Yönetmen: Fernando Meirelles
Senaryo: Don McKellar Oyuncular: Julianne Moore, Gael García Bernal
Yapım: Kanada/Brezilya/Japonya, 2008, 120 dk.
“İnsanı bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan bir şey yoktur.”
Elias Canetti, Kitle ve İktidar
Adı bilinmeyen bir şehirde, ne olduğu anlaşılamayan bulaşıcı bir körlük salgını başlar. “Beyaz körlük” olarak tabir edilen bu durumdan etkilenmeyen tek kişi bir göz doktorunun karısıdır. Yavaş yavaş herkesi etkisi altına almaya başlayan bu salgının yayılışını ve yaşanan kaos ortamını canlı canlı gören doktorun karısı, kendisini ve ailesini bu zor durumdan kurtarmaya çalışırken, insanlığın en karanlık yönlerine tanık olacaktır.
Nobel Ödüllü José Saramago’nun aynı isimli romanından uyarlanan ve 2008 Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olan Körlük; Tanrı Kent ve Arka Bahçe filmleriyle tanınan Fernando Meirelles’in elinden çıkıyor. Meirelles, sinemaya “video estetiği” getiren ve şiddeti son derece çıplak bir şekilde görselleştirdiği Tanrı Kent’in formel yapısını önemli ölçüde Körlük’te de sürdürüyor. “Beyaz körlüğün” dünyasını, aydınlatma ve kamera hareketleriyle son derece başarılı biçimde yansıtan Körlük, insan doğasında içkin bir halde yer aldığını savunduğu “kötülüğün”, toplumsal, dinî, ahlaki kontrol mekanizmalarının olmadığı ortamda nasıl “sıradanlaştığı”nı hikaye ediyor. Bir felaket hikayesi olsa da Körlük, “olay”dan ziyade “durum”un ve ondan etkilenen insanların felsefî, psikolojik, zihinsel ve ahlaki süreçlerine odaklanmayı tercih ediyor.
Filmde salgın hastalığa yakalanan insanların ordunun müdahalesiyle karantinaya alınmaları sonrasında maruz kaldıkları suçlu muamelesinden tutun, güçlü olanın istediğine sahip olduğu hapis-hastanedeki “serbest piyasa” alegorisine kadar Saramago’ya has olan otorite ve kapitalist sistem eleştirisinin izlerini görmek mümkün. Körlük, içinde yaşadığımız modern dünyada tüm değerlerin, mümkün olanın en iyisi kabul edilen modern toplum ve hukuk düzeninin en ufak bir sarsıntıda alaşağı olacağını ve tüm o “medeni” yaşamına rağmen insanda içkin olan vahşiliğin ortaya çıkacağını vurguluyor. Kapitalist sistemin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalıkla yaratan film, körler dünyasında “görme”nin, insanın insanlıktan çıkışını izlemenin ne denli acı verici olduğunu kadın karakter üzerinden sarsıcı bir biçimde dile getiriyor.
“Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük…” diyen Saramago, kapitalist sistemi kıyasıya eleştirirken, insanlığın geldiği son durumdan da sistemin ürettiği ve yayılmasını desteklediği “toplumsal körlüğü” sorumlu tutuyor. Körlük romanı da tam da bu sistemin yarattığı “görememe durumu”nu merkeze alıyor. Bir felaket karşısında toplumdaki ahlaki çöküş potansiyelini gözler önüne seren film, arkasında koyu bir karamsarlık dalgası bırakıyor.
Tavsiye Et
Yönetmen: Spike Jonze Senaryo: Charlie Kaufman
Oyuncular: John Cusack, Cameron Diaz
Yapım: ABD, 1999, 112 dk.
Sokak kuklacısı olan Craig Schwartz çok yetenekli olmasına rağmen para kazanamadığı için kendisinden ve karısı Lotte’nin çenesinden bıkmıştır. Kendi çıkmazının sonunda tuhaf tesadüflerin bir araya toplandığı bir şirkette arşivci olarak işe başlar. Oryantasyon programı sırasında aynı iş yerindeki Maxine’e aşık olan Craig, çalıştığı odada bir kapı ile açılan garip bir geçit keşfeder. Craig ve onun için her anlamda ilgi uyandıran Maxine, bu geçit sayesinde bir ortaklığa girişirler. Geçit aslında John Malkovich’in beynine giden bir yoldur. Maxine ve Craig, insanlara para karşılığında, 15 dakikalığına John Malkovich olmanın nasıl bir şey olduğunu tattırmaya çalışırlar. Bir binanın 7,5’uncu katında bulunan bir geçit aracılığıyla Malkovich’in bedenine giren kahramanlar sofistike bilinçaltından bilince doğru bir yolculuk yaşarlar. Bir erkek ve iki kadından oluşan bilinçaltı kahramanları zamanla John Malkovich’in ihtiraslarının nesnesi haline gelirler. Ancak kahramanlar bu süreçte Malkovich’in savunmasız bedenini sömürü aracı haline getirip canlı kuklaya hükmetmenin egosantrik açılımlarında kendi varlıklarını keşfedeceklerdir.
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Jeffrey Nachmanoff Oyuncular: Don Cheadle, Guy Pearce
Yapım: ABD, 2008, 114 dk.
Samir Horn, terör örgütlerine patlayıcı satarken tutuklanır. Yemen’deki hapishaneden firar ettikten sonra Marsilya’ya gider. Bir yandan genç çocuklara bomba eğitimi verirken diğer yandan eylem planları hazırlar. Böylelikle örgüt içinde sivrilir. Yemen’deki hapishaneden kaçışından itibaren kendisini takip eden CIA ajanı, Samir’in Amerikan Özel Operasyon subayı olduğunu fark eder ve kız arkadaşını ona ait izleri takip edebilmek için kullanır.
Yarından Sonra filmi ile hatırladığımız Jeffrey Nachmanoff’un son filmi olan Hain’de, Crash ve Hotel Rwanda filmlerinden hatırladığımız Don Cheadle, başarılı bir performansla karşımıza çıkıyor. Yarından Sonra’nın efektleri ve senaryosu ile hafızalarda kalıcı bir yer edinen Nachmanoff, Hain filminde senaristliğin yanında yönetmen imzasını da taşıyarak başarılı bir yapımla bizi tanıştırıyor. Bir FBI ajanı ile Samir Horn arasında yaşanan kovalamacadan derin devletin labirentlerine uzanan bir ilişkiler ağına düşüyoruz. Hain, 11 Eylül saldırısının ardından dünyanın İslam’a yakınlaşırken yaşadığı kafa karışıklığına dikkat çeken bir yapım. Yönetmen filmde 11 Eylül saldırısının Amerikalıların üzerinde yarattığı İslam fobisini sorgularken cihat kavramını tüm İslami sembollerin üzerine yıkıyor. “Öteki”leştirdiğini anlama çabası, oryantalist çerçeveden uzak, İslam’ı terörle birlikte kullanma gayreti, Hain’de cihat kavramı ile bağdaştırılıyor. Cihat kavramının kanatları altında yok etme gayreti ile başlayan silahlanma bir kompleks yığını gibi akıtılan amaçsız eylemler planı olarak devam ediyor. İslam dünyasına hâkim olan sefalet, yoksulluk, ezilmişlik duygusunun dışavurumu olarak akıtılan kanlar, 11 Eylül sonrası içine düşülen korkuyu katmerleştiriyor. Michael Moore ile başlayan 11 Eylül sonrası filmler kategorisinde değerlendirilebilecek Hain, en azından meseleye İslam hakkında kafa patlatmış bir çerçeveden yaklaştığını gösteriyor. Hollywood, son dönem filmlerinde İslam’a yakınlaşma çabasını devam ettirirken, ötekileştirdiğini yok saymaktan vazgeçtiğini ispatlamaya çalışıyor. Akıtılan kana ve İslami terör örgütü üyelerinin gözü karalığına rağmen Hain, tek taraflı anlatımdan uzak bir çizgide ilerliyor. İlerleyişi ile samimi bir duyarlılığa sahip olan film, silahsız bir çözümün olamayacağı hissiyatı ile donatılırken zayıf bir son ile bitiyor. Sonunda FBI ajanı ile Samir arasındaki ikili mücadele bir diyalogla evrensel doğruya hizmet ettiği mesajına dönüşüyor. Samir’in terör örgütünden ayrılışı iki kahramanı aynı amaç için bir araya getiriyor. Karşı taraflarda yer alan ikili film boyunca yaşanan korkuyla zedeledikleri medeniyetler ittifakı tezini filmin sonunda kurtarmaya çabalıyor.
Tavsiye Et