Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Saygısız, itibarsız kılınan insanlığımız
İbrahim Zarif
Say­gı ve İti­bar Yok­lu­ğu
CUM­HU­Rİ­YET ta­ri­hi­miz­de an­lam­lı bir ge­zin­ti­ye çık­tı­ğı­mız­da kar­şı­mı­za çı­ka­cak en be­lir­gin özel­lik­ler­den bi­ri­si, dev­le­tin soy­lu­la­rı­nın top­lu­ma te­pe­den ba­kı­şı­nın ya­nı ba­şın­da de­ği­şik sos­yal çev­re­ler­de dev­le­ti ve onun soy­lu­la­rı­nı tem­sil eden ku­rum ve gö­re­nek­le­re kar­şı kor­ku do­lu bir say­gı me­ra­si­mi­dir. Bu du­rum 1923-1960 yıl­la­rı ara­sın­da öze­llik­le mil­li gün­ler­de­ki kut­la­ma­lar­da en so­mut şe­kil­le­riy­le kar­şı­mı­za çı­kar. 1960 as­ke­rî dar­be­si­nin ar­dın­dan bi­ri baş­ba­kan iki­si de önem­li ba­kan ol­mak üze­re üç mil­let­ve­ki­li­nin da­ra­ğa­cı­na çe­ki­lip ib­re­ti âlem için teş­hir edil­me­sin­den son­ra kar­şı­lık­lı top­lum­sal say­gı­nın te­mel ku­ral­la­rı da kay­be­dil­miş­tir. Sos­yal ve si­ya­sal ha­ya­tı­mız açı­sın­dan ar­tık te­la­fi­si im­kan­sız bir du­rum­dur bu.
Sos­yo­log Ric­hard Sen­nett Eşit Ol­ma­yan Bir Dün­ya­da: Say­gı isim­li ese­rin­de say­gı kav­ra­mı­nın kap­sam­lı fe­no­me­no­lo­ji­si­ni ya­par­ken uzun uzun ABD’de İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sın­da ya­şa­nan “say­gı­nın top­lum­sal kıt­lı­ğı­nın kas­vet­li so­nuç­la­rı”ndan bah­se­der. Sos­yo­log Pi­er­re Bo­ur­die­u 1950’li yıl­lar­da Ce­za­yir’de araş­tır­ma­lar ya­par­ken Ka­bil böl­ge­sin­de şöy­le yay­gın bir sö­zün var­lı­ğı­na dik­ka­ti­mi­zi çe­ker: “İn­san, in­san­lar ara­cı­lı­ğıy­la in­san­dır; yal­nız­ca Al­lah tek­tir” (Ar­gaz sir­ga­zen; Rab­bi ima­nis). Bu­ra­da­ki ‘in­san’, bü­yük öl­çü­de iti­bar­lı in­san­la­rı işa­ret eder. Sen­nett, bu söz­de ifa­de edi­len ger­çe­ği şöy­le yo­rum­lar: Eğer bir top­lum­da say­gı ifa­de eden dav­ra­nış­lar az­sa ve bu­nun kül­tü­rel da­ğı­tı­mı eşit­siz­se, say­gı­nın top­lum­sal ve psi­ko­lo­jik an­lam­la­rı kar­ma­şık­la­şır, say­gı ifa­de eden dav­ra­nış ve fi­il­ler an­la­şıl­maz bir hal alır ve da­ha ta­lep­kâr­la­şır. Bir baş­ka de­yiş­le, say­gı­nın ve say­gın­lı­ğın ber­rak­lı­ğı bu­la­nık­la­şır ve kar­şı­lık­lı­lı­ğı ze­de­le­nir.
Bü­yük dü­şü­nür Bo­ur­die­u, sos­yal ey­lem açık­la­ma­sı­nın te­me­li­ne, Pas­cal’dan da il­ham­la, in­sa­nın iti­bar ara­yı­şı­nın on­to­lo­jik zo­run­lu­lu­ğuy­la il­gi­li tez­le­ri­ni ko­yar. Ona gö­re, in­san­la­rın ve sos­yal grup­la­rın ey­lem­le­ri­nin mo­ti­vas­yo­nu­nun te­me­lin­de ço­ğun­luk­la şu ba­sit il­ke ya­tar: Say­gı du­yu­lan, mu­te­ber bir in­san ol­ma­lı­yım; çün­kü bu oyun oy­nan­ma­ya de­ğer. İti­ba­rı ol­ma­ya­nın sö­zü de ol­mu­yor ya da ba­sit bir ifa­de ile sö­zü müm­kün ol­du­ğun­ca bas­tı­rı­lıp ka­pa­tı­lı­yor. Bu an­lam­da pek çok sos­yal or­ga­ni­zas­yon, ön­ce­lik­li ola­rak iti­bar kay­nak­la­rı ve ku­rum­la­rı­nı (mu­te­ber­lik kıs­tas­la­rı­nı), ay­rı­ca “kar­şı­lık­lı sem­bo­lik ka­bul”ün ku­ral­la­rı­nı ta­yin ede­cek me­ka­niz­ma­la­rı de­net­le­me­ye yö­ne­lir. Bir in­sa­nın, sos­yal gru­bun ve­ya sos­yal ha­re­ke­tin iti­ba­rı­nı yok et­mek onu öl­dür­mek­le eşan­lam­lı sa­yı­la­bi­lir. Bo­ur­die­u’nün de­yi­şiy­le, şid­de­tin en acı­ma­sız tür­le­rin­den olan “sem­bo­lik şid­det”in en ka­tı ve sert for­mu­dur bu tür du­rum­lar.
 
Mu­te­ber Ola­ma­yan Ma­mul Yurt­taş­lar
27 Ma­yıs 1960 dar­be­si Tür­ki­ye’de iti­bar ve say­gı­nın sos­yal te­mel­le­ri­ni o ka­dar de­rin­den sa­kat­la­mış­tır ki, bu­gün ar­tık hiç­bir top­lum­sal grup ve­ya ha­re­ket ne­yi, ni­çin sa­vun­du­ğu­nu; ken­di­ni ifa­de eder­ken han­gi il­ke­le­re han­gi ne­den­ler­le yas­lan­dı­ğı­nı kav­ra­ya­ma­ya­cak ka­dar bi­liş­sel bir kar­ga­şa için­de­dir. Tür­ki­ye’de yurt­taş­lar öz­gür top­rak­lar­da bü­yü­yen gür­büz ve dinç var­lık­lar ol­mak­tan zi­ya­de bin bir kay­gı (aman oğ­lum/kı­zım kim­sey­le işin ol­ma­sın sen ken­di işi­ne bak), en­di­şe (aca­ba bu­nu böy­le ya­par­sam, de­rin dev­let ne tep­ki ve­rir), oto-san­sür (za­ten âlem­le ge­len dü­ğün bay­ram, ne di­ye her şe­ye bur­nu­mu so­ka­yım) me­ka­niz­ma­la­rı­nın la­bi­rent­le­rin­de ye­ti­şen ‘sak­sı’ bit­ki­le­ri­ne ben­ze­ti­le­bi­lir. İn­san­la­rın ken­di se­si­ni bu­la­ma­mış ol­du­ğu, bul­ma­ya ça­lı­şa­cak adım­lar at­tı­ğın­da ise ül­ke men­fa­at­le­ri­ne, bir­lik ve be­ra­ber­li­ğe en çok ih­ti­yaç du­yu­lan dö­nem­le­re denk gel­di­ği için, in­sa­nı ek­sik adım bı­ra­kan bir sos­yal ve si­ya­sal ik­lim al­tın­da ya­şı­yo­ruz. Dev­let mer­ce­ğin­de bir tür­lü is­te­nen kı­raa­te ulaş­ma­yı be­ce­re­me­yen yurt­taş­la­rı­mız, hep bir giz­li zan­lı mu­ame­le­si gör­mek­ten kur­tu­la­mı­yor. Dev­let par­ti­le­ri­nin, on­la­rın si­vil ve bü­rok­ra­tik soy­lu­la­rı­nın, ma­mul yurt­taş­la­rı ge­rek­li özel­lik­ler­de ye­tiş­tir­mek için seç­me me­ka­niz­ma­la­rı­na özen­le yer­leş­tir­dik­le­ri bin bir tür­lü sem­bo­lik şid­det ara­cı ve for­mu, şe­kil­siz bir in­san mal­ze­me­si ola­rak çık­tı­lar ve­ri­yor. Çün­kü in­sa­nı ta en baş­tan öz­gür var­say­mı­yor si­ya­sal sis­te­mi­miz. Böy­le olun­ca da bü­tün ‘ses’ler bir­bi­ri­ne ka­rı­şı­yor. Ha­yat tarz­la­rı si­ya­sal mü­ca­de­le­nin ko­nu­su ha­li­ne ge­ti­ri­lip, in­san be­de­ni (be­de­ni­mi­zi na­sıl kul­lan­dı­ğı­mız, na­sıl ört­tü­ğü­müz, ne­re­ler­de ta­kıl­dı­ğı­mız) bin bir tür­lü ge­ri­li­min ça­tış­ma ala­nı ha­li­ne so­ku­lu­yor. İn­san­lar ken­di­le­ri ola­rak, ya­ni ah­la­ki ve si­ya­si ola­rak ‘ken­di­lik’le­ri­ni keş­fe­de­rek, ken­di­le­ri­ni mu­te­ber kıl­ma­ya ça­lı­şır­ken dev­let soy­lu­la­rı­nın iti­bar ve say­gı ska­la­sı­nın dı­şı­na çı­kı­ve­ri­yor­lar.
Ör­ne­ğin CHP li­de­ri De­niz Bay­kal cum­hur­baş­ka­nı­nı ‘halk’ın seç­me­si­nin re­ji­mi yı­ka­bi­le­ce­ği­ni söy­ler­ken, par­ti­si­nin is­mi­ni unu­tu­yor. Şim­di bu sö­zü na­sıl an­la­ma­lı: Par­ti­si­nin adı­nı al­dı­ğı halk, seç­me hak­kı­nı kul­la­nır­sa ül­ke­nin kao­sa sü­rük­le­ne­ce­ği­ni bi­len bir halk­çı­nın uya­rı­sı ola­rak mı, yok­sa aşı­rı iro­ni yük­le­me­si ya­pıl­mış bir po­li­ti­ka­cı­nın bi­zi kol­tuk al­tın­dan gı­dık­la­ma de­ne­me­si ola­rak mı? Bu sö­zü, say­gı ve iti­bar kav­ram­la­rı­nın an­lam­sız­laş­ma­sı­nın kris­tal­leş­me­si ola­rak gö­re­bi­li­riz. Halk, halk­çı par­ti­nin baş­ka­nı­nın gö­zün­de, tüm say­gın­lı­ğı­nı ve iti­ba­rı­nı yi­tir­miş bir yı­ğın ola­rak be­li­ri­yor. Bir pro­fe­sör ha­nı­me­fen­di, ço­cuk­la­rı­mı­zın na­maz kıl­ma­la­rıy­la ba­le yap­ma­la­rı­nın kar­şıt ku­tup­la­rı tem­sil eden ey­lem­ler ol­du­ğu­nu söy­lü­yor. 1 Ma­yıs’ta iş­çi­ler tek­me to­kat dö­vü­lü­yor, bi­ber gaz­la­rıy­la ade­ta ze­hir so­lu­ma iş­ken­ce­si­ne ta­bi tu­tu­lu­yor. Hrant Dink he­pi­mi­zin göz­le­ri önün­de hun­har­ca kat­le­di­li­yor. Ma­lat­ya’da vah­şet sı­nır ta­nı­ma­dan in­san hay­si­ye­ti­ni ayak­lar al­tı­na ala­rak kol ge­zi­yor. “Bir­lik ve be­ra­ber­li­ğe en çok ih­ti­ya­cı­mız olan şu gün­ler­de”, mem­le­ket­te say­gı ve iti­bar ağır bir bi­çim­de di­na­mit­le­ni­yor.

Paylaş Tavsiye Et