Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Benim üniversitem!
İbrahim Kalın
ÜNİVERSİTEYE adım at­tı­ğım gü­nü dün gi­bi ha­tır­lı­yo­rum. Ka­pı­da­ki asık su­rat­lı bek­çi­yi, yük­sek ta­van­lı ko­ri­dor­la­rı ve hın­ca hınç do­lu ka­yıt kuy­ruk­la­rı­nı hız­la geç­miş ve “üni­ver­si­te” de­nen şe­yi ara­ma­ya ko­yul­muş­tum. Be­ni ve be­nim gi­bi bin­ler­ce gen­ci ka­nat­lan­dı­rıp ye­ni ufuk­la­ra gö­tü­re­cek bü­yük fi­kir­le­ri, ki­tap­la­rı, ho­ca­la­rı, ders ar­ka­daş­la­rı­nı bul­ma ar­zu­muz her şe­yin önün­de ge­li­yor­du. Ne ka­la­ba­lık sı­nıf­lar, ne adı­mı­zı öğ­ren­me zah­me­tin­de bu­lun­ma­yan yor­gun ve bık­kın ho­ca­lar, ne her gün bi­raz da­ha far­kı­na var­dı­ğı­mız ka­tı ve bo­ğu­cu ide­olo­jik kamp­laş­ma­lar Gor­ki’nin “be­nim üni­ver­si­te­le­rim” de­di­ği idea­yı ara­ma­mı­zın önün­de bir en­gel­di. Gö­rü­nür­de­ki bü­tün sı­ra­dan­lı­ğın öte­sin­de bir yer­ler­de, bel­ki çal­ma­ya he­nüz ce­sa­ret ede­me­di­ği­miz ka­pı­la­rın bi­ri­si­nin ar­ka­sın­da ara­dı­ğı­mız şe­yi bu­la­cak­tık. Biz ar­tık “üni­ver­si­te­li”ydik. Vaz­geç­mek, yıl­mak, yo­rul­mak bi­zim lü­ga­ti­miz­de yok­tu.
Ay­lar ve yıl­lar iler­le­dik­çe lü­gat­te her ke­li­me­nin ol­du­ğu­nu an­la­dık. Za­ten için­de her ke­li­me­nin bu­lun­ma­dı­ğı bir lü­gat ola­bi­lir miy­di? Za­man­la lü­gat­te baş­ka ke­li­me­le­rin ol­du­ğu­nu da öğ­ren­dik. Üni­ver­si­te­li ol­mak ar­tık ye­ni öğ­ren­di­ği­miz ke­li­me­le­re kar­şı mü­ca­de­le et­mek an­la­mı­na ge­li­yor­du. Ta­rih, fel­se­fe, sos­yo­lo­ji, din­ler ta­ri­hi, si­ya­set dü­şün­ce­si, an­tro­po­lo­ji, sa­nat ta­ri­hi bi­ze han­gi ke­li­me­le­rin önem­li, han­gi­le­ri­nin mu­ha­ta­ra­lı, han­gi­le­ri­nin an­lam­sız ol­du­ğu­nu öğ­ret­mek için var­dı. Ho­ca­la­rın mut­lak doğ­ru­la­rı kar­şı­sın­da tes­lim ol­ma­ya ya da sır­tı­mı­zı dön­me­ye mec­bur bı­ra­kıl­mak ne genç­li­ği­mi­ze ne de üni­ver­si­te ide­ali­mi­ze sı­ğı­yor­du. Biz tes­lim olur­ken de red­de­der­ken de bir şey­ler öğ­ren­mek is­ti­yor­duk. Mut­lak ha­ki­kat bi­le ol­sa bir şe­yin sı­ra­dan­laş­tı­ğın­da so­nu­nun gel­di­ği­ni se­zi­yor­duk. Biz önü-so­nu be­lir­len­miş, pa­ket­len­miş doğ­ru­la­rın de­ğil, ha­ki­ka­te gi­den yo­lun in­ce­lik­le­ri­ni, he­ye­can­la­rı­nı, mü­kâ­fat­la­rı­nı öğ­ren­mek, asıl önem­li­si tat­mak is­ti­yor­duk.
 
En­te­lek­tü­el Se­rü­ven Ola­rak Üni­ver­si­te
Üni­ver­si­te bi­ze bu­nu ver­di mi? En­tel­lek­tü­el se­rü­ve­ni­mi­zin bu en önem­li du­ra­ğın­da ara­dı­ğı­mız şe­yi bul­duk mu? Bu so­ru­ya her­kes an­cak ken­di adı­na ce­vap ve­re­bi­lir. Ben ba­şın­dan be­ri ara­dı­ğım şey ka­dar ara­yı­şın da önem­li ol­du­ğu­na bir şe­kil­de inan­dı­ğım için ken­di­mi ha­yal kı­rık­lık­la­rı­na kar­şı ko­ru­ya­bil­dim. Bu fi­kir ben­de na­sıl oluş­tu bil­mi­yo­rum. Bel­ki li­se öğ­ret­me­nim Rah­mi be­yin ben­de bı­rak­tı­ğı de­rin iz­le­rin, bel­ki an­la­ma­dı­ğım hal­de inat­la, ıs­rar­la ve bü­yük bir zevk­le oku­ma­ya de­vam et­ti­ğim fel­se­fe ki­tap­la­rı­nın, bel­ki de pey­gam­ber­ler ta­ri­hi­nin et­ki­siy­le ha­ki­ka­te gi­den yo­lun en az ha­ki­ka­tin ken­di­si ka­dar na­zik, kut­sal ve he­ye­can ve­ri­ci ol­du­ğu­na inan­mış­tım. So­nuç­ta ara­dı­ğım üni­ver­si­te­nin fa­kül­te ko­ri­dor­la­rın­da, yıl­lar­dır el­len­me­miş ki­tap raf­la­rın­da, ar­tık ki­tap oku­ma­dı­ğı­nı iti­raf eden pro­fe­sör­le­rin oda­la­rın­da, yıl­lar­dır tek ke­li­me­si de­ğiş­me­miş ders müf­re­da­tın­da de­ğil, ken­di ha­yat ala­nım­da ve te­fek­kür dün­yam­da ol­du­ğu­nu an­la­dım. Bu be­nim için üni­ver­si­te­nin bit­ti­ği de­ğil, baş­la­dı­ğı yer­di.
On kü­sur yıl­lık bir aka­de­mik se­yir ve eği­tim dö­ne­min­den son­ra (fark­lı bir ül­ke­de ve fark­lı bir eği­tim sis­te­min­de) üni­ver­si­te­ye bu se­fer “ho­ca” ola­rak adım at­tı­ğım­da ben­zer so­ru­lar yi­ne zih­nim­dey­di. Bu­gün de bu so­ru­lar ben ve be­nim gi­bi bin­ler­ce öğ­ren­ci­nin ve mes­lek­ta­şın zih­ni­ni kur­ca­la­ma­ya de­vam edi­yor (di­ye ümit edi­yo­rum!). Na­sıl bir üni­ver­si­te? Ma­sa­nın öbür ta­ra­fın­da otu­ru­yor ol­mak bu so­ru­nun öne­mi­ni azalt­mı­yor. Bi­la­kis ona fark­lı bir önem ve aci­li­yet ka­zan­dı­rı­yor. Çün­kü “sis­tem”in par­ça­sı ha­li­ne gel­miş bir ho­ca, ken­di üni­ver­si­te­si­ni ara­yan bir öğ­ren­ci­den da­ha faz­la ve­ba­le sa­hip. Üni­ver­si­te de­nen şe­yin bi­na­dan, ki­tap­tan, tö­ren­den, ta­be­la­dan faz­la bir şey ol­du­ğu­nu gös­ter­mek he­pi­mi­zin üze­rin­de ah­la­ki bir so­rum­lu­luk.
Uzun bir sü­re­dir üni­ver­si­te­yi mo­dern tü­ke­tim kül­tü­rü­nün bir ara­cı ve aja­nı ola­rak gör­dü­ğü­müz için, üni­ver­si­te ve ah­lak ke­li­me­le­ri­ni yan ya­na ge­tir­mek­te zor­la­nı­yo­ruz. Üni­ver­si­te­yi “de­ğer­den ba­ğım­sız bi­lim­sel ha­ki­kat­ler”in keş­fe­dil­di­ği ve öğ­re­til­di­ği bir yer ola­rak ta­sar­la­yan­lar üni­ver­si­te­nin te­mel mis­yo­nu ko­nu­sun­da na­sıl ha­ya­ti bir ha­ta iş­le­dik­le­ri­nin far­kın­da­lar mı aca­ba? Eğer üni­ver­si­te “iyi in­san ol­mak” için var­sa, “iyi”lik ise an­cak bil­gi ve ah­lak­la müm­kün­se; o za­man te­va­rüs et­ti­ği­miz üni­ver­si­te ta­sav­vu­ru­nu göz­den ge­çir­me­miz ge­re­ki­yor de­mek­tir. Bil­gi­yi nes­ne­le­rin me­ka­nik bir tas­vi­rin­den, ah­la­kı ise bi­re­yin zih­nin­de­ki ve dav­ra­nış­la­rın­da­ki te­mel ku­ral­lar­dan iba­ret gö­ren bir epis­te­mo­lo­ji­nin, bi­ze ku­şa­tı­cı ve ev­ren­sel bir üni­ver­si­te ver­me­si müm­kün de­ğil. Oy­sa üni­ver­si­te ke­li­me­si tıp­kı kül­li­ye ke­li­me­si gi­bi tam da bu ma­na­la­rı içe­ri­yor: ev­ren­sel ve ku­şa­tı­cı.
 
Üni­ver­si­te ve İyi İn­san Ol­mak
Üni­ver­si­te bir bi­lim, araş­tır­ma, hat­ta dü­şün­ce ve kül­tür ku­ru­mu ol­ma­dan ön­ce “iyi in­san ol­ma” ide­ali­ni ya­şa­tan ve ak­ta­ran bir “ha­bi­tat”tır. Bi­lim­sel bil­gi­nin de ni­hai ama­cı bu de­ğil mi? Bi­zi hem etik hem de epis­te­mik an­lam­da iyi­ye ve doğ­ru­ya gö­tür­me­yen bir bil­gi bu is­mi al­ma­ya hak ka­za­na­bi­lir mi? Bil­mek ile yap­mak/ey­le­mek ara­sın­da­ki zo­run­lu iliş­ki, bi­zi her tür bi­lim-ah­lak iki­le­mi­nin öte­si­ne gö­tü­rür. Kar­tez­yen düa­liz­min yol aç­tı­ğı zi­hin bö­lün­me­si bu iki te­mel in­sa­ni ey­lem ara­sın­da­ki ir­ti­ba­tı gör­me­mi­ze en­gel olu­yor. Bil­me­yi ve ey­le­me­yi iki fark­lı tu­tum ve bil­gi tü­rü ola­rak gör­mek Ay­dın­lan­ma epis­te­mo­lo­ji­si­nin bü­yük mit­le­rin­den bi­riy­di. Me­ta­fi­zik­ten tam ba­ğım­sız­lı­ğı­nı ilan ede­bil­mek için Ay­dın­lan­ma ak­lı­nın bu ay­rı­mı en kes­kin bir şe­kil­de yap­ma­sı ge­re­ki­yor­du. Ak­lın ye­ni tan­rı­sal ro­lü­nü baş­ka tür­lü te­mel­len­dir­mek müm­kün de­ğil­di. Ay­dın­lan­ma­nın bu adı­mı­nı pa­gan Yu­nan­lar da­hi at­ma ce­sa­re­ti­ni gös­te­re­me­miş­ti; çün­kü Yu­nan mi­to­lo­ji­si be­nim bi­rey­sel ak­lı­mın üs­tün­de ve öte­sin­de baş­ka güç­le­rin, il­ke­le­rin, ku­ral­la­rın ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­du. Pa­ra­dok­sal bir bi­çim­de Yu­nan mi­to­lo­ji­si Yu­nan ras­yo­na­li­te­si­nin de böy­le­ce te­me­li­ni oluş­tur­du. Çün­kü Ef­la­tun’un da de­di­ği gibi, ak­lın ken­di­si hak­kın­da­ki en ma­kul (ras­yo­nel) hük­mü, sı­nır­lı bir var­lık ol­du­ğu­nu ka­bul et­me­si­dir.
Bil­gi-ah­lak bü­tün­lü­ğü­nü kay­be­den üni­ver­si­te ne er­de­me da­ya­lı bir bil­gi ne de bi­lin­ce da­ya­nan bir ah­lak ta­sav­vu­ru ka­zan­dı­ra­bi­lir. Bil­gi­nin ye­ri­ni en­for­mas­yon ve gi­de­rek sa­nal ma­lu­mat, ah­la­kın ye­ri­ni ise epis­te­mik meş­ru­iye­ti ol­ma­yan bir “ah­lak­çı­lık” alır. Öğ­re­ti­len bil­gi­nin na­sıl bir in­san ti­pi üre­te­ce­ği, (eğer ya­pı­lı­yor­sa) öne­ri­len ah­la­ki dav­ra­nış­la­rın han­gi il­ke­le­re da­yan­dı­ğı ko­nu­sun­da bü­yük bir be­lir­siz­lik, da­ha kö­tü­sü umur­sa­maz­lık var. Ho­ca­lar iyi bir in­san ye­tiş­ti­re­cek ah­la­ki ve sos­yal güç­ten yok­sun olun­ca, da­ha­sı sis­tem iyi in­san de­nen var­lı­ğı ge­rek­siz bir “ürün” ola­rak gö­rün­ce or­ta­ya şu an­da kar­şı kar­şı­ya bu­lun­du­ğu­muz tab­lo çı­kı­yor.
Bil­mek ile yap­mak, bil­gi ile ah­lak ara­sın­da­ki ko­puş, mo­dern üni­ver­si­te­nin kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğu tek iki­lem de­ğil. Sos­yal bi­lim­ler­le ta­bi­at bi­lim­le­ri ara­sın­da ya­şa­yan epis­te­mik şi­zof­re­ni, bü­tün­cül ve ku­şa­tı­cı bir bil­gi sis­te­ma­ti­ği­ne ulaş­ma­mı­zı en­gel­li­yor. Gi­de­rek kar­ma­şık­la­şan ve bir­bi­ri içi­ne gi­ren ha­yat alan­la­rı kar­şı­sın­da Kar­tez­yen ve tek bo­yut­lu epis­te­mo­lo­ji­ler ye­ter­siz ka­lı­yor. Ger­çek­li­ğe par­ça­lı bir epis­te­mo­lo­ji­nin pen­ce­re­sin­den ba­kan üni­ver­si­te sa­de­ce geç­mi­şi de­ğil bu­gü­nü ve ya­rı­nı da an­la­ya­cak araç­lar­dan yok­sun. Özel­lik­le Tür­ki­ye’de üni­ver­si­te­nin tu­tu­cu epis­te­mo­lo­ji­si par­ça­lan­mış, ger­çek­li­ği bir bü­tün ola­rak al­gı­la­ya­ma­yan ato­mik zi­hin­ler üret­mek­ten kur­tu­la­mı­yor. Oy­sa bu­gün en az par­ça ka­dar bü­tü­ne, ana­liz ka­dar sen­te­ze ih­ti­ya­cı­mız var.
Üni­ver­si­te ara­yı­şı­mız de­vam edi­yor. Top­lum ve kül­tür­le ara­sın­da­ki eleş­ti­rel me­sa­fe­yi ko­ru­yan ama ken­di­ne ya­ban­cı­laş­ma­mış, her tür ha­ki­kat id­di­ası­na açık ama bü­tün­cül bir epis­te­mo­lo­ji­ye da­ya­nan, fi­kir üre­ten ama her tür res­mi ide­olo­ji­ye di­re­nen bir üni­ver­si­te Tür­ki­ye’nin en ha­ya­ti ih­ti­ya­cı. Ye­ni ne­sil­le­rin “iyi in­san ol­ma” se­rü­ve­ni­nin se­la­me­ti üni­ver­si­te­nin ken­di kim­li­ği­ni bul­ma­sı­na bağ­lı.

Paylaş Tavsiye Et