ANADİL, bir insana, anasının ak sütü gibi helaldir. Hak nosyonundan az biraz haberi bulunan ve vicdandan bir parça olsun nasiplenmiş olan bir siyasal organizasyonun, insanların anadillerinin önüne bariyer koyması, hele ki yasaklaması kabul edilemez. Çünkü insan, anadiliyle vardır. Ve bir anadili inkar etmek, onu konuşanları inkar etmek ve adeta yokluğa mahkum etmekle eşanlamlıdır. Türkiye Cumhuriyeti, ne yazık ki, ta kuruluşundan beri Kürtçeye tarihte eşi menendi az görülür bir zulüm uyguladı. Kürtçenin sokağa çıkması yasaklandı, Kürtçe konuşanlar zindanlara tıkıldı. Türkçe bilmeyen ana-babalar çocuklarıyla iletişimlerini(!) “dağ dili” (Harold Pinter’in ruhu şad olsun) üzerinden gerçekleştirmek zorunda kaldılar. Yasayla yasaklandı Kürtçe, milyonlarca insanın gül gibi anlaşmasını sağlamasına karşın tutanaklara “anlaşılmayan bir dil” olarak geçti; kerli ferli titre sahip bazı resmî zevatın “üç-beş kelimeden oluşan ilkel bir dil” aşağılamalarına maruz kaldı. Devletin gayesi onu ortadan kaldırmaktı; bunu başaramadı ama Kürtçeye zulümlerin en koyusunu reva gördü ve onu çok yaraladı.
TRT 6 (Şeş), böyle bir tarihsel arka planın üzerine kuruldu. Çok değil daha dün Kürtçeyi yok etmeye koşullanmış bir devletin bugün 24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalını hizmete sokması, bazılarını şaşkına çevirdi bazılarını kuşkuya düşürdü. Şaşıranlar, tüm planlarını dil yasağı üzerine bina eden ve yasak -kısmen- kalkınca hazırlıksız yakalananlardı. Kuşkulananlar ise devletin yaptığı her işte bir çapanoğlu arayanlar ile rahmetli Ahmet Kaya’nın (onun da ruhu şad olsun) eşi Gülten Kaya gibi yasağın bir gecede berhava olmasını hayra yormayanlardı.
TRT Şeş’in Önemi
TRT Şeş, Kürt meselesinde Cumhuriyet tarihi boyunca -son derece gecikmiş olsa da- atılmış önemli adımlardan biridir. Hem sosyolojik bir gerçeklik olan Kürtçenin varlığının devletçe kabul edilmesi hem de üstü kapalı bir şekilde de olsa devletin Kürtlerden özür dilemesi anlamını taşıyan bu adım, bilhassa iki noktada olumlu bir işlev gördü: İlkin, bir kamu kurumu niteliği taşıyan TRT’nin Kürtçe yayın yapması, Türkiye’de ifade özgürlüğünün alanını fiilî olarak genişletti. Örneğin Kürt alfabesinde bulunan q, w, x gibi harfler bugün TRT ekranında boy gösteriyor. Dolayısıyla dertlerini dile getirirken alfabelerindeki bazı harfleri kullandıkları için Kürtlerin başını yakmak, artık eskisi kadar kolay olmayacak.
İkincisi ve daha önemlisi TRT Şeş, Kürt meselesinin daha rahat konuşulabileceği bir zemin yarattı ve bu konuda yapılması gereken demokratik tartışmanın önünü açtı. Kamu yayıncılığı yapan bir kurumun Kürtçe yayına başlaması, devletin farklılıkları reddeden klasik tek tipleştirici politikasından -zorunlu olsa da- ayrıldığına ve Türkiye’de farklı etnik kimliklerin varlığını kabullendiğine işaret ediyor. Bu bağlamda TRT Şeş, devletin farklılıkların birarada yaşamalarına destek veren bir açılımı olarak değerlendirilebilir.
Hiç şüphe yok ki, bir tek TRT Şeş ile Kürt meselesini çözmek mümkün değil. Ama Fuat Keyman’ın da belittiği gibi, “çoğulculuğu, çok-kültürlülüğü ve farklı kültürel kimliklere sahip olmayı bir zenginlik, bir olumluluk, korumamız ve güçlendirmemiz gereken bir değer olarak topluma sunma noktasında TRT Şeş, bu sorunun çözümüne katkı verecek ve bugün çok gerek duyduğumuz birlikte yaşama olasılığının güçlendirilmesi için çok yararlı bir girişim.” (Taraf, 18.01.2009)
Yayının İçeriği ve Dili
Bu yararlı girişimden beklenenlerin elde edilmesi için yayının içeriğine ve diline azami dikkat gösterilmesi gerekiyor. TRT Şeş’in test yayını başlattığı dönemde sokak röportajları yapılıyor ve Kürtlere “Kürtçe TV’nin nasıl olmasını istiyorsunuz?” diye soruluyordu. Kürtlerin kahir ekseriyeti “Tarafsız bir yayın yapmasını istiyoruz” cevabını veriyordu. Bu “tarafsız yayın”dan iki şeyin kastedildiğini düşünüyorum:
Birincisi, Kürtler, TRT’nin kendilerini aydınlatılması ve bilinçlendirilmesi gereken bir topluluk olarak gören oryantalist bir bakıştan uzak durmasını talep ediyorlar. Başöğretmen edasıyla Kürtleri cehaletten kurtarmaya soyunan buyurgan bir yayın dilinin alıcısı olmaz. TRT Gap deneyimi, bu konuda yeterince öğretici. Halkı küçümseyen ve üst perdeden konuşan bir dil tutturan TRT Gap, hiçbir dönem Kürtler nezdinde bir itibara sahip olmadı.
İkincisi, Kürtler, TRT Şeş’in devletin resmî ideolojisini aktardığı bir kanal olmamasını istiyorlar. Eğer bu kanal, Kürtlerdeki kimlik bilincini zayıflatmak ve onun yerine devletin makbul gördüğü bir kimliğin güzellemesini yapmak gibi bir amaca yönelirse, yapılan masraflara ve harcanan emeklere yazık olur. Bir bütün olarak devlet tezlerini Kürtlerin üzerine boca eden ve Kürtlerin asimilasyonunu hedefleyen Anadolu’dan Görünüm gibi TRT yapımı programların Kürtler arasında alay konusu olduğu unutulmamalı.
TRT’nin mevcut yönetiminin Kürtlerin yayın diline ilişkin bu taleplerinin farkında olduğu kansındayım. Zira TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, gerek Kürt aydınlarla İstanbul’da yaptığı toplantıda gerekse basına yansıyan çeşitli açıklamalarında defaatle, TRT Şeş’in, devlet ideolojisinin bir enstrümanı olarak kullanılmayacağını, programın içeriğinin halkın istek ve beklentilerine paralel bir şekilde oluşturulacağını ifade etti. Bir aylık yayın performansına bakıldığında TRT’nin, Genel Müdür’ün belirttiği hassasiyetlere uygun yayın yaptığı ve genel olarak Kürtler üzerinde olumlu bir intiba bıraktığı söylenebilir.
Biraz Daha Cesaret
Kürtçe yayınla göz ardı edilmeyecek bir mesafe alındı; ama hukuk sistemi içerisinde doğrudan Kürtçeyi hedef alan yığınla yasak var. Akla ilk gelenleri sıralayayım hemen: Kürtçe siyaset yapmayı yasaklayan Siyasi Partiler Yasası’nın 43. ve 81. maddesi ile Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun’un 58. maddesi, anadilde eğitimi imkansız kılan Anayasa’nın 42. maddesi ile Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesi, binlerce coğrafi birimin orijinal isimlerinin Türkçe ile değiştirilmesine dayanak teşkil eden İl İdaresi Kanunu’nun 2. maddesi, tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla Kürtçe konuşmalarını engelleyen Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 88. maddesi.
Bugün iktidarı ve muhalefetiyle siyasetin öncelikli görevi, Kürtçe yayınla oluşan halihazırdaki olumlu durumu daha üst noktalara taşımaktır. Bunun yolu ise TRT Şeş ile açılan kapıyı zorlamak ve Kürtçenin çeşitli alanlarda kullanımını engelleyen yasal mevzuatı tez elden değiştirmektir. Siyaset, bu basireti ve cesareti göstermelidir. Hiç kimse korkmasın, Kürtçeye her alanda hak ettiği özgürlüğün tanınması Türkiye’yi bölmez, aksine toplumsal barışı ve kardeşliği pekiştiren bir etki yapar.
Paylaş
Tavsiye Et