BUGÜN cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkilerin, parlamenter rejimlerdekinden fazla olduğu çok açık. Üstelik sahip olduğu geniş yetkilere uygun olacak biçimde sorumluluğu da sağlanmış değil.Ancak hükümet bugüne kadar, TBMM’deki AK Parti çoğunluğuna dayanarak cumhurbaşkanının yetkilerinin kısıtlanması veya onun seçilme biçimini değiştirerek bu makamın yetki ve sorumluluk dengesinin sağlanmasına yönelik bir adım atmadı. Mevcut Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin dolmasına az bir zaman kala bunun gerçekleştirilmesi de beklenmiyor.
Tarafgirlik İmtiyazı Herkese Verilmez
Aslında AK Partililerin, bu saatten sonra cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlamak istememeleri anlaşılır bir durum. Zira Cumhuriyet tarihinin belki de en tarafgir Cumhurbaşkanı’nın görevde olduğunu, dolayısıyla bütün üst düzey atamalar için sahip olduğu yetkileri kullanarak bu makamları hep aynı siyasi çevreden isimlerle doldurduğunu, böylece ülkenin en az 15-20 yılına damgasını vuracak bir kadrolaşmaya imza attığını görüyorlar. Gerçekten de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi boyunca anayasanın öngördüğü tarafsızlık ilkesine hiçbir biçimde riayet etmediği, yani anayasayı ihlal suçu işlediği açıktır. Darbe sonrası bir şekilde kendisini cumhurbaşkanı seçtiren Kenan Evren bile, böylesine siyasi bir taraf gibi hareket etmemişti. Bu şartlar altında AK Partililer, üst düzey bürokrasinin aynı zihniyetten insanlarla doldurulmasını telafi edecek tek yolun, aynı yetkileri aynı biçimde kullanmak olduğunu, ancak tam ters yönde bir atama süreciyle bugünkü bozulan dengenin yeniden sağlanabileceğini umuyor olabilirler. Belki de bu yüzden Sezer’in, yetkilerini yıllardır bir CHP’li gibi, hatta CHP’nin şahinlerinden biri gibi kullanmasına yüksek sesle karşı çıkmakta çok istekli olmadılar.
Ancak ister Başbakan Tayyip Erdoğan olsun, isterse başka bir AK Partili, seçildiğinde böyle yapabileceğini düşünürse yanılır. Bu hem ahlaki olarak yanlıştır hem de kendilerine bu imkan verilmeyecektir. Her zaman söylenen ve çifte standardı meşrulaştırmaya yarayan “Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar”ı da unutmamak gerekir. Öte yandan, Sezer’in anayasayı ihlal anlamını taşıyan siyasi atamalarını görmezden gelen, bunu eleştiri konusu yapmayan basının, üniversitelerin, yargının ve muhalefetin, ahlaki bakımdan yeni Cumhurbaşkanı’nın yapacağı atamaları eleştirme hakkını kaybettiği doğrudur. Ama kimin umurunda? Yeni Cumhurbaşkanı’nın aynı çevreler tarafından ciddi bir baskı altında tutulacağını, bütün projektörlerin onun atamalarına çevrileceğini, sık sık ‘kriz’ çıkacağını ve onu belirledikleri çerçevenin içinde hareket etmeye zorlayacaklarını tahmin etmek güç değil. Aslında bunun altyapısını bugünden oluşturmaya ve “Akepeli oylarla seçilecek Cumhurbaşkanı”nın siyasi meşruluğunu sorgulamaya şimdiden başlamış durumdalar.
“Müesses Nizam”ın Sınırları
Bugün Erdoğan Köşk’e çıkacak olursa, ciddi bir psikolojik ve siyasi baskı atmosferinde görev yapacağı açıktır. Bu aslında onun şahsıyla ilgili bir durum değil. Turgut Özal da, çevreden gelen -ama Demirel’den farklı olarak nereden geldiğini unutmayan- bir cumhurbaşkanı olarak benzer muameleye maruz kalmıştı. Onun meşruluğu hep sorgulanmış; başta Demirel olmak üzere birçok çevre, ona ‘alışamadıklarını’ vurgulamış ve hatta onu cumhurbaşkanı yerine “Çankaya’da meskun zat” gibi ifadelerle nitelemişlerdi. Dolayısıyla AK Partili çoğunluk tarafından seçilecek olan yeni Cumhurbaşkanı da aynı cenderede görev yapacak.
Cumhurbaşkanının kim olacağı, nasıl seçileceği, taraflı olup olmayacağı, taraflı olacaksa hangi taraftan olursa kriz çıkacağı; esas olarak ülkedeki güçler dengesiyle, siyasi ve ekonomik güçler arasındaki mücadeleyle ilgili bir konu. Yani asıl belirleyici olan, siyasi aktörlerin içinden geldikleri ve temsil ettikleri sosyal kesimlerin gücüyle şekillenen ve fiilen geçerli sınırlardır. AK Parti’nin iktidar pratiği, Türkiye’deki güçler dengesinin dezavantajlı çoğunluk lehine değişmesini sağlayamadı. Dahası, sayısal yeterliliğe sahip olduğu halde, birçok anti-demokratik kanun maddesini değiştirmeyerek, kendisine biçilen sınırlı alanda siyaset icra etmeye razı oldu ve bunu olağanlaştırdı. Bu süre zarfında, siyasetin fiilî sınırları da yeniden belirlendi. Yani bir anlamda, demokratik dönüşümü de imkansız kılan sınırların çizilmesinde AK Parti’nin de payı var.
Şimdi bu sınırlar içinde yapılacak bir seçimde AK Partililerin oylarıyla cumhurbaşkanlığı makamına getirilecek kişinin icraatlarının da bu yapı ve işleyişin sınırlarını zorlaması güç görünüyor. Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri yeniden düzenlenmeli tabii; ama asıl meselenin hukuki bir yetki belirlemesinden ibaret olmadığı göz önüne alınarak, bu değişikliklere fazla umut bağlanmamalı. Yeni seçilecek Cumhurbaşkanı’nın kim olacağına da.
Paylaş
Tavsiye Et