Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Çağdaş siyaset: Çocuğunu öldür, komşunun bahçesine at!
İhsan Fazlıoğlu
Tİ­CA­RET ha­ya­tı­na ye­ni baş­la­yan genç bir tâ­cir, pi­ya­sa ko­şul­la­rı­nı iyi de­ğer­len­di­re­rek; ti­ca­rî ye­te­ne­ği­ni or­ta­mın ko­şul­la­rıy­la bir­leş­ti­re­rek; ça­lış­kan­lı­ğı ve gi­ri­şim­ci­li­ğiy­le kı­sa za­man­da yük­sel­me­ye baş­lar. An­cak kom­şu­su olan, ya­şa­dı­ğı şeh­rin ile­ri ge­len zen­gin­le­rin­den bir baş­ka tâ­cir, söz ko­nu­su yük­sel­me­yi dik­kat­le ta­kip et­mek­te­dir. Ön­ce­lik­le gen­cin toy­lu­ğu­nu, ace­mi­li­ği­ni göz önün­de bu­lun­du­ra­rak ağır­dan alan kom­şu, da­ha son­ra pi­ya­sa or­ta­mı­nın iç-ko­şul­la­rı­nın yük­sel­me­ye bir sı­nır çe­ke­ce­ği ze­ha­bı­na ka­pı­lır. Fa­kat bek­le­di­ği gi­bi ol­maz; genç adam or­ta­mı iyi okur, önü­ne çı­kan en­gel­le­ri bir bir aşar; üs­te­lik yük­sel­dik­çe, her aşa­ma­da ti­ca­ret çev­re­le­ri­ne uyum so­ru­nu­nu ba­şa­rıy­la çö­zer. Zen­gin kom­şu, ar­tık be­lir­li bir gü­ce ka­vu­şan genç tâ­cir kar­şı­sın­da iz­le­me aşa­ma­sı­nı bı­ra­kıp, ted­bir aşa­ma­sı­na ge­çer; ön­ce­lik­le, his­set­tir­me­den pi­ya­sa­da­ki gü­cü­nü kul­la­na­rak, ta­nı­dık­la­rı­nı dev­re­ye so­ka­rak, faz­la gö­ze bat­ma­yan bel­lir­li-be­lir­siz, tec­rü­be­li bir tâ­ci­rin bi­le­bi­le­ce­ği pi­ya­sa ko­şul­la­rı­nın giz­li de­ğiş­ken­le­ri­ni yön­len­dir­me­ye ça­lı­şır. İlk an­da so­nuç el­de et­se de, kı­sa sü­re son­ra genç tâ­cir, mev­cut du­ru­mu göz­den ge­çi­re­rek, kar­şı-ted­bir­ler alır ve iş­le­ri tek­rar yo­lu­na so­kar. Göl­ge yön­tem­ler­le so­nuç ala­ma­dı­ğı­nı gö­ren yaş­lı tâ­cir, genç ada­ma kar­şı doğ­ru­dan cep­he açar; si­ya­sî iliş­ki­le­ri­ni dev­re­ye so­kar, ah­lâ­kî ol­ma­yan yön­tem­le­re baş­vu­rur, bir tür yok-et­me stra­te­ji­si gü­der; an­cak at­tı­ğı her adım so­nun­da ti­ca­rî or­tam­da yıl­lar­ca sü­ren bir emek­le el­de et­ti­ği ye­ri­ni, ima­jı­nı, dost­la­rı­nı kay­bet­me­ye baş­lar. Ya­kın çev­re­si, ti­ca­re­tin an­cak ti­ca­rî yön­tem­ler­le ya­pı­la­bi­le­ce­ği­ni, genç ada­mın yo­lu­nu kes­mek is­ti­yor­sa, ti­ca­rî pi­ya­sa­nın içe­ri­sin­de ye­ni yol ve yor­dam­lar ge­liş­ti­re­rek, kul­la­nı­lan mev­cut yön­tem­le­ri aşa­rak, ti­ca­re­ti­ni yap­tı­ğı mal­la­rın ni­te­li­ği­ni ar­tı­ra­rak, üc­re­ti dü­şü­re­rek, ni­te­lik­li hiz­met ve­re­rek, kı­sa­ca baş­ka­sı­nı yok ede­rek de­ğil, ken­di var­lı­ğı­nın ka­li­te­si­ni ar­tı­ra­rak ba­şa­rı­lı ola­bi­le­ce­ği­ni tel­kin eder­ler. Dost­la­rın­dan ge­len tüm bu uya­rı ve tel­kin­le­re kar­şın yaş­lı tâ­cir sert­leş­tik­çe sert­le­şir; bir sü­re son­ra kom­şu­su­na yö­ne­lik dav­ra­nış­la­rın­da akıl ve ah­lak sı­nır­la­rı­nın dı­şı­na çı­kar; en so­nun­da tüm mad­dî var­lı­ğıy­la bir­lik­te, ken­di şeh­ri­nin ti­ca­ret or­ta­mın­da­ki say­gın­lı­ğı­nı da kay­be­der.
Yaş­lı tâ­ci­rin ama­cı ar­tık yal­nız­ca ti­ca­ret­te­ki bir ra­ki­bi­ni alt et­mek­ten öte bir an­lam ta­şı­ma­ya baş­lar. Bu sü­reç­te ba­şı­na ge­len tüm so­run­lar­dan, ken­di ne­den ol­ma­sı­na kar­şın, genç kom­şu­su­nu so­rum­lu tut­tu­ğun­dan, re­ka­bet his­si, kin, nef­ret, in­ti­kam ve hat­ta yok-et­me his­si­ne dö­nü­şür. Bu his için ken­di­si ya­nın­da ai­le­si­nin ve için­de so­luk­lan­dı­ğı ti­ca­rî dü­ze­nin var­lı­ğı­nı bi­le teh­li­ke­ye atar. Da­ha da ile­ri gi­der ve genç kom­şu­su­nun aley­hin­de baş­ka şe­hir­ler­de­ki ve ül­ke­ler­de­ki ti­ca­rî or­tam­lar­da ku­lis­ler­de bu­lu­nur. Bir sü­re son­ra bu fa­ali­yet­ler ya­şa­dı­ğı şeh­rin ve ül­ke­nin ti­ca­rî ha­ya­tı­na za­rar ve­re­cek bir renk ka­za­nır. En so­nun­da, hem içe­ri­de hem de dı­şa­rı­da gü­ve­nir­li­li­ği­ni yi­ti­ren yaş­lı kurt, ken­di ka­yıp­la­rı­nı dü­şün­mek­ten da­ha çok, uğ­ru­na her şe­yi­ni yi­tir­di­ği; ai­le­si­ne ve ya­şa­dı­ğı şeh­re za­rar ver­di­ği genç kom­şu­su­nun var­lı­ğı­nı mah­vet­me­ye kast eder. Ama na­sıl?
Bu so­ru­yu ken­di ken­di­ne sor­du­ğu gü­nü ta­kip eden bir haf­ta için­de yaş­lı tâ­cir ta­ma­men de­ği­şir; baş­ta genç kom­şu­su ol­mak üze­re, tüm çev­re­ye âde­ta es­ki so­ru­nun­dan eser kal­ma­dı­ğı­nı, ha­ya­tın­da ye­ni bir say­fa aç­tı­ğı­nı his­set­ti­re­cek bi­çim­de dav­ra­nır. Haf­ta so­nun­da tüm ai­le­si­nin, baş­ta genç kom­şu­su ol­mak üze­re ti­ca­ret er­ba­bı­nın ve si­ya­sî oto­ri­te­nin men­sup­la­rı­nın ha­zır bu­lun­du­ğu bir zi­ya­fet ve­rir ve er­te­si gün, haf­ta ba­şın­da, sa­bah­le­yin bü­yük bir ti­ca­ret ker­va­nıy­la uzak bir ül­ke­ye doğ­ru yo­la çı­ka­ca­ğı­nı, yok­lu­ğun­da ar­ka­da­ki iş­le­ri­ni bü­yük oğ­lu­nun ida­re ede­ce­ği­ni bil­di­rir. Ve bü­yük bir ih­ti­şam­la yo­la çı­kar; göz­den kay­bo­lur.
Yaş­lı tâ­cir ve ker­va­nı yo­la çık­tık­tan üç gün son­ra uşa­ğı gü­ven­lik güç­le­ri­ne baş­vu­ra­rak, efen­di­si­nin yok­lu­ğun­da iş­le­ri­ni üst­le­ne­cek bü­yük oğ­lu­nun git­ti­ği gün­den be­ri ka­yıp ol­du­ğu­nu bil­di­rir. Ya­pı­lan in­ce­le­me ve araş­tır­ma so­nu­cun­da ce­set, kom­şu genç ta­ci­rin evi­nin mah­ze­nin­de gö­mü­lü ola­rak bu­lu­nur. Genç tâ­ci­rin, ba­ba­sı­nın yok­lu­ğun­da iş­le­ri­ni yü­rü­te­cek ye­ni ra­ki­bi­ni or­ta­dan kal­dır­dı­ğı­na hük­me­di­lir; tüm bi­ri­ki­mi­ne el ko­nu­lur ve ömür bo­yu hap­se mah­kum edi­lir.
Ara­dan uzun bir za­man ge­çer. Yaş­lı tâ­cir git­ti­ği ül­ke­den ge­ri dön­mez; ken­di­sin­den de bir da­ha ha­ber alı­na­maz; ken­di­si­nin ve genç ta­ci­rin ai­le­le­ri da­ğı­lır. Bu sü­re için­de, hem es­ki bir ta­ci­rin pi­ya­sa­dan çe­kil­me­si; hem genç ve ba­şa­rı­lı bir ta­ci­rin öl­dür­me su­çuy­la hap­se atıl­ma­sı hem de bu ça­tış­ma sı­ra­sın­da­ki dav­ra­nış­lar ve so­nuç­lar tüm bir şeh­rin zan al­tın­da kal­ma­sı­na ve o dö­nem­de­ki ti­ca­ret ağı­nın için­den düş­me­si­ne ne­den olur. Olan­lar tam da unu­tul­ma­ya yüz tut­muş­ken, yaş­lı tâ­ci­rin çok gü­ven­di­ği, yıl­lar­dır ya­nı­na hiz­met et­miş uşa­ğı vic­dan aza­bı­na da­ya­na­maz; ka­dı­ya gi­dip es­ki yaş­lı efen­di­si­nin, genç tâ­cir kom­şu­su­nu mah­vet­mek için oğ­lu­nu na­sıl öl­dü­rüp ken­di­si­nin yar­dı­mıy­la, zi­ya­fet ve­ril­di­ği ge­ce her­kes yor­gun­ken, evi­nin mah­ze­ni­ne gö­mül­dü­ğü­nü an­la­tır. Ha­ki­kat or­ta­ya çı­kar ama her şey için ar­tık çok geç ka­lın­mış­tır; hiç­bir şey es­ki­si gi­bi ol­maz. Bu olay ve so­nu­cu da bir ma­sal ha­lin­de ku­şak­lar ara­sın­da ak­ta­rı­lıp du­rur; ki­mi ib­ret alır ken­di­ne çe­ki-dü­zen ve­rir, ki­mi ise kuv­vet alır; bu hi­le­yi ken­di ça­ğı­nın ko­şul­la­rı­na gö­re ta­dil edip kul­lan­ma­ya de­vam eder. Ama her ha­lü­kâr­da “hır­sı için ken­di öz-ço­cu­ğu­nu öl­dü­rüp kom­şu­su­nun bah­çe­si­ne at­mak” de­yi­şi zi­hin­le­re ka­zı­nır.
Bu uzun hi­kâ­ye bin ki­ta­ba eş­de­ğer Ke­li­le ve Dim­ne’den, ha­fı­zam­da­ki mev­cut ha­lin­den, ol­duk­ça ta­dil edi­le­rek ve ye­ni­den kur­gu­la­na­rak ya­zıl­mış­tır. Ba­şa­rı­sı için ken­di var­lı­ğı­nın ka­li­te­si­ni ar­tı­ra­ca­ğı­na, her tür­lü yol ve yor­da­mı kul­la­na­rak baş­ka­sı­nı yok et­me­ye ça­lı­şan gü­nü­müz Tür­ki­ye’si­nin si­ya­sî, il­mî, ik­ti­sa­dî her sa­ha­da­ki oyun­cu­la­rı­na, özel­lik­le si­ya­set ala­nın­da olup bi­ten­le­re dik­kat çek­mek amaç­lan­mış­tır. Yal­nız­ca ken­di­si­ne de­ğil, Bu Ül­ke’ye za­rar ver­mek pa­ha­sı­na ta­kip edi­len dav­ra­nış bi­çim­le­ri­nin “ken­di ço­cuk­la­rı­nı öl­dü­rüp mah­vet­mek için kom­şu­su­nun bah­çe­si­ne at­ma­ya” doğ­ru ev­ril­di­ği açık­tır. Sı­nır ta­nı­ma­yan ki­şi­sel hırs­la­rın ne den­li teh­li­ke­li ola­bi­le­ce­ği­ni an­lat­mak için İkin­ci Vi­ya­na Ku­şat­ma­sı ya da Bal­kan Sa­vaş­la­rı gi­bi tec­rü­be­le­ri bil­me­yen ta­rih­siz­le­re bel­ki bir hi­kâ­ye uya­rı­cı ola­bi­lir. Yi­ne de ken­di var­lı­ğı­nı baş­ka­la­rı­nın yok­lu­ğu­na bağ­lı gö­ren­ler için ya­pı­la­bi­le­cek faz­la bir şey yok­tur. Unu­tul­ma­ma­lı­dır ki bir sü­rü, yı­ğın ol­mak­tan çı­kıp mil­let ol­mak, ki­şi­ye acı gel­se de, top­lum­sal mas­la­ha­tı, ki­şi­sel men­faa­te ter­cih et­mek­le baş­lar.

Paylaş Tavsiye Et