ERGENEKON operasyonu dünya medyasında olduğu gibi ABD başkentinde de yakından takip ediliyor. Aslında sadece Ergenekon davası değil, artık dünya basınında yer aldığı şekliyle “çifte dava” yakından takip ediliyor (AK Parti’ye yönelik kapatma davası ve Ergenekon). Bu iki davanın sürekli beraber ele alınması, aralarında bir çeşit ünsiyet olduğunu, en azından böyle algılandığını gösteriyor. ABD’den Ergenekon davasının nasıl takip edildiği ise, kapatma davasının takibinden daha da çetrefilli bir durum arz ediyor. Zira bu konuda taraflar çok daha girift, konu çok daha netameli ve en nihayet mesele de açıktan tartışılmıyor.
Washington, Ergenekon Operasyonunda Memnun
ABD’de resmî görüş, Ergenekon’un Türkiye’nin iç meselesi olduğu şeklinde. Resmî görevliler konunun yargıya intikal ettiğini söyleyerek, yorum yapmak istemiyorlar. Bu yaklaşım, elbette Anglo-Sakson hukuk geleneğindeki yargıya müdahil olmama hassasiyetinden öte anlamlara sahip. ABD, Ergenekon ile ilişkisi olduğunun ima edilmesini dahi istemiyor. Bunun ABD’nin resmî olmayan kesimlerini de içine alan genel bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Bu görüşün dışında kalan bir kesim ise hâlâ ulusalcılarla ittifakın olabilirliğine inanan ya da bunun için mücadele eden neoconların çok küçük ve marjinal bir grubu. Bunlar da yargının siyasallaştığını ve AK Parti’nin, muhaliflerine baskı için davayı ortaya çıkardığını iddia ediyor. Ancak bu görüşün şu aralar pek de müşterisi yok Washington’da. Bunda ulusalcıların hayal kırıklığı yaratması kadar neconların etkisizleşmesinin de payı var.
Eski Sovyetçiler Görevde
Ergenekon’la ilgili olarak daha önce AK Parti davasında gördüğümüz realist-neocon ittifakı neticesinde ortaya çıkan bir ara pozisyon ya da geçişlilik mevcut değil. Bunun nedenlerine gelmeden önce diğer bir önemli gruba işaret etmek gerekir: Eski Sovyet uzmanları. Evet şaşırtıcı gelebilir ama sessiz ve derinden geri dönüşleri söz konusu Sovyet uzmanlarının. Soğuk Savaş döneminde yıldızı parlayan ve ABD’yi sırtlayan bu grup uzun bir zamandır pek de önemsenmiyordu. Ancak Washington’da Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice-Savunma Bakanı Robert Gates-Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley üçlüsünün oluşturduğu, kariyerleri Sovyet uzmanlığına dayanan bir grup analist, diplomat, siyasetçi ve istihbaratçı yeniden siyaset sahnesine dönüyor. Bunun en önemli sebebi ise yükselen petrol ve doğalgaz fiyatları ve Putin yönetimi ile mevcut güç dengesini değiştiren Rusya’nın geri dönüşü. Bu çevreye yakın isimler, Ergenekon davasını sessiz ama derinden takip ediyorlar. Şimdilik sadece dikkatle izlemekle yetinen bu çevrelerin davanın gidişatından rahatsız olmadığını, aksine memnun olduğunu not etmekte fayda var.
Çoğunluğunu geri dönen Sovyet uzmanlarının oluşturduğu realistler, AK Parti konusunda bölünmüşken, Ergenekon davasını ise destekliyorlar. Realist-neocon ara pozisyonlarının ortaya çıkmamasının sebebi ise realistlerin en üst seviyede açıkladıkları gibi önceliklerinin İslam değil, enerji kaynaklarının kontrolü, güvenliği ve enerjinin güvenli nakli olması. Avrasya kaynaklarını kontrol eden ve Avusturya, Bulgaristan gibi ülkelerle yaptığı enerji anlaşmalarıyla AB’yi neredeyse içeriden bölünme aşamasına getiren Rusya’ya karşı nadir çıkış yollarından biri, belki de şu an görünen tek çözüm yolu, Batı ile uyumlu bir strateji yürüten ve enerji güvenliği konusunda aktif, güçlü ve istikrarlı bir Türkiye. Özetle realistlerin PKK’nın tasfiye edilmesine yönelik tavır değişikliği ile Ergenekon davasına olumlu yaklaşımlarının sebebi aynı: Moskova’nın oyun sahasının daraltılması, Ortadoğu ve Orta Asya petrol ve doğalgazının Rusya’nın devre dışı bırakılacağı ya da en azından etkisizleşeceği bir yöntemle dünya piyasalarına ulaştırılması.
Ergenekon ve “Kanat Değiştirme” Tehdidi
Peki nasıl oldu da ABD’de neocon-ulusalcı ittifakından, bugünkü tasfiye noktasına gelindi? Aslında Ergenekon operasyonunu ABD için bu kadar sorunsuz hale getiren gerekçeler bizzat ulusalcılar tarafından yaratıldı. ABD’nin ulusalcılığın toplumsal desteği olabileceği, bu desteğin Batı yanlısı toplum kesimlerinin getirdiği bir dinamizmle AK Parti’yi dengeleyebileceği hayalleri, Cumhuriyet mitinglerindeki ABD ve Batı karşıtı söylem ve ardından gelen 22 Temmuz seçimlerinin sonucuyla yıkıldı. Bunun akabinde Kuzey Irak’a müdahale tartışmalarında ulusalcı kanatta sergilenen tavırlar, ABD’de bir kesimde kalan son umut kırıntılarını da alıp götürdü. Böylece ulusalcılık, Washington için AK Parti tabanını dengeleyecek bir sosyal kesim alternatifi olmaktan çıktı.
Daha önce Şubat 2007’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı ABD ve NATO’yu eleştiren konuşmasının tam metninin Genelkurmay’ın web sitesine konulması, Washington’da sessizce bir kenara not edilmişti. Gerek bu konuşma metni, gerek ulusalcıların Kuzey Irak ve Ermeni sorunlarındaki uzlaşmaz tavırları, gerek TSK envanterindeki Rusya lehinde görünen gelişmeler (Ergenekon davası sanıklarından Levent Ersöz’ün bir Rus silah şirketinin temsilcisi olduğunu hatırlayalım), gerekse şu günlerde Washington’ın favori konusu uluslararası nükleer karaborsanın bir ucunun Ergenekon sanıklarına uzanması, ABD’nin daha önce pek de önemsemediği, “kanat değiştirme” çabalarını ciddiye almasına yol açtı. Tam da Rusya ile füze kalkanı, enerji güvenliği, Kosova, Kafkaslar’ın yeniden şekillendirilmesi gibi konularda mücadele eden ABD’nin, Türkiye’nin Rusya ile muhtemel bir yakınlaşmasına tahammül etmesi söz konusu olamazdı. Türkiye’nin Gürcistan, Azerbaycan ve hatta Ermenistan ile yakın ilişkiler kurmasıyla, bu bölgedeki Rus etkisinin kırılmasını amaçlayan ABD’nin, şaka yollu bile olsa bu tür projeleri ciddiye almama lüksü yok. Tüm bu gelişmeler birlikte ele alındığında, hem siyasi alanda hem de TSK içinde Ergenekon’la ilgili rahatsızlığın ABD’nin rahatsızlığı ile çakışmasının, bu operasyon konusundaki tavrın ana sebebi olduğu söylenebilir.
Paylaş
Tavsiye Et