24 SAAT Kürtçe yayın yapacak TRT 6 (Şeş)’nın faaliyete geçmiş olması, devletin Kürt sorununa yaklaşımında bir kırılma noktasıdır. Bir fiilî durum olarak ortaya çıkan bu adım aracılığıyla, devletin Kürt politikası yeni bir dönemece girdi. Bu açılım, Kürtçe yayınla ilgili bugüne dek varlığını sürdüren yasağın gereksizliğini ortaya çıkardığı gibi, Kürtçenin kullanımıyla ilişkili halen devam eden birçok yasağı ve kaygıyı da anlamsızlaştıracak. Cumhuriyet’le beraber neredeyse Kürtçeyi kullanan herkesin maruz bırakıldığı suçluluk ve isyan arasında değişen duygular, anadili Kürtçe olan halkı devlete yabancılaştırdı. TRT Şeş, ürettiği coşku ve boşa çıkardığı paranoyalarla, Kürtlerin yaşadığı birçok sıkıntının ve bu sıkıntıların ürettiği siyasal maliyetlerin aslında miyop bir siyasal aklın ürünü olduğunu da gösterdi. Bu noktada Kürtçe yasağının bugüne dek ürettiği maliyetlerin muhasebesinden yola çıkarak Kürt sorununun geleceği ile ilgili yeni stratejilerin üretilmesine öncelik verilmesi gerekiyor.
Kürtçeyi Normalleştirme
Bugün Kürtçe ile ilgili en önemli sorun, sokak dili ile kurumsallaşmış yazılı dil arasındaki uçurum. Yazılı dil, yasaklı dönem boyunca siyasallaştı ve hayattan koptu. Sözlü gelenek içinde üretilip dolaşıma sokulan külliyat, çok boyutlu ve kültürel nitelikli iken, özellikle 90’lardan bu yana yazılı olarak üretilen külliyat tekdüze ve siyasal bir nitelik arz ediyor. Bu çerçevede, son yıllarda üretilen Kürtçe literatürün özünü büyük oranda Kürt sorunu belirledi. Kürtçenin yasaklı olmasıyla yüklendiği anlam, Kürt sorununu temsil etme misyonuyla faaliyet gösteren çevrelerin dolaşıma soktuğu literatürle birleşince, bu dil kültürel olmaktan öte siyasal bir çağrışımla hayat buldu.
Bu çerçevede, TRT Şeş’in Kürtçe diline en önemli katkılarından biri, Kürtçeyi normalleştirmesi olacaktır. TRT Şeş’in Kürtçe dille yayın yapan muhtemel rakipleri örgüt (ROJ ve MMC) ve parti (Kurd Sat) kaynaklı protokol kanalları ve bu halleriyle sokağın ve gündelik hayatın dinamizmini ekrana taşımaktan uzaklar. TRT Şeş’in en büyük avantaj ve işlevi de bu kanalların doğaları gereği veya tercihleri dolayısıyla ihmal ettikleri Kürtlerin olağan gündelik yaşamını ekrana yansıtması olacaktır. Gündelik yaşamın bütün renkleriyle ekrana yansıması, Kürtçenin ve Kürtlüğün bunca yıldır yasaklı olmaktan beslenen siyasal yüklerini alarak Kürtçeyi normalleştirecektir. Böylece, Kürt sorununa sözcülük eden kesimlerin ideolojik perspektiflerinin paranteze aldığı geleneksel Kürt yaşamı da yeniden hayat bulma imkânına kavuşacaktır.
TRT Şeş ve Kürt Siyasal Hareketinin Geleceği
TRT Şeş’in Kürt siyasal hareketinin önümüzdeki dönemde geliştireceği stratejiler üzerinde de önemli etkileri olacaktır. Kürt sorunu çerçevesindeki tartışmaları tekelinde tutan çevreler, TRT Şeş’in açılmasını olumlu karşılamadılar. Bu kanalın devletin resmî ideolojisini taşıyarak Kürt sorununu sulandıracağını, kanala katkıda bulunanların “siyasi korucu” olarak nitelendirileceğini ve bu açılımın en basitinden AK Parti’nin seçim yatırımı olduğunu savunarak Kürtlerin TRT Şeş’i izlememelerini talep ettiler. PKK, DTP ve bu iki aktörün çekim alanında duran çevrelerin, bu hak talebinin en yoğun biçimde öbeklendiği dil meselesinin yayın aracılığıyla hal yoluna sokulması karşısındaki muhalif tutumunu nasıl anlamdırmamız gerekir? En azından ilk birkaç gün/hafta olumlu bir bakışla TRT Şeş’i izlemeleri ve ancak bir olumsuzlukla karşılaştıklarında tavır almaları icap etmez miydi? Dahası, bu açılımla beraber ortadan kalkan dil yasağının pozitif etkisini mevcut diğer yasakların kaldırılması için emsal teşkil edecek bir kampanyaya çevirmeleri daha doğru olmaz mıydı?
Aslında, bu soruların basit bir cevabı var. Varlığına gerekçe kıldığı hak taleplerinin, kendisi dışarıda bırakılarak karşılanması karşısında PKK, kendi varlığıyla, varlığını anlamlandırdığı talepler arasında bir ikilemde kaldı ve sonuçta bir örgüt olarak kendi çıkarlarını, uğruna mücadele verdiğini iddia ettiği halkın çıkarlarına tercih etti. Varlığını Kürt sorunu etrafındaki her türlü hak talebiyle özdeşleştiren PKK, kendisi devre dışı bırakılarak üretilen her türlü çözümü de akamete uğratmaya kararlı gözüküyor. DTP hareketindeki siyasetçilerin TRT Şeş’e yönelik tavırları tekdüze bir tutuma dönüşmemiş olsa bile, genel eğilim itibarıyla PKK’nın karşı durma ve mahkum etme stratejisinin izinde politika geliştirdikleri kolayca gözlemlenebilir. Sonuç olarak, TRT Şeş ile ortaya çıkan tablo şudur: Bugün için PKK ve onun sınırlarını çizdiği çerçeve içinde siyaset yapan çevrelerin temel önceliği, Kürtlerin haklarına kavuşmasını sağlamak değil, Kürtlerden kolektif bir siyasal kimlik inşa etmektir. Bu siyasal kimlik ise ancak öncü bir örgüt/hareket dolayımıyla mümkündür. Dolayısıyla, örgüt/hareket devre dışında tutularak gerçekleştirilecek her türlü hak temini, bu kollektif kimliğin kendi eliyle inşa edilmesini zora sokacağından reddedilecektir. Bu kurguda, öznenin kaderi, eylemin kendisinden daha önemlidir. Önemli olan bir hakkın teslim edilmesi değil, bir öznelik pozisyonunun tanınıp tanınmamasıdır. Hakların gaspı neticesinde varlık bulan siyasal hareketin, hak temini önünde bir engele dönüşmesidir. Bu aynı zamanda, davayı omuzlamak misyonuyla varlık bulan hareketin, belli bir süre sonra dava tarafından omuzlanması isteğidir.
Bu fasit daireden çıkmanın yolu, sorunun kamuoyunda temayüz eden taraflarının, konumlarını gözden geçirmeleridir. Öncelikle, DTP’nin hak talepleriyle ilişkili varlık kaygılarını ön planda tutan stratejisini gözden geçirerek, Kürt sorununun çözümüne pozitif katkıda bulunan bir politika izlemeye başlaması gerekir. Bu yol, DTP’nin uzun vadede varlığını mümkün kılacak yegane yoldur. Aksi takdirde, zamanla taleplerini dillendirdiği halkın omuzlarında bir yük olmaya başlayıp sosyolojik olarak anlamsızlaşacaktır. Kürt sorununun çözümünde DTP’nin sürece katılma(ma)sının maliyeti, TRT Şeş örneğinde karar alıcılar için de birçok ders barındırmaktadır. Karar alıcılar, zaten geciktiği için yeterince maliyet üretmiş hak temininin toplumsal barışa halel getirme riski yüksek bir stratejiyle hayata geçirilmesi şeklindeki politikalarını gözden geçirmelidir. Karar alıcıların, beslendiği hak talebini karşılayarak DTP’yi etkisizleştirme politikası, risklerle dolu zor bir politikadır. Nihayetinde, hakların talebi ve temini üzerinden yaşanacak iktidar eksenli bir nüfuz çekişmesinde, en büyük maliyet topluma fatura edilecektir. Bu bağlamda karar alıcıların da Kürt siyasal hareketinin temsilcilerinin de stratejilerini gözden geçirmelerinde yarar vardır.
Paylaş
Tavsiye Et