara hoşgörülü olsa mesele yok. Fakat Fransız pozitivizminden mülhem bir kibir ve saldırganlıkla, baş kendine ısmarlama bir cumhur istediğinden, sular bir türlü durulmuyor. Dosyamızın açılış yazısında H. Emre Bağce, Türkiye’de modernleşmenin yukarıdan aşağıya yaşanan bir süreç olmasından ötürü, bizzat cumhuriyet kavramının bir anlam kaymasına uğradığına dikkat çekiyor. Bundan dolayı da cumhurbaşkanlığı sürekli tartışmaların merkezinde yer alıyor.
Mustafa Şentop’a göre, ülkemizde cumhurbaşkanlığı bazı çevrelerce “Atatürk’ün makamı” olarak algılanıyor. Buna bir de 1982 Anayasası’nın makama verdiği padişahlık yetkileri ilave edildiğinde, bunca fırtınanın niçin kopartıldığı açıklık kazanıyor.
Yusuf Tekin, 1982 Anayasası’nın cumhurbaşkanını padişahlardan bile daha yetkili kıldığını ve ‘cumhurbaşkanı’ yerine ‘cumhurpadişahı’ dememizin daha yerinde olacağını söylüyor. Bekir Berat Özipek ise Mayıs ayından sonra cumhurbaşkanımız yeni olsa da, eski sınırların olduğu gibi kalacağını; dolayısıyla fazla umutlanmamamızın daha hayırlı olduğunu belirtiyor.
Baş cumhurunu bulamadı; bulamaz. Cumhur, başını özgürce arayamadı; hâlâ arayamıyor!
Paylaş
Tavsiye Et