Kitap
Sosyal Teori ve Sosyoloji
Stephen P. Turner
İstanbul: Küre Yayınları, 2008
Sosyal teori, kimilerine göre başlı başlına bir bilim, kimilerine göre sosyolojinin bir parçası, kimilerine göre ise disiplinler arası bir yaklaşım. Hal böyle olunca pek çok kitap ve makale başlığında arz-ı endam eden bu terime iliştirilen tanımlamalar da çeşitlilik arz ediyor. Farklılıkları bir yana koyduğumuzda, karşımıza çıkan en özet tanım, etrafımızı sarmalayan sosyal çevreyi anlamaya dönük, etkili, kapsamlı ve sofistike düşüncelerin bir yekûnu şeklinde oluyor.
Sosyal teorinin, kendisinden neşet ettiği iddia edilen sosyoloji disiplini ile kurduğu ilişkinin mahiyeti ise, sosyal bilim camiasının sorguladığı konular arasında yer alıyor. Zira bu ilişkinin mahiyetine ışık tutmak, hem sosyolojinin hem de sosyal teorinin geleceği açısından büyük önem taşıyor.
Söz konusu ilişki, geçtiğimiz günlerde Küre Yayınları’ndan çıkan bir çalışma ile Türk okuyucusunun gündemine bir kez daha gelmiş oldu. Jeffrey C. Alexander, Immanuel Wallerstein, Craig Calhoun, Peter Wagner, Erik Olin Wright ve Sandra Harding gibi önemli teorisyenleri bir araya getiren çalışmanın editörlüğünü Stephen P. Turner üstlenmiş. Kitabın amacını “farklı düşüncelerin en ilginç savunucularını ve ele aldıkları farklı konuları bir araya getirmek, görüşlerini ifade edebilmelerine imkan sağlamak ve benimsedikleri analiz biçimlerinin örneklerini sergilemek” olarak ifadelendiren Turner’ın çalışmasının, bu yönüyle ciddi bir fikir çeşitliliğine ev sahipliği yaptığını söylemekte fayda var.
Klasikler ve Ötesi alt başlığını taşıyan çalışma, sosyal teori ve sosyoloji ile ilgilenen, bu alandaki farklı yaklaşımları ve bakış açılarını görmek isteyen okuyucular için son derece bilgilendirici ve ufuk açıcı bir eser. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
İran Nükleer Programı ve Orta Doğu Siyaseti
Talha Köse
Ankara: SETA Yayınları, 2008
Dünya siyasetinin 11 Eylül sonrası aldığı şeklin en belirgin unsurlarından biri, Ortadoğu olarak adlandırılan coğrafyada ağırlığını hissettiren, yeni bir hesaplaşmanın ortaya çıkması oldu. Amerika’nın askerî güç kullanarak bölgeye müdahale etmesi ve eşzamanlı olarak tartışmaya açtığı Büyük Ortadoğu Projesi, bu hesaplaşmanın en belirgin yönleriydi. Terörle mücadele söylemi altında Afganistan’ın ardından Irak’a giren ABD’nin, bölgeye müdahalesini haklılaştırmaya dönük olarak en sık başvurduğu argüman ise, Irak’ın elinde bulundurduğunu varsaydığı kitle imha silahlarıydı. Ne var ki işgalin üzerinden geçen beş yıla rağmen söz konusu silahların izine rastlanamadı. Bu durum, Irak’ın işgalini başlatmak için, Amerika’nın başvurduğu gerekçelerin bir eleştiri sürecine muhatap olmasına zemin hazırladı. Birinci elden kaynakların açıklamaları ve itiraflarını da içeren eleştirel ton, söz konusu gerekçelerin inanılırlığını neredeyse bütünüyle ortadan kaldırdı.
Tüm bu güven bunalımının ortasında Amerikan dış politika mahfillerinde uzun zamandır konuşulan “İran meselesi” uluslararası siyasetin en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Amerika’nın, Irak’ta yaşadığı büyük prestij kaybına rağmen, İran üzerine gitmeyi göze alması, başlangıçta şaşkınlıkla karşılanırken; bugün gelinen noktada, sıcak çatışma ihtimalinin azımsanmayacak kadar yüksek olduğu yaygın bir kanaat. Bu kanaatin oluşmasında, İran’ın Washington ile girdiği sözlü mücadelenin zaman zaman restleşmeye dönüşmesi ve ABD tarafından gelen “askerî seçenek masada” türünden açıklamalar etkili oldu.
Her ne kadar, sıcak çatışma gerçekçi bir ihtimal olarak önümüzde duruyor olsa da diplomasinin imkanları ile meselenin çözüme kavuşturulabileceğini düşünenler de yok değil. Bu bağlamda İran Nükleer Programı ve Orta Doğu Siyaseti adlı eseri kaleme alan Talha Köse, Güç Dengeleri ve Diplomasinin İmkanları alt başlığını taşıyan çalışmasında, ABD-İran nükleer geriliminin siyasi, iktisadi, psikolojik ve ideolojik arka planına ışık tutarken; diplomatik imkanları ve çözüm önerilerini de yetkin bir biçimde analiz ediyor. Yalnızca dış politika yapıcılarının değil, dış politika ve dünya siyaseti ile yakından ilgilenen herkesin ilgi duyacağı bir çalışma. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Çağdaş Dönemde Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu?
Mehmet Paçacı
İstanbul: Klasik, 2008
“…Bugün bütün İslamcılıklarımızla İslam diye sarıldığımız şey bir yanılsamadan ibaret olabilir miydi ve aslında İslam, modernite ile karşılaşmadan önce nasıl bir şeydi?” Bu cümle, Mehmet Paçacı’nın Çağdaş Dönemde Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu? adlı çalışmasında okuyucuyu karşı karşıya getirdiği sarsıcı sorulardan yalnızca biri.
Bahsi geçen eser, Paçacı’nın, yaklaşık on yıldır üzerinde çalıştığı, çağdaş dönemde Kur’an ve Tefsir bağlamında gerçekleşen tartışmalar ekseninde kaleme aldığı makalelerden oluşuyor. “Din Bilimleri ve Çağdaş Sorunları Üzerine”, “Oryantalizm ve Çağdaş İslamcı Söylem”, “Klasik Tefsir Neydi?”, “Kur’an’ın Neliğine Dair”, “Kur’an’da Ehl-i Kitab Anlayışı” gibi makalelerden oluşan eser, fikir dünyamızı zenginleştirecek önemli tartışmalara zemin hazırlayabilecek değerli bir çalışma. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Yozlaşma ve Baskı Ortamında Sanat
Ali Değirmenci
İstanbul: Ekin Yayınları, 2008
Baskı, zulüm ve yozlaşmanın dört bir yanı kuşattığı bir dünyada, sanat bir direnme biçimi olarak var olabilir mi? Bu sorunun cevabı şüphesiz, sanat dediğimiz şeyden ne anladığımızla birebir ilişkilidir. Zira sanattan beklediklerimizi, sanata yüklediğimiz anlamlar belirler. Sanat sorunsalı etrafında şekillenen o eski tartışma, “Sanat, sanat için midir, sanat toplum için midir?” tartışması, belki de bu nedenle böylesine önemlidir.
Sanat yapıtını, bir düşüncenin belirli bir sanatsal dil ve yöntemle açıklanması olarak gören Ali Değirmenci, Yozlaşma ve Baskı Ortamında Sanat çalışmasında, bizleri bir taraftan birbirinden ilgi çekici denemeler ve kitap değerlendirmeleri ile baş başa bırakırken, diğer taraftan da bu kadim sorunsal ekseninde dolaştırıyor. / Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Sadık Yalsızuçanlar
İstanbul: Timaş Yayınları, 2008
Mehmet, hırkası sırtından, asası elinden alınmış; sırtına siyah bir ceket, eline de tez yazım kılavuzu tutuşturulmuş zamane bir dervişin kötü dekupe edilmiş bir fotoğrafı. Üstelik eşi tarafından anlaşılamamış, seküler dünyaya ayak uyduramadığı gibi bu dünyanın nimetlerine kendisi gibi alerjik reaksiyon göstermeyen oğluyla da ortak bir dil bulamamış bir baba. Tüm bunlar yetmemiş gibi bir de Sadık Yalsızuçanlar’ın son romanının başkahramanı olmuş.
Yalsızuçanlar’ın Timaş Yayınları’nca basılan romanı Anka, Niyazi Mısrî’yi ve eserlerini doktora tezine konu olarak seçen bir akademisyenin başından geçenleri daha doğrusu doktora öğrencisi Mehmet’in tezinin yazımı süresince yaşadığı transandantal serüveni konu alıyor. Mısrî’yi malzeme ölçeğine indirgemenin bunalımıyla bu zaman zarfında yaşadığı inayet-keramet-tecelli üçgeni arasında bocalayan Mehmet sonunda nereye mi varıyor? “Hiç”e. Yalsızuçanlar’ın deyimiyle “bu hikâyenin sonunda vardığımız şey sadece hiçbir şey.”
Satır aralarında, Mısrî’nin eserlerinden yapılan alıntılara bol miktarda yer veren roman, bu alıntılar üzerinden gayb âlemine, oradan Mehmet’in iç dünyasına, oradan da günümüzün dış dünyasına açılan köprüler kuruyor. Bu köprüler yer yer Adnan Menderes’ten Ludwig Wittgenstein’a, Yunus’tan Sultan Murat’a uzanan anakronik bağlantı yollarıyla zenginleştirilmiş. Zaman zaman diyaloglar yoluyla akışın rahatlatılıp, okunurluğun kolaylaştırılmaya çalışıldığı romanın, okurunun sabır çıtasını yükseltip, onu nefis terbiyesinin kapısının önüne bıraktığı da söylenebilir. / Ayşenur Gönen
Tavsiye Et
Âşık Ruhsatî - I. Uluslararası Sivas Sempozyumu Tebliğler Kitabı
Ahmet Özdemir
İstanbul: Sivas Platformu Yayınları, 2008
Eğer âşık isen gözümün nuru
Sakın mecmuamı yârana verme
Hattım kemdir, amma sözüm mücevher
Bir kıymet bilmedik hayvana verme
Âşık Ruhsatî
Âşık Ruhsatî miladî 1835 tarihinde halk edebiyatı ve halk kültürü alanındaki zenginliğiyle bilinen Sivas’ın Kangal ilçesinde doğduğu tahmin edilen ve kendisinden sonra gelen ozanlara ilham kaynağı olan bir halk ozanı.
Sivas’ın kültürel değerlerinin korunması ve çeşitlendirilmesi amacıyla kurulan Sivas Platformu Yayınları arasından çıkan Âşık Ruhsatî derlemesi bu serinin ikinci kitabı. Serinin ilk kitabı ise Pir Sultan Abdal’a ilişkin olarak yayınlanmıştı.
Ruhsatî’nin hayatını, âşıklık geleneği içerisindeki yerini, konuları açısından şiirlerini, bu şiirlerdeki söz sanatlarını, dil ve ölçü özelliklerini; ilahi, şathiye, mersiye, deme, taşlama, nutuk, destan, koşma, semai, varsağılarını ve Ruhsatî’nin takipçisi olan halk ozanlarını şiirlerinden örneklerle inceleyen 408 sayfalık büyük boy bu eser, halk edebiyatının yazıya geçirilerek korunması ve gelecek nesillere ulaştırılması yolunda önemli bir hizmet.
2007 Nisan’ında “Sivaslıların Dünü, Bugünü, Geleceği” alt başlıklı Birinci Ulusal Sivas Sempozyumu’ndaki sunumların derlendiği tebliğler kitabıysa Sivas Platformu Yayınları’nın ilk kitabı. Üç oturumdan oluşan sempozyumun oturum konuları Sivas’ın sosyo-ekonomik durumu, tarihi, kültür ve edebiyatı olarak belirlenmiş. Akademisyen, sanatçı ve siyasetçilerin ortak çabalarıyla yürütülen Sivas Platformu’nun faaliyetleri, Sivas’ın kültürel değerlerinin korunması ve tanıtılmasından başka, farklı kültürlerin bir arada yaşama koşullarının iyileştirilmesine katkı sağlama gibi aktüel amaçlar da taşıyor. / Ayşenur Gönen
Tavsiye Et