Azeri Basını
Çeviri: Ebru Afat
Ermeniler ile Azerilerin Dağlık Karabağ mücadelesi; Erivan’ın hırsının ve Bakü’nün Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü yeniden sağlamak konusundaki haklı isteğinin ebedi önleyicisi olması sebebiyle uzun zamandır iki komşu devlet arasında büyük bir engel teşkil ediyor. Ancak Güney Kafkasya’daki
jeopolitik durum hızla değişirken, Dağlık Karabağ’ı da şimdiye kadar askerî harekâtın sonuçlarını tecrübe eden bir bölge olarak düşünmemiz gerekiyor.
Dağlık Karabağ’ın finansmana ihtiyacı var. Enerji kaynaklarına sahip olmayan küçük bölgede, savaş sebebiyle tahrip olan altyapının yeniden inşası ve nüfusun normal yaşamına dönebilmesi iki ülke arasında ciddi bir işbirliğini gerektiriyor. Azerbaycan buna artık hazır ve daha da önemlisi bu topraklar için daha fazlasını da yapabilir. Ve gerçek şu ki Ermenistan; nüfusu yoğun biçimde Ermenilerden oluşan Dağlık Karabağ’a yardım etmek istiyorsa da bunu yapamıyor.
Zira Ermenistan ekonomik istikrarsızlıkla baş etmeye çalışıyor; enerjiye, yeterli maden cevherine ve gelişmiş tarım komplekslerine sahip değil. Komşularıyla arasındaki sorunlu ilişkileri sebebiyle ülke, coğrafi pozisyonunu kullanamıyor ve enerji kaynaklarının geçişi için Hazar havzasından Türkiye’ye ve Avrupa’nın ilerisine kadar uzanan transit bir bölge olamıyor.
Azerbaycan ve Ermenistan’ın ekonomik durumları için bir turnusol kağıdı vazifesi gören mali krizler, özellikle ikinci ülkenin lehine olabilecek ciddi bir değişiklik ihtiva etmiyor. Ermenistan, Nisan 2009’da para birimi dramın değerinde benzeri görülmemiş bir düşüşü yaşarken; Azeri milli parası manat, ülkenin merkez bankasının güçlü desteğiyle, dolar karşısında kriz öncesindeki değerini koruyor.
Buradaki en önemli rolü ise savaştan ve 16 yıllık ablukadan etkilenmiş bölgelerdeki onarım projelerine maddi destek sağlayabilecek küresel finans kuruluşlarının yaklaşımı oynuyor. 2 Haziran’da, uluslararası kredi ajansı Fitch Ratings, Azerbaycan’ın kredi notunu uzun vadeli ölçümler sonucunda yerli ve yabancı kurda BB+ olarak onayladı. Ancak Fitch, Ermenistan’ın derecesini 12 Ağustos’ta BB’den BB- seviyesine indirdi. Kredi notu, bir ülkenin mali destek tedarik edebilmesi noktasında büyük önem taşıyor ve yukarıdaki veriler ışığında Azerbaycan’ın Ermenistan’dan çok daha kolay bir şekilde kredi alabileceği açık.
Ermeni diasporasından tahsil ettiği paralarla ayakta kalan bir ülke, Dağlık Karabağ bölgesinin toparlanmasının finansal sorumluluğunu üstlenemez. Öyle olmasaydı, Ermenistan çok daha önceleri Azerbaycan’ın işgal edilmiş bölgelerini dünyadaki tüm Ermeniler için cazip hale getirebilmek amacıyla buralara yatırım yapardı. Hâlbuki 16 yılı aşkın bir süre geçti ve insanlar daha iyi bir yaşam için Dağlık Karabağ’ı terk ettiler.
Aslında, Dağlık Karabağ’ın kurtuluşu sorunu, doğrudan mevcut durumla bağlantılı. Batılı yatırımcılar Dağlık Karabağ bölgesinde herhangi bir iş kurmayı düşünseler bile, caydırıcı faktör liderliğin meşruiyeti sorunu olacaktır. Hiçbir yatırımcı hukuki statüsü tartışmalı bir bölgede yatırımlarını riske etmek istemez.
Ermeni liderler hırslarını ve “büyük tarihî haksızlıkları” unutarak Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ için bir şeyler yapmaya hazır olduğunu dikkate almalıdır. Zaten Bakü, Ermeni silahlı kuvvetlerinin Dağlık Karabağ etrafında bulunan işgal altındaki yedi bölgeden geri çekilmesi sonrasında, Azerbaycan ve Ermenistan’ın bütün iletişim bağlantılarının kilidini açma ve özgür Dağlık Karabağ ile yedi bölgede yatırım yapma teklifinde bulundu.
Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ın yeniden yapılandırılması için sadece kendi rezervlerinin değil, AB’nin mali yardımlarının da dikkatini çekmeye hazır. “Azerbaycan’ın Büyük Dönüşü” adı verilen bu projenin değeri, başlangıç için altmış milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Azerbaycan hükümetinin, uluslararası finans kuruluşları, BM organları, uluslararası ve yerel yardım örgütleri ile birlikte geliştirdiği program için kesin meblağ henüz belirlenmedi.
Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü kayıtsız şartsız kabul eden uluslararası toplumun, Dağlık Karabağ yasalara ve Azerbaycan’ın kararına uyacak bir statü elde etmediği sürece, hiçbir adım atmayacağı açık. Eğer Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın gölgelenmemiş varlığı ve nüfusu için mücadele ediyorsa, Ermeni liderlerin bilinçli kararları vasıtasıyla Azeri tarafının şartlarını kabul etmek ve bu bölgede yaşayan insanların yaşamlarını iyileştirmek mantıklı olacaktır.
* Trend News Avrupa Bürosu Yorumcusu
Tavsiye Et
Ermeni Basını
Çeviri: Diran Lokmagözyan
Son günlerde herkesi ilgilendiren bir numaralı olay tabii ki, Ermenistan ile Türkiye arasında 31 Ağustos’ta parafe edilen protokoller. Protokollere yönelik ilk yorumlar, hayranlıktan adeta dünyanın sonuna kadar gidip geliyordu. Türkolog Ruben Safrastyan, imzalanan belgeleri diplomatik bir gelişme olarak nitelerken, siyaset bilimcisi Stepan Grigoryan da bu belgeyle Erivan’ın istediği her şeyi elde ettiğini söylüyordu. En kötümser görüşü ise eski Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ve Modus Vivendi Merkezi Başkanı Ara Babyan dile getirdi.
Gerçekte ise belgelerdeki maddeler değişik şekillerde yorumlanabilir. “Diplomatik İlişkilerin Tesisi” hakkında imzalanan protokolün, “Eşitlik, bağımsızlık, diğer ülkelerin iç işlerine karışmama, toprak bütünlüğü ve sınırların değişmezliği ilkelerine saygı duyma konusunda iki ülkenin ikili ve çok taraflı taahhütleri” maddesi, olayların menfi gelişmesi ihtimalinde Karabağ üzerine genişleyebilirse de belgede Dağlık Karabağ anılmıyor.
Sınırlarla ilgili bir diğer madde ise “İki ülke arasında var olan genel sınırların karşılıklı olarak tanınmasını, ilgili uluslararası hukuk anlaşmalarıyla yeniden onaylayarak” şeklinde. Ancak bu madde kendi içinde belirsizlikler taşıyor. Burada hangi uluslararası anlaşmalarla tasdik edilmiş sınırlardan söz ediliyor? Hukuksal açıdan tartışmalı olan 1921 tarihli Kars Antlaşması mı? Diğer taraftan, arzu edildiği takdirde ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın 1920’deki “muhakeme kararı”na atıfta bulunmak da mümkün. Bu ise Ermeni-Türk sınırıyla ilgili günümüze kadar en yüksek sayıda devlet tarafından resmen tanınan anlaşmadır.
Öte yandan “soykırım” sözcüğü de protokolde yer almıyor. Tarihçiler komisyonu da yok, bunun yerine hükümetler arası alt komisyonlardan biri, tarih düzeyinde ilgili alt komisyon olarak anılıyor. Bu arada, sınırla ilgili konuların, fiilen bu alt komisyonlardan birine bırakılmış olduğu görülüyor, çünkü hukuki işlerle ilgili bir alt komisyon da protokolde öngörülmüyor. Buradan bakıldığında, nazari olarak en kötüsünden, en iyisine kadar çeşitli neticelere varmak mümkün. Gerçi Ermenistan, Ermeni Soykırımı’nın uluslararası düzeyde tanınması konusunda faaliyetlerini askıya alma mecburiyetinde olmamakla birlikte, belirtilen alt komisyonun kurulması durumunda bu çabaların verimliliğinin azalacağı açık. Bunun örneği de zaten mevcut. 22 Nisan’da imzalanan “Yol Haritası”, Ermeni Soykırımı’nın ABD tarafından tanınması taahhüdünün ABD Başkanı Barak Obama tarafından pas geçilmesi için yeterli oldu.
Güç dengelerini hesaba kattığımızda, Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın, Türkiye ile olan ilişkiler sonucunda bugünün şartları dâhilinde elde edilebileceklerin en fazlasını elde etmeyi başardığını söyleyebiliriz. Fakat hem Ermenistan’ın hem de Türkiye’nin 6 haftalık “iç siyasi istişareler” çözümüne temkinli yaklaştıklarını belirtmeden geçemeyiz. İki ülkenin anayasasında, herhangi bir ülkeyle diplomatik ilişki kurma konusunu parlamentolara tasdik ettirme mecburiyeti öngörülmemesine rağmen bu prosedür işletiliyor. Ermenistan ve Türkiye, gerektiğinde toplum infialini kullanarak süreci durdurma imkânını bir koz olarak kullanıyorlar.
Ermeni-Türk sınırının açılmasının Rusya için de yararlı olduğu açık, çünkü Gürcistan’a karşı geniş kapsamlı askerî bir müdahalede Moskova’ya, Gümrü’deki askerî üslerine ulaşma konusunda hızlı çalışan bir yol gerekiyor.
Ermeni-Türk sınırının açılması halinde, geçiş ülkesi olarak Gürcistan’ın öneminin azalacağı aşikâr. Lâkin Gürcistan üzerindeki bulutlar sadece bu nazari hedeften kaynaklanmıyor. Gürcistan, fiilî olarak tüm taraflarla çatışma içinde. Güney Osetya Başkanı Edvard Kokoyti, Rusya ile, Belarus-Rusya örneğindeki gibi ortak bir devlet kurmak istediğini açıkladı. Abhazya karasularını da Rus sınır muhafızları koruyacak. Gürcü sınır muhafızlarının Ermenistan’ın kuzeyindeki topraklara el koyma işlemi ise daha fazla yayılma eğiliminde ve nihayet bir gün bu durum Ermenistan yöneticilerinin sonsuz gibi görünen sabrını tüketecek. Gürcistan sınırlarının üç tarafında da durum vahimleşiyor.
Buna bir de Borçalı Türklerinin durumunu ekleyebiliriz. Bu ise ancak Türkiye’nin bölgede aktifleşmesi ile bağlantılı olabilir. Azerbaycan’da bulunan Etnoglobus Merkezi Başkanı Gülnara İnanç’ın belirttiğine göre, Rusya ile Gürcistan arasında 2008 Ağustos’unda yaşanan savaştan sonra, Gürcistan’daki Saakaşvili yönetiminin, Borçalı’daki Türk toplumuna karşı baskıları arttı ve Türk unsurunun genel ve yerel yönetimine katılımı fiilen imkânsızlaştı. İnanç, Gürcistan’daki Cavahk bölgesi Ermenilerinin durumunu ise gıptayla anıyor, onların hiç değilse yerel Ermeni yöneticilerinin bulunduğunu, hâlbuki Borçalı’da tüm yönetimin Gürcülerden oluştuğunu belirtiyor ve şunları ekliyor: “Gürcistan, Azerbaycan petrolü ve doğalgazına bağımlı olduğundan dolayı, Azerbaycan’ı (Borçalı’nın büyük kısmının bağlı olduğu) Kvemo-Kartli bölgesinde yatırım yapmaktan alıkoyamaz. Bunun sonucunda da Borçalı’nın küçük çaptaki sanayi kuruluşları, vergi akışı açısından bakıldığında, başkentten sonra ikinci konumdadırlar.” Böylece yorumcu, bölgenin Gürcistan’dan ayrılmasına kadar gidebilecek çok tehlikeli bir tablo ortaya koyuyor.
Yakın gelecekte Gürcistan’ın parçalanma olasılığı göz ardı edilmemelidir. ABD buna kesinlikle karşı çıkacaktır ama bundan kazançlı çıkacak ülkeler o denli çoktur ki, Amerikan çıkarlarının gözetilmeyip Washington’a kabaca karşı konulması dahi imkân dâhilindedir.
Tavsiye Et