Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
El-Cezire Forumu’nda Ortadoğu
Sefer Turan
14-16 MART tarihlerinde Katar’ın başkenti Doha önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Her yıl düzenlenen “El-Cezire Forumu” toplantılarının dördüncüsünde, Seymour Hersh, Robert Fisk, Abdulbari Atwan, Fehmi Hüveydi, Münir Şefik başta olmak üzere 250’ye yakın Arap ve Batılı gazeteci, akademisyen ve siyasetçi “Ortadoğu’da medya-siyaset ilişkisi”ni tartıştı.
El-Cezire Genel Müdürü Vaddah Hanfar, “Medya’nın Ortadoğu’ya yönelik anlayışını değiştirmek zorundayız. Ortadoğu’nun kültürü, tarihi ve buradaki dinlerin toplumsal etkisi hafızalarda yer etmeli.” dediği açılış konuşmasında özellikle Batı medyasının önyargılı hareket ettiği için olayları algılamakta zorlandığına vurgu yaptı. Hanfar “Ortadoğu olaylarını atılan son manşetlerden yola çıkarak anlamak mümkün değil” derken birden gözlerimin önüne, Gazze saldırıları sırasında hayatında Gazze’ye hiç gitmemiş, muhtemelen bölge kültürünü de bilmeyen ama her gün bir televizyon kanalında boy gösteren konuşmacılar geldi.
 
Ortadoğu İçin Tarihî Perspektif Şart!
Yıllar önce Vietnam’a gittiğinde ortada bir kültür savaşı gördüğünü söyleyen Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh, “Bugün ABD’de bizler Hamas ve Hasan Nasrallah’ın sözlerini, bölgede yaşanan olayları anlayamıyoruz” diyerek Batı medyası açısından genel bir durum tespiti yaptı. Hersh’e göre “Gazze saldırısı, Hamas’ın ABD değilse de Avrupa haritasındaki yerini, Hamas’a yönelik anlayışı değiştirdi.” Bunda da Gazze’de olanları tüm dünyaya gösteren el-Cezire’nin katkısı büyük oldu.
Gazze olayları sırasında yazdığı “Hamas’ın attığı füzeler Filistin köylerine düştü” muhtevalı makalesiyle dikkat çeken ünlü İngiliz gazeteci Robert Fisk, meseleye bir başka açıdan yaklaştı: “Gazze saldırısının tarihî perspektiften uzak durularak anlaşılması mümkün değil.”
 
Ortadoğu’da Yükselen İki Güç: Türkiye ve İran
“İktidar ve Siyaset Arasında Ortadoğu” başlıklı forumun ilk oturumunda “Ortadoğu’da Değişen Dengelerin Tarihsel Arka Planı: Araplar, Türkler ve İran” ele alındı. Oturuma Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Hakan Fidan, Lübnan eski Başbakanı Selim el-Hos, Georgetown Üniversitesi Arap Araştırma Merkezi öğretim üyesi Michael Hudson, Tahran’daki Arap Araştırma Merkezi Başkanı Maşallah Şemsül Vaizin ve İsrail parlamentosundaki eski Arap milletvekili ve düşünür Azmi Bişara katıldı.
Ortadoğu’nun önemli siyasi şahsiyetlerinden olan Selim el-Hos, bölgenin ana meselesinin Filistin olduğunun altını çizerek, bunun Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır gibi ülkeleri ve siyasetlerini doğrudan etkilediğini, yüz binlerce Filistinlinin göçmen durumuna düştüğünü belirtti. Hos, Türkiye’nin Gazze saldırılarına karşı tavrı hakkında ise “Onurlu bir duruş sergiledi, gurur duyuyoruz.” dedi. 
Hakan Fidan ise Türkiye’nin, son yıllarda bölgedeki etkili siyasetinin temelinde hegemonyacı bir yaklaşım olmadığını, bölge ülkeleri arasında işbirliği ve arabuluculuk esasına dayalı bir politika izlediğini belirtti. Ortadoğu sorunlarının bölge ülkeleri arasında çözümlenmesi gerektiğini, aksi takdirde dış güçlerin müdahalesine fırsat doğduğunu anlatan Fidan, bölgede “devlet” anlayışının değişmeye başladığını ve bunun kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
 
Davos, Dünya Siyasetinin Aynası Oldu!
Amerikalı akademisyen Michael Hudson, Davos’tan yola çıkarak bölgenin ilginç bir siyasal analizini yaptı: “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, İsrail Cumhurbaşkanı’na tepki göstererek oturumu terk etmesi, bölgenin siyasal yapısındaki değişimin sürekliliğini ve Türkiye’nin yükselen bir güç olduğunu gösteriyor. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın Erdoğan’ın çıkışı karşısındaki tavrı ise Arap ülkelerinin Ortadoğu’da olup bitenler karşısında ne yapacaklarını bilemez durumda olduklarının göstergesi. Oturumu yöneten Amerikalı moderatör David Ignatius’un tüm uğraşılarına rağmen oturumu kapatamaması ise ABD’nin bölgedeki etkin rolünün gerilediğinin ifadesi.”
Azmi Bişara ise artık dünyaya, eskiden Roma ve Britanya imparatorlukları dönemlerinde olduğu gibi, tek bir imparatorluğun hükmetme ihtimalinin olmadığı tezini ortaya attı. Türkiye’nin son yıllarda Ortadoğu’da olumlu bir rol üstlendiğini, stratejik ortağı olmasına rağmen ulusal çıkarlarını gözeterek ABD’ye “hayır” diyebildiğini söyleyen Bişara’nın bir de ilginç yorumu oldu: “Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılma tercihi henüz bütün kurumları ile bir devlet tercihi değil, iktidar partisinin tercihi. Bunun devlet tercihine dönüşmesini bekliyoruz.”
 
Tek Kutuplu Dünya Sona mı Eriyor?
“Çok Kutuplu Dünyada Yeni Oyuncular ve Siyasi Panoramanın Yeniden Yapılanması” başlıklı oturumda konuşan Sudan Devlet Başkanı Danışmanı Gazi Selahaddin, dünya dengelerindeki değişimin ve özellikle Ortadoğu’da yeni güçlerin ortaya çıkmasının gelecek açısından umut verici olduğunu söyledi. SETA Başkanı İbrahim Kalın ise artık “güç ve iktidar” kavramlarının nispi kavramlar olduğunu, çünkü yumuşak güç adını verdiğimiz yeni oyuncuların sahaya çıktığını, dolayısıyla bundan sonra Ortadoğu’da ABD ile bölge arasındaki ilişkileri “sopa-havuç” ilişkisinden farklı ve daha köklü bir bakış açısı ile ele almak gerektiğini belirtti.
ABD’nin bölgedeki etkisinin azaldığı neredeyse katılımcıların ortak kanaati idi. Arap İslam Kongresi Genel Sekreteri ve Filistinli düşünür Münir Şefik, Irak ve Afganistan örneklerinden yola çıkarak bu duruma işaret etti. ABD’nin 2006’da Lübnan Savaşı’nı, ardından da Gazze Savaşı’nı kaybettiğini söyledi. Moskova Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi’nden Neomaken, tek kutuplu dünya anlayışına itimat edilmemesini istedi ve bu çerçevede Rusya’nın yükselişine ve Arap dünyası ile müştereklerinin çokluğuna vurgu yaptı. 
Mısırlı ünlü düşünür ve yazar Fehmi Hüveydi çuvaldızı önce kendisine batırdı ve Arap dünyasında gazetecilerin uğradığı baskıyı ve ödediği bedeli dile getirdi. Bu arada bazı Batı medyası ve yönetimlerinin Taliban, Hizbullah ve Hamas’la temasa geçmek konusundaki siyaset değişikliklerine ilişkin tavırlarını sorguladı.
Batı medyasının kavramların içeriğini kendi ideolojik anlayışına göre doldurduğunu belirten İngiltere’de yaşayan Filistinli gazeteci Abdulbari Atwan, aslında “ılımlı” dedikleri kişi ve grupların “işbirlikçi” olduğunu söyledi ve buna Taliban örneğini verdi. Afganistan-Pakistan bölgesi konuşulurken söz alan Pakistan istihbaratının eski başkanlarından Esed Durrani, “her yüz yılda bir imparatorluğu hezimete uğratırlar” diyerek Afganistan’da ABD’nin öncülüğündeki NATO güçlerinin akıbeti hakkında tahminde bulundu. 
 
Osmanlı Dönemi İşgal Değildir!
İki gün devam eden tartışmalarda Batı’nın Ortadoğu’ya yaklaşımında bazen önyargı bazen bilgisizlik bazen de hükümetlerin siyasi tavrının çok etkili olduğu vurgulandı. Özellikle de gazetecilerin Ortadoğu’yu tarihî perspektifinden kopararak değerlendirmelerinin yanlış sonuçlar doğuracağı tespiti yapıldı.
Gerek forumda gerekse ikili görüşmelerde Türkiye’nin bölgeye etkin bir şekilde döndüğü herkes tarafından kabul ediliyordu. Arap entelektüeller bundan rahatsız değil. Ortak tarihe gönderme yapılmasına ve olumlu Osmanlı vurgusuna çokça tanık olduk. Mesela Arap olmayan bir konuşmacı, Arapların Osmanlı hakkında negatif düşünceye sahip olduğunu söylediğinde, Arap bir gazeteci olan Ahmet Zeydan şu itirazda bulundu: “Biz Osmanlı Hilafeti ile onur duyarız. Osmanlı’ya negatif gözle bakanlar marjinal Arap milliyetçileridir.” El-Cezire İngilizce’de yapılan bir tartışmada ise bir Batılı gazeteci “Osmanlı devletinin Arap ülkelerini işgal ettiği”ni söyleyince, Filistinli düşünür Münir Şefik’in “400 yıl süren Osmanlı dönemi işgal değildir” diyerek itirazda bulunduğunu da belirtelim.

Paylaş Tavsiye Et