BALIKESİR’İN Altınova beldesinde 30 Eylül’de iki kişinin ölümüyle sonuçlanan adli bir vakanın, cenazelerin kaldırılması esnasında etnik kimlik eksenli çatışmaya dönüşmesi, ülke geleceği açısından ciddi önem arz ediyor. Sosyal kimlikler üzerinden yaşanan bu çatışmanın, organize örgütsel yapılar arasında değil de gündelik yaşam içinden çıkması, riski daha da arttırıyor.
Yaşanan çatışma, dramatik ve ölümlü bir hadiseden sonra alevlenmiş olsa bile, “taraf” algılamasının uzun süredir var olduğunu gösteriyor. “Karşı taraf” tanımlaması Doğu kökenliler ile beldenin yerli halkı arasında oluşuyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu kökenli herkes Kürt kelimesiyle eş anlamlı biçimde “Doğulu” olarak tanımlanıyor. Bu yanılsamalı algılama, kimlik çatışmalarında sıkça görülen tipik bir kategorize etme ve genelleme yanlışıdır. Bu yanılsamalar sıklıkla kimlik çatışmalarını besler ve büyütür.
Grupların karşılıklı olarak ayrıştığı, kendilerini “karşı taraf” olarak tanımladıkları, eşik altı gerginliklerin devam ettiği süreçlerde basit bir olay dahi kıvılcım görevi görüp, büyük çatışmaların oluşmasına yol açabiliyor. Altınova’da tam da bu oldu. Eşik altı süren gerilim, Doğulu taraf olarak adlandırılan gruptan birinin dramatik ve ölüme yol açan saldırganlığı ile çatışmaya dönüştü. “Suçlu birey” yerine “suçlu grup” tanımlaması yapıldı. Ceza adalet beklenmeden anında ve grup davranışı içinde verilmeye çalışıldı. Taraflar ölüme yol açan kalabalık üzerine araç sürme, ev ve işyerlerini taşlama, ateşe verme gibi açık şiddet davranışı gösterdi. Ayrıca Doğulu kişilere ekmek satmayarak veya onlara ait dükkanlardan alışveriş yapmayarak ekonomik boykot uygulandı.
Altınova’da otuz yıldır beraber yaşayan insanlar bir anda düşman saflarına geçebildiler. Yaşanan bu çatışma, tarafların birbirine güveninin kırılacağı bir milat olacaktır. Gerilim bir dönem daha eşik altı düzeye inecek, bir süre gündelik hayatın seyri içinde uykuya yatacak, bir kıvılcımla daha büyük bir şekilde kendini yenileyecektir. Sahici bir şekilde çözülmeyen her psikolojik süreç kalıcı olarak bireysel ve kolektif bellekte yer eder, zamanı gelince yeniden travmatik unsurlarıyla açığa çıkar.
Çatışma süreçlerinin diğer bir özelliği de milli kimlik ile ilgili sembollerin canlanmasına yol açmasıdır. Örneğin Altınova’da evlere Türk bayrakları asıldı. Diğer bir sembol ise sloganlardır. Altınova’da cenaze sonrası iki bin kişi “Altınova bizimdir, bizim kalacak” şeklinde toplumsal ayrışmayı vurgulayan ve ayrıca PKK’yı lanetleyen sloganlar attı. Doğu kökenlilerin PKK’lı olduğu şeklinde bir genelleme ve kategorize etme yanlışı yapıldı.
Gruplar arasında çatışma oluştuğunda, bazı tutumlar çatışmayı azaltırken bazı tutumlar ise büyütür. Resmî otoritelerin olayların doğasını anlamada yetersizliklerinden veya dolaylı olarak taraflı hislerinden dolayı müdahalede gecikmeleri sık görülür. Altınova’da da çatışma sürecine etkin bir müdahale yapılmadı. DTP adına bir grubun bölgeye gelme girişimi de çatışmanın şiddetini arttırdı. Nitekim bu haber üzerine daha büyük kalabalıklar belde girişinde toplandı. Bu olay beldedeki Doğulu kişilerin DTP ile, dolaylı olarak da PKK ile ilişkili olduğu kalıp önyargısını daha da beslemiş oldu.
Türkiye’de yakın zamana kadar baskın kanaat, Türkler ve Kürtler arasında halk düzeyinde bir çatışmanın olmayacağı şeklindeydi. Gerçekten de devlet ile PKK arasında yaşanan silahlı çatışma halkın gündelik hayatında etnik köken çatışmasına dönüşmemişti. Altınova olayları bu iyimser kanaatin gözden geçirilmesini gerekli kılıyor.
Paylaş
Tavsiye Et