UZUN yıllar Arap milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapan Mısır, tüm Arap sorunlarının sözcülüğünü üstlendiği gibi, Filistin sorununun da sahibi görünümündeydi. Ancak İsrail’in Gazze’den çekilmesinin ardından son beş yıldır uygulanan politikalar, özellikle de geçtiğimiz Aralık ve Ocak aylarında “Filistin’e Yol Açık” konvoyu karşısında takındığı sert tutum ve Gazze sınırında inşası devam eden çelik duvar, Mısır yönetiminin geçmişle çelişen siyasetini tartışmaya açtı.
Filistin’le sınır komşusu olması ve aralarında dinî-ırki ortaklıklar bulunması bir yana, 1948-67 döneminde Gazze’yi kendi denetiminde tutması, Mısır ile Filistin arasında özel jeopolitik ilişkinin zeminini oluşturuyor. Filistin sorununu, kendisini bölgesel, ulusal ve İslami düzlemde güçlendirecek bir ağırlık noktası olarak gören Mısır, gerek Gazze’yi denetiminde tuttuğu 1967 öncesinde gerekse daha sonra İsrail’in işgali altındayken, Filistinli grupların hemen tümüyle irtibat halindeydi. Bu grupların karar süreçlerini yakından izlediği gibi, onları etkileme anlamında diğer Arap ülkelerine göre çok daha avantajlı bir durumdaydı.
İsrail ile girdiği tüm savaşlardan yenilgiyle çıkan Mısır, çatışarak bir şey elde edemeyeceğini anladıktan sonra 1978’de imzaladığı Camp David Anlaşmaları’ndan bu yana “uzlaşma” siyaseti izledi. FKÖ ve İsrail’in 1993’te Oslo Anlaşması’nı imzalamasının ardından Mısır, el-Fetih yönetimiyle yakınlaşırken; başını Hamas’ın çektiği direniş seçeneğinde ısrarcı olan Filistinli grupları, “uzlaşma” seçeneğini (yani kendi çıkarlarını) tehdit eden düşman gruplar olarak görerek, onlarla sürtüşmeye başladı. Bununla birlikte Mısır’ın temel siyaseti, Arap dünyasında ve Filistin sorununda oynadığı ağabey rolünün bir gereği olarak, göstermelik de olsa tüm Filistinli gruplara eşit mesafede bulunma yönündeydi.
Ancak süreç içinde Mısır’ın büyük destek verdiği el-Fetih’in başarısızlığı, Filistin saflarında bölünmeyi tetiklemekle ve yolsuzluk iddialarını ayyuka çıkarmakla kalmadı, İslamcıların iktidara yürüyüşünü de hızlandırdı. Bu durum Mısır başta olmak üzere “uzlaşma” cephesinin rolünü zayıflatırken, direniş cephesini güçlendirdi. Mısır, Müslüman Kardeşler geleneğinden gelen bir hareketle doğrudan görüşmeye henüz hazır olmadığı halde, 2006 seçimlerinde Filistin halkının büyük teveccühüyle meclisteki 132 sandalyenin 74’ünü kazanan Hamas ile ilişkiye zorlandı. Başlarda bekle-gör politikasıyla Mısır, bir yandan Hamas’ın söylem ve eylemlerini beklemeyi tercih ederken, öte yandan ona İsrail’i tanıması ve barış görüşmelerine katılması telkininde bulundu. Mübarek yönetiminin, içeride mücadele halinde olduğu Müslüman Kardeşler’in Filistin’deki uzantısına karşı yumuşak bir tutum takınma çelişkisi ise ülke içindeki sertlik yanlılarının tepkisini çekti.
Hamas ise dünyaya açılmak için Mısır’a muhtaç olduğunu, Arap dünyasındaki meşruiyetinin Kahire’den geçtiğini çok iyi biliyor. Ayrıca Hamas, Mısır’ın el-Fetih üzerindeki etkisini bildiğinden, iç barışın sağlanmasında Kahire’nin rolünü teslim ediyor. Yine Hamas, direnişinin İsrail tarafında güvenlik zaafı oluşturduğu, bunun da Mısır’ın bölgesel rolünün güçlenmesine yardımcı olduğu tezini işleyerek Kahire’ye işbirliği mesajı veriyor. Kahire’nin güvenini kazanmak için de, Müslüman Kardeşler hareketine işaretle, hiçbir ülkenin iç işlerine karışmama siyaseti izlediğini her fırsatta vurguluyor.
İhtilaf içindeki Filistinli gruplar arasında diyalog çabalarına ilk defa 1995’te başlayan Mısır, 2007’de kanlı olaylarla Gazze’nin Batı Şeria’dan ayrılış sürecinde de bu çabalarını sürdürdü. Ancak bu görüşmeler, bir anlamda Mısır’ın Gazze politikasında dönüm noktasıydı. Zira görüşmelerde Mısır, açıkça Filistin lideri Mahmud Abbas ve onun güvenlik birimleri lehine davranırken, onlarca el-Fetih militanının Gazze’ye girişine izin vererek çatışmalara dâhil olmalarını sağladı. Haziran ayında Hamas’ın bölgeye hâkim olmasının ardından da Mısır, temsilcisini geri çekerek Gazze bürosunu kapattı ve sınırda olağanüstü hali artırarak sızmalara karşı önlemlerini yoğunlaştırdı.
Bölgesel dengeler düzleminde düşünüldüğünde, Mısır için Gazze, bir anlamda İran’la sınır komşusu olmakla eş anlamlı hale geldi. Mübarek rejimi, uluslararası siyaset ve iç politika gereği Hamas’a karşı çıkışını ve baskısını her fırsatta dile getirmeye başladı. Hatta 1979’dan beri İran ile kesik olan diplomatik ilişkilerini geliştireceğinin sinyallerini verdiği bir zamanda bile, Hamas’ı desteklediği ve Mısır’ın güvenliğini tehdit ettiği savı ile Tahran’ı açıkça suçladı ki bu, Kahire’nin Hamas konusundaki rahatsızlığının boyutunu sergiliyordu.
Mısır-İsrail ilişkileri düzlemine gelince, İsrail’in Gazze’ye yönelik kaçakçılık faaliyetlerini engelleme konusunda Mısır’ı yeterince çaba sarf etmemekle suçlaması nedeniyle iki taraf arasında özellikle son aylarda gerginlik yaşanıyor. İsrail’e göre, bu konuda Mısır’ın gerekli adımları atmaması Hamas’ı güçlendiriyor ve Ortadoğu Barış Süreci’ne zarar veriyor. Kaçakçılıkla mücadelede yeterince çaba sarf etmemesi nedeniyle bazı İsrailli yetkililer, ABD’nin Mısır’a askerî yardımlarında kesinti yapmasını savunurken; daha şahin kanat, Mısır’ın artık “ılımlı” olarak nitelendirilmeyebileceğini dile getiriyor. Öte yandan İsrail’in, işgal altındaki topraklarda yeni yerleşimler inşa etme kararını gündemden düşürmek için kaçakçılık konusunu öne çıkarması, Mısır’ı karşı hamlelere zorluyor. Kahire yönetimi, kaçakçılığın tümüyle engellenememesini, Camp David Anlaşmaları’ndaki “Sina’nın askersizleştirilmesi” yükümlülüğü çerçevesinde sınırdaki güvenlik güçlerinin sayısının azlığına bağlarken, Gazze sürecinden yararlanarak bu sınırlamaları yeniden tartışmaya açıp kazanıma dönüştürmek istiyor. Bununla birlikte Mısır, İsrail karşısında pazarlık şansının fazla olmadığının farkında. O yüzden ABD’de özel olarak imal edilen ve yine Amerikalı mühendislerin desteğiyle Mısır-Gazze sınırında 1,5 yılda tamamlanması hedeflen 10 kilometrelik çelik duvarın 4 kilometresini tamamladı bile.
Öte yandan Ortadoğu’daki stratejik Türkiye-İran-Mısır üçgenin bir ayağını oluşturan Mısır, kurulmakta olan yeni bölgesel dengelerde kendi çıkarlarına uygun bir ağırlık merkezi oluşturma çabasında. Mısır-İsrail dayanışmasının gittikçe arttığı son dönemde Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilmesi, yine İran-İsrail ilişkilerinde tehdit söyleminin arttığı bir ortamda Türkiye’nin İran’ı denklem içinde tutacak işbirliği söylemine yoğunlaşması, bölgesel ve küresel hesaplaşmada Mısır ile Türkiye’yi giderek ayrıştırıyor. Mısır’ın geleneksel Arap liderliği rolünü yıpratan bir eksen kaymasının yaşandığı bu süreçte, boşluğu dolduran Türkiye’nin, Ortadoğu’da Mısır’ın rol oynama ihtimali bulunan tüm arabuluculuk girişimlerine dâhil olması bir rastlantı değil. Suriye-İsrail, el-Fetih-Hamas ve Suriye-Irak gibi arabuluculuk girişimlerinde Mısır’ın inisiyatif kaybı, Gazze’de takındığı sert tutumla birleşince, önümüzdeki dönemde Türkiye-Mısır ilişkilerinin hassas bir zeminde seyredeceği açıkça görülüyor.
Paylaş
Tavsiye Et