Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Siyasal, siyaset ve adalet: Jacques Verges’in düşündürdükleri
İsmail Yaylacı
KU­RU­LU ya­pı­yı ko­ru­ma, onun sı­nır­la­rı ve pa­ra­met­re­le­riy­le bağ­lı bu­lun­ma ni­te­lik­le­rin­den ötü­rü hu­kuk, mu­ha­fa­za­kâr bir fonk­si­yon ic­ra eder. Te­mel ka­bul edil­miş bir ah­la­kın im­bi­ğin­den sü­zü­len hu­kuk norm­la­rı­nın si­ya­set ku­ru­mu va­sı­ta­sıy­la ya­sa­laş­tı­rıl­ma­sı so­nu­cu or­ta­ya çı­kan mo­dern hu­kuk dü­ze­ni, sta­tü­ko­nun ya­şa­mı­nı sür­dür­me­si ama­cı­nın bir ens­trü­ma­nı ola­rak iş­ler. Ku­ru­cu de­ğer­ler üze­rin­de­ki tar­tış­ma­la­rın ka­ba hat­la­rıy­la da ol­sa so­nu­ca ulaş­tı­rı­la­ma­dı­ğı top­lum­lar­da ise hu­kuk, top­lum­da var olan ti­kel bir de­ğe­ri tü­mel­leş­tir­me­si ve onu dev­let eliy­le mut­lak­laş­tır­ma­sı do­la­yı­sıy­la sta­tü­ko­cu ka­rak­te­ri­ni açık eder. Fa­kat ay­nı za­man­da bu öze iliş­kin top­lum­sal uz­laş­maz­lık­la­rın he­sap­laş­ma­sı­nın gö­rül­dü­ğü bir si­ya­sal alan da oluş­tu­rur.
Hu­kuk­çu­lar Der­ne­ği’nin da­ve­ti ile kon­fe­rans ver­mek üze­re İs­tan­bul’a ge­len ün­lü Fran­sız ce­za avu­ka­tı Jac­qu­es Ver­ges, hu­ku­kun si­ya­sal olan­la, ya­sa­la­rın da ada­let­le ça­tış­tı­ğı alan­lar­da at koş­tur­muş ön­cü bir isim. Vi­et­nam­lı bir an­ne ve Fran­sız bir ba­ba­nın ço­cu­ğu ola­rak Fran­sız sö­mür­ge­si Re­uni­on Ada­sı’nda 1925’te baş­la­yan Ver­ges’in ha­yat hi­kâ­ye­si, sö­mür­ge­ci­lik ve ada­let­siz­lik­le­re kar­şı mü­ca­de­ley­le geç­ti. İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı’nda gö­nül­lü ola­rak çe­şit­li cep­he­ler­de sa­va­şan Ver­ges, sa­va­şın er­te­sin­de Fran­sız Ko­mü­nist Par­ti­si’ne ka­tıl­dı. Mes­lek ha­ya­tı bo­yun­ca ha­pis ce­za­sı­na çarp­tı­rıl­dı, avu­kat­lık li­san­sı ip­tal edil­di ve sui­kast­ler at­lat­tı.
1955’te avu­kat­lı­ğa baş­la­dık­tan kı­sa sü­re son­ra Ce­za­yir’de Fran­sız ko­lon­ya­liz­mi­ne kar­şı öz­gür­lük mü­ca­de­le­si ve­ren di­re­niş­çi­le­rin avu­kat­lı­ğı­nı üze­ri­ne alan Ver­ges, on­lar için yap­tı­ğı sa­vun­may­la dün­ya ka­mu­oyu­nun il­gi­si­ni, Fran­sız hü­kü­me­ti­nin de düş­man­lı­ğı­nı ka­zan­dı. “Ko­puş Sa­vun­ma­sı” adı­nı ver­di­ği tek­ni­ği ile hu­kuk dü­ze­ni­nin sta­tü­ko­cu ya­sa­cı­lı­ğı­nı kı­ra­rak da­va­la­rı si­ya­si dü­ze­nin sor­gu­lan­dı­ğı bir ti­yat­ro­ya dö­nüş­tür­me­yi ba­şa­ra­bil­di. Mah­ke­me­yi ve mah­ke­me­nin ko­ru­ma­ya ça­lış­tı­ğı dü­ze­ni te­mel­den sor­gu­la­yan ve sar­san bu stra­te­ji sa­ye­sin­de, Ce­za­yir­li di­re­niş­çi­le­ri ölüm ce­za­sı­na çarp­tı­ran Fran­sız mah­ke­me­le­ri­ni ka­mu vic­da­nın­da mah­kûm et­ti­re­rek mü­vek­kil­le­ri­nin ser­best bı­ra­kıl­ma­sı­nı sağ­la­dı.
Ya­pı­sal­cı bir top­lum­sal ba­kı­şı olan Ver­ges, her su­çun ve suç­lu­nun top­lum­ca üre­til­di­ği­ni, do­la­yı­sıy­la her su­çun için­de top­lum­sal dü­ze­nin suç or­ta­ğı ola­rak yer al­dı­ğı­nı sa­vu­nu­yor. Bu açı­dan her su­çu top­lu­ma so­rul­muş bir so­ru ola­rak gö­rü­yor. Top­lu­mun ha­bis bir ur ad­det­ti­ği azı­lı suç­lu­la­rın da yi­ne top­lu­mun bir ürü­nü ol­du­ğu­nu, do­la­yı­sıy­la yar­gı­la­ma­nın adil ola­bil­me­si için top­lu­mun da bu su­ça na­sıl iş­ti­rak et­ti­ği­nin or­ta­ya ko­nul­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­lü­yor. Bu bağ­lam­da ken­di­si­ne “şey­ta­nın avu­ka­tı” eti­ke­ti­nin ya­pış­tı­rıl­ma­sı­na se­bep olan mü­vek­kil lis­te­si­nin kom­po­zis­yo­nu­na ba­kıl­dı­ğın­da Ver­ges’in bu ra­di­kal tav­rı da­ha da öne çı­kı­yor. Hit­ler’e kar­şı sa­va­şıp ya­ra­lan­ma­sı­na rağ­men, Ges­ta­po li­de­ri bir SS su­ba­yı­nın sa­vun­ma­sı­nı üst­le­nen Ver­ges, “Ben­den ırk­la­rın üs­tün­lü­ğü­nü sa­vun­ma­mı is­te­sey­di el­bet­te ki yap­maz­dım” di­yor, fa­kat top­lum­sal ve si­ya­sal bas­kı­la­ra di­re­ne­rek Na­zi su­ba­yı­nın adil­ce yar­gı­lan­ma­sı­nı sa­vu­na­rak Fran­sız dev­le­ti­nin Na­zi­le­rin kat­li­amın­da­ki suç or­tak­lı­ğı­na işa­ret edi­yor.
Si­ya­sal Kav­ra­mı ad­lı ese­rin­de Al­man dü­şü­nür ve hu­kuk­çu Carl Schmitt, li­be­ral ulus­la­ra­ra­sı dü­ze­nin si­ya­set kar­şı­tı bir me­ka­niz­ma kur­du­ğu­nu, bu­nun da al­ter­na­tif top­lum­sal ve si­ya­sal ta­sav­vur­la­rın neş­vü­ne­ma bul­ma­sı­nın önü­nü al­mak ama­cı­na ma­tuf ol­du­ğu­nu kay­de­der. Her dü­zen, güç iliş­ki­le­ri­ni yan­sı­tır; bas­kı, sö­mü­rü ve hi­ye­rar­şi­yi ku­rum­sal­laş­tı­rır. Bu se­bep­le Schmitt hu­kuk dev­le­ti­nin “be­lir­li bir sta­tü­ko­nun meş­ru­laş­tı­rıl­ma­sın­dan öte bir şey ol­ma­dı­ğı­nı” sa­vu­nur. Schmitt’e gö­re de­po­li­ti­ze edil­miş ya­sal ens­trü­man­lar, as­lın­da li­be­ral ulu­sal ve ulus­la­ra­ra­sı dü­ze­nin yü­rüt­tü­ğü sa­vaş­ta kul­la­nı­lan araç­lar­dır. Ken­di­ni si­ya­sal de­ğil­miş gi­bi su­nan dü­zen­le­me­ler ma­ri­fe­tiy­le dü­ze­ne kar­şı çı­kan mu­ha­lif­ler “hu­zu­ru bo­zan” ve “ba­rı­şı teh­dit eden” un­sur­lar ko­nu­mu­na in­dir­ge­nir­ler, bu sa­ye­de on­la­rın “in­san­lı­ğın dı­şı­na atıl­ma­la­rı” da müm­kün olur. Si­ya­sal dü­zen­ler böy­le­si dış­la­ma­lar ve bas­kı­la­rın ne­ti­ce­sin­de ku­ru­la­bi­lir ve var­lık­la­rı­nı ida­me et­ti­re­bi­lir­ler.
Jac­qu­es Ver­ges’in mes­le­kî ha­ya­tın­da ör­nek­le­di­ği ve ha­ya­ta ge­çir­di­ği hu­kuk fel­se­fe­si, Carl Schmitt’in or­ta­ya koy­du­ğu hu­kuk ve si­ya­set fel­se­fe­siy­le önem­li pa­ra­lel­lik­ler arz edi­yor. Ni­te­kim 27 Ma­yıs ak­şa­mı onu­ru­na ve­ri­len bir ye­mek­te bu dü­şün­ce­mi ken­di­si­ne ilet­ti­ğim­de, o da ih­ti­ra­zi bir ka­yıt­la bu­nu te­yit et­ti. Dü­zen, hu­kuk ve ada­let nos­yon­la­rı­nın Schmitt’ten ne ka­dar et­ki­len­di­ği­ni sor­du­ğum­da ise, Schmitt’in or­ta­ya koy­du­ğu hu­kuk an­la­yı­şı­nın as­lın­da Fran­sa’nın ef­sa­ne­vi li­de­ri Char­les de Ga­ul­le’ün kur­du­ğu be­şin­ci cum­hu­ri­yet­te iç­kin ol­du­ğu­nu, ken­di­si­ni de, Schmitt’ten çok­ça bes­len­se de da­ha çok An­tik Yu­nan fi­lo­zo­fu Sok­ra­tes’e ya­kın ko­num­lan­dır­dı­ğı­nı ifa­de et­ti. Dün­ya­nın kü­çül­me­siy­le ABD’nin dün­ya jan­dar­ma­lı­ğı­na so­yu­na­bil­me­si­nin da­ha da zor­laş­tı­ğı­nı, bu­nun da Schmitt ta­ra­fın­dan çok ön­ce­den ön­gö­rül­dü­ğü­nü be­lirt­ti.
Ver­ges’in sa­vun­ma­la­rı, bu an­la­yı­şın ete ke­mi­ğe bü­rün­müş ha­li ola­rak oku­na­bi­lir. Ni­te­kim Sa­vun­ma Sal­dı­rı­yor ad­lı ki­ta­bın­da da açık­la­dı­ğı üze­re, “Ko­puş Sa­vun­ma­sı” stra­te­ji­si, dü­ze­nin ken­di­si­ni sor­gu­lar, sa­nı­ğın/mü­vek­ki­lin mev­cut dü­zen için­de­ki suç­lu­lu­ğu­nu ka­bul eder, ce­za­ya ra­zı olur. An­cak söz ko­nu­su dav­ra­nı­şı suç ka­bul eden dü­ze­nin ken­di­si­nin ke­mik­leş­miş bir şid­det ve dış­la­ma üze­rin­de yük­sel­di­ği­ni ve ya­pı­sal ola­rak su­çu müm­kün kıl­ma­sı, hat­ta yer yer onu ka­çı­nıl­maz ha­le ge­tir­me­si se­be­biy­le de dü­ze­nin su­ça or­tak ol­du­ğu­nu gös­ter­me­ye ça­lı­şır. Bu yö­nüy­le mah­ke­me sa­lo­nu, dü­ze­nin açık­ça sor­gu­lan­dı­ğı bir “sah­ne”, da­va da dü­zen ile dü­zen kar­şıt­la­rı­nın rol­le­ri­ni pay­laş­tık­la­rı bir “or­kes­tra” ha­li­ni alır.
Ver­ges bir tut­ku, sa­vun­ma sa­na­tı, si­ya­set ara­cı ve fel­se­fe ze­mi­ni ola­rak gör­dü­ğü avu­kat­lık mes­le­ğin­de ge­ri­de bı­rak­tı­ğı ya­rım asır bo­yun­ca, si­ya­se­tin ve ka­nun­lar sis­te­mi­nin sta­tü­ko­nun ayak­ta kal­ma­sı­nı sağ­la­yan mu­ha­fa­za­kâr iş­le­vi­ne kar­şıt ola­rak si­ya­sa­lın ku­ru­cu özel­li­ği­ni vur­gu­la­ya­rak onu ada­le­tin im­kâ­nı ola­rak öne sür­dü. Bir­çok ün­lü da­va­yı, si­ya­sal bir sor­gu­la­ma ve he­sap­laş­ma sah­ne­si­ne çe­vi­ren Ver­ges’e gö­re, Ça­kal Car­los’tan Kam­boç­ya’yı ölüm tar­la­la­rı­na çe­vi­ren Pol Pot’a, Ce­za­yir di­re­niş­çi­le­rin­den Fi­lis­tin Kur­tu­luş Ör­gü­tü’ne, SS su­ba­yın­dan Sırp li­der Slo­bo­dan Mi­lo­şe­viç’e ka­dar ge­niş bir yel­pa­ze­ye da­ğı­lan mü­vek­kil­le­ri­ni sa­vun­ma ga­ye­si, mev­cut dü­ze­nin suç üze­rin­de yük­sel­di­ği­ni gös­te­rip ka­mu vic­da­nın­da mah­kûm ede­bil­mek.
Suç ve suç­lu kav­ram­la­rı­nın bi­za­ti­hi ken­di­le­ri­ni sor­gu­la­yan ve ku­ru­lu ya­pı­nın suç ad­det­ti­ği fi­il­de­ki or­tak­lı­ğı­na dik­kat çe­ken Ver­ges, avu­kat­lık pra­tik­le­ri için­den güç­lü bir eleş­ti­ri ge­liş­ti­re­bil­miş bir hu­kuk dü­şü­nü­rü por­tre­si çi­zi­yor. Ver­ges’in, Al­man Der Spie­gel ga­ze­te­si mu­ha­bi­ri­nin, “Hit­ler’i de sa­vu­nur muy­du­nuz?” so­ru­su­na ver­di­ği ce­vap, hu­kuk an­la­yı­şı­nı açık­ça ifa­de edi­yor: “Bush’u bi­le sa­vu­nur­dum, ye­ter ki suç­lu ol­du­ğu­nu ka­bul et­sin.”

Paylaş Tavsiye Et