ORTADOĞU’NUN en temel meselesinin tam ortasında bulunan el-Fetih hareketi, sadece Filistin’in değil bölgedeki sürecin geleceğini de etkileyecek önemde addedilen Genel Kongre’sini, Ağustos ayı başında gerçekleştirdi. Yedi gün süren kongre boyunca el-Fetih liderleri, gerek hareket gerekse Filistin meselesi açısından öncelikli sorunları masaya yatırdılar. Bunlar arasında Filistin içinde birliğin sağlanması, barış süreci, iktidar hâkimiyetinin yeniden sağlanması gibi konular yoğun tartışma yarattı. Özellikle de örgütsel yapısındaki zaaflarla yıpranan popülaritesini yeniden sağlamaya çalışan hareketin Filistin halkı nezdinde eski saygınlığını kazanması temel konulardan biriydi. Mahmud Abbas’ın elini güçlendirerek çıktığı Genel Kongre’nin sonucu, el-Fetih içinde nüfuz mücadelesi veren güçlerin uzlaşması, buna karşın Hamas’la çekişmenin tırmandırılması şeklinde özetlenebilir.
İki bin delegeden oluşan Genel Kongre, el-Fetih’in en üst kurumu; hareketin yönetim kurulu durumundaki Merkez Komitesi’nin ve parlamentosu durumundaki Devrim Konseyi’nin seçildiği en önemli karar mercii. Sonuncusu 1989’da Tunus’ta yapılan kongreler, el-Fetih’in lider kadrosunun 1965’ten beri meşruiyetini aldığı temel yapı niteliğinde. 2004’te Yaser Arafat öldüğünden bu yana, hareket içinde hiç kimsenin onun rolünü üstlenmeye yetecek doğal popülariteye sahip olmaması nedeniyle kongre, yapılan büyük baskılara rağmen toplanamamıştı. Kimlerin bu kongreye katılacağında düğümlenen tartışmalar, nihayet 11 Mayıs’ta Abbas’ın tarih ve katılımcı kontenjanlarına ilişkin nitelikleri belirleyen açıklamasıyla bitmişti.
El-Fetih’in iç siyasi dengeleri açısından bakıldığında, kongreyle Abbas’ın güçlendiği, İsrail hapishanesinde tutuklu bulunan hareketin genç liderlerinden Mervan Barguti cephesinin zayıfladığı ve Gazze’de biten Muhammed Dahlan’ın yeniden doğduğu rahatlıkla söylenebilir. Yine parti yönetimi, yeni nesil olarak isimlendirilen farklı yüzlerle tanıştı. El-Fetih içindeki Faruk Kaddumi gibi kimi liderlerin itirazına rağmen, Abbas tartışmasız ve geniş yetkilerle hareketin en güçlü ismi haline geldi. Bu Abbas’a, Hamas ve İsrail karşısında uygulayacağı politikalarda, üç ayda bir toplanan Devrim Komitesi ya da Merkez Komite’ye değil, sadece beş yılda bir hesap vereceği Genel Kongre’ye dayalı meşruiyet kazandırmış oldu. Bu sayede Abbas, Ocak 2010’daki parlamento ve başkanlık seçimlerine hiç olmadığı kadar güçlü ve meşru bir şekilde girecek.
Oslo Anlaşması’ndan sonra güven tazelemesi gereken el-Fetih, tıkanan barış sürecine rağmen kendini yenilememekte ısrar etmiş; 2000 yılındaki “barış” pazarlıklarında görülen başarısızlık ve beş binden fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği Aksa İntifadası, 2006’da Hamas karşısında alınan yenilgi, 2007’de Gazze’nin bölünmesi gibi konularda ciddi bir özeleştiri yapmaktan kaçınmıştı. Giderek yolsuzluklara bulaşan ve etkisizleşen el-Fetih’in eski liderliği, gençleşemese de, yönetici kadrolarda ciddi bir yenilenmeyi başardı. Bu yönüyle kongrenin en çarpıcı sonuçlarından biri, sayısı 21’den 23’e çıkarılan Merkez Komite üyelerinin %70’inin yenilenmiş olması.
Son kongre ile birlikte el-Fetih liderlerinin büyük bölümü Batı Şeria ya da Gazze’de doğup büyümüş kişilerden oluşuyor. Bu durum, el-Fetih içindeki meşruiyet sorununu ve yönetici kadro ile halk arasında oluşan boşluğu biraz olsun azaltacaktır. Toplantıya katılamayan Gazzeli delegeler dâhil hiç kimse, kongrenin meşruiyetini sorgulamıyor. Her ne kadar büyük bölünmeler beklenmiyor ise de Merkez Komite ve Devrim Komitesi’ne seçilemeyen kadroların istifa etmeleri kaçınılmaz. Ancak bunun el-Fetih içinde ciddi bir yara açması beklenmiyor.
Kongreden sonra el-Fetih, yeni bir siyasi program oluşturarak İsrail, Hamas ve Filistin Yönetimi ile ilişkilerine yeni bir düzen getirdi. Ancak yeni program uluslararası toplumun barış baskılarına maruz kalan Abbas’ın elini zayıflatabilir. Zira uluslararası toplumun beklentileri ile yeni el-Fetih programının çatıştığı noktalar hayli fazla. Yine Batı Şeria ile Gazze arasındaki birliği sağlama çabaları, Hamas’la yeni bir gerilim siyasetini beraberinde getirebilir. Zira bu birleşmenin barışçı bir yolla olması ihtimali giderek zayıflıyor.
Yeni siyasi programında, İsrail ile barış görüşmelerinin yeniden başlamasını başta Doğu Kudüs olmak üzere Yahudi yerleşim birimleri inşaatının durdurulmasına bağlayan el-Fetih, İsrail’in tüm Filistin kentlerinden çekilmesi ve Eylül 2000’de patlak veren İntifada öncesi statüye dönülmesi ön şartını koşuyor. Tıkanıklığı aşmada müzakereler için bağlayıcı bir takvim açıklanmasını isteyen el-Fetih yönetimi, Kudüs ve mülteciler konusundaki müzakerelerin ertelenmesini kabul etmeyecek. Program İsrail’in bir Yahudi devleti olarak tanınmasını reddederken, FKÖ’ye bağlı yeni bir ulusal müzakere komitesi kurulmasını ve İsrail ile yapılacak nihai statü anlaşmalarının referanduma sunulmasını karara bağlıyor.
Müzakereler için net bir takvimde ısrar etmek, artık bir dış politika önceliği olmaktan öte, Hamas karşısında partinin konumunu güçlendirecek en önemli argüman. Bu bir yanıyla da İsrail’in müzakerelerin doğasını değiştirecek yeni zemin yaratma çabalarını akamete uğratacak ve el-Fetih’in inisiyatifini güçlendirecektir.
Kongrenin belki de en stratejik kararlardan biri, “tüm meşru yollarla mücadele” kararlılığı oldu. Filistin halkının %52’sinin İsrail’e yönelik saldırıları onayladığı bir ortamda el-Fetih’in direnişi de bir seçenek olarak gündemine alması toplumsal bir zorunluluktu. Silahlı direniş şimdilik öncelikle masada bulunmasa da, meşru direniş formları arasında halkın yerleşim birimlerine karşı kitlesel karşı duruşu, İsrail mallarının boykot edilmesi ve el-Fetih’in İsrail içindeki barış kampıyla ilişkilerini yeniden oluşturması gibi noktalar dikkat çekiyor.
Hamas’la ilgili olarak, aradaki husumete rağmen Ocak ayında seçimlerin yapılması için görüşmeler Mısır arabuluculuğunda sürecek. Bunun başarısız olması halinde el-Fetih’in metotları sertleşecektir. Kongreye katılanlar Hamas’a taviz verilmesine kesinlikle karşı çıktılar. Bu da sonraki süreçte durumun daha da karmaşıklaşacağını gösteriyor.
Bir diğer stratejik eğilim, Filistin Yönetimi ile el-Fetih’in ayrışması kararı. Kongre, Merkez Komite üyelerinin Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı dışında Filistin Yönetimi’nde görev almalarını yasakladı. Bu da el-Fetih ile yönetim arasındaki ayrışmayı hızlandıracak ve yönetimin önünü açacak bir süreç.
İç barış konusunda Hamas’la, kapsamlı barış konusunda İsrail’le ve her iki sürecin yönetiminde de tüm uluslararası camiayla zorlu bir pazarlık dengesi kurmaya çalışan el-Fetih’in imtihanı yeni başlıyor. El-Fetih’in imajını düzeltme ve Filistin siyasetinin en güçlü aktörü rolüne yeniden ulaşma çabası, eğer kendi içindeki çekişmelere kurban gitmezse, Hamas’ın rolünü zayıflatacak ve Ortadoğu’daki oyunun kurallarını yeniden değiştirecek bir döneme işaret ediyor.
Paylaş
Tavsiye Et