Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (December 2008) > Dosya > Mustafa filminin yarattığı deja vu etkisi
Dosya
Mustafa filminin yarattığı deja vu etkisi
Ayşe Hür
MUS­TA­FA Ke­mal’le il­gi­li do­la­şı­ma gir­me­yi ba­şar­mış en ki­şi­sel hi­ka­ye, ilk kar­şı­laş­ma­la­rın­da onun kı­sa bo­yu­nu gö­rüp in­ce se­si­ni duy­duk­tan son­ra kah­ro­lan, an­cak bağ­rı­na taş ba­san De­mir­ci Meh­med Efe’nin, Pa­şa’nın kah­ve­si­ni çok şe­ker­li is­te­me­si üze­ri­ne da­ya­na­ma­yıp “İş­te bu­nu ba­na et­me­ye­cek­tin Pa­şam” de­me­si­dir her­hal­de. Onun­la ilgi­li, için­de Sa­fi­ye Ay­la, Zsa Zsa Ga­bor ve­ya iç­ki, eğ­len­ce gi­bi ke­li­me­le­rin geç­ti­ği za­rar­sız de­di­ko­du­lar bi­le kaş­la­rın ha­va­ya kalk­ma­sı­na ye­ter de ar­tar. Azı­lı Mus­ta­fa Ke­mal düş­ma­nı Rı­za Nur’un Ha­ya­tım ve Ha­tı­ra­tım baş­lı­ğı al­tın­da top­la­dı­ğı anı­la­rı­nın, H.C. Arms­trong’un Boz­kurt ad­lı ki­ta­bı­nın, Lord Kin­ross’un Ata­türk bi­yog­ra­fi­si­nin za­ma­nın­da ne ka­dar bü­yük en­di­şe­le­re ne­den ol­du­ğu bi­li­nir. Hat­ta bun­lar­dan il­ki­nin san­sür­süz nüs­ha­la­rı­nı oku­mak hâ­lâ müm­kün ol­ma­mış­tır.
İki yıl ön­ce İpek Ça­lış­lar’ın La­ti­fe Ha­nım ad­lı ro­ma­nı ya­yın­lan­dı­ğın­da da ge­ri­lim­li gün­ler ya­şa­mış­tık. Ça­lış­lar’ın La­ti­fe Ha­nım’ın kız kar­de­şi Ve­ci­he İl­men’in ha­tı­ra­la­rı­na da­ya­na­rak, 1 Ni­san 1923 ge­ce­si, Trab­zon Me­bu­su Ali Şük­rü Bey’in ci­na­yet zan­lı­sı To­pal Os­man’ın Çan­ka­ya Köş­kü’ne dü­zen­le­di­ği si­lah­lı bas­kın­da, Ata­türk’ün La­ti­fe Ha­nım’ın çar­şa­fı­nı gi­ye­rek köşk­ten kaç­tı­ğı­nı ifa­de et­me­si, sav­cı­lık ta­ra­fın­dan suç ola­rak gö­rül­müş; Ça­lış­lar ve onun­la rö­por­taj ya­pan Hür­ri­yet Ga­ze­te­si So­rum­lu Ya­zı İş­le­ri Mü­dü­rü Nec­det Tat­lı­can hak­kın­da 4,5 yıl ha­pis ce­za­sı is­te­miy­le da­va açıl­mış­tı.
Hal­bu­ki bu olay da­ha ön­ce pek çok ta­rih­çi ta­ra­fın­dan aşa­ğı yu­ka­rı ay­nı şe­kil­de ele alın­mış­tı. Ça­lış­lar ile di­ğer ta­rih­çi­le­rin yak­la­şım­la­rı ara­sın­da­ki tek fark, Mus­ta­fa Ke­mal’in köşk­ten sal­dı­rı­dan ön­ce mi yok­sa olay sı­ra­sın­da mı kaç­tı­ğı ko­nu­sun­da or­ta­ya çı­kı­yor­du. Yok­sa kim­se­nin To­pal Os­man’ın Mus­ta­fa Ke­mal’i öl­dür­me­ye te­şeb­büs et­ti­ği­ne, onun da evi­ni terk et­ti­ği­ne iti­ra­zı yok­tu. Bu­na rağ­men pek çok ki­şi, Ça­lış­lar’ın çiz­di­ği Ata­türk tab­lo­suy­la ha­yal­le­rin­de­ki Ata­türk tab­lo­su­nun ör­tüş­me­di­ği­ni ile­ri sü­re­rek, “Ye­di dü­ve­le bo­yun eğ­dir­miş kah­ra­man bir ko­mu­tan, bir ça­pul­cu­dan mı kor­ka­cak?” şek­lin­de özet­le­ne­bi­le­cek bir tar­tış­ma­ya gi­riş­miş­ti. Mus­ta­fa Ke­mal’in “kor­kak”, hat­ta da­ha ile­ri gi­de­lim “ka­rı­sın­dan bi­le kor­kak”, üs­te­lik “ka­dın kı­ya­fe­ti­ne bi­le gi­re­bi­le­cek ka­dar kor­kak” ol­du­ğu­nu ima et­ti­ği­ni dü­şü­ne­rek İpek Ça­lış­lar’ı ha­in ilan eden­ler, şim­di de Can Dün­dar’ın Mus­ta­fa fil­mi üze­rin­de ben­zer bir tar­tış­ma yü­rü­tü­yor­lar ve Dün­dar’ı da de­yim ye­rin­dey­se linç et­me­ye ça­lı­şı­yor­lar. Üs­te­lik bu se­fer, or­ta­da sı­nır­lı sa­yı­da ki­şi­ye ula­şan ki­tap gi­bi bir mal­ze­me de­ğil, bir mil­yo­na ya­kın ki­şi­nin iz­le­di­ği bir fil­min ol­ma­sı, sal­dı­rı­la­rın şid­de­ti­ni da­ha da art­tır­mış gö­rü­nü­yor.
Fil­min se­nar­yo­sun­da pek çok mad­di ha­ta­nın ol­du­ğu, res­mî ta­ri­hin önem­li kod­la­rı­nın ay­nen tek­rar­lan­dı­ğı, Mus­ta­fa Ke­mal’i ve Ke­ma­lizm dü­şün­ce­si­ni an­la­mak açı­sın­dan anah­tar öne­me sa­hip ba­zı olay­la­rın es ge­çil­di­ği ya da çok kı­sa tu­tul­du­ğu doğ­ru. Mus­ta­fa Ke­mal’in mo­dern­leş­me­ci ya­nı­nın Fre­ud­yen yo­rum­lar­la ba­sit­leş­ti­ril­di­ği, sığ­laş­tı­rıl­dı da doğ­ru. Ama bun­lar­dan kal­ka­rak, Ata­türk hak­kın­da ya­zı­la­bi­le­cek yüz­ler­ce de­ği­şik se­nar­yo­dan bi­ri­ni fil­me çek­mek­ten öte bir şey yap­ma­mış olan Dün­dar’ın ama­cı­nın, Mus­ta­fa Ke­mal’in za­af­la­rı­nı or­ta­ya çı­kar­mak su­re­tiy­le onu kü­çük dü­şür­mek, kü­çük dü­şü­re­rek de Cum­hu­ri­yet’in te­mel­le­ri­ni di­na­mit­le­mek ol­du­ğu­nu ile­ri sür­mek, hat­ta onu ne­re­dey­se va­tan hai­ni ilan et­mek ger­çek­ten ma­ra­zi bir du­ru­ma işa­ret edi­yor.
Bu ma­ra­zi­ye­tin var­dı­ğı tra­ji­ko­mik zir­ve (fil­mi Irak’ta Türk as­ker­le­ri­nin ba­şı­na çu­val ge­çi­ren­le­rin bir komp­lo­su ola­rak tak­dim eden ga­ze­te­ci­yi say­maz­sak), 12 Ey­lül dar­be­ci­le­ri­nin Ata­türk şam­pi­yon­lu­ğu kap­sa­mın­da ku­ru­lan Ata­türk Kül­tür, Dil ve Ta­rih Yük­sek Ku­ru­mu (AKDTYK)’na bağ­lı ola­rak fa­ali­yet gös­te­ren Ata­türk Araş­tır­ma Mer­ke­zi Baş­kan­lı­ğı’nın “Mus­ta­fa” yo­ru­mu ol­du. Sö­ze “İn­san Ata­türk an­la­tıl­dı” id­di­ası­na kar­şı çı­ka­rak baş­la­yan adı meç­hul uz­man, film­de­ki me­caz­la­rı bi­le kav­ra­ya­ma­mış. Ör­ne­ğin “Ata­türk’ün gök­ten ye­re in­di­ril­me­si” me­ca­zı­nı, “Mil­le­ti­ne ve mem­le­ke­ti­ne bü­yük hiz­met­ler et­miş bi­ri­nin ru­hu, kö­tü ruh­lar gi­bi ye­rin al­tın­da uç­ma­ya­ca­ğı­na gö­re gök­te farz edil­me­si son de­re­ce ta­bii gö­rül­me­li­dir” di­ye yo­rum­la­mış. Ata­türk’ün si­ya­si mu­ha­lif­le­ri­ni tas­fi­ye et­me­siy­le or­ta­ya çı­kan yal­nız­lı­ğı­nın doğ­ru ol­ma­dı­ğı­nın de­li­li de son yıl­la­rın­da ya­nın­da ma­ne­vi kız­la­rı Sa­bi­ha ile Ül­kü’nün ol­ma­sıy­mış. Ata­türk’ün, sa­de­ce film­de adı zik­re­di­len İz­mit Ba­sın Kon­fe­ran­sı’nda de­ğil, baş­ka yer­ler­de de be­lirt­ti­ği “Kürt­le­re özerk­lik ve­ril­me­si” dü­şün­ce­si­nin ise kay­na­ğı bel­li de­ğil­miş ve fil­min iz­len­me­si­ni art­tır­mak için ko­nul­muş. Yo­rum­cu­nun Dün­dar’ı be­ra­at et­tir­di­ği tek id­di­a, film­de Ata­türk’e açık­ça dik­ta­tör de­me­me­si, bu “ya­kış­tır­ma”nın son­ra­dan ba­sın ta­ra­fın­dan ya­pıl­ma­sı. Yi­ne de yo­rum­cu, ba­sı­na her za­man ina­nıl­ma­ya­ca­ğı­nın al­tı­nı çi­ze­rek işi sağ­la­ma bağ­la­mış. Se­vin­di­ri­ci yan ise eleş­ti­ri ya­zı­sı­nın da­ha ön­ce­ki­ler­le kar­şı­laş­tı­rıl­ma­ya­cak ka­dar sa­kin bir dil­le ka­le­me alın­ma­sı.
 
Cum­hu­ri­yet Mo­dern­leş­me­si, Ata­türk’ün To­tem­leş­ti­ril­me­si­ne Muh­taç
Ta­ze bir ör­ne­ği­ni ver­di­ği­miz bu ma­ra­zi tu­tu­mun ar­ka pla­nı­nı, Cum­hu­ri­yet ta­ri­hi bo­yun­ca, sis­te­ma­tik bir bi­çim­de Ata­türk’ün to­tem­leş­ti­ril­me­si ve ta­bu­laş­tı­rıl­ma­sı ame­li­ye­si oluş­tu­ru­yor. Bi­lin­di­ği gi­bi to­tem, il­kel top­lum­lar­da için­de yer al­dı­ğı gru­bun ata­sı­dır; onun ko­ru­yu­cu ru­hu, iyi­lik ta­şı­yı­cı­sı­dır. Fre­ud’dan öğ­ren­di­ği­mi­ze gö­re, to­tem­ler hem din­sel hem de top­lum­sal bo­yut­lar ta­şır. Bir din ola­rak to­te­mizm, in­san­la to­tem ara­sın­da­ki say­gı ve iti­bar iliş­ki­le­ri­ni; top­lum­sal bir sis­tem ola­rak ise top­lu­mun üye­le­ri ara­sın­da­ki kar­şı­lık­lı yü­küm­lü­lük­ler­le, di­ğer top­lum­lar, klan­lar ara­sın­da­ki iliş­ki­le­ri dü­zen­ler. Le­vi-Stra­uss’a gö­re to­te­mizm, gös­ter­ge­ler ara­sın­da bağ­da­şım ve bağ­daş­maz­lık ku­ral­la­rı koy­mak­la ye­tin­mez, ay­nı za­man­da ki­mi dav­ra­nış­la­rı bu­yu­rur, ki­mi­le­ri­ni de ya­sak­lar. İş­te ta­bu de­nen şey, esa­sen to­te­me do­kun­ma­nın teh­li­ke­li, kir­li, la­net­li ya da suç oluş­tu­ran, ka­çı­nıl­ma­sı ge­re­ken bir du­rum ola­rak ta­nım­lan­ma­sı­dır. Kı­sa­ca sı­nır­la­ma­lar­dır, ya­sak­lar­dır. Bu ya­sak­la­rın ço­ğu za­man man­tı­ğı ol­ma­ma­sı­na ve tu­tar­lı bir sis­tem oluş­tur­ma­ma­sı­na rağ­men, ta­bu­nun yı­kıl­ma­sı top­lum bir­li­ği­nin yı­kıl­ma­sı an­la­mı­na ge­le­ce­ği için, ya­sak­lar sı­kı sı­kı­ya uy­gu­la­nır. An­lat­tı­ğı­mız bu sü­reç, sa­de­ce il­kel top­lum­lar­da de­ğil, ge­liş­miş top­lum­lar­da da de­ği­şik bi­çim­ler­de te­za­hür eder. Kral, hü­küm­dar, dik­ta­tör ve­ya ku­ru­cu ba­ba ile top­lum­la­rı ara­sın­da­ki iliş­ki­ler­de to­tem-ta­bu sis­te­mi­nin de­ği­şik ver­si­yon­la­rı yü­rür­lük­te­dir. İş­te dün İpek Ça­lış­lar’ın, bu­gün Can Dün­dar’ın ba­şı­na ge­len­ler, kut­sa­lı ko­ru­ma al­tı­na alan ta­bu­la­ra do­kun­ma­ya cü­ret et­me­le­ri yü­zün­den­dir. Bu do­kun­ma­nın sert ve­ya yu­mu­şak ol­ma­sı, kü­çük ve­ya bü­yük ol­ma­sı so­nu­cu de­ğiş­tir­mez; “suç” o fi­gü­re ya­kın­dan bak­ma­ya, onun hak­kın­da ko­nuş­ma­ya, onu ta­rif et­me­ye baş­lan­dı­ğı an­dan iti­ba­ren or­ta­ya çı­kar.
Do­ğuş­tan ka­riz­ma­tik bir li­der olan Mus­ta­fa Ke­mal’in to­tem­leş­ti­ril­me­si, o he­nüz ya­şar­ken baş­la­mış­tı; ama te­ka­mü­lü ölü­mün­den son­ra ol­du. Bu yü­celt­me ve kut­sal­laş­tır­ma ha­re­ke­ti­nin, Os­man­lı dö­ne­min­de top­lu­mun te­mel tu­tu­num un­sur­la­rın­dan olan di­nin, Türk ulus-dev­le­ti­nin ku­ru­lu­şu sı­ra­sın­da­ki la­ik­leş­me ham­le­si kap­sa­mın­da, top­lum­sal ya­şam­dan çı­ka­rıl­ma­sı­nın do­ğur­du­ğu boş­lu­ğu dol­dur­mak için, ulus­çu­lu­ğun ya­rı din ha­li­ne ge­ti­ril­me­si sı­ra­sın­da mı, yok­sa Mus­ta­fa Ke­mal’in dün­ya­ya ba­kı­şı­nın ve ey­lem­le­ri­nin Ke­ma­lizm adı al­tın­da to­tal bir ide­olo­ji­ye dö­nüş­tü­rül­me­si ça­ba­la­rı sı­ra­sın­da mı or­ta­ya çık­tı­ğı tar­tı­şı­la­bi­lir. Ama gö­rü­len odur ki, Cum­hu­ri­yet mo­dern­leş­me­si, ba­şın­dan be­ri ba­zı sı­kın­tı­la­rı aş­mak için Ata­türk’ün to­tem­leş­ti­ril­me­si­ne ve do­la­yı­sıy­la ta­bu­laş­tı­rıl­ma­sı­na şid­det­le ih­ti­yaç duy­muş­tu. Bu sı­kın­tı­la­rın ba­şın­da, Os­man­lı mo­dern­leş­me­si ile Cum­hu­ri­yet mo­dern­leş­me­si ara­sın­da­ki far­kı ta­nım­la­ya­bi­le­cek ye­ter­li kav­ram­sal re­fe­rans­la­ra sa­hip olun­ma­ma­sı ve top­lu­mu Cum­hu­ri­yet mo­dern­leş­me­si­nin ge­rek­le­ri­ne ik­na ede­cek, onu bu yol­da ha­re­ke­te ge­çi­re­cek bir dü­şün­ce se­ti­nin oluş­tu­ru­la­ma­ma­sı ge­li­yor­du. Ata­türk’ün ar­dın­dan ge­len İs­met İnö­nü, ge­rek­li­li­ği ve he­def­le­ri, he­nüz top­lu­mun tüm kat­man­la­rı ta­ra­fın­dan iç­sel­leş­ti­ril­me­miş olan Cum­hu­ri­yet mo­dern­leş­me­si­ni ile­ri bir aşa­ma­ya gö­tü­re­cek tu­tar­lı bir prog­ra­ma ve/ve­ya böy­le bir prog­ra­mın yok­lu­ğun­da bi­le top­lu­mu ar­dın­dan sü­rük­le­ye­cek ka­riz­ma­ya sa­hip de­ğil­di. Tek ça­re, ih­ti­yaç du­yu­lan re­fe­ran­sın, to­te­mik bir fi­gür ha­li­ne ge­ti­ri­len Ata­türk’e ve onun ey­lem ve söy­lem­le­ri­nin ta­bu­laş­tı­rıl­ma­sıy­la oluş­tu­ru­lan Ke­ma­lizm/Ata­türk­çü­lük dü­şün­ce­si­ne ya­pıl­ma­sıy­dı.
CHP’nin bağ­rın­dan ge­li­şen bir ha­re­ket olan DP’nin 1950’den iti­ba­ren, hem ken­di­si­nin öz­gün­lü­ğü­nü or­ta­ya koy­mak hem de re­ji­min ku­ru­cu par­ti­si ol­du­ğu için bir çe­şit do­ku­nul­maz­lı­ğı bu­lu­nan CHP’yi ve onun li­de­ri İnö­nü’yü hır­pa­la­ya­bil­me­ye ye­te­cek po­li­tik ma­nev­ra ala­nı ya­rat­mak için bul­du­ğu ça­re de mev­cut to­tem-ta­bu kod­la­rı­nı kul­lan­mak ol­du. Bu kur­naz ma­nev­ra­nın ci­sim­leş­miş ha­li, o ta­rih­ler­de Ata­türk hey­kel­le­ri­ne sal­dı­ran Ti­ca­ni­ler ad­lı ta­ri­ka­tın ne­den ol­du­ğu si­ya­si ger­gin­lik­ten fay­da­la­nan Cum­hur­baş­ka­nı Ce­lal Ba­yar’ın ki­şi­sel gay­ret­le­ri ile 25 Tem­muz 1951’de çı­ka­rı­lan 5816 sa­yı­lı Ata­türk Aley­hi­ne İş­le­nen Suç­lar Hak­kın­da Ka­nun ol­du. Ba­zı CHP’li mil­let­ve­kil­le­ri­nin ka­nu­nun aley­hi­ne ko­nuş­ma­lar yap­ma­sı ta­rih­sel bir iro­ni ol­ma­lıy­dı. Böy­le­ce CHP, Ata­türk­çü­lük şam­pi­yon­lu­ğu­nu DP’ye kap­tır­mış­tı.
Ama Ata­türk’ün to­tem­leş­ti­ril­me­si ve ta­bu­laş­tı­rıl­ma­sı­na en bü­yük kat­kı­yı, 1960’tan son­ra sık sık sah­ne alan dar­be­ci­ler yap­tı. Bü­tün dar­be­ler “ulu ön­der Ata­türk’ün kur­du­ğu Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’ni ko­ru­mak ve kol­la­mak”, “onun he­def gös­ter­di­ği çağ­daş uy­gar­lık se­vi­ye­si­ne ulaş­mak” ve “Ata­türk’ün ta­rif et­ti­ği tür­den bir de­mok­ra­si­yi ye­ni­den te­sis et­mek” ama­cıy­la ger­çek­leş­ti­ril­di. Böy­le­ce adı is­ter ih­ti­lal is­ter mü­da­ha­le is­ter ba­lans aya­rı is­ter e-muh­tı­ra ol­sun hep­si de gay­ri­meş­ru olan bu mü­da­ha­le­ler, gü­ya par­ti­ler ve ide­olo­ji­ler üs­tü bir re­fe­ran­sa da­ya­na­rak ya­pıl­mış gi­bi su­nu­la­rak top­lum gö­zün­de meş­ru­laş­tı­rıl­dı. Do­la­yı­sıy­la dar­be­ci­le­rin, ken­di­le­ri­ne ter­te­miz ve güç­lü bir da­ya­nak sağ­la­yan Ata­türk­çü­lü­ğü bi­raz da­ha kut­sal­laş­tır­ma­la­rı ve ta­bu­laş­tır­ma­la­rı ga­yet man­tık­lıy­dı. Bu ko­nu­da­ki şam­pi­yon ise 1980 dar­be­ci­le­riy­di. Ya­zı­nın ba­şın­da, “müm­taz Mus­ta­fa yo­ru­mu”yla adı­nı an­dı­ğı­mız AKDTYK’nin ku­ru­lu­şu, Nu­tuk’un sa­de­leş­ti­ril­miş bas­kı­la­rı­nın ya­pıl­ma­sı, okul­lar­da Ata­türk kö­şe­le­ri­nin mec­bur tu­tul­ma­sı, Ata­türk hey­kel fab­ri­ka­sı­nın ku­rul­ma­sı gi­bi adım­lar­la Ata­türk­çü­lü­ğün ade­ta si­vil bir din ha­li­ne ge­ti­ril­me­si hep 12 Ey­lül dar­be­sin­den son­ra ol­du.
Son yıl­lar­da ise iş şi­ra­ze­sin­den iyi­ce çık­tı. Kur’an’da­ki 19 mu­ci­ze­si gi­bi Nu­tuk ve Genç­li­ğe Hi­ta­be’de 19 sa­yı­sı­nın mu­ci­ze­vi te­za­hür­le­ri üze­ri­ne ka­fa pat­la­tan­lar ol­du. Her yıl 15 Ha­zi­ran-15 Tem­muz ta­rih­le­ri ara­sın­da Ar­da­han’da­ki Ka­ra­dağ sırt­la­rı­na düş­tü­ğü id­di­a edi­len Ata­türk si­lüe­ti “Ata­türk’ün İzin­de, Göl­ge­sin­de Da­mal Şen­lik­le­ri” adı al­tın­da kut­lan­ma­ya baş­lan­dı. Ay­va­lık-Ed­re­mit ara­sın­da­ki Gö­meç İl­çe­si’nin yas­lan­dı­ğı yük­sek dağ­la­rın üze­rin­de­ki Ata­türk’ün yü­zü for­mun­da­ki ka­ya par­ça­sı, Gö­meç Be­le­di­ye­si ta­ra­fın­dan “Ata­türk Ka­ya­la­rı İz­le­me Nok­ta­sı” adıy­la zi­ya­re­te açıl­dı. Şır­nak’ın Ciz­re il­çe­si sı­nır­la­rın­da­ki Cu­di Da­ğı’nda bir te­pe­de si­lü­et ola­rak tes­pit edi­len Ata­türk’ün yü­zü şek­lin­de­ki olu­şum, böl­ge as­ke­rî ha­re­kat ala­nı için­de yer al­dı­ğın­dan he­nüz la­yık ol­du­ğu tarz­da bir hac ye­ri­ne çev­ri­le­me­di. Ama ney­se ki, Lon­dra’da­ki Ma­da­me Tus­sa­ud Mum­ya Mü­ze­si’nde­ki mum­ya­sı­nın, Ata­türk’ün ger­çek ka­riz­ma­sı­nı, ger­çek ih­ti­şa­mı­nı yan­sıt­ma­dı­ğı­nı dü­şü­nen­ler du­ru­ma el koy­du da, mü­ze­ye Ata­türk’ün ger­çe­ğe uy­gun mum­ya­sı yer­leş­ti­ri­le­bil­di!
Mus­ta­fa fil­mi­ne yö­ne­lik tar­tış­ma­la­rı iz­ler­ken, Ata­türk’ün ön­gör­dü­ğü mo­dern ulus-dev­le­tin be­ka­sı­nın, Ata­türk’ün don­du­rul­muş, ka­tı­laş­tı­rıl­mış, hat­ta fo­sil­leş­ti­ril­miş im­ge­sin­den baş­ka da­ya­na­ğı ol­ma­dı­ğı­nı, bu da­ya­nak çö­ker­se mo­dern­leş­me sü­re­ci­nin, top­lu­mun ve dev­le­tin de çö­ke­ce­ği­ni sa­nan­la­rın, top­lu­mu na­sıl bir dok­tri­ni­zas­yon ame­li­ye­si­ne ta­bi tut­tu­ğu­nu her da­im ak­lı­mı­zın bir kö­şe­sin­de tut­ma­lı­yız. Gö­rü­len o ki, “Ata­türk ağ­lar mı?”, “Ata­türk içer mi?”, “Ata­türk se­ver mi?”, “Ata­türk kor­kar mı?” gi­bi son de­re­ce in­sa­ni so­ru­lar et­ra­fın­da ko­pa­rı­lan fır­tı­na­lar ve dü­zen­le­nen linç tö­ren­le­ri, “Evet bun­la­rın hep­si müm­kün­dür; çün­kü Ata­türk bir in­san­dı, Tan­rı de­ğil” di­yen­le­rin sa­yı­sı, ce­za­lan­dır­mak­la ba­şa çı­kıl­ma­ya­cak ka­dar ar­tın­ca­ya dek sü­re­cek.
 
* Bu ya­zı ya­zı­lır­ken Dr. Me­te K. Kay­nar’ın, İle­ti­şim Ya­yın­la­rı’nın Mo­dern Tür­ki­ye’de Si­ya­si Dü­şün­ce di­zi­si­nin “Ta­bu­lar” ko­nu­lu 9. cil­din­de ya­yın­la­na­cak olan “To­tem, Ta­bu, Mus­ta­fa Ke­mal ve Ata­türk­çü­lük” baş­lık­lı ma­ka­le­sin­den ya­rar­la­nıl­mış­tır.

Paylaş Tavsiye Et