Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2009) > Türkiye Siyaset > Ergenekoncular ve Avrasyacılık
Türkiye Siyaset
Ergenekoncular ve Avrasyacılık
Vügar İmanbeyli
TÜRKİYE’DE bir süreden beridir devam eden bir davada emekli asker, özel harekatçı, gazeteci vb. meslek gruplarına mensup bir grup kişi, anayasal düzeni güç kullanarak değiştirme amacıyla Ergenekon isminde bir suç örgütü oluşturmakla yargılanıyorlar. “Ergenekoncular” olarak isimlendirilen bu kişilerin, medyada aynı zamanda “Avrasyacı” olduklarından da bahsediliyor. Fakat burada Avrasyacılık konusunda bir kavram kargaşası olduğu söylenebilir. Türkiye’de Avrasya kelimesini kullanan neredeyse herkese “Avrasyacı” denilmesi ve medyada ciddi addedilen kalemlerin Wikipedia kaynaklı üstünkörü yazıları, mevcut kavram kargaşasını daha da derinleştiriyor. Bu kargaşayı bertaraf etmek ve Ergenekoncuların Avrasyacı olup olmadıklarını açıklığa kavuşturmak için Avrasyacılık meselesine kısaca göz atmakta fayda var.
 
Avrasyacılık
Öncelikle şunu belirtmek lazım ki, Avrasyacılık (Evraziistvo), dünya fikir tarihine Rus düşünürlerin kattığı bir kavram. Dahası, Rus düşünce dünyasının mahsulü olan Avrasyacılık, Bolşevik teröründen Avrupa’ya kaçan genç Rus muhacirler arasında 1920’li yıllarda ortaya çıkan bir fikir hareketinin ismi. Çoğunluğu akademisyen olan Avrasyacı düşünürler, söz konusu dönemde özgün bir mekan tasavvuru, bir tarih felsefesi, sosyo-ekonomik sistem görüşü geliştirdiler. Çok detayları olan bu düşünce sistemini kısaca özetlersek; Avrasyacılar, Çarlık Rusya sınırlarına tekabül eden bölgeyi, Avrupa ve Asya’dan ayırarak farklı bir kıta olarak telakki ediyor ve burasını Avrasya olarak isimlendiriyorlardı. Onlara göre Avrasya, kendine özgü coğrafyası, tarihi, sosyo-kültürel yapısı ve kıta ekonomisi vasıfları ile başlı başına bir medeniyet idi. Bitki örtüsü, iklim gibi coğrafi özellikler burada birbirini tamamlayıcı mahiyette iken, tarih de söz konusu coğrafyada bir süreklilik arz ediyor, topluluklar kader birliği çerçevesinde bir arada yaşıyorlardı. Ruslar steplerde etkileşim içinde oldukları kadim Türklerden sadece imparatorluk ruhunu değil, Turanî psişiği ve kanı da tevarüs ediyorlardı. Bu anlamda Avrasyacılık, Rusya’nın medeniyet kimliğini Rus ve gayri-Rus unsurları kuşatarak yeniden ele almanın ve yeni bir ben-idraki inşa etmenin diğer adıydı.
Kültürlerin/medeniyetlerin birbirinden ileri, geri veya gelişkin olarak nitelendirilemeyeceğini belirten Avrasyacılar, Avrupa-merkezci “gelişme merdiveni”ni eleştirmenin yanı sıra Rusya’nın üç yüz yıllık Batılılaşma serüvenini ciddi bir kritiğe tabi tutuyor; her medeniyetin kendi dinamiklerinden beslenerek gelişebileceğini ve sağlıklı bir gelişmenin de ancak gelenekten kopmadan yaşanabileceğini savunuyorlardı. Onlar, Rusya için kapitalist ve sosyalist yolun dışında bir sosyo-ekonomik düzen üzerinde de kafa yormaktaydılar. Rus muhaceretinde on yıl kadar etkili olan söz konusu düşünürler, yaptıkları yayınlarla azımsanmayacak bir Avrasyacılık külliyatı oluşturdular. Bu düşünceler Sovyetler döneminde tarihçi Lev Gumilev, SSCB’nin çöküşünden sonra ise Aleksandr Panarin, Boris Erasov, Eduard Bagramov, Mihail Titarenko gibi akademisyenler ve Aleksandr Dugin gibi jeopolitikçiler tarafından öğrenilip, çeşitli yönleri ile yeniden gündeme getirildi.
 
Türkiye ve Avrasya Kavramı
Türkiye’de 1991’den sonra ulusalcı sol kesimlerden milliyetçilere kadar çok çeşitli gruplar tarafından Avrasya kavramı kullanılmaya başlandı. Fakat bu gruplar Avrasya kavramını merkeze alarak herhangi yeni bir fikriyat, coğrafya tasavvuru, tarih felsefesi, sosyo-ekonomik sistem görüşü geliştiremediler; aksine bunu kendilerinin eskiden beri mensup oldukları düşünce sistemine sadece monte etmeye çalıştılar. Mesela, yeni dönemde bir Turancı-milliyetçi için Avrasya, bir “Türk Birliği” olarak algılanırken, bir sosyalist-ulusalcı için de burası sosyalist devrimlerin yapılacağı bir alana dönüştü. Birbirinden farklı düşünsel parametrelere sahip mevzubahis grupları, bazıları “Avrasyacı” olarak isimlendiriyor. Ne var ki, bunları şartlı bile olsa Avrasyacı olarak tasnif etmek, elmalarla armutları karıştırmak demek. Netice itibarıyla, Avrasya kavramını merkeze alan özgün bir düşünce hareketinin şu ana dek Türkiye’de ortaya çıkmadığı söylenebilir; diğer bir deyişle, Türkiye’de bir Avrasyacılık akımının mevcudiyetinden ve Avrasyacılardan bahsedilemez. Bu durumda, Ergenekoncuların Avrasyacı olduğu görüşü de savunulamaz.
 
Ergenekon, Dugin, Perinçek
Yalnız daha önce Rusya’da yeni-Avrasyacılık fikir yelpazesinin temsilcilerinden birisi olan ve ismi yukarıda zikredilen Dugin’in Ergenekoncuların fikir babası olduğuna dair haberlerin de medyaya yansıdığını hatırlatmak lazım. Kremlin çevrelerine yakınlığıyla bilinen jeopolitikçi düşünür Dugin, Ergenekon davası sanığı İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile son altı yıldır yakın bir teşrik-i mesai içinde bulundu. Ayrıca söz konusu davadaki bazı sanıklarla da (muhtemelen Perinçek vasıtasıyla) tanıştığını belirtti. Perinçek’in gözaltına alınmasından sonra Dugin, birçok defa Ergenekon sanıklarının lehinde açıklamalar yaptı. Ona göre, söz konusu sanıklar örneğinde Türkiye’de Rusya yanlısı bir grup tasfiye ediliyordu. Hele Dugin’in açıklamasına bakılırsa, Türk ordusu içinde Rusya’ya dönüşü başlatan kişi, Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük’tü. Gerek yukarıdaki haberlerin gerekse bu açıklamanın pek ciddiye alınır bir tarafının olmadığı açık.
Dugin’in Perinçek angajmanında olduğu ve Türkiye’deki gelişmelere tamamen onun zaviyesinden baktığı söylenebilir. Bu anlamda Dugin’in Türkiye’ye bakışındaki çelişkiyi rahatlıkla görmek mümkün. Şöyle ki, 2003’te 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesinden hemen sonra yazdığı yazıda Ankara’yı ABD baskılarına baş eğmediği için övmüştü. O tarihten bugüne Türkiye-Rusya ilişkilerinde de epey bir mesafe alındı; ticaret hacmi dört kat artarak 33 milyar dolara yükseldi; enerji, turizm başta olmak üzere iktisadi ilişkiler ve karşılıklı bağımlılık gelişti; Türkiye, Rusya ile en çok anlaşma yapan NATO üyesi konumuna yükseldi; ülkeler arasındaki siyasi diyalog en üst seviyeye çıktı; bölgesel konuların pek çoğunda görüş birliğine varıldı. Peki, o zaman Rusya ile münasebetleri bu kadar geliştirme taraftarı olan bir iktidar, neden ülke içinde “Rusya yanlısı eliti” tasfiye etsin ki?  

Paylaş Tavsiye Et