Kitap
Avrasyacılık: Rusya’nın Kimlik Arayışı
Vügar İmanov
İstanbul: Küre Yayınları, 2008
Rusya’nın, Gürcistan’a müdahalesi ile başlayan süreçte, dünya sisteminin yeni bir aşamaya doğru evrildiği, entelektüel mahfillerde sıkça dillendirilir hale geldi. Tek kutuplu dünya sisteminin sona doğru yaklaştığı tezini uzun süredir dile getirenler, bu müdahale ile haklılıklarına dair önemli bir gösterge elde etmiş oldular.
Uluslararası siyasetin Amerikan siyasetine ve çıkarlarına endeksli bir biçimde kurulduğunu ve işletildiğini düşünen ve bu işleyişten rahatsız olan ülkelerin başında gelen Rusya, yeni süreçle birlikte tekrar dünya siyasetindeki ağırlığını test etmiş oldu. Kimi entelektüeller Rusya’nın tehlikeli bir oyun oynadığını ifade ederken, kimileri de yaşananları “Rusya’nın yeniden doğuşu” olarak nitelendirmeyi uygun gördü.
İster tehlikeli bir oyun oynuyor, isterse de yeniden doğuşun eşiğinde duruyor olsun, Rusya’nın her iki durumda da ilgileri üzerine çekmeyi başardığını kabul etmek gerekiyor. Bu bağlamda gelişmeleri anlamlandırmak ve dünya siyasetinin gidişatını tayin etmek arayışında olanların bir kez daha Rusya okumalarına döndüğünü, konuyla yeni ilgilenmeye başlayanların da ülkenin kimliği, ekonomisi, kültürü vb. konular üzerinde mesai harcamaya başladığını görüyoruz.
Rusya hakkındaki entelektüel ilginin böylesine arttığı bir dönemde Küre Yayınları tarafından yayınlanan Avrasyacılık, bu anlamda önemli bir ihtiyaca cevap vermiş oldu. Zira Rus entelektüellerin 1920’lerde, Batılılaşmaya bir cevap olarak ürettikleri ve Rusya’yı Avrupa’dan farklı, müstakil bir tarihî, siyasi, ekonomik ve kültürel alan olarak telakki eden Avrasyacılık ekolünü anlamanın, günümüz Rusya’sının attığı adımları anlamlandırmak için hayati önem taşıdığını söylemek abartılı olmayacaktır. Bu nedenle, Vügar İmanov’un çalışmasının gerek Rusya’nın uluslararası siyasetteki adımlarını takip etmek gerekse de Rusya Avrasyacılığı’ndan farklı olmakla birlikte Türkiye’de de taraftar bulan Avrasyacılık ekolünün etki alanını müşahede edebilmek adına çok değerli bir katkı olduğunu zikretmek gerekiyor. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Editör: Taşkın Takış
İstanbul: Doğu Batı Yayınları, 2008
Şerif Mardin, Türkiye’nin yetiştirdiği önemli entelektüellerden biri. Son dönemde medyaya yansıyan kimi açıklamaları reyting kaygısına kurban edilmiş ve ismi etrafında türlü spekülasyonlar yürütülmüş olması, onun önemli bir tarihçi ve sosyolog olduğu gerçeğini gölgeleyemiyor. Uzun yıllara yayılan çalışmaları ile Türk toplumunu anlamaya ve topluma yön veren tarihsel kodları ve dinamikleri çözümlemeye çalışan Mardin, özellikle de kendi özgün çerçevesi ve düşünsel yöntemi ile Türk düşünce dünyasında önemli bir yer işgal ediyor. Onun bu yerinin en önemli gerekçelerinin başında ise kendi yöntemlerimize ve açıklama biçimlerimize duyduğumuz ihtiyaca yaptığı vurgu ve bu yöndeki üretimi geliyor. Zira Mardin, Batı’dan ithal teoriler ve kavramlarla Türk toplumunu anlamanın bir dereceye kadar mümkün, fakat nihai anlamda yeterli olmadığını düşünüyor. Bu bağlamda, Türk modernleşmesine yaptığı vurgu ve modernleşme tecrübemizin tekrar tekrar incelenmesi gereken bir süreç olduğunu ima eden çalışmaları, Türk düşünce dünyasına yön veriyor.
İdeolojiler, Din Sosyolojisi, Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler, Merkez-Çevre ilişkileri, Türk modernleşmesi, kültür ve kimlik sorunları ile Türk Edebiyatı gibi konularda çalışan ve bu alanlarda birbirinden özgün çalışmalara imza atan Şerif Mardin, geçtiğimiz günlerde Doğu Batı Yayınları tarafından yayınlanan Şerif Mardin Okumaları kitabı ile mercek altına alınıyor. En temelde, Şerif Mardin’in düşünce serüvenini aydınlatmayı hedefleyen bu edisyon çalışma, birbirinden değerli akademisyenlerin makalelerinden oluşuyor. Taşkın Takış’ın editörlüğünü üstlendiği çalışmaya Necmettin Doğan, Funda Gençoğlu Onbaşı, Kurtuluş Kayalı, Tayfun Atay, Necdet Subaşı, Sefa Kaplan, Ali Akay, Mümtaz’er Türköne, Mustafa Günerigök, Adem Çaylak, Gökhan Çetinsaya, Coşkun Çakır, Ahmet Okumuş ve Alim Arlı katkıda bulunmuş.
Medyatik okumaya kurban giden entelektüellerin son örneklerinden biri olan Şerif Mardin’i anlama çabasında olan okurlar için değerli bir başucu kitabı. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
İsmail Çolak
Ankara: Nesil Yayınları, 2008
Kimilerine göre bir tür “Hıristiyan Kulübü” olan Avrupa Birliği’nin eşiğinde duran, Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi modern Türkiye, hâlihazırdaki durumu ile pek çok tartışmanın merkezinde yer alıyor. Bir tarafta medeniyetler çatışması, diğer tarafta ise medeniyetler ittifakı ve medeniyetler arası diyalog gibi tezlerin zikredildiği uluslararası platform için, Türkiye’nin son derece ilginç bir örneklik sergilediği söylenebilir. Çünkü Türkiye’nin gelecek yıllardaki serüveninin ne yönde olacağı, yukarıdaki tezlerin adeta birer sınaması ile dünyayı karşı karşıya getirecek.
Gelişmelerin ne yönde ilerleyeceği bilinmez. Fakat geçmişe dönüp baktığımızda, bugün bir araya gelmeye çalışan söz konusu iki merkezin, uzun bir çatışma süreci içerisinden bugüne geldiğini görmek mümkün. Bitmeyen Hesaplaşma, günümüz ilişkilerine ciddi yansımaları olan bu çatışma ve çekişmenin izlerini sürüyor. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Ömer Nasuhi Bilmen
İstanbul: Semerkand Yayınları, 2007
Ömer Nasuhi Bilmen, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde klasik Osmanlı eğitim sistemi içerisinde yetişen önemli âlimlerden biridir. Hem imparatorluğun son günlerine, hem de modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sancılarına ve her iki dünya arasındaki uzlaşma arayışlarına tanıklık etmiş, 1960 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yürütmüştür.
Büyük İslam İlmihali’ni kaleme alan ve temel dinî konularda pek çok eser veren Bilmen’in, İslam akaidinin temel ilkelerini açıkladığı ve İslam inancının esaslarına dair doyurucu bilgiler sunduğu İslam Akaidi, her kütüphanede yer alması gereken değerli bir kaynak eser. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
İstanbul: Timaş Yayınları, 2008
Çeteler, medya patronları, komplo teorileri ve düşman paranoyasıyla kuşatılmış bir ülkede ulusal bir gazetede köşe yazarıysanız sizi ne gibi zorluklar bekler? Böylesi bir paranoya evreninde kadın bir yazarsanız, üstelik de kaçmış çoraplar, çocuğunuzun beslenme sorunları, doğum sonrası depresyonu, fazla kilolar, modası geçmiş giysilerden kurtulma biçimleri gibi ortalama kadın gazete okurunu avlayacak konular yerine siyaset, ekonomi, sosyoloji ve tarih gibi “erkek işi” meselelerle ilgilenmeyi tercih ediyorsanız nasıl bir projenin parçası olursunuz?
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun Timaş Yayınları tarafından basılan yeni romanı Medyasenfoni, düelloya dönüşen hesaplaşmaların western filmlerini aratmadığı şu günlerde, böylesi bir gerilimi okuruna yaşatan manipülatif hikâyeler anlatıyor. Perde arkasından toplum mühendisliğine soyunan medya patronlarının, bu patronların kampanyalarını yürüten aktörlerin ve bu projelerin kurbanlarının hikâyelerini… Romanın kahramanları Zeynep, Neşe, Serap, Necati ve diğer kahramanlar üzerine kurulmuş psiko-sosyal tasvirler, medyatik dünyada insan ilişkilerinin ve işlerin yürüyüşünün nasıllığına dair yarı ütopik-yarı gerçekçi betimlemeler yapıyor. Biçim olarak dilimizde az denenmiş bir anlatım tekniği kullanan yazar, kimi bölümlerde olayı bütünüyle diyaloglara dayalı olarak anlatıyor. Kimi zaman olay akışını hızlandırmak kimi zaman da atmosferi güçlendirmek için ironi yüklü diyaloglara başvuruyor.
Adından da anlaşılacağı üzere dört ayrı hikâyenin patikalarında gezinen, okurun ancak kendi algısında ana yola götürebileceği bir örgüye sahip roman, kahramanları gibi okurunu da medyanın dayattığı kurmaca gerçeklikler karşısında özdeşleşme-yabancılaşma çatışmasına sokmayı hedeflemiş görünüyor. / Ayşenur Gönen
Tavsiye Et
Virginia Woolf
İstanbul: İletişim Yayınları, 2008
Mrs. Dalloway, Deniz Feneri, Dalgalar, Kendine Ait Bir Oda isimli eserleriyle tanıdığımız ve yirmiyi aşkın romanıyla yirminci yüzyılın en üretken yazarları arasında yer alan Virginia Woolf’un güncesi İletişim Yayınları tarafından basıldı.
1941’deki intiharından sonra, aynı zamanda yayıncılığını da yapan eşi Leonard Woolf tarafından -yazarın defterleri gözden geçirilip düzenlenerek- orijinal dilinde beş cilt halinde basılan ve farklı bir edisyonla, açıklayıcı dipnotlar eklenerek Fransızcaya da tercüme edilen Woolf’un güncesi, Fatih Özgüven’in çevirisiyle dilimize kazandırıldı. Özgüven, özgün üslûbu korumak amacıyla mümkün olduğunca yazarın imlasına sadık kalmış. Kitabın girişindeki ifadesiyle “...günce yazar için bir yazma-bozma, kendi kendisiyle hesaplaşma alanı, güncenin imlası gelişigüzel bir düşünmenin, iç dökmenin ya da kendi kendiyle hesaplaşmanın dağınıklığını, savrukluğunu ve -elbette ki- çekiciliğini taşıyan bir yazı biçimi.”
Romancılığından başka eleştirmen kimliğiyle de döneminin entelektüel hayatının yakın takipçisi olan Virginia Woolf’un güncesi, içtenlikli sesiyle bir yandan yazarın neredeyse yazmaktan ibaret hayatına, romanlarının üretim sürecine, bu romanları kurgularken yaşadığı heyecan yüklü gerilime okuru ortak ederken, diğer yandan dipnotların da katkısıyla dönemin İngiliz aristokrasisine yakın plan bir bakış imkânı sağlıyor. / Ayşenur Gönen
Tavsiye Et