Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2009) > Türkiye Siyaset > Ergenekoncuların son kozu
Türkiye Siyaset
Ergenekoncuların son kozu
Murat Yılmaz
ERGENEKON Davası kimi kurumların ve bilhassa yüksek yargının hiçbir hukuk ve izana sığmayacak çiğlikteki direnişine rağmen emin adımlarla ilerliyor. Birinci İddianame çerçevesinde yargılama devam ederken, İkinci İddianame’nin duruşma safhası da Temmuz ayında başladı. Öte yandan beklenen Üçüncü İddianame de geçen ay mahkemeye sunuldu. Dava ilerledikçe, daha önce davaya mesafeli duranların durumun vahametini fark ederek, korku duvarını aşarak ve kurulacak demokratik yeni düzende yer alabilmek düşüncesiyle Ergenekon yapılanmasının tasfiyesini isteyen cephenin içinde yer aldıkları görülüyor.
Bürokratik vesayetçi düzenin arkasındaki iç ve dış destek azaldıkça, Ergenekon zihniyetini paylaşan odaklar giderek zayıflıyor. Bu gelişmelerin yarattığı büyük korku, Ergenekon yapılanmasının uzantılarını gerçekçi değerlendirmelerden uzak reaksiyonlara sevk ediyor. Bu reaksiyonların en son örneğini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’nda gördük. HSYK’nın Adalet Bakanı ve Bakanlık Müsteşarı dışında Yargıtay ve Danıştay’dan gelen üyeleri, özellikle de eski Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, adaleti engellemeye, doğal yargıç ilkesini çiğnemeye ve belli davalarda yargılananlarla paralellik arz eden bir “korsan kararname” ile Ergenekon Davası başta olmak üzere birçok davanın hâkim ve savcılarını değiştirmeye teşebbüs ettiler. Açıkça, işlerini yapan hâkim ve savcıları yıldırmak anlamına gelen bu teşebbüs, eski Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın ifadesiyle “son çare”, “son koz” sendromunu yansıtıyor. AK Parti hükümetinin, Şemdinli Davası’nda sonuna kadar gitme sözüne rağmen, iddianameyi hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya’ya ilişkin HSYK’da verilen meslekten men etme kararı karşısında pasif bir tavır sergilemesinden cesaret alan çevrelerin, hâkim ve savcıları yıldırma teşebbüsleri bu kez başarısız oldu.
Geçtiğimiz aylarda gündemi işgal eden “AKP’yi ve Fethullah Gülen Cemaatini Bitirme Planı” tartışmalarından sonra, askerî mahkemelerde sivil kişilerin yanı sıra asker kişilerin askerî olmayan suçlardan yargılanmasına son veren kanun değişikliği etrafında yaşanan tartışmalar da bu cümleden. CHP’nin “12 Eylülcüler yargılansın” deyip, bu kanun değişikliğini desteklemesinden hemen sonra Anayasa Mahkemesi’nde değişikliği iptal ettirmek istemesi de bu tür reaksiyonlara bir diğer örnek. Mezkur plan tartışmalarından sonra gerçekleşen MGK toplantısında yaşanacak baskı karşısında Cumhurbaşkanı’nın bu kanun değişikliğini iki saat içinde TBMM’ye geri göndereceğini iddia eden CHP, toplantı sonrası yayınlanan bildiri karşısında yaşadığı hayal kırıklığını da dile getirerek artık iyiden iyiye Ergenekon cephesinde yerini aldığını gösterdi. Keza, bilhassa Hürriyet gazetesinin ağır ithamlarla yargılanan devlet görevlilerini kollayan ve adaleti önlemeye yönelik yayınları bu dönemde arttı. Bu “son çare” hissiyatı, Ergenekon’un idhar kadrolarında da kaygı yarattı ve provokatif eylemlerle beraber çözülmenin de önünü açtı.
Emniyet’in Hizbu’t-Tahrir operasyonu ise bu tür bir provokatif eylem teşebbüsünün önlenmesine yönelikti. Deniz Kuvvetleri’nde her gün bir yenisi çıkan Ergenekon yapılanması kapsamında, Deniz Kuvvetleri Komutanı ile onun yerini alacak Donanma Komutanı’na yönelik suikast teşebbüsü dolayısıyla tutuklanan altı deniz teğmenini ele veren ihbar da çözülmeyi gösteriyor. Bilhassa Deniz Kuvvetleri’nde yaşanan ve onlarca subayın isminin geçtiği bu soruşturmalar, Genelkurmay’ı ve Yüksek Askeri Şura’yı fevkalade zor durumda bıraktı. Hele Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un eline lav silahını alarak yaptığı o tuhaf basın toplantıları serisinden sonra...
Ergenekon’a siyasi destek vermeye yönelik ve AK Parti’nin ele geçen plan çerçevesinde kapatılacağı varsayımıyla yapılan siyasi hamleleri de zikretmek gerekir. Hüsamettin Cindoruk’un DP Genel Başkanı seçilmesi ve eski Genel Başkan Süleyman Soylu’nun “Parti Ergenekoncuların eline geçmiş” mealindeki açıklamalarından sonra, Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz’ın gayretleriyle Anavatan Partisi ile birleşme kararı alınması bu bakımdan manidar. İsmi JİTEM ve faili meçhul cinayetlerle beraber anılan ve yargılanan bir albay etrafında gelişen tartışmaların Güneydoğu Anadolu’daki cinayetleri yeniden gündeme getirmesi, dönemin birinci derece aktörlerinden Süleyman Demirel’i de tartışmaların içine çekti. Demirel’in bu tartışmalarda söylediği “Devlet, politikası gereği adam öldürebilir” mealindeki sözleri sadece siyaseten değil, hukuken de mahkum edilmesi gereken bir ifade olarak ortada duruyor. CHP’deki şaşkınlık hali Demirel ve çevresinde de müşahede edilebiliyor.
Ergenekon tartışmaları hemen her siyasi harekette ciddi tartışmalar ve bölünme yaratmış durumda. Bu gelişmenin soldaki tezahürleri, Ufuk Uras ve arkadaşlarının ÖDP’den ayrılarak “Özgürlükçü Sol” parti çalışmalarını başlatması, SHP’ye genel başkan seçilen Hüseyin Ergün’ün solu darbecilerle kurduğu ilişkilerden dolayı eleştirmesi ve Taraf gazetesinde devam eden tartışmalar. Bu tartışmaların bir sonuca varması ancak CHP’den umut kesilmesi ve yeni bir siyasi harekete cesaret edecek reşit insanların varlığıyla mümkün olacaktır.
Ergenekon Davası başta olmak üzere, illegal derin devlet uygulamalarının yargılandığı mahkemelerin HSYK’nın tehdidinden ne ölçüde etkilendikleri önümüzdeki günlerin kritik gündemlerinden biri olacak. Hükümetin, sadece HSYK’nın bu tür müdahale kararlarını engelleyerek değil, bu Kurul da dâhil olmak üzere bir hukuk reformu paketini hayata geçirerek bu cüretkârlığa bir cevap vermesi elzem. Reformun yanı sıra, bu son müdahale başta olmak üzere, eski HSYK kararlarını da yeniden ele alarak Şemdinli Davası Savcısı Ferhat Sarıkaya başta olmak üzere mağdur edilen hukuk adamlarının uğradığı haksızlıklar giderilmeli ve kendilerine tazminat ödenmeli. Bu haksızlığın altında imzası olanlar da soruşturulmalı. Hükümet ve TBMM dışında, Türkiye’nin gerçekten demokratik bir hukuk devleti olmasını isteyen hâkim ve savcılara düşen görev ise bu tür operasyonlarla yılmadıklarını hukuk kararlarıyla göstermeleridir. Bu bakımdan Ergenekon başta olmak üzere çetelerle işbirliği yapan hukukçuların üzerine gidilmesi fevkalade elzemdir. “Ergenekon Davası”, bu tür davalardaki dokunulmayana dokunmak, daha yükseklere ve derinlere inmek prensiplerinden vazgeçmezse, Ergenekoncular son kozlarını da bu Temmuz’da yitirmiş olacak.

Paylaş Tavsiye Et