BAŞTA ABD olmak üzere tüm dünya ülkelerini etkisi altına alan küresel kriz, Adam Smith’in görünmeyen elinin titrediği zaman nelere yol açabileceğini gözler önüne serdi. Krizin serbest piyasa düzenini merkeze alan ABD’den kaynaklanıp dünyaya yayılması, piyasaların müdahaleye gerek olmaksızın mükemmel bir şekilde işleyen dinamiklere sahip olduğu düşüncesinin sarsılmasını beraberinde getirdi. Geçtiğimiz Nisan ayında ABD’de yapılan bir telefon anketinin sonuçlarına göre, katılımcıların sadece %53’ü kapitalizmin sosyalizmden daha iyi bir düzen olduğunu, %20’si sosyalizmin daha iyi bir düzen olduğunu düşünüyor; %27’si ise bu konuda kararsız. Bu rakamlar kapitalizmin merkezi olan bir ülkede yaşayanların yarısının bu sisteme inanmadığını göstermesi bakımından oldukça çarpıcı.
İçinde bulunulan kriz süreci, serbest piyasa ve kapitalist düzene olan inancın yanı sıra bu süreçten kurtulmak için tek umut olarak görülen Başkan Obama ve kadrosuna dair görüşleri de değiştirmiş görünüyor. Geçtiğimiz Eylül ayında Amerikalıların sadece %6’sı Başkan Obama’yı “sosyalist” olarak tanımlarken Nisan ayında bu rakam %20 olarak kaydedilmiş. Obama ve kadrosunun kriz sürecinde şimdiye kadar uyguladıkları politikaların bu değişime sebep olduğunu söyleyebiliriz.
Şubat ayında açıklanan mali yardım paketi ve bilançosundaki toksik varlıklar nedeniyle işlemez hale gelmiş olan finansal kurumlara kaynak aktarımını içeren, Maliye Bakanı Timothy Geithner tarafından hazırlanan “Geithner Planı”yla birlikte ABD’de devletin piyasalara müdahalesi gündeme geldi. Geçtiğimiz ayın ortasında açıklanan finansal program paketi de bu tartışmanın biraz daha yoğunlaşmasına sebep oldu. Henüz teklif aşamasındaki plan, ülkenin tarumar olmuş finansal sistemine yeni kurallar getirerek, ABD ekonomisinde devletin piyasalara müdahalesi açısından farklı bir döneme girildiğinin sinyallerini verdi.
Yeni finansal düzenlemeleri içeren bu planın temel amaçları şu şekilde sıralanıyor: Sistemik risk ve finansal düzenlemeler üzerindeki denetimi arttırmak, temel piyasalardaki regülasyonu ve piyasaların altyapısını güçlendirmek, tüketiciler üzerindeki korumayı arttırmak, hükümete finansal krizi yönetmek için gerekli yetki ve araçları sağlamak. Teklifte göze çarpan şeylerin başında, finansal hizmetleri gözetlemek amacıyla kurulacak olan konsey geliyor. Konseyin üyeleri arasında FED (Amerikan Merkez Bankası) başkanlarının yer alması, bu kurumun yetkilerinin önümüzdeki dönemde artacağını gösteriyor. Konsey, batmaları durumunda finansal piyasalardaki dengeyi bozabilecek firmaları (Tier 1 FHC) tespit edip, bunların üzerindeki denetimi arttırmakla yükümlü. Plan, Tier 1 FHC olarak tanımlanan tüm kurumların sermaye ve likidite zorunluluklarını arttırmakla birlikte, muhtemel bir finansal tehlike durumundan nasıl çıkacaklarına dair gerçekçi ve güvenilir bir plan hazırlamaları ve bu planı sürekli güncellemelerini gerektiriyor.
Teklifte yer alan önemli bir diğer yenilik ise finansal piyasalardaki tüketicileri korumayı hedefleyen bir kurumun oluşturulması. Bu kurum, finansal piyasalarda işlem yapan tüketicilerin daha doğru karar vermeleri konusunda yardımcı olacak bilgiyi sağlamanın yanı sıra tüketicilere finansal yönden koruma sağlayan kural ve yönetmelikleri belirleme ve var olan kuralları da değiştirme yetkisine sahip olacak. Tüketicilerin finansal piyasalarda işlem yaptığı tüm kurumlara, kontratlarının şartlarını, potansiyel risk ve getirilerini daha açık ve anlaşılır şekilde ortaya koyma zorunluluğu getirilmesiyle birlikte, sistemin şeffaflığı arttırılarak tüketicilerin farkında olmadan yüksek faiz ve gizli ücret mağduriyeti yaşamalarının önüne geçilecek.
Yeni finansal düzen teklifinin açıklanmasının hemen ardından teklifte yer alan maddelere dair olumlu ve olumsuz eleştiriler de başladı. Yeni finansal planı destekleyenler, Merkez Bankası’na, sistem için bir tehdit olarak gördüğü herhangi bir finansal kurumu denetleme yetkisinin verilmesini yerinde buluyorlar. Bu yetkinin Amerikan bankacılık sisteminin yarıdan fazlasını oluşturan, “gölge bankacılık” veya Geithner’in tabiriyle “paralel bankacılık” olarak anılan kesimi kontrol altına alacağı düşünülüyor. Bu sektörde yer alan ve şimdiye kadar herhangi bir düzenlemeye tabi olmayan kurumların (Lehman Brothers, Bear Stearns) batması, gölge bankacılık sektörünün ne kadar büyük bir risk içerdiğini kanıtlamış oldu. Dolayısıyla bu kurumların yeni dönemde daha fazla kontrol altına alınması, sermaye ve likidite zorunluluklarının arttırılması doğru bir uygulama olarak değerlendirilebilir.
Merkez Bankası’nın finansal piyasalardaki kural koyucu ve düzenleyici rolünün güçlendirilmesine yönelik olumsuz eleştiriler de dikkat çekiyor. Aslında planın tamamı incelendiğinde Merkez Bankası’nın finansal sistem üzerindeki otoritesinin bazı düzenlemelerle arttırılırken bazılarıyla da azaltıldığını görüyoruz. Teklif, Merkez Bankası’na batmak üzere olan bankalara kaynak aktarmadan önce Hazine’nin onayını alma zorunluluğunu getirmekle beraber, 1999 yılında elinden alınan, büyük finansal kurumların yan kuruluşlarını inceleme yetkisini iade ediyor. Yine de Merkez Bankası’nın yeni düzenlemelerle otoritesinin arttırıldığını düşünen ve buna karşı olan kesim, bankanın kontrolü altında olan Citigroup ve Bank of America gibi kurumların ayakta kalabilmesi için en çok kaynak aktarılan kurumlardan olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla bu kesim, finansal kriz esnasında Merkez Bankası’nın görevini yeterince iyi yapamadığı için otoritesinin azaltılmak suretiyle cezalandırılması gerektiğini düşünüyor.
Ayrıca tüketicileri finansal piyasalarda korumakla yükümlü olacak kuruma yönelik bankacılık kesiminden gelen bazı eleştiriler var. Bu eleştirilere göre, finansal piyasalardaki ürünlerin basit ve anlaşılır hale getirilmesi, bu piyasalarda yer alan kurumların uzmanlaşmasını ve kendilerini diğer firmalardan farklılaştırmasını zorlaştıracak. Tüketicilerin devletin onayını almış ürünlere yönelmesiyle birlikte bu piyasada yeni ürünlerin oluşturulması engellenecek. Finansal piyasadaki ürün çeşitliliğinin, firmalara sağlanan kredi miktarını da arttırdığı göz önüne alındığında, bu kurumun dolaylı olarak büyümeyi de negatif etkileyeceği görüşü savunuluyor.
Amerikan ekonomisi, Başkan Obama’nın, 1980’li yıllarda Ronald Reagan’ın federal düzenlemeleri azaltmaya yönelik olarak başlattığı kampanyayı tersine döndürmeye çalıştığı günlerden geçiyor. Finansal piyasaların kurallarının yeniden belirlenmesi de bu yönde atılmış önemli bir adım. Finansal plan teklifi onaylanmadan önce biraz yumuşatılabilir; ama bu artık Amerikan ekonomisinde devletin daha aktif rol aldığı, kural ve düzenlemelere dayalı bir döneme girildiği gerçeğini değiştirmez.
Paylaş
Tavsiye Et