Konuşan: Fatmanur Altun
TÜRKİYE, “Kürt açılımı” adı verilen yeni bir deneyim yaşıyor. Hükümetin başlattığı inisiyatif ile kamuoyunun gündemine gelen süreç, Kürtçe yayın yapan TRT 6 (Şeş)’nın yayın hayatına başlamasıyla yeni bir aşamaya evirildi. Bir tarafta bu süreci destekleyenler, diğer tarafta sürece muhalefet edenler var. Ne var ki tartışmalar, meselenin ciddiyetinin gerektirdiği derinlikten henüz çok uzakta.
Böylesi bir atmosferde, yürütülen tartışmalara derinlik kazandıracak bir ismi dinlemek çok daha önemli hale geliyor. Sadık Yalsızuçanlar ve son kitabı Kürtlerin Ateşle İmtihanı, “Kürt sorunu”nu ve “Kürt açılımı”nı daha yakından anlamamıza yardımcı olacak.
Her eserin arkasında bir motivasyon vardır mutlaka. Siz de Kürtlerin Ateşle İmtihanı’yla son derece kapsamlı bir çalışma ortaya koydunuz. Böylesi oylumlu bir eser ortaya çıkaracak enerjiyi ve motivasyonu nereden buldunuz?
Bir tarafım Kürt, öncelikle sorunun içinden gelen biriyim. Köyüm, babamın köyü, boşaltılmadı; ama otuz yılı aşkın bir süredir bu sorundan fena halde muzdarip oldu. Yakınlarım arasında zarar görenler var. Seyit Rıza ve Şeyh Said gibi mazlumlara karşı özel bir duyarlılığım öteden beri vardı. Ama bu kitabı yazma konusunda beni asıl motive eden şey, “12 Eylül Diyarbakır cehennemi”dir. Bu sorunun içinde neler olduğunu öteden beri merak ediyordum. Bu kişisel meraklarımı gidermek üzere yola çıktım, bin sayfayı aşkın bir dosya oluştu. Malzemenin bir kısmını eledim, Kürtlerin Ateşle İmtihanı belirdi.
Ulus-devletin korkular üzerine kurulduğu söylenir. Türkiye’nin korkularından biri de “Kürt sorunu” etrafında karşımıza çıkarılan “bölücülük” korkusu. Bu korkuları kim üretiyor?
Ulus-devletler korkular üzerine kurulmadı aslında. Bu, Batı’da sosyolojik-siyasal bir süreçti. Ama örneğin Almanya ve İtalya kendisini kısa sürede onarabildi ve “demokratikleştirebildi”. Ulus-devletin orada ürettiği büyük acılardan çok dersler çıkarıldı. Türkiye sorunlarını aşma yönünde onlar gibi bir gelişme kaydedemedi. Oysa bizim tarihsel tecrübemiz, geleneksel birikimimiz bu ülkelerle kıyaslanamayacak kadar zengin. Bizim çok daha kısa sürede hak ve özgürlüklere ilişkin alanlarımızı zenginleştirmemiz, ulus-devletin ürettiği sorunları çözebilmemiz mümkündü. Etnisiteye dayalı bir birlik olmaz. “Milli birlik ve beraberlik” içi boş bir şey. Retorikten öteye geçmiyor. Ulusa dayalı birliğin imkansızlığını dünyanın pek çok ülkesinde onlarca yıl önce insanlar gördüler. Bunu biz tam anlamıyla fark edemedik. Bölünme paranoyası, bu konuda samimi olanları dışta bırakarak söyleyecek olursak, sorunlarımızın çözümünü istemeyenlerce kullanılan bir yalandır. Bu korkuyu üretenlerin belirli çıkarlar sağladığı ortada. Bunu eleştirmek, sorgulamak gerekir.
Fevzi Çakmak 1932’de “Kendilerine Kürt adı veren birtakım eşkıya grubu var. Bunların Güneydoğu yöresinde görüldüğü bildirilmiştir” diyor. Bu itici tavır yıllarca canlı kaldı bu ülkede. Siz bu tavrın değiştiğini düşünüyor musunuz?
Etnik milliyetçilerde Kürtlere karşı husumet düzeyinde bir tutum var, bu kesin. Ama bunun dışında mütalaa edeceğimiz diğer yaygın kesimde de olumsuz bir duyarlılık söz konusu. “Kürtmüş ama iyi çocuk” türünden ifadeler, tıpkı “Ermeni dölü!”ndeki gibi bilinçaltını ele veriyor ki, böylesi bir hassasiyet bu. Modern ulus-devlet, bizde etnik temelli kurgulandığı için, Türk olmayan unsurlara karşı olumsuz bir psikoloji daima vardır. Türk ve aynı zamanda Sünni içerikli bir kurgu bu.
Türk siyasal eliti, “Kürt sorunu”nu, uzun yıllar boyunca bir geri kalmışlık sorunu olarak ele aldı. Bölgenin modernleştirilmesiyle sorunun ortadan kalkacağını düşündü. Modernleşmenin yolunun da geleneksel değerlerin temizlenmesinden ve Kürt toplumunun sekülerleşmesinden geçtiğini düşündü. Siz de kitabınızda, bu sorunun ancak İslamiyet’in sunduğu çerçeve içerisinde sahici olarak çözülebileceği tezini işliyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Ona, “cümle varlığın birliği ve kardeşliği” diyelim Yalçın Koç’tan ödünç alarak. Kürt sorunu ne sadece bir refah sorunudur, ne kimlik ne de demokrasi; üçünü de kapsamaktadır. Refah olsaydı, en az bölge kadar yoksul başka yerler var, ama oralarda böylesi bir sorun belirmiyor. Tek başına kimlik sorunu da değil, çünkü Kürtlerin sadece kimliğe ilişkin şikayet ve talepleri yok; daha çok özgürlük, demokrasi ve refah istiyorlar. Dolayısıyla bu üç faktörü bir arada düşünmek gerekiyor. Bendeniz bunun öncelikle kozmik bir birlik ilkesi zemininde, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve ekonomik bakımdan da geliştirilmesi yönünde aşılabileceğine inanıyorum.
1990’lardan bu yana farklı ideolojik kutuplardaki Kürt aydınlarının ortak bir milliyetçilik eğilimi içerisine girdiklerini gördük. Bu milliyetçileşme eğiliminin geldiği nokta, sizin sunduğunuz çerçevenin önünde ne kadar engel teşkil ediyor sizce?
Türk milliyetçiliği, Kürt milliyetçiliğini doğurdu. Etnik temelli ulus-devlet kurgusunun sonucudur bu. Her toplumda çok az da olsa belirli bir milliyetçi kesim olur daima. Ama burada Kürt kimliğinin inkarından kaynaklanan bir tepki var, bunun beslediği bir karşı milliyetçilik söz konusu.
Bir yanda atılan ümit verici adımlar var. Fakat diğer taraftan da zaman zaman hükümet kaynaklı iç burkan açıklamalarla karşılaşıyoruz. Kürt meselesi söz konusu olduğunda özgürlükçülüğün sınırları niye bu kadar daralıyor?
Bu, sorunun içindeki gerilimden de kaynaklanıyor, Kürt olmayanların Kürtlere ilişkin ön yargılarından ve bilinçaltındaki milliyetçi tortulardan da. Kimse, Yaratıcı’ya etnik kimliğini -tabir caizse- sipariş vermiyor. Kürt olmayanların Kürtlerin sorunlarına karşı daha adil, daha demokratik, daha anlayışlı ve empatik davranması gerekiyor. Kürtlerin sadece 12 Eylül döneminde Diyarbakır’da yaşadıklarını bilmek bile yeterli aslında empati konusunda.
TRT 6’nın devlet aklını topluma empoze etmek üzere kurulduğunu düşünenler var. Siz nasıl bakıyorsunuz bu meseleye?
TRT-6 hayli başarılı görünüyor. Halk Kürtçesi kullanıyor, daha estetik ve folklorik, daha insani bir yayını yeğliyor. Siyasal açıdan belirli bir düşünceyi empoze etmiyor, insanların aklıyla alay etmiyor, böylesi bir iletişim ve eğlence ortamına çok ihtiyaç vardı, sanırım buna cevap veriyor.
Bu kitapta ulaştığınız sonucu bir cümleyle bizimle paylaşmanızı istesem neler söylersiniz?
Daima umut vardır.
Paylaş
Tavsiye Et