RUSYA ve Ermenistan’daki devlet başkanlığı seçimleri, bu ülkelerin siyasi hayatlarında önemli gelişmeleri beraberinde getireceğe benziyor. Aslında her iki komşuda da seçimler post-Sovyet standartlara uygun olarak yapıldı. Seçim sürecinde iktidardaki başkanlar, kendi halefleri lehinde devlet kaynaklarını sonuna dek kullandı; muhalif adayların ve taraftarlarının faaliyetleri ise polis marifetiyle kısıtlandı. Rusya’da Vladimir Putin’in iktidarı devretmesine rağmen mevcut sistem içinde etkisini sürdürme niyeti, birçok post-Sovyet ülkesinin alışık olmadığı bir durumu ortaya çıkarırken; Ermenistan’da seçimlerin ertesinde yaşananlar ise cumhurbaşkanlığı seçiminin meşruiyetini tartışılır hale getirdi.
Son dönem Rus iç politikasındaki gelişmeler, tarihe otoriter sistemlerde iktidar devretmenin ilginç bir örneğini yazdırıyor. 2 Mart’ta heyecansız bir ortamda geçen devlet başkanlığı seçimlerinin galibi, beklenildiği gibi, görevdeki Başkan Putin’in halef olarak belirlediği Dimitri Medvedev oldu. Oyların %70’ini alan Medvedev, Mayıs’taki yemin törenine hazırlanırken iktidarın devredilmesinin biçimsel safhası artık geride kaldı. Bundan sonra ise, başbakanlık görevine devam edeceği belli olan Putin ile iktidar piramidinin zirvesindeki ilişkiler önem kazanacaktır. Sekiz yıllık dönemde iktidar güçlerini kendi başkanlık makamı etrafında temerküz ettiren Putin’in, şimdi başbakanlık gibi alt bir mevkiye razı olması, gerek sistem gerekse ülke içindeki nüfuzu ile ters orantılı. Fakat Türkiye’deki Gül-Erdoğan ikilisi örneğinde olduğu gibi Medvedev ile koordineli çalışacağı düşünülürse, Putin’in varlığı sisteme artı güç katacak, yönetici eliti mobilize edecek ve gerilimlere mahal vermeyecektir. Aksi halde, sistem içi tıkanmalar kaçınılmazdır. Bu arada, iktidar partisi Birleşik Rusya’nın Nisan ayında yapılacak 9. Kongre’sinde, Putin’in parti başkanı seçileceği konuşuluyor. Her halükarda mevcut süper başkanlık modelinin iç politikadaki fiilî güçler dengesi nispetince değişime uğrayacağı bekleniyor.
19 Şubat’ta hararetli bir atmosferde yapılan Ermenistan cumhurbaşkanlığı seçimleri ise kanlı bir sonuç ve güven krizi doğurdu. Seçimleri %52,8 oyla kıl payı kazandığı açıklanan görevdeki Başbakan Serj Sarkisyan, başkent Erivan’da muhalif aday eski Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan yandaşlarınca başlatılan protesto gösterileri nedeniyle zaferini kutlamaya fırsat bulamadı. 1-2 Mart tarihlerinde mezkur gösterilerin şiddet kullanılarak dağıtılması, çok sayıda göstericinin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu. Nihayetinde Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan, 20 günlük olağanüstü hal ilan ederek tüm gösterileri yasakladı. Basına sansür uygulanmasının yanı sıra muhalif internet kaynaklarına ulaşım büyük ölçüde sınırlandırıldı; hatta YouTube sitesine giriş de engellendi. Dahası, muhaliflerin pek çoğu tutuklandı; Ter-Petrosyan ev hapsine mahkum edildi; onu desteklediğini beyan eden üst düzey memurlar görevden alındı.
%21,5 oranında oy alan Ter-Petrosyan, seçimlere hile karıştırıldığını ve sonuçların meşru sayılamayacağını iddia ediyor. Aslında Ermenistan seçim yasasının 78. maddesi, cumhurbaşkanı adayının, seçim sürecinde herhangi bir devlet görevinde (cumhurbaşkanlığına vekalet etme dışında) bulunuyorsa istifa etmesi gerektiğini öngörüyor. Seçim sürecinde Sarkisyan’ın başbakan olarak görevini sürdürmesi, seçimlerin en azından hukuki yönden meşru olmadığına delalet ediyor.
Yeri gelmişken, AGİT, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi gibi kurumların gözlemci heyetlerinin önce bu seçimlerin uluslararası standartlara uygun olduğunu açıklamaları, daha sonra ise muhalefetin gösterilerini dikkate alarak ifadelerini keskinleştirmeleri, söz konusu kurumların “nabza göre şerbet verme” anlayışında olduklarını sergiliyor. Seçim sürecini değil sadece seçim gününü dikkate alan bu gözlemcilerin, filmin bir karesinden tüm senaryoyla ilgili çıkarımda bulunan seyirciden farkı bulunmuyor.
Bu seçimlerin en ilginç yanı, on sene kadar ortalıkta gözükmeyen eski Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan’ın, siyasi arenaya dönerek çok kısa bir sürede geniş katılımlı gösteriler düzenlemesiydi. Yandaşlarının çok çeşitli tazyiklere maruz kalması ve tutuklanmalarına rağmen kitlelerin mitinglere katılmaya devam etmesi, ülkede protesto hissiyatının güçlü olduğunu gösteriyor. Mevcut iktidarın, sivil gösterileri kanla bastırması ve muhalefeti güç kullanarak susturmaya çalışması ise zafiyet ve güven sorunu yaşadığının bir işareti.
Öte yandan Sarkisyan’ın da, Koçaryan gibi, Dağlık Karabağ’da Azerbaycanlılara karşı yapılan etnik temizliğe ve katliamlara katılmış birisi olduğu ve uzun yıllardan beri de Erivan’daki “savaş partisi”nin en önemli temsilcilerinden sayıldığı unutulmamalı. Bu zümrenin denetiminde ülkenin iktisadi ve insani kaynakları boş hayaller uğruna berhava edildi; sosyal, ekonomik ve kültürel gerileme, yoksulluk ve nüfus göçü derinleşti. İktidarı elinde tutan bu zümrenin Azerbaycan’a karşı işgalcilik, Türkiye’ye karşı ise hasım politikası, ülke sınırlarının %80’ini kapalı duruma getirdi, Erivan’ı bölgesel projelerden uzaklaştırdı ve tamamen Rusya’ya muhtaç bıraktı. Dahası, mevcut iktidar, muhalif gösterileri kanla bastırmanın ardından iç kamuoyunda dikkati dağıtmak maksadıyla, ateşkes içinde olduğu Azerbaycan’a karşı cephe bölgesinde çatışma çıkarmak gibi tehlikeli bir girişimde bulundu. Bu arada, kitle gösterilerini yasaklayan yeni bir kanunun kabul edilmesi, muhalefete karşı şiddetli tazyiklerin devam edeceğinin ve toplumdaki kutuplaşmayı derinleştireceğinin habercisi.
Peki, Rusya ve Ermenistan’daki seçim sonuçları Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyecek? Putin’in yakın mesai arkadaşı Medvedev’in mevcut politikaları sürdüreceği düşünülürse, Türk-Rus münasebetlerinin genel seyri pek değişmeyecek gibi görünüyor. Yalnız Hazar çevresindeki enerji kaynaklarının dünya piyasalarına aktarımı hususunda önümüzdeki dönemde rekabet kızışabilir. Sarkisyan yönetimindeki Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı tutumunun değişeceği ise beklenmemeli. Ermeni toplumu, bulunduğu coğrafya ile yüzleşmedikçe, faşizme varan aşırı milliyetçilikten ve bu hissiyattan nemalanan Koçaryan-Sarkisyan gibi liderlerden kurtulamadıkça, kısaca normalleşemedikçe Türkiye ile ilişkiler sorunlu olacaktır. Bu noktada Türkiye’nin, sorunları çözmek amacıyla Erivan üzerinde en etkili aktörle yani Rusya ile görüşmesi faydalı olabilir. Çünkü Ermenistan enerji alanında %80 Rusya’ya bağımlı olup doğalgaz dağıtım şebekesi, elektrik üretimi, demiryolları ve pek çok önemli üretim alanı neredeyse tamamen Rus sermayesinin denetiminde; Gümrü ve Erivan çevresinde konuşlanan yaklaşık on bin civarındaki Rus askeri de cabası…
Paylaş
Tavsiye Et