KIYAFET, yani geniş anlamıyla tesettür, insanlığın en eski kültürlerinden biridir. Bu kültürün bir parçası olan ve son yarım asırdır Türkiye’de tartışma konusu haline gelen başörtüsü ise, eski dönemlerden itibaren farklı medeniyet ve dinî geleneklerde kimi zaman benzer kimi zamansa değişik biçimlerde anlaşılıp uygulanmış bir olgudur. Bu yazı, geçmiş geleneklerdeki başörtüsü anlayışları üzerine sosyolojik ya da teolojik bir analiz ortaya koymaktan ziyade, Antik dönemdeki uygulama ile bilhassa Yahudi ve Hıristiyan geleneklerinde hâkim olan ve günümüze kadar gelen baş örtme anlayışlarını tarihî perspektiften hareketle sunmayı amaçlıyor.
Eski Yunan ve Roma Gelenekleri
Antik dönem üzerine yapılmış çeşitli araştırmalar, eski Yunan ve Roma kültürlerinde gerek kadınlar gerekse erkekler için siyasi veya dinî bir kural olmaktan çok, toplumsal bir teamül olarak benimsenmiş belli kıyafet biçimlerinden bahseder. Mevcut bilgilere göre eski Yunan’da kadınların toplum içinde vücutlarını tamamen örtecek biçimde giyinmeleri gerekli görülmüş; başörtüsü de çoğu zaman -elbisenin üzerine ikinci bir kıyafet olarak giyilen ve başı da örten bir nevi çarşaf, başın üzerine konulan şal, sadece saçları kapatan eşarp veya bone gibi- değişik biçimlerde kullanılmıştır. Erkekler ise sosyal alanda da dinî alanda da başlarını örtmedikleri gibi, kadınlara göre vücutlarının daha az kısmını örten kıyafetler giymişlerdir. Buna karşılık Roma toplumunda başörtüsü, gerek erkek gerekse kadınla bağlantılı olarak dinî ve ahlaki manaya sahip olmuş; çoğu dinî merasimde din adamları başlarını örterken, dindarlık ve hayâ kavramı genellikle başı örtülü bir kadın veya tanrıça biçiminde sembolize edilmiştir. Fakat baş örtmek eski Yunan toplumunda olduğu gibi Roma toplumunda da yaygın uygulamaya sahip olmasına rağmen kadınlar, her zaman bu uygulamaya riayet etmemişlerdir.
Yahudi Geleneği
Antik dönemden itibaren Yahudi geleneğinde de başörtüsü hem kadınlar hem de erkekler için dinî bir kural olarak benimsenmiş olmakla birlikte, belli evrelerden bahsetmek gerekir. Tevrat’ta başörtüsünün sadece din adamlarını, yani kohenleri bağlayıcı bir hüküm olarak yer almış olması ve kıyafet konusunda Eski Ahit’teki bazı dolaylı atıflardan hareketle, eski İsrail toplumunun başörtüsüne aşina olsa da sıradan erkek ve kadınlar için dinî amaçlı baş örtme teamülüne sahip bulunmadığı, başörtüsünün daha ziyade kadınlar için süs unsuru veya (tıpkı kısa saç gibi) hem erkek hem kadın için yas/utanma işareti olarak kullanıldığı ileri sürülmüştür. Bununla birlikte, bilhassa miladi 1. yüzyıldan itibaren Yahudi kadınlarının dışarıya çıkarken saçlarını ve yüzlerinin alt kısmını örttükleri, bazı kadınların ise evin içinde bile saçlarını kapalı tuttukları bilinmektedir. Bu uygulama Yahudi sözlü geleneğini oluşturan Mişna ve Talmud içerisinde hükme bağlanmış olup; kadınların hayâ prensibi gereği, erkeklerinse Tanrı’ya karşı saygı ve tevazu adına başlarını örtmeleri dinî bir gereklilik olarak sunulmuştur. Kadın için baş açıklık Talmud âlimleri tarafından çıplaklık kapsamında görülmüş ve başı açık olarak dışarıya çıkmak erkeğin karısını boşaması için yeter sebep kabul edilmiştir. Aynı prensipten hareketle başı açık bir kadının bulunduğu yerde günlük Yahudi duası olan “Şema”nın okunması da şeraite aykırı olarak değerlendirilmiştir. Yine başta din âlimleri olmak üzere erkeklerin de ibadet veya Tevrat çalışması sırasında ve dışarı çıktıklarında başlarını örtmeleri gerekli görülmüştür.
Her ne kadar Talmud’da kadına yönelik baş açma yasağıyla bağlantılı olarak evli-bekar ayrımı yer almasa da, bilhassa Ortaçağ’da söz konusu yasak evli kadınlarla sınırlandırılmıştır; ki bu noktada Yahudi geleneğinde kızlar için tavsiye edilen evlilik yaşının ergenlik yaşı (13 yaş) olduğunu belirtmekte fayda var. Bu dönemde ayrıca, bilhassa Doğu Avrupa kökenli Yahudiler arasında uygulandığı üzere, evli kadınlar genellikle saçlarını tamamen kazıttıktan sonra başlarını eşarpla veya modern dönemde yaygın olduğu üzere perukla örtmüşlerdir. Başlangıçta dönemin önde gelen Yahudi din âlimleri peruğa dahi karşı çıkarken, azınlık görüş olarak baş açıklığın norm olduğu toplumlarda Yahudi kadınların genel teamüle uymak suretiyle saçlarını kapamamalarının hayâ prensibini ihlal etmeyeceğini ileri süren âlimler de olmuştur. Günümüzde bilhassa Amerika ve Batı Avrupa’daki Yahudi cemaatlerinde ultra-Ortodoks gruplar hariç başörtüsü uygulaması büyük ölçüde terk edilse de, Doğu Avrupa ve İsrail’deki Ortodoks Yahudi cemaatleri ile Ortadoğu kökenli Yahudi cemaatleri arasında baş örtme geleneği değişik şekillerde (eşarp, bone, peruk ve şapka) devam etmektedir. Konunun teorik boyutu söz konusu olduğunda ise baş örtme uygulamasında son sözün teamüle mi yoksa Yahudi dinî hukukuna mı (halaha) ait olduğu noktasındaki tartışmalar, Amerika’daki Yahudi ilmî çevrelerinde halen devam etmektedir.
Hıristiyan Geleneği
Hıristiyanlık öğretisinde de başından beri mevcut olan baş örtme uygulaması, dayanağını dönemin Grek, Roma ve Yahudi geleneklerindeki paralel uygulamalardan ziyade Pavlus’un mektuplarında yer alan bir pasajdan alır. İlgili pasajda, bir Hıristiyan geleneği olarak, kadınların dinî ve sair toplantılarda (ve toplum içinde) başlarını örtmelerinin, buna karşılık erkeklerin başlarının daima açık olmasının gerekliliği ifade edilmektedir. Gerekçe olarak da, diğer üç gelenekteki uygulamanın temelini oluşturan hayâ prensibi yerine, yaratılış ve konum itibarıyla kadının erkeğin aşağısında yer aldığı, dolayısıyla erkeğin kadın üzerindeki otoritesinin sembolü olarak kadının başını örtmesi gerektiğine işaret edilmektedir. Pavlus’un ifadesine göre saç kadına örtünme için verilmiş olup, başı açmak ancak saçın kazıtılması halinde mümkündür, ki bu da arzu edilir bir şey değildir. Erkeğin başının daima açık olması ise doğrudan Tanrı’nın suretinde yaratılmış olması ve Tanrı’yı temsil eden taraf olması ile açıklanmaktadır. Ayrıca farklı pasajlarda kadınların hayâ ölçüsüne göre ve abartısız giyinmeleri istenmektedir.
İlk dönem Kilise babalarının (Clement of Alexandria, Tertullian, John Chrysostom, Ambrose, Augustine vs.) yazılarında da yer alan baş örtme kuralı, kadının Tanrı katındaki yerini yansıtan ve kadını yücelten bir uygulama olarak yorumlanmış; doğrudan hayâ prensibi ile de ilişkilendirilmiştir. Bu doğrultuda kadının toplum içine çıkarken saçını toplaması ve az bir kısmı dahi görünmeyecek şekilde örtmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Hem Doğu hem de Batı’daki Hıristiyan cemaatlerinde uygulandığı üzere, kadınlar evli-bekar ayrımı olmaksızın ve genellikle yüzlerini açıkta bırakacak şekilde sadece başlarını örtmüşlerdir. Ortaçağ Hıristiyan teoloğu Thomas Aquinas ve ilk Protestanlar (Martin Luther, Jean Calvin vs.) tarafından da benimsenen baş örtme uygulaması, Ortaçağ boyunca ve modern dönemde Hıristiyan toplumlarda değişik şekillerde (şal, eşarp, bone veya şapka) sürdürülmüştür.
Fakat özellikle 20. yüzyıl başlarından itibaren çoğu Protestan cemaatlerinde kadınların kilise içinde başlarını örtmesi bir gereklilik olarak görülmemeye başlanmıştır. Roma Katolik Kilisesi ise 1983 yılında aldığı bir kararla kilise içinde baş örtmeyi (sıradan Katolik kadınları için) bir zorunluluk olmaktan çıkarmıştır. Günümüzde Katolik ülkelerdeki uygulama örfe göre belirlenmekte, baş örtme geleneğinin devam ettiği bölgelerde normalde dışarıda başlarını örten kadınlar kilisede de başlarını kapatmaktadırlar. Bu gelenek bilhassa Geleneksel Katolikler olarak bilinen grup tarafından korunmaktadır. Benzer şekilde Ortodoks Hıristiyan cemaatlerinde de uygulama bölgeden bölgeye değişmekle birlikte kilisede baş örtme kuralını devam ettiren cemaatler nispeten çoğunluktadır. Uygulamadaki bu farklılık konunun teorik boyutuyla ilgili tartışmalarda da kendini göstermektedir. Kimi Hıristiyan grupları baş örtme emrini değişik biçimlerde tevil ederken, diğer bir grup baş örtmeyi ilk dönem Hıristiyan toplumu için bağlayıcı olup günümüzde artık gerekliliği bulunmayan bir âdet olarak görmektedir. Uygulamanın devamından yana olanlar ise baş örtmenin her devirde ve şartta tüm Hıristiyan toplumlar için geçerli olan evrensel bir kural olduğunu savunmaktadır.
Paylaş
Tavsiye Et