Biz bize benzeriz! Yasasız yasak koyar, örtülü kızlarımızı üniversiteye, yani evrensel gerçekliği araştırma ve bulgularını toplumla paylaşma kurumlarına almayız. Sonra bu tuhaf durumu az çok normalleştirmek üzere, milletin seçtiği vekillerin beşte dördü bir araya gelir ve bir yasal düzenleme yaparlar. Seçilmiş değil atanmış rektörler buna da karşı çıkar ve “hukukun üstünlüğüne duydukları saygı ve toplumsal barış(!)” için kızlarımızı yine üniversiteye almazlar. Tevfik Fikret bugün yaşasaydı şöyle yazmaz mıydı: Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa
Hakk’ın da bükülmez kolu dönmez yüzü vardır
Göz yumma ateşten, nûru ne kadar kararsa
Sönmez ebedi! Her gecenin gündüzü vardır
Bedriye Yılmaz, başını örtmenin kadınlar kadar erkekler için de neredeyse tüm kadim geleneklerde bulunduğunu ve kadının başörtüsünün genelde hürlük ve itibar sembolü sayıldığını yazıyor. Salime Leyla Gürkan ise münhasıran Yahudi-Hıristiyan geleneğinde başörtüsünü irdeleyerek, kadınların hayâ ilkesi gereği, erkeklerinse Tanrı’ya karşı saygı ve tevazu adına başlarını kapadıklarını belirtiyor.
Cihan Aktaş ülkemizde başörtüsüne karşı tavırların 19. yüzyıldan günümüze özet bir dökümünü yapıp hem gardırop Batıcılığının hem de her şeyini Batıcılığı redde dayayan İslamcılığın sığlığını sergiliyor. Fatmanur Altun, isimleri ve ideolojileri bile ithal olanların örtüyü “kökü dışarıda” saymalarına dayanamıyor: Kulaklar tıkalı, gözler kör, kalpler mühürlü.
Başörtüsünün sadece dindarların değil herkesin meselesi haline geldiğinin altını çizen Nazife Şişman, dindarların haklarını seküler terminolojiye atıfla aradıklarını; buna karşılık sekülerlerin dini yorumlamaya çalışarak dindarlara akıl verdiklerini belirtiyor. Sibel Eraslan, sekülerlerin işaret feneri Avrupa’nın “insan hakları” söyleminin AİHM’in başörtüsü aleyhine verdiği kararla çöktüğünü dile getiriyor. Meseleyi mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde irdeleyen Gülden Sönmez ise, başörtüsüne özgürlük tanımadan bir hukuk devletine sahip olamayacağımızı vurguluyor.
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun yazısı, sonu olmayan kısa bir hikâye. Sonunu sen tamamlayacaksın aziz okuyucu. “Ne kadar insan, o kadar son.”
Paylaş
Tavsiye Et