Ankara Havası
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı AK Parti’ye kapatma davasını açtı, Ergenekon davası genişledi. Böylece milletçe iki çizgi halinde seyrettiğimiz için hepimiz davalı hale geldik. Dışarıdan nasıl görünüyor bilmiyorum, ama Ankara’dan bakınca tam bir kör dövüşünün içinde hissediyor insan kendisini. Meydana çıkan cengâverler gerçekten mücadele edilmesi gerekenlerle mi savaşıyor, yoksa önlerine atılan kuklaları kılıçlarıyla delik deşik edip zafer kazandıklarını mı sanıyorlar?
Bir de bu gülünç gerçeği yandaşlarına izah etme zorluğu olunca, tam bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Kim kime ne yaptı, kim kimin yanında ya da karşısında, kim kahraman kim hain; tam bir kim kime dumduma durumu.
Ergenekon diye bir yapılanmanın varlığı 30 yıldan beri ilk kez bu kadar yakından sezilmişti ki, binlerce Ergenekoncu peyda oldu; al sana “ortaya karışık” Ergenekon!
Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu olmaya aday bir girişim, önce zamansız ve cılız bir başörtüsüne özgürlük girişimiyle sislendi; şimdi de karşı taraftan gelen kapatma hamlesiyle pislendi. Ardından, operasyonu ana merkezden, moda deyimle 1. Numara’dan gittikçe uzaklaştıran hamlelerle iş sulandı.
Maketlerle, kuklalarla, piyonlarla mücadele ederek demokrasi savaşı vermek mümkün mü?
Bu gidişle, Ergenekon destanında olduğu gibi, milletçe Ergenekon’da mahpus kalacağız ve önümüze düşen her demirci ustasına kurtarıcı gözüyle bakmaktan yorulacağız.
Belki de duvarcı ustalarının peşine takılacağız.
Bu iş, Türk tarihinin ikinci Ergenekon’u olmaya doğru gidiyor vesselam.
Üstelik birincisi destandı, bu efsane olacak gibi.
Tavsiye Et
CHP ve değişim: “Çılgın Bedişim, Yok başka işim”
CHP’nin Nisan ayında yapılacak kongresi için Prof. Haluk Koç, demir çarık ve âsâyı alarak Anadolu’yu dolaşmaya aylar öncesinden başlamıştı. Koç’tan ümitsiz bir grup ise Prof. Süheyl Batum’a bel bağlamıştı; ama onun da CHP üyesi bile olmadığı anlaşılınca ortada ciddi bir riskin bulunduğu açıktı. Zira partisinin Şişli Belediye Başkanı’nı genel başkan adayı olunca ihraç eden bir CHP, üye bile olmayan bir adaya neler yapmaz? Fakat asıl tehlike, bence düşünülen adayların akademik kariyer derecesinde. Düşünsenize, Sosyoloji Doktoru Baykal yönetimindeki CHP yerine, ikisi de Prof olan Koç veya Batum, Dr. Baykal’ı mumla aratmaz mı?
Tabii bir de iş dünyasından adayımız var: Umut Oran. Maalesef kendisi baştan kaybediyor. Çünkü “Ben değişimin umudu, yeni bir geleceğin adayı olmak istiyorum. Benim görevim değişimin yolunu açmak” diyor Oran.
Hay Allah, bu adam CHP’yi Cem Boyner’in YDH’sı ya da Besim Tibuk’un LDP’si mi sanıyor? Umut Bey, tek sermayesi 85 yıldır değişmemek olan bir partiye genel başkan adayı olmak istediğinin farkında mı acaba?
Tavsiye Et
Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara pek çok açıdan bir Orta Anadolu şehridir. Ankara, sadece yapılaşma ve kentleşme biçimi nedeniyle değil, insan ilişkileri ve yönetilme biçimi itibarıyla da hâlâ “buram buram Anadolu” edebiyatı yapmaya malzeme verir. Tabii bu Anadoluluğun asil ve saygın nitelikleri yanında, bizzat Anadolu oluşundan değil, ”taşra gelenekselliğinin çarpık modernleşme içinde sakat doğumu”ndan kaynaklanan yansımaları da var. Üstelik sadece Sincan, Mamak, Yenimahalle gibi nispeten merkezden uzak yerlerde değil, Cumhuriyet Ankara’sının göbeği Çankaya’da da bu örneklere rastlamak insanı şaşırtıyor.
Fransa’da yetişmiş bir Türk arkadaş ile Kızılay’dan Kolej’e doğru giderken, arkadaş devasa bir bez afişi gösterip sordu, “Bu ne demek?” diye.
Afişte “Gökçek, Çankaya sadece Köşk’ten ibaret değil” yazdığını söyledim. “Onu anladım” dedi, “Kim yazmış ve ne demek istiyor?”
Afişin altında Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz’ın imzası vardı. Az ileride ise “Bu yol, Çankaya Belediyesi’nin sorumluluğunda olduğu halde, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmıştır. Ankaralılara saygıyla duyurulur: Melih Gökçek” yazıyordu.
Arkadaş, bugüne kadar hiç merak edip bakmamama şaşırmıştı. Kendimi Ankaralı hissetmediğim için ilgilenmediğimi filan söyleyerek sıyrılmaya çalıştım. Sanırım pek ikna olmadı.
İki kamu kurumunun başındaki seçilmiş başkanların sokakta pankart açıp bunlar üzerinden siyasi rant savaşı yürütmesine arkadaşın tepkisi politique de provence oldu.
Tam Türkçesi “kasaba politikası” gibi bir şey.
Başkan Melih Gökçek’in mütebessim fotoğrafı ile süslenmiş bir başka billboard ise arkadaşın yargısını iyice haklılaştırdı: “Sevgili Ankaralılar. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek 18 Mart Salı akşamı saat bilmem kaçta TGRT Haber’de.”
Tavsiye Et
RTÜK Başkanı Zahid Akman, alanına hâkim bir akademisyen ve nitelikli bir gazeteci olarak bilinir. Ankara’ya geldikten sonra bürokrat olarak da aynı çizgiyi devam ettirdi. Ayrıca Ankara taifesi onun dışarıdan pek belli olmayan nükteli ve hoşsohbet yanını tanıma fırsatı buldu. Ancak Zahid Bey’i Ahmet Çakar’la polemiğe girerken ya da Huysuz Virjin’le yayın saati pazarlığı yaparken görünce, Ankaralılardan çok İstanbullular şaşırmış. Hatta duyduğumuza göre, Beyaz Show’da Petek Dinçöz ile Can Tanrıyar’ın nikah şahitliğini yaptıktan sonra Zahid Bey’e İstanbul’da Şahid Bey diyen dostları varmış.
Kendisi de nüktedan bir bürokrat olan Koca Ragıp Paşa’nın meşhur beytini uyarlayarak söyleyelim:
Zâhidâ düşmanın aldanma tevâzularına
Seyl, divarın ayağını öperek hedmeyler.
Tavsiye Et
Bugünlerde telefon açıp “Ankara’da havalar nasıl?” diye soranların sayısı her zamankinden daha fazla oluyor. “Serin, soğuk, parçalı bulutlu, Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgası etkili” gibi cevaplar gırgır olarak algılanıyor. Sorunun gerçek cevabını bekleyenlere “Kurdun sevdiği hava” diyorum; o da tatmin etmiyor çoğu kez.
Ciddi olmamı rica edenlere meşhur hikayeyi anlatıyorum:
İkinci Dünya Savaşı’nın karabasan gibi çöktüğü günlerde bir âmâ vatandaş Neyzen Tevfik’e sorar:
-Neyzen Bey, dünyanın hali nasıl?
Neyzen’in cevabı kısadır:
-Gördüğünüz gibi efendim.
İçinde biraz demagoji olduğunu kabul ediyorum; ama aynen öyle. “Gördüğünüz gibi efendim.”
Sormayın dostlar; hem bugünlerde telefonlar çok yorgun. Hepsi “dinleniyor.”
Tavsiye Et