Amerikan Basını Chicago Tribune
Çeviri: Burcu Anatay
23 Ekim 2007 Başyazı
Sanki ABD hükümetinin Ortadoğu’da başından defetmeye çalıştığı yeterince belası yokmuş gibi, Irak’ın kuzey sınırında bir yenisi daha ortaya çıkıyor. Irak’tan gelerek Türkiye’de eylem yapan ve Türkiye hükümeti ile savaş halinde olan Kürt isyancılar, hafta sonunda bir düzine Türk askerinin ölümüne ve bir o kadarına yakının da kaybolmasına yol açan bir pusu kurdular.
Bu saldırı, Türk Parlamentosu’nun, PKK olarak bilinen ve hem Türkiye hem de ABD’nin terörist örgüt olarak kabul ettiği isyancı güce karşı sınır ötesi askerî harekat gerçekleştirilmesine izin veren bir düzenlemeyi kabul etmesinden sadece birkaç gün sonra meydana geldi. Şu an için Irak Kürdistan’ına yönelik bir Türk işgali, ciddi bir olasılık haline gelmiş bulunuyor.
Ancak bu herkes açısından belalı bir girişim olacaktır. Öncelikle böylesi bir gelişme Irak hükümetini fazlasıyla istikrarsızlaştıracak ve onun zayıflığının altını çizecektir. Ve ABD’yi bölgedeki önemli bir müttefiki olan Türkiye ile ülkenin en istikrarlı bölümünün hâkimi olan Iraklı Kürtler arasında bir seçim yapmaya zorlayacaktır. Hatta bu durum İran ve Suriye gibi komşuların da dâhil olduğu daha geniş bir bölgesel çatışmanın önünü dahi açabilir.
Öte yandan bu gelişme Türkiye için de bir felaket olacaktır. Yabancı bir ülkede yapılan kanlı bir gerilla savaşında batağa saplanıp kalmak gibi vahim bir tehlikenin yanı sıra bir işgal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın etkisiz hale getirmek için çok uğraştığı milliyetçi hislerin, Türkiye’nin Kürtleri arasında da canlanmasına yol açacaktır. Büyük çaplı bir saldırı, tam da Avrupa Birliği’ne üyelik peşinde koştuğu bir zamanda, Türkiye’nin Avrupa’daki itibarını da hasara uğratacaktır.
Şüphesiz Türklerin bütün bunların dile getirilmesine ihtiyaçları yoktur. Parlamentodaki oylama Washington ve Bağdat’ı harekete geçmeye sevk etmek anlamına geliyordu ki Ankara bir şey yapmaya mecbur kalmasın. Zira hiçbir devlet, komşu bir ülkeden gelen terörist saldırıları kuzu kuzu kabul edemez. Başka birisi isyancıları durdurmaya çalışmadıkça, Erdoğan’ın kendisi bir şeyler yapmaya zorlanacaktır.
Bush yönetimi Türkleri işgalden vazgeçirmek için, Dışişleri Bakanlığı’nın “tam saha pres” adını verdikleri bir girişim başlattı. Sözcü Sean McCormack’in açıklamalarına göre, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice bir yandan Türklere sınırlı hareket etme çağrısı yaparken, diğer yandan da Irak hükümetine “Türk vatandaşlarına gerçek bir tehdit teşkil eden durumu ortadan kaldırmak için Türk hükümetiyle etkin bir şekilde çalışan Irak’ın önemini” kesin bir dille vurguladı.
Ne yazık ki şu an için gelinen nokta, Ankara’da empati kuran bir kulak bulmayı beklemek için en iyi zaman değil. Zira Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin geçtiğimiz günlerde, Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Türkler tarafından öldürülmesini ‘soykırım’ olarak ilan etmesi, zaten Irak Savaşı yüzünden ABD’ye kızgın olan Türk kamuoyundaki husumeti daha da körükledi. Ancak Bush yönetiminin şimdilerde Kongre’den geçecekmiş gibi görünmeyen bu soykırım yasasına karşı çıkmak için Erdoğan’dan biraz kredi alması da gerekiyor.
Eğer Türkleri yatıştırmayı ümit ediyorsa, yönetim düşündüğünden çok daha fazlasını yapmak zorunda kalacaktır. Özellikle de PKK’yı dizginlemek için görünür çabalar sarf etmeleri yönünde hem Bağdat hükümetine hem de Iraklı Kürt liderlerine ağır baskı uygulamaya mecbur olacaktır.
Ve Bağdat hükümeti ile Iraklı Kürtlerin de farkına varması gerektiği gibi, bu sadece ABD’nin çıkarlarına yönelik değildir. Harekete geçmekte başarısızlığa uğramaları, istikrarlı, huzurlu bir Irak’ın oluşması şansını azaltmaktan başka bir şeye yaramayacaktır ki buna herkesten çok onların ihtiyacı vardır.
Tavsiye Et
Arap Basını Eş-Şark el-Awsat
Çeviri: Hatice Boynukalın Şenkardeşler
18 Ekim 2007 Hudâ el-Huseynî
Türkiye, eğer Irak Kürdistanı’na girerse, ABD Başkanı George Bush yeni bir sorunla karşı karşıya kalacaktır. Zira Türkiye’nin bu topraklara müdahalesine İran da, Suriye de destek verecek ve Irak toprakları daha da parçalanacaktır. Türklerin Kürdistan’a girişi, Irak’taki durumu daha da çıkmaza sokacak ve bölgede yeni ittifakların oluşmasına neden olacaktır.
15 Ekim’de Türk Parlamentosu, ordusuna, ulusal toprakları koruma adına savaşa girmesi konusunda bir tezkere verilmesi meselesini ele aldı. Bu esnada ABD Genelkurmay Başkanı, Türk meslektaşını ABD Kongresi’nde 11 Ekim’de ele alınan (1915 yılında Türk tarafının Ermenilere uyguladıkları kıyım iddiaları ile ilgili) kanun tasarısı hakkında görüşmek üzere arıyor ve bunun, Türk-ABD ilişkileri üzerindeki yansımasını irdeliyordu.
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin almış olduğu bu karar, tam da PKK’nın, Türk ordusuna karşı gerçekleştirdiği eylemleri artırdığı bir döneme rastlıyor. Bu gelişmeler Türkiye’yi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’ni parçalayan Sevr Antlaşması dönemine geri götürüyor. O tarihten beri, Sevr’in üzerindeki etkisini atamayan Türkiye, ülkesindeki azınlıklar konusunda Batı’dan gelen herhangi bir müdahaleyi, ulusal topraklarını tehdit ettiği gerekçesiyle karşı çıkılması gereken bir fenomen olarak algılıyor.
İktidardaki AKP nihayetinde ABD ve Kürt tarafının Türkiye üzerinde uyguladıkları baskı sebebiyle, bir süredir Kuzey Irak’a müdahale konusunda yeşil ışık bekleyen Türk ordusunun isteklerine boyun eğmek zorunda kaldı. Ancak alınan kararın AKP üzerindeki olumsuz etkisi daha sonra ortaya çıkacaktır. Gelinen noktada Türk ordusunun hedefi, yalnızca sayıları üç bini bulan PKK’lıları yok etmek değildir. Müdahale kararının ardında çok daha önemli bir jeo-politik mesele bulunmaktadır: Türkler Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkıyor. Irak’ın geleceğinin belirsiz olması ABD için bir mesele oluşturmazken, bu konunun Türk tarafı için büyük bir sorun teşkil ettiği ortadadır. Budan dolayı Türkiye, Kürdistan sınırını geçerek ABD ve Kürtlere, “Türk tarafının olan durumu kabullenmesinin bir ‘sınırı’ olduğu” mesajını vermeyi amaçlıyor. Bu geçiş aynı zamanda Irak’ta işler iyice çıkmaza girdiği takdirde Türkiye’ye, duruma el koyma imkanı da verecektir.
ABD-Türk ilişkileri son yıllarda git gide zayıfladı. Verdiği tüm vaatlere karşın ABD, Kuzey Irak’ta (Kandil Dağı) üslenen PKK’nın varlığını ve hareket serbestisini kısıtlayacak bir icraatta bulunmadı. Yine Kürdistan hükümeti de -beklendiği üzere- PKK’yı topraklarından kovmaya ve ona karşı güç kullanmaya yanaşmadı. Türkiye ise en baştan beri ABD’nin Irak’a müdahalesine karşı çıktı ve işgale katılmayı reddetti. Bu sebeple Türkiye, mevcut duruma ABD’nin sebep olduğunu düşünüyor ve ondan topraklarına düzenlenen saldırılara karşı gereken önlemleri almasını bekliyor. Washington da bunu yapamadığına göre Ankara, kendisinin harekete geçmesi gerektiğini düşünüyor.
Öte yandan AB’nin de Kuzey Irak’a olası bir Türk müdahalesine karşı çıkacağı ortada. Ancak AB, Türkiye’nin üyeliğine yeşil ışık yakmaması sebebiyle bu ülke üzerine baskı uygulama şansına sahip olamayacağının da farkında. Üstelik Türkiye’nin atacağı ve ABD ve Avrupa’nın karşı çıktığı her adım, Türk kamuoyundan büyük destek görecektir.
Ankara’nın tepkisine yol açan bir diğer unsur da Batılı petrol şirketlerinin Kürdistan’da sürekli artmakta olan faaliyetleridir. Bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasını önlemek, Türkiye’nin Kuzey Irak’ın petrollerine ortak olmasına ya da en azından bundan büyük bir pay almasına imkan sağlayacaktır.
Türkiye açısından baktığımızda ABD’nin, Irak işgali sonrasında bölge için bir istikrar unsuru olmaktan gittikçe uzaklaştığını görüyoruz. Türkiye’nin ekonomik ilerlemesi yanında askerî ve güvenlik alanında gösterdiği gelişmelerin ise Ankara’ya, bölgede yayılma imkanı tanıdığını müşahede ediyoruz. Bunun sonucunda Türkiye’nin dış siyasetini Washington’un önceliklerine göre düzenlemesine artık gerek kalmamıştır. Ve Türkiye kendisinde, Kürt ve Ermeni dosyaları konusunda oldukça cüretkâr bir tutum takınacak gücü bulmaktadır. Yine ABD politikalarının Irak’ta yol açtığı büyük kargaşa karşısında Ankara, yakın çevresinde olan bitene müdahale etme hakkını kendisinde görmektedir.
Türkiye’nin önemli bir müttefik olduğunun farkında olan ABD’nin mevcut durumu dikkatle değerlendirmesi ve çözmesi gerekiyor. Ve bu dönemde, ABD’nin Türkiye’ye olan ihtiyacının Türkiye’nin ABD’ye olanınkinden çok daha fazla olduğu gerçeği gözlerden kaçmıyor.
Tavsiye Et