Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (October 2007) > Toplum > İktidar paylaşımı
Toplum
İktidar paylaşımı
İhsan Fazlıoğlu
İS­TER si­ya­sî, is­ter di­nî, is­ter­se fel­se­fe-bi­lim ta­ri­hi ol­sun, ge­nel ola­rak ta­rih bi­ze, ik­ti­dar pay­la­şı­mı­na ko­nu ol­ma­yan hiç­bir in­sa­nî ey­le­min bü­tü­nü be­lir­le­ye­cek, ta­ri­he yön ve­re­cek bir bi­çim­de ge­liş­me­di­ği­ni, iler­le­me­di­ği­ni gös­te­ri­yor. İk­ti­dar, top­lu­mun üret­ti­ği si­ya­sî, di­nî, il­mî ve ti­ca­rî ar­tı-de­ğe­rin kon­tro­lü, yön­len­di­ril­me­si, kı­sa­ca, pay­la­şı­mı ola­rak gö­rü­lür­se, ça­tış­ma­nın pay­la­şı­mın do­ğal so­nu­cu ol­du­ğu açık­ça tes­pit edi­lir. İk­ti­dar pay­la­şı­mı­na, do­la­yı­sıy­la ça­tış­ma­sı­na ko­nu ol­mak, hiç şüp­he­siz, top­lu­mun tüm kat­man­la­rın­da ve her bir kat­ma­nın tüm fa­ali­yet­le­rin­de göz­lem­le­ne­bi­len bir ol­gu­dur. En ge­niş an­la­mıy­la ha­ya­ta tu­tun­mak is­te­yen bir bi­rey, do­ğal ola­rak pay­la­şı­mın için­de yer alır, pay al­mak için de ça­tı­şır. An­cak pay­la­şı­mın üst ba­sa­mak­la­rın­da, baş­ka bir de­yiş­le top­lu­mun üret­ti­ği ar­tı-de­ğe­rin yo­ğun­laş­tı­ğı si­ya­sî pay­la­şım­da ça­tış­ma da­ha şid­det­li olur. Çün­kü si­ya­sî ar­tı-de­ğer, çok de­ği­şik ne­den­ler­le ta­ri­hî ge­li­şim içe­ri­sin­de di­ğer ar­tı-de­ğer­le­ri yön­len­di­ren bir ko­num ka­zan­dı­ğı için da­ha faz­la güç üre­tir. Güç te­cez­zi (bö­lün­me) ka­bul et­me­di­ğin­den si­ya­sî ik­ti­dar sa­hip­le­ri pay­la­şım­da da­ha dik­kat­li­dir­ler; bu ne­den­le si­ya­sî ik­ti­da­ra ta­lip ye­ni aday­lar­la ça­tış­ma, gi­de­rek kan dök­me, bir­bi­ri­nin var­lı­ğı­na kast et­me bi­çi­mi­ni ka­za­nır.
Şim­di­ye de­ğin söy­le­nen­le­re fel­se­fe-bi­lim ta­ri­hin­den bir iki ör­nek ve­re­lim: İs­lâm Me­de­ni­ye­ti’nde fel­se­fe-bi­lim ha­ya­tı­nın baş­lan­gıç­ta­ki mu­har­rik gü­cü, dev­le­tin mu­ha­se­be ve kâ­tip sı­nı­fıy­dı. Eme­vî­ler’in ilk dö­nem­le­rin­de bu sı­nı­fı elin­de tu­tan İran­lı, Hı­ris­ti­yan ve Ya­hu­dî elit­ler, Müs­lü­man Arap­la­rın sız­ma­ma­sı için kâ­tip­lik mes­le­ği­nin il­mî ve ame­lî se­vi­ye­si­ni sü­rek­li ar­tır­mak zo­run­da ka­lı­yor­lar­dı. Bu da on­la­rı ye­ni bil­gi ara­yı­şı­na iti­yor; ka­dim kül­tür­le­rin me­tin­le­ri­ni gün­dem­le­ri­ne al­ma­ya zor­lu­yor­du. Ni­te­kim, dev­let bu sı­nı­fın di­li­nin Arap­ça­laş­tı­rıl­ma­sı­nı is­te­di­ğin­de gay­ri­müs­lim elit­ler, bu iş için gö­rev­len­di­ri­len Müs­lü­man Arap bü­rok­ra­ta, “Arap­ça bu işe uy­gun de­ğil­dir” bi­çi­min­de ra­por ver­me­si için bü­yük mik­tar­da rüş­vet tek­lif et­miş­ler­di. Her şe­ye kar­şın sü­reç baş­la­yın­ca, Müs­lü­man Arap­lar mu­ha­se­be ve kâ­tip sı­nı­fı­nın yer­le­ri­ni ele ge­çir­miş; bu da gay­ri­müs­lim elit­le­ri yük­sek se­vi­ye­de en­te­lek­tü­el üre­ti­me zor­la­mış­tır. Ab­ba­sî­le­rin ilk dö­nem­le­rin­de baş­la­yan ter­cü­me ha­re­ket­le­ri gay­ri­müs­lim elit­le­rin yük­sek bir kül­tür­le tek­rar ge­ri dö­nü­şü­nü gös­te­rir. Ni­te­kim hem ter­cü­me­le­ri yap­tır­tan in­san­la­rın bü­rok­rat ol­ma­la­rı, hem de ter­cü­me­ler­de kul­la­nı­lan tek­nik di­lin ge­liş­miş­li­ği böy­le bir sü­re­ce işa­ret eder.
Ben­zer bir du­rum Sel­çuk­lu­la­rın İs­lâm Me­de­ni­ye­ti’ne gir­me­siy­le de ya­şa­nır; Sel­çuk­lu Dev­le­ti’nin bü­rok­ra­si­si­ni elin­de tu­tan Fa­ri­sî sı­nı­fa kar­şı kur­duk­la­rı dev­let­te yer edin­mek is­te­yen Müs­lü­man Oğuz­lar cid­di bir ça­tış­ma­ya gi­rer­ler. Ni­za­mü’l-mülk, du­rum­dan şi­kâ­yet eden bir Sel­çuk­lu ko­mu­ta­nı­na: “Bu sı­nıf oku­ma-yaz­ma ve ma­te­ma­tik bil­gi­si is­ter” der ve ek­ler, “Oğuz­la­rı eğit­me­li­yiz”. Ni­te­kim Sel­çuk­lu Dev­le­ti’nde Ni­za­mü’l-mülk eliy­le med­re­se­le­rin bir dev­let si­ya­se­ti ha­li­ni al­ma­sı­nın bir ne­de­ni de bu ça­tış­ma­dır.
Ör­nek­ler ço­ğal­tı­la­bi­lir: İtal­ya’da mu­ha­se­be sı­nı­fı­nın Hint-Arap ra­kam­la­rı­nı Ka­to­lik Ki­li­se’nin bas­kı­la­rı­na kar­şın kul­lan­ma­ya baş­la­ma­sı er­ken ti­ca­rî ka­pi­ta­liz­min yük­se­li­şiy­le il­gi­si ol­du­ğu gi­bi mo­dern bi­li­min ge­liş­me­sin­de ve en­düs­tri dev­ri­mi­ne dö­nüş­me­sin­de, İn­gil­te­re’de Fran­cis Ba­con’un tek­li­fiy­le, bi­li­min güç dev­şi­ri­len bir ya­pı ola­rak dev­let si­ya­se­ti ha­li­ne gel­me­si­nin önem­li bir ye­ri var­dır. Yal­nız­ca fel­se­fe-bi­lim mi? Çok-tan­rı­cı sis­te­min İs­ken­der son­ra­sı dö­nem­de el­de et­ti­ği yer, İs­ken­der’in de­ği­şik kül­tür­le­rin pan­te­on­la­rı­nı si­ya­sî bir araç ola­rak kul­lan­ma­sıy­la son de­re­ce ya­kın­dan il­gi­li­dir. Bu du­rum mi­to­lo­ji­nin de­ği­şik renk­ler­le ge­liş­me­si­ne ne­den ol­muş; yay­gın­laş­ma­sı­nı sağ­la­mış­tır.
Bu nok­ta­da şu so­ru ra­hat­lık­la so­ru­la­bi­lir: Bir in­sa­nî ger­çek­lik ol­ma­sı do­la­yı­sıy­la ta­rih bo­yun­ca ça­tış­ma­nın gi­de­ril­me­si, en azın­dan şid­de­ti­nin ha­fif­le­til­me­si için pay­la­şım­da ne gi­bi yön­tem­ler kul­la­nıl­mış­tır? Her şey­den ön­ce kat­man­laş­ma­yı, do­la­yı­sıy­la dü­zen kur­ma­yı be­ce­re­bi­len top­lum­lar, pay­la­şı­mı bil­gi­ye, do­la­yı­sıy­la eh­li­ye­te da­yan­dı­ra­rak top­lu­mun tüm bi­rey­le­ri­ne aç­mış­lar; bu vas­fı edi­nen her ki­şi­ye top­lu­mun üret­ti­ği ar­tı-de­ğer­den pay ala­cak ola­na­ğı, en azın­dan na­za­rî se­vi­ye­de, ver­miş­ler­dir. Ka­dim kül­tü­rü­müz­de ka­le­me alı­nan Si­ya­set-nâ­me­ler böy­le bir kat­man­laş­ma­nın ve bil­gi ile eh­li­ye­tin pay­la­şım­da­ki mer­ke­zî ye­ri­ni gös­te­rir­ler.
Güç, han­gi araç­lar­la el­de edi­lir­se edil­sin bir kez ka­za­nıl­dı­ğın­da hep el­de tu­tul­mak is­te­nir. Bu du­ru­mun tem­sil de­ğe­ri yük­sek en gü­zel ör­ne­ği, bir ba­ba­nın sa­hip ol­du­ğu gü­cü ço­cuk­la­rı­na ak­tar­mak is­te­me­sin­de gö­rü­lür. Ta­rih­te yal­nız­ca sal­ta­nat ba­ba­dan oğu­la geç­me­miş­tir; dört yüz­yıl sü­ren ta­bip ai­le­ler, bir­kaç yüz­yıl de­vam eden bil­gin ai­le­le­ri hep bu ger­çek­le alâ­ka­lı­dır. Pay­la­şı­mın bil­gi ile eh­li­ye­te da­yan­ma­sı, en so­nun­da kat­man­la­ra­ra­sı ge­çi­şi sağ­la­yan şef­faf bir sis­tem oluş­tu­rur­ken (me­ri­tok­ra­si), pay­la­şı­mın hâ­kim güç­ler­ce ya­pay öl­çüt­le­re gö­re ayar­lan­ma­sı ki­lit­len­me­ye ne­den olur. Kast Sis­te­mi’nin koz­mik-di­nî ge­rek­çe­le­re da­yan­dı­rıl­ma­sı; ör­nek ola­rak İs­lâm si­ya­set dü­şün­ce­sin­de be­lir­li bir ai­le­nin (Ku­reyş) koz­mik-di­nî se­çil­miş­li­ği; ya da Türk dev­let ge­le­ne­ğin­de yal­nız­ca, Kı­nık, Ka­yı gi­bi ba­zı se­çil­miş ai­le­le­re si­ya­sî ik­ti­dar hak­kı­nın ta­nın­ma­sı bu tes­pit­le il­gi­li­dir. O ka­dar ki, mi­to­lo­ji­ler bi­le, gü­nü­müz­de­ki ide­olo­ji­ler gi­bi, kıs­mî ola­rak top­lum­lar­da pay­la­şı­mın hâ­kim güç­ler­ce ya­pıl­ma­sı­na ola­nak ve­re­cek şe­kil­de ör­güt­len­miş­ler­dir.
Pay­la­şı­mın yol aç­tı­ğı ça­tış­ma­yı be­lir­li bir ahenk­te tut­mak için si­ya­sî, di­nî, il­mî ve ti­ca­rî ay­nı çı­ka­ra sa­hip bi­rey­le­rin ör­güt­len­me­le­ri­ne ve pay­la­şım için ya­rış­ma­la­rı­na izin ve­ren sis­tem, gü­nü­müz­de de­mok­ra­si adıy­la bi­lin­mek­te­dir. Pay­la­şı­mın bir ya­rış ha­li­ni al­ma­sı; kar­ma­şık bir ya­pı içe­ri­sin­de çok ses­li bir uyum (har­mo­ni) oluş­tu­rul­ma­ya ça­lı­şıl­ma­sı ilk el­de ca­zip gel­se de, sis­tem na­za­rî se­vi­ye­de kal­mak­ta­dır. Özel­lik­le güç­lü ül­ke­ler­de, de­mok­ra­si o ül­ke­de hâ­kim güç­le­rin ör­tü­lü ma­ni­pü­las­yo­nu­na ola­nak ve­rir­ken; za­yıf ül­ke­ler­de de güç­lü ül­ke­le­rin giz­li-ör­tü­lü mü­da­ha­le­si­ne or­tam sağ­la­mak­ta; pay­la­şım, özel­lik­le güç­lü ül­ke­ler­le iş­bir­li­ği ya­pan hâ­kim züm­re­le­rin ya­pay kıs­tas­la­rı­na gö­re be­lir­len­mek­te­dir. Bu du­rum top­lum içe­ri­sin­de ya­tay bi­ri­ken bir ener­ji ya­rat­mak­ta, di­key ha­re­ke­te geç­ti­ğin­de ise top­lum­sal pat­la­ma­ya (dev­rim) ne­den ol­mak­ta­dır.
Yu­ka­rı­da özet­le­nen ya­pı­lar­dan han­gi­si ter­cih edi­lir­se edil­sin, de­ğiş­me­yen tek şe­yin ik­ti­dar pay­la­şı­mı­nın ya­rat­tı­ğı ça­tış­ma­nın, in­sa­nî bir ni­te­lik ol­du­ğu­dur. Öy­ley­se ya­pıl­ma­sı ge­re­ken ilk şey in­san ol­mak­lı­ğı­mı­zı dik­ka­te ala­rak, ni­te­li­ği­mi­zi or­ta­dan kal­dır­mak de­ğil eğit­mek (eğ­mek) ve öğ­ret­mek­tir. Ni­te­kim tüm din­le­rin ve ha­ya­ta ağır­lık ve­ren fel­se­fî sis­tem­le­rin ama­cı, iş­bu ni­te­li­ğin hem bi­rey hem de tür ola­rak in­san le­hi­ne ter­bi­ye edil­me­si­dir. Bu ni­te­lik, in­sa­nın do­ğa­sı­na da­ya­lı bir ah­la­kî ve hu­ku­kî sis­tem içe­ri­sin­de iş gö­rür, pay­la­şım da bil­gi ve eh­li­ye­te gö­re ya­pı­lır­sa ön-gö­rü­le­bi­lir ve sür­dü­rü­le­bi­lir bir ha­yat in­şa et­mek müm­kün olur.
Hem bi­rey­ler hem de top­lum­lar sağ­lık­lı bir ik­ti­dar pay­la­şı­mı için ha­ya­tı iki ta­ra­fı kes­kin bir kı­lıç for­mun­da ya­şa­ma­lı­dır; bu kes­kin­li­ğin ko­run­ma­sı bi­rey ve top­lum­la­rın ayık­lı­ğı­nı sağ­lar­ken; kö­rel­me­si iç ça­tış­ma­ya dü­şü­lüp baş­ka­la­rı­na uşak olun­ma­sı­na ne­den olur. Ül­ke­miz­de, mil­le­ti­mi­ze uşak ol­ma­yı öğ­re­te­ne ay­dın de­nir; bu­nun bir üst ma­ka­mın­da da ulus­la­ra­ra­sı şöh­re­te sa­hip, Türk bil­gi­ni ol­ma­yı be­ce­re­me­miş, bi­lim adam­la­rı/ka­dın­la­rı yer alır­lar.

Paylaş Tavsiye Et