Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Gündem
Sivilleşen Türkiye
İbrahim Zarif
San­cı­lı De­mok­ra­si
MEC­LİS’TE şu an mu­ha­le­fet­te yer alan par­ti­le­rin AKP’nin her de­di­ği­ni red­det­mek­ten baş­ka bir si­ya­set üret­tik­le­ri­ni söy­le­mek çok zor. Tür­ki­ye ta­ri­hin­de mu­ha­le­fet, bel­ki ilk de­fa bu yo­ğun­luk­ta si­ya­set­siz­lik­ten kay­nak­la­nan de­rin bir çık­ma­zın için­de. Söy­le­ye­cek bir sö­zün kal­ma­mış ol­ma­sı­nın ne­de­ni, mu­ha­le­fet par­ti­le­ri­nin sos­yal-eko­no­mik po­li­ti­ka­lar üre­te­me­me­le­ri, dün­ya­da­ki de­ği­şi­mi oku­ya­ma­ma­la­rı ve bu ne­den­le an­la­ya­ma­ma­la­rı gi­bi da­ha ya­pı­sal so­run­la­rın ya­nı sı­ra bir öl­çü­de dün­ya­nın da­yat­tı­ğı de­ği­şi­min ağır­lı­ğın­dan da kay­nak­la­nı­yor. So­ğuk Sa­vaş’ın bi­ti­şi, bü­yük öl­çü­de İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sı ko­şul­la­rı için­de be­lir­le­nen Tür­ki­ye’de­ki si­ya­set ala­nı­nın ku­ral­la­rı­nı da cid­di bir kriz­le baş ba­şa bı­rak­tı. Kı­sır si­ya­si çe­kiş­me­ler, ka­yır­ma­cı­lık, ucuz halk­çı­lık, dar he­sap­lar ve çı­kar­lar için­de he­ba edi­len 1990’lı yıl­lar, İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı ko­şul­la­rı­nın do­lay­lı bir ürü­nü olan Tür­ki­ye’de­ki mer­kez sağ ve sol po­li­tik ak­tör­le­rin, 2002 se­çim­le­rin­de sah­ne dı­şı­na itil­me­siy­le so­nuç­lan­dı.
Çok ku­tup­lu bir ya­pı­lan­ma­ya doğ­ru sey­re­den gü­nü­müz dün­ya po­li­tik ve eko­no­mik ala­nı ise, ABD’nin ye­ni em­per­ya­list he­ge­mo­nik pro­je­si­nin özel­lik­le ulus­la­ra­ra­sı hu­kuk ve in­san hak­la­rı ko­nu­sun­da bü­tün dün­ya­da de­rin bir en­di­şe do­ğu­ran po­li­ti­ka­la­rı­nı haz­met­me so­run­la­rıy­la bir­lik­te ye­ni­den ör­güt­le­ni­yor. Sü­re­cin ik­ti­sat re­ji­mi ne­o-li­be­ra­lizm­le, po­li­tik re­ji­mi ise de­mok­ra­tik kül­tü­rün ko­yu mu­ha­fa­za­kâr yo­rum­la­rıy­la be­lir­le­ni­yor. Bu sü­reç­te AB ve ABD’de mu­ha­fa­za­kâr şa­hin­le­rin Ba­tı’da artan iş­siz­lik, po­li­tik ay­rım­cı­lık ve mil­li­yet­çi dal­ga­nın yük­se­li­şi­ne ver­dik­le­ri ye­ni-mu­ha­fa­za­kâr tep­ki­ler, dün­ya­nın ge­ri ka­lan kıs­mın­da­ki ül­ke­ler­de Ba­tı­lı­laş­ma su­re­ti al­tın­da­ki po­li­ti­ka­la­ra kar­şı ye­ni bir tep­ki­nin ve bi­lin­cin yo­lu­nu açan ge­liş­me­le­ri de te­tik­li­yor. Tür­ki­ye bu sü­re­ce AB ile üye­lik mü­za­ke­re­le­ri ne­de­niy­le Ba­tı dün­ya­sına göre da­ha so­ğuk­kan­lı bir tep­ki ver­se de bu kon­trol­lü iliş­ki­nin bu bi­çim­de da­ha ne ka­dar sür­dü­rü­le­bi­le­ce­ği meç­hul.
Ba­tı’da­ki de­ği­şik po­li­tik ha­re­ket­ler­le fark­lı it­ti­fak­lar içe­ri­sin­de bu­lu­nan Tür­ki­ye’nin sağ ve sol par­ti­le­ri, geç­ti­ği­miz yir­mi yıl­lık sü­reç­te cum­hu­ri­ye­tin sta­tü­ko­cu yo­ru­mun­dan güç alan sem­bo­lik ser­ma­ye­le­ri­ni bü­yük bir hız­la kay­bet­ti­ler ve ah­la­ki açın­dan ke­li­me­nin tam an­la­mıy­la eri­di­ler. Bu ba­kım­dan Tür­ki­ye’de­ki po­li­tik yel­pa­ze­nin yak­la­şık el­li yı­lı­na hük­me­den sağ ve sol po­li­tik ha­re­ket­ler, söy­lem­de ve fa­ali­yet­te so­run­lu bir mi­ra­sın ağır­lı­ğı al­tın­da kan kay­bet­me­ye de­vam edi­yor. Bu­na mu­ka­bil Tür­ki­ye’de­ki sos­yal bi­le­şen­ler, dün­ya­da­ki ye­ni­den ya­pı­lan­ma­yı kav­ra­yıp bu­na uy­gun bir ce­vap ver­me­nin ara­yı­şın­da­ki ye­ni bir top­lu­mun do­ğu­şu­na doğ­ru gi­di­yor. Cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­mi sü­re­ci­ne ve­ri­len öl­çü­süz tep­ki­ler, Tür­ki­ye’de­ki bü­rok­ra­tik ta­hak­küm­den baş­ka me­det uma­ca­ğı hiç­bir ağır­lı­ğı kal­ma­mış olan sta­tü­ko­nun ve onun ja­ko­ben dis­ku­ru­nun top­lum­sal, ah­la­ki ve si­ya­sal açı­dan ne­re­dey­se bü­tün ta­ba­nı­nı yi­tir­me­si­ne yol aç­tı. Tan­do­ğan mi­tin­gin­de ye­ni bir di­ri­liş uman­la­rın gör­me­di­ği şey, mi­tin­ge dam­ga­sı­nı vu­ran völ­kisch (halk­pe­rest) söy­le­min bir semp­tom ol­mak­tan baş­ka bir içe­ri­ği­nin ol­ma­ma­sı -ki bu içe­rik­siz­lik me­lan­ko­lik bir nos­tal­ji­nin öz­ne­le­ri ola­rak bu ye­ni mu­ha­le­fe­te ikir­cik­li bir ko­num bah­şe­di­yor. Ulu­sal­cı­lık ide­olo­ji­si gi­bi ne ol­du­ğu bel­li ol­ma­yan bu nos­tal­jik me­lan­ko­li ve dış­la­ma söy­le­mi, Tür­ki­ye’de­ki sağ ve sol ha­re­ket­ler için­de bir­bir­le­ri­ne kar­şı si­ya­set yap­mış olan bir­çok es­ki ak­tö­rü ay­nı ça­tı al­tın­da top­lu­yor. Bu bu­luş­ma, ak­tör­le­rin biz­zat geç­miş­te­ki ko­num­la­rı­nı da tar­tış­ma­lı ha­le ge­ti­ren ve ta­ri­hin ken­di­si­ni bi­le teh­dit al­tı­na so­kan bir ma­hi­ye­te sa­hip.
Çok ku­tup­lu dün­ya­nın or­ta­ya çı­kış ko­şul­la­rı­na ve ye­ni pay­la­şım mü­ca­de­le­le­ri­ne ağır bir bi­çim­de mi­yop kal­mış bu ha­re­ket­le­rin öte­le­dik­le­ri ve 2001 eko­no­mik kri­zi son­ra­sı han­tal bir şan­ti­ye­ye dön­müş eko­no­mi­nin so­run­la­rı­nı çöz­mek ise Tür­ki­ye’de do­ğan ye­ni top­lum­sal ha­re­ke­tin si­ya­si tem­si­li olan AKP’ye kal­dı. AKP ön­ce­sin­de ku­ru­lan “mil­li­yet­çi cep­he hü­kü­me­ti”, ha­zi­ne­nin içi­ni bo­şal­tan ban­ka ba­tık­la­rı ve ku­tup­laş­tı­rıcı uy­gu­la­ma­la­rıy­la top­lu­mu ta­ri­hin­de bel­ki hiç ol­ma­dı­ğı ka­dar ta­kat­siz bı­rak­tı. Bu açı­dan AKP’nin si­ya­set sah­ne­sin­de oy­na­dı­ğı rol, hem İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sı ko­şul­la­rın ge­çer­liliğini yitirmesiy­le or­ta­ya çı­kan ye­ni prob­lem­le­ri ta­nım­laya­bil­mek, hem de bü­rok­ra­tik bas­kı me­ka­niz­ma­sı­nın ve onun sos­yal uzan­tı­la­rı­nın felç et­ti­ği top­lu­mu ve si­ya­se­ti aya­ğa kal­dı­ra­bil­mek için Tür­ki­ye’de­ki tek güç­lü sos­yo­lo­jik di­na­mi­ği tem­sil eden bir ha­re­ke­tin si­ya­si ic­ra­sı ola­rak da oku­na­bi­lir. Bu ic­ra­nın ba­şa­rı dü­ze­yi tar­tış­ma­ya açık bir ko­nu ol­sa bi­le, mev­cut top­lum­sal ve si­ya­sal bi­ri­ki­mi ve Tür­ki­ye’de­ki ku­rum­lar ara­sı den­ge­ler ne­de­niy­le AKP’nin bi­rin­ci dö­ne­mi, 1990’lar­da öte­le­nen ve ar­tık kan­gre­ne dö­nüş­mek üze­re olan so­run­la­rı çöz­mek için bir mu­kad­di­me ka­bul edi­le­bi­lir. Fa­kat sü­re­cin asıl ye­ni baş­la­dı­ğı ve ha­re­ke­tin ba­şa­rı­sı­nın imkan bulabilirse ikin­ci dö­nem­de test edi­le­ce­ği de bir ger­çek. Bu açı­dan cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­min­de AKP’nin aday gös­ter­di­ği Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı Ab­dul­lah Gül, eğer se­çi­lir­se, iz­le­ye­ce­ği tu­tum­lar ve uy­gu­la­ya­ca­ğı po­li­ti­ka­lar­la, de­mok­ra­tik ka­tı­lı­mın önü­nü aça­rak Tür­ki­ye’nin de­mok­ra­si kül­tü­rü­nün ge­liş­ti­ril­me­si­ne kat­kı­da bu­lu­na­bi­lir. Hat­ta top­lum­sal di­na­mik­le­rin dı­şın­da meş­rui­yet ara­yan ke­sim­le­rin bi­le da­ha de­mok­ra­tik, sa­hih ve an­lam­lı bir çiz­gi­ye gel­me­le­ri açı­sın­dan fır­sat ka­pı­la­rı aça­bi­lir.
 
Öz­gür­lü­ğün Yol­la­rı
Tur­gut Özal’dan son­ra “söz­de de­ğil öz­de si­vil” olan ikin­ci cum­hur­baş­ka­nı muh­te­me­len Ab­dul­lah Gül ola­cak. De­mi­rel ve Se­zer’in Bo­na­par­tist ge­le­ne­ği te­va­rüs et­me­le­ri, Özal’ın yü­rüt­tü­ğü si­ya­si si­vil­leş­me sü­re­ci­ni sek­te­ye uğ­rat­mış­tı. Bu açı­dan cum­hur­baş­kan­lı­ğı, Özal dö­ne­mi ha­riç, dar­be­le­rin ya­rat­tı­ğı tah­ri­bat­la­rı iza­le et­mek için ge­rek­li mis­yo­na bir tür­lü sa­hip ola­ma­dı. Nor­mal şart­lar al­tın­da, kırk yıl için­de iki­si ağır, iki­si or­ta şid­det­te dört as­ke­rî dar­be­nin ya­şan­dı­ğı bir ül­ke­nin, ruh sağ­lı­ğı­na ka­vu­şa­bil­mesi için bir­kaç ku­şak­lık bir re­ha­bi­li­tas­yo­na ih­ti­yaç du­ya­ca­ğı­nı or­ta­la­ma bir ba­kı­şa sa­hip her­kes gö­re­bi­lir. Nik­las Luh­mann’ın de­ğer­li tes­pi­ti­ne baş­vu­rur­sak, bir top­lum­da si­ya­set ala­nı­na si­lah­lı zor araç­la­rıy­la gir­mek ve onu tas­fi­ye et­mek, top­lu­mu ma­ne­vi ola­rak yok ede­cek so­nuç­la­ra ne­den ola­bi­le­ce­ği gi­bi top­lu­mun baş­ka alan­la­rın­da da uzun dö­nem­li ve ge­ri dö­nü­şü ol­ma­yan yı­kım­la­ra yol aça­bi­lir. Tür­ki­ye’de ya­şa­nan dar­be sü­reç­le­ri de bu sa­tır­la­rı ya­za­nın inan­cı­na gö­re, top­lu­mun ah­la­ki ve bi­liş­sel ge­li­şi­mi­ni kök­ten sa­kat­la­mış­tır. Ken­di­le­ri­ni öz­gür bi­rey­ler ola­rak his­set­me­yen, ruh­sal ve si­ya­si ola­rak en­gel­len­miş bir yurt­taş­lar top­lu­lu­ğu­na sa­hip Tür­ki­ye’nin dün­ya­da say­gı du­yu­lan en­te­lek­tü­el, sos­yal ve eko­no­mik zen­gin­lik­le­re ka­vu­şa­bil­me­si için ön­ce­lik­le bu en­gel­li ruh­sal ve top­lum­sal du­ru­mu­nun kap­sam­lı bir re­ha­bi­li­tas­yo­nu­na ih­ti­ya­cı var. Kontrol açık­la­ma­sın­dan baş­ka top­lum­sal de­ği­şim al­gı­la­ma­sı ol­ma­yan ja­ko­ben elit­le­rin, es­ki ta­vır­la­rı­nı sür­dü­re­rek, ya­şa­dık­la­rı ül­ke­nin in­san­la­rı­na ken­di­le­ri­ni de­ğer­li his­set­ti­re­bi­le­cek bir duy­gu­yu ve­re­bil­me­le­ri ise müm­kün de­ğil.
Tür­ki­ye’de her ke­sim­den in­san­lar ar­tık bu en­gel­len­miş­li­ğin ya­rat­tı­ğı so­run­lar­la uğ­ra­şan bi­rey­ler ol­ma­mak için ka­buk­la­rı­nı zor­lu­yor­lar. Bir ha­yat be­lir­ti­si, di­ren­me ala­nı ola­rak bu duy­gu her on se­ne­de bir sert to­kat­lar ye­me­ye alış­tı­rıl­mış top­lu­ma ar­tık ağır ge­li­yor. Bu açı­dan Tür­ki­ye’de­ki son bir­kaç yıl­lık nor­mal­leş­me sü­re­ci­ni, bu ül­ke­de ya­şa­yan­la­rın ye­ni­den say­gın yurt­taş­lar ve hay­si­yet sa­hi­bi in­san­lar ol­mak için at­tık­la­rı adım­lar ola­rak al­gı­la­mak ge­re­ki­yor. Ya­sa dı­şı ilan edil­miş bir top­lu­mun men­su­bu ol­mak sür­dü­rü­le­bi­lir bir ka­te­go­ri de­ğil çün­kü ve bu­nun gü­nün bi­rin­de top­lu­mu ya­sa dı­şı ilan et­miş grup­la­ra ve züm­re­le­re ağır bir ah­la­ki ve vic­da­ni yük ge­tir­di­ği gün gi­bi aşi­kâr. Bu açı­dan Tür­ki­ye’nin si­vil ve de­mok­ra­tik ko­şul­lar al­tın­da ya­şa­mak­ta ol­du­ğu de­ği­şim­le­ri bu top­lu­mun aya­ğa kalk­ma­sı için bir fır­sat ola­rak gör­mek ge­re­ki­yor. Mu­ha­le­fet ya­par­ken vol­kisch söy­lem­ler­den me­det uma­rak bir yol bul­ma­ya ça­lış­mak an­cak to­ta­li­ter bir dil için­de müm­kün. Bu söy­lem­de, re­şit gö­rül­me­yen bir top­lum ise an­cak he­nüz re­şit ol­ma­mış bir zih­nin ala­me­ti.
 
Ye­ni Cum­hur­baş­ka­nın­dan Bek­le­nen
Cum­hu­ri­yet ida­re­si, ka­ba­ca söy­le­ne­cek olur­sa, bir yurt­taş­lar ce­ma­ati­dir. Ya­sa­lar önün­de eşit, ah­la­ki ve vic­da­ni ola­rak hür, top­lu­mun di­ğer üye­le­ri­ne kar­şı say­gı­lı ve ka­mu­sal kay­nak­la­ra eriş­me ko­nu­sun­da eşit hak ve kay­nak­lar­la do­na­tıl­mış bir ida­re­dir cum­hu­ri­yet. Bu ka­dar yük­sek bir idea­le ulaş­ma­nın zor­luk­la­rı ol­sa da ku­rum­la­rı ve yurt­taş­la­rıy­la de­mok­ra­tik re­jim­ler, sem­bo­lik an­la­mı olan ba­zı çok önem­li tem­si­lî mev­ki­le­rin ih­das edil­di­ği yö­ne­tim şe­kil­le­ri. Cum­hur­baş­kan­lı­ğı, öz­gür yurt­taş­la­ra sa­hip bir top­lum­da sos­yal bi­linç­te kap­sa­yı­cı ve ku­şa­tı­cı uy­gu­la­ma­lar­la yurt­taş­la­rı­na ken­di­le­ri­ni de­ğer­li his­set­tir­me­si ve uz­laş­tı­rı­cı ol­ma­sı ge­re­ken önem­li bir ma­kam­dır. Top­lum­da­ki acı­la­rı ve dış­lan­mış­lık­la­rı ka­şı­ya­rak ka­na­tan bir ma­kam ol­du­ğun­da, yurt­taş­la­rı­nı cid­di bir bi­çim­de ya­ban­cı­laş­tı­ran hat­ta kes­kin bir bi­çim­de ku­tup­laş­tı­ran sem­bo­lik bir içe­ri­ğe sa­hip olur. Ab­dul­lah Gül’ün cum­hur­baş­kan­lı­ğı, Tür­ki­ye’de ya­şa­nan re­ha­bi­li­tas­yon sü­re­ci­ni ve si­vil­leş­me­yi güç­lü ve olum­lu bir bi­çim­de des­tek­ler­se, Tür­ki­ye de­mok­ra­si­de bir aşa­ma da­ha kay­de­de­cek. Ka­tı­lım­cı bir de­mok­ra­tik kül­tü­rün yer­leş­me­si, sos­yal ve ah­la­ki meş­ru­iye­tin iç içe geç­me­si, si­vil­leş­me, öz­gür­leş­me ve öz­gün­leş­me Tür­ki­ye için lüks de­ğil, bir haktır.

Paylaş Tavsiye Et