Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Gökten yağmur değil, film yağdı
Hilal Turan
Nİ­SAN’IN, ba­ha­rın baş­lan­gı­cı ol­ma­sı, şi­ir yaz­ma­nın ne­de­ni ola­cak ka­dar ha­ya­ta can­lı­lık kat­ma­sın­dan çok da­ha faz­la an­la­mı var­dır si­ne­fil­ler için. Zi­ra Ni­san, iki haf­ta bo­yun­ca -bir­ço­ğu viz­yo­na gir­me ih­ti­ma­li ol­ma­yan- göz­de film­le­rin ar­zı en­dam et­ti­ği İs­tan­bul Film Fes­ti­va­li’nin ha­ber­ci­si­dir. 1983’te Si­ne­ma Gün­le­ri gi­bi mü­te­va­zı bir isim­le baş­la­yan, ar­dın­dan ulus­la­ra­ra­sı bir fes­ti­va­le dö­nü­şen Ulus­la­ra­ra­sı İs­tan­bul Film Fes­ti­va­li’nin 25’in­ci­si bu yıl İKSV ça­tı­sı al­tın­da 1-16 Ni­san ta­rih­le­ri ara­sın­da ger­çek­leş­ti. Çey­rek as­rı ge­ri­de bı­ra­kan ve bir ne­sil si­ne­ma se­yir­ci­si, eleş­tir­me­ni ve yö­net­me­ni­ni ye­tiş­ti­ren fes­ti­val, bu yı­la özel bö­lüm­le­ri, film­le­rin­den son­ra iz­le­yi­ciy­le bu­luş­tur­du­ğu dün­ya­ca ün­lü yö­net­men­le­ri ve oyun­cu­la­rı ile si­ne­fil­le­re yi­ne son de­re­ce zen­gin bir prog­ram sun­du.
Bu yıl haf­ta içi gün­düz se­ans­la­rı­nın 2,5 YTL ol­ma­sı, da­ha çok si­ne­ma elit­le­ri­nin ve en­te­lek­tü­el ca­mia­nın te­ke­lin­de gö­rü­len fes­ti­va­le, oku­lu­nu kı­ran öğ­ren­ci­le­rin, ocak­ta ye­me­ği­ni bı­ra­kan ev ha­nım­la­rı­nın, emek­li am­ca ve tey­ze­le­rin de dâ­hil ol­du­ğu ol­duk­ça ge­niş bir iz­le­yi­ci yel­pa­ze­si sağ­la­dı. Bu du­rum, en­te­lek­tü­el ke­si­min “halk fes­ti­va­le hü­cum et­ti, va­tan­daş fil­me gi­re­mi­yor!” yo­rum­la­rı­na ne­den ol­sa da, hal­kı si­ne­may­la bu­luş­tur­du­ğu için ol­duk­ça se­vin­di­ri­ci bir ge­liş­mey­di.
 
Bel­ge­sel Si­ne­ma­nın Yük­se­li­şi
Fes­ti­val­de ya­şa­nan en dik­kat çe­ki­ci ge­liş­me, bel­ge­sel­le­re olan yo­ğun il­giy­di. An­cak özel ka­nal­la­ra RTÜK ta­ra­fın­dan “ya­yın­la­ma ce­za­sı” ve­ril­di­ğin­de sey­re­di­le­bi­len bel­ge­sel­le­re, hal­kın il­gi­si göz ya­şar­ta­cak bo­yut­tay­dı. Özel­lik­le “NTV Bel­ge­sel Ku­şa­ğı” bö­lü­mün­de yer alan Punk Tav­rı, Bir Me­tal­ci­nin Yol­cu­lu­ğu’nun ya­nın­da, Öl­müş Bir Ko­yu­nu De­ğer­len­dir­me­nin 37 Yo­lu ve Irak Pa­ram­par­ça sa­lon­la­rı dol­du­ran bel­ge­sel­ler ara­sın­day­dı.
Fes­ti­va­lin “Ya­şam Bo­yu Ba­şa­rı Ödü­lü” ver­di­ği İtal­yan bel­ge­sel us­ta­sı Vit­to­ri­a De Se­ta, bel­ge­sel gös­te­rim­le­ri­nin ar­dın­dan dü­zen­le­di­ği mas­ter class’ta si­ne­ma se­rü­ve­ni­ni an­lat­tı. De Se­ta’nın özel­lik­le 1950’ler­de Si­cil­ya ve Sar­din­ya ada­la­rın­da­ki ya­şa­mı şi­ir­sel bir dil­le an­lat­tı­ğı 9 kı­sa bel­ge­se­li, gü­nü­müz­de bel­ge­sel si­ne­ma­nın te­mel taş­la­rı ka­bul edi­li­yor. De Se­ta, son yıl­lar­da bel­ge­sel si­ne­ma­ya olan il­gi­nin ar­tı­şı­nı, “Ger­çek­lik öy­le kar­ma­şık bir hal al­dı ki, in­san­lar ar­tık ba­zı şey­le­ri di­rekt ola­rak an­la­ya­bil­mek için bel­ge­sel­le­re ih­ti­yaç du­yu­yor” şek­lin­de yo­rum­lu­yor.
 
Ka­dın­la­ra Hür­ri­yet (!)
Fes­ti­va­lin “Ka­dın­la­ra Hür­ri­yet” bö­lü­mün­de yer alan ka­dın film­le­ri ise as­lın­da ka­dın prob­lem­le­ri üze­ri­ne alı­şıl­mış te­ma ve söy­lem­le­rin tek­ra­rı ni­te­li­ğin­dey­di. Bu film­le­rin or­tak özel­li­ği, Do­ğu­lu ka­dı­nın Ba­tı­lı be­yaz ka­dı­nın ya­şam stan­dart­la­rı­na gö­re de­ğer­len­di­ril­me­si ve ka­dın so­run­la­rı­nın -bir kıs­mı­nın ger­çek­lik pa­yı ol­sa da- tek yan­lı bir ba­kış açı­sı ile yan­sı­tıl­ma­sıy­dı. Li­li ve Bao­bab Ağa­cı va­ro­luş­sal so­run­lar ya­şa­yan Fran­sız bir ka­dın fo­toğ­raf­çı ile gay­rimeş­ru bir ço­cuk do­ğur­du­ğu için kö­yün­de dış­la­nan Se­ne­gal­li bir ka­dı­nın öy­kü­sü­nü bil­dik “Ba­tı­lı be­yaz ka­dın, Do­ğu­lu ezi­len ka­dı­nı kur­ta­rır” iz­le­ği üze­rin­den an­la­tı­yor­du. Eşi­ni kay­bet­tik­ten son­ra ka­yın bi­ra­de­ri ile ev­len­me­si için zor­la­nan Rey­han’ın di­re­ni­şi­ni an­la­tan Ca­fe Tran­sit ile İran mil­lî ta­kı­mı­nın ma­çı­nı iz­le­mek için er­kek kı­lı­ğı­na gi­re­rek stad­yu­ma gir­me­ye ça­lı­şan ka­dın­la­rın hi­kâ­ye­si­ni mi­za­hî bir yak­la­şım­la ele alan Of­sayt film­le­ri ise İran si­ne­ma­sı­nın fes­ti­val­ler­de ko­lay yol­dan ödül al­mak için bul­du­ğu “bas­kı al­tın­da­ki İran­lı ka­dın­lar” for­mü­lü­nü tek­rar­la­yan film­ler­di.
 
Fes­ti­va­lin Par­lak ve Sö­nük Yıl­dız­la­rı
Fes­ti­va­lin ha­yal kı­rık­lı­ğı­na uğ­rat­ma­yan film­le­ri ara­sın­da Grba­vi­ca, Bab’Aziz, Al­leg­ro, Adem’in El­ma­la­rı, Do­kuz Gün­lük Du­a ve Gü­neş’i say­mak müm­kün. Sa­vaş sı­ra­sın­da Sırp­la­rın te­ca­vü­zü­ne uğ­ra­yan Boş­nak bir ka­dın ile ba­ba­sı­nın bir şe­hit ol­du­ğu­nu zan­ne­den kı­zı­nın hi­kâ­ye­si­ni an­la­tan Grba­vi­ca, si­ne­ma di­li an­la­mın­da öz­gün­lük va­at et­me­se de iç bur­kan hi­kâ­ye­si, ya­lın an­la­tı­mı ve sa­vaş son­ra­sı Bos­na’sı­na hü­ma­nist yak­la­şı­mıy­la fes­ti­va­lin en çok il­gi gö­ren fil­mi ol­du. Na­cer Khe­mir’in Mev­la­na’dan il­ham­la çek­ti­ği­ni be­lirt­ti­ği Bab’Aziz; in­ti­har eği­lim­li bir dok­to­run, has­ta ba­ba­an­ne­si­nin öl­me­me­si için ken­di­si­ni “do­kuz gün­lük bir du­a”ya ada­yan bir genç­le yo­lu­nun ke­siş­me­siy­le bir­lik­te inanç­sız­lık­tan inan­ca yol alı­şı­nı et­ki­le­yi­ci bir kur­guy­la an­la­tan Do­kuz Gün­lük Du­a; İsa’nın Çi­le­si fil­mi­ne bir ce­vap ola­rak, Hı­ris­ti­yan­lı­ğın ba­rış­çıl yö­nü­ne vur­gu ya­pan, an­cak ki­mi za­man “sır di­zi­le­ri­ni” an­dı­ran kli­şe­ler­den kur­tu­la­ma­yan Mary ise fes­ti­va­lin “ma­ne­vî du­yar­lık­lı film­le­ri” ara­sın­day­dı. Ha­pis­ten çı­kan ve top­lu­ma hiz­met et­mek üze­re kır­sal­da bir ki­li­se­ye gön­de­ri­len bir ne­o-Na­zi­nin, “hi­da­ye­te er­me(!)” öy­kü­sü­nü an­la­tan Adem’in El­ma­la­rı, inanç, ka­der, iyi­lik-kö­tü­lük gi­bi cid­di ko­nu­la­ra ka­ra mi­zah ve ab­sür­de ka­çan bir yak­la­şım­la eği­li­yor­du. Gü­nü­mü­zün en önem­li Rus yö­net­men­le­rin­den olan So­ku­rov ise kad­ra­jı­na İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı so­nun­da ye­nik dü­şen ve hal­kı­nı kur­tar­mak için ‘kut­sal­lı­ğın­dan’ vaz­geç­me­si ge­rek­ti­ği­ne ina­nan Ja­pon im­pa­ra­to­ru Hi­ro­hi­to’yu al­dı­ğı son fil­mi Gü­neş ile yi­ne üs­lup­çu an­la­tı­mı­nı de­vam et­ti­ri­yor­du. Geç­mi­şi ve ye­te­ne­ği ça­lı­na­rak ‘Böl­ge’ isim­li bir ye­re hap­se­di­len bir pi­ya­nis­tin, ka­yıp anı­la­rı­nı ara­ma se­rü­ve­ni­ni an­la­tan Al­leg­ro, Tar­kovs­ki’nin Stal­ker fil­mi­ne ben­ze­til­se de, Stal­ker’da­ki gi­bi bir ha­ki­kat ara­yı­şın­dan çok, psi­ka­na­li­tik ve me­lan­ko­lik un­sur­lar ba­rın­dı­ran bir “bas­tı­rı­la­nın açı­ğa çık­ma­sı” hi­kâ­ye­siy­di.
Zhang Yi­mo­u’nun He­ro’su­na ben­zer bir et­ki ya­rat­ma ama­cıy­la çe­kil­miş, an­cak faz­la­sıy­la di­ji­tal ko­kan gö­rün­tü­le­ri ve ba­sit di­ya­log­la­rıy­la he­de­fin­den ol­duk­ça uzak­ta olan Söz, bir TV prog­ra­mı­na VTR bi­le ola­ma­ya­cak ka­dar hi­kâ­ye ve an­la­tım yok­su­nu Sa­vaş Za­ma­nı Aşk, Fi­lis­tin­li­le­rin ba­rı­şı, hu­zu­ru, va­tan­la­rı­na ka­vuş­ma­yı sü­rek­li ‘bek­le­yiş’i gi­bi il­ginç bir te­ma­yı ele al­ma­sı­na rağ­men, kö­tü oyun­cu­luk­la­rı ve bel­ge­sel ile kur­ma­ca ara­sın­da­ki ka­rar­sız ya­pı­sıy­la Bek­le­yiş ise, ha­yal kı­rık­lı­ğı ya­ra­tan film­ler ara­sın­day­dı.

Paylaş Tavsiye Et