Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Kıyametin Ardından: Hayret Sineması ve Tekinsiz
Fuat Er - Celil Civan
KAF­KAS­LAR’DA­Kİ ça­tış­ma­lar so­nu­cu ye­ni bir so­ğuk sa­va­şın adı ar­tık açık açık anıl­ma­ya baş­lan­dı. Ola­sı ye­ni sa­va­şın si­ne­ma­da ne tür yan­sı­ma­la­rı ola­ca­ğı­nı ön­gör­mek pek zor de­ğil. So­ğuk Sa­vaş si­ne­ma­da ge­nel ola­rak iki jan­rın doğ­ma­sı­na se­bep ol­muş­tu: Ja­mes Bond ve ben­ze­ri ak­si­yon “thril­ler”ı ile bi­lim­kur­gu. Ör­ne­ğin, Kub­rick’in 2001: Bir Uzay Ma­ce­ra­sı’nı (1968) çek­me­si­nin ar­dın­dan Tar­kovs­ki’nin So­la­ris’i (1972) fil­me al­ma­sı bu tür bir si­ya­si re­ka­be­tin iz­le­ri­ni ta­şır. Ben­zer şe­kil­de Stal­ker’ı (1979) Bla­de Run­ner’ın (1982) ta­kip et­me­si te­sa­düf de­ğil­dir. Bun­lar el­bet­te çok be­lir­gin bir dil­le de­ğil, in­ce bir ima yo­luy­la si­ne­ma­nın si­ya­set­le ak­ra­ba­lı­ğı­nı işa­ret­le­yen film­ler. Bu yö­nüy­le Hollywo­od’un di­rekt, in­ce­lik­siz, abar­tı­lı di­lin­den uzak mi­sal­ler.
Holl­ywo­od ise sa­kı­nım­sız di­li­ni 11 Ey­lül son­ra­sın­da da sür­dü­rür. Ki­şi­sel kah­ra­man­la­rın, dı­şa­rı­dan ge­len ca­na­va­ra, has­ta­lı­ğa, te­rö­ris­te, uzay­lı­ya kar­şı ver­dik­le­ri mü­ca­de­le­le­ri abar­ta­rak dil­len­di­rir. I am Le­gend’dan, The Day Af­ter To­mor­row’a, In­de­pen­den­ce Day’den 28 Days La­ter’a Holl­ywo­od’un gös­te­ri-imaj mi­sal­le­rin­de­ki or­tak te­ma “fe­la­ket”tir. Bu ki­şi­sel bir mu­si­bet­ten çok kı­ya­met­va­ri bir ta­sa­rı ve­ya kı­ya­me­tin ta ken­di­si­dir.
Bu tür film­le­rin he­men ya­nı ba­şın­da “te­kin­siz”i da­ha ni­te­lik­li ve bi­çim­sel an­lam­da ye­ni­lik­çi bir tarz­da ele alan film­ler de or­ta­ya çı­kar. Kan Dö­kü­le­cek, Kor­kak Ro­bert Ford’un Jes­se Ja­mes Sui­kas­tı ve İh­ti­yar­la­ra Yer Yok üç­lü­sü De­leu­ze’ün za­man-ima­jı­na se­lam ve­ren bir so­luk ge­ti­rir. Üç­lü, ta­şı­dık­la­rı ni­te­lik­ler­le John Orr’un hay­ret si­ne­ma­sı ta­nım­la­ma­sı­na da dâ­hil edi­le­bi­lir.
 
En­di­şe­nin So­lu­ğu: Hay­ret Si­ne­ma­sı
Sov­yet­ler’de ise So­ğuk Sa­vaş sü­re­cin­de Dovz­hen­ko’nun pan­te­ist ve li­rik mi­ra­sı (Zeml­ya/Earth, 1930) al­tın­da ye­ni bir si­ne­ma fi­liz­len­miş­tir. Earth, sos­ya­list si­ne­ma­nın sa­na­yi şeh­ri ye­ri­ne ta­bia­tı oda­ğı­na alır, aş­kın ima­lar ba­rın­dı­ra­rak ye­ni es­te­ti­ğin ha­ber­ci­si olur. Film, ka­rak­ter­le­rin ve ha­di­se­le­rin üze­rin­den son­su­za iliş­kin, ya­şa­yan eş­ya­ya ve ta­bia­ta eş­siz bir ba­kış ge­ti­rir.
Bu sey­rin ilk adım­la­rı­nın ise Pa­rad­ja­nov’la atıl­dı­ğı (Ti­ni Za­butykh Pred­kiv/Unu­tul­muş Ata­la­rı­mı­zın Göl­ge­le­ri, 1964) gö­rü­lür. Bu ye­ni eği­lim ne Sov­yet­ler’in pro­pa­gan­da film­le­ri­ne pa­ye ve­rir ne de Ba­tı yan­lı­sı bir içe­rik ve bi­çi­me sev­da­lı­dır. Bir yan­da Ei­sens­te­in ve Dovz­hen­ko’dan öte yan­da Bres­son, Berg­man, Bu­nu­el ve An­to­nio­ni’den iz­ler ta­şır. Orr’un de­yi­miy­le bu es­te­tik bir dö­nü­şü­mün; mo­dern de­ğil, me­ta-mo­dern si­ne­ma­nın adı­dır: “[Ba­tı’nın] sa­nal gös­te­ri­si gün­cel ile son­suz ara­sın­da­ki ir­ti­ba­tı bo­ğar­ken bir yer­ler­de bu iliş­ki ha­ya­ti önem ta­şır. Ba­tı hi­per-mo­der­ne ev­ri­lir­ken Do­ğu me­ta-mo­der­ne dö­nü­şür.” (Si­ne­ma ve Mo­dern­lik) Me­ta-mo­dern si­ne­ma Tar­kovs­ki’den Kia­ros­ta­mi’ye uza­yan, Ba­tı­da­ki hi­per-mo­dern si­ne­ma­nın gös­te­ri-ima­jı­na kar­şın za­man-ima­jın ye­ni di­li­ni ör­me­ye ça­lı­şır.
Hay­ret si­ne­ma­sı ta­bi­ri­ni Orr, Rus­ya öze­lin­de ve “me­ta-si­ne­ma”nın ayırt edi­ci bir özel­li­ği ola­rak kul­la­nır. Hay­ret, şaş­kın­lık ve­ya ha­ri­ka (won­der) sa­na­tı, sı­ra­da­nın sı­nır­la­rı için­de ani­den ve bek­len­me­dik şe­kil­de vu­ku bu­lan olay­la­rın sa­nat­sal bir su­nu­mu­dur. Phi­lip Fis­her ta­nı­mı açık­la­mak için gök­ku­şa­ğı ör­ne­ği­ni ve­rir. Ama won­der iki an­lam­lı­dır. Sı­ra­da­nın için­de­ki çar­pı­cı ha­di­se (hap­pe­ning), bir gök­ku­şa­ğı ola­bi­le­ce­ği gi­bi bir dep­rem de ola­bi­lir. Bu ba­kım­dan me­ta-mo­dern si­ne­ma­da­ki “ha­ri­ka” her za­man rü­ya de­ğil­dir. Orr, bu­nu bir adım da­ha ile­ri gö­tü­rür ve hay­ret si­ne­ma­sı­nı “Bir şok son­ra­sı gök­ku­şa­ğı­nı iz­le­mek” ola­rak ta­nım­lar.
Ne­o-mo­dern si­ne­ma­da­ki “tu­tul­ma” (L’Ec­lis­se, 1962), me­ta-mo­dern si­ne­ma­da ye­ri­ni “te­fek­kür”e bı­ra­kır. Bi­lim-­kur­gu ör­nek­le­rin­de (So­la­ris, 1972) bi­le di­ji­tal bir gös­te­ri­den zi­ya­de ola­ğa­nüs­tü ve tra­ji­ği bu­luş­tu­ran du­ra­ğan bir se­yir, fik­re da­vet çı­ka­ran bir eda var­dır. Uzun kay­dır­ma­lar ve sta­tik çe­kim­le sti­li­ze olan bu tür film­ler, bir yan­dan mon­ta­jın sı­nır­la­rı­nı or­ta­dan kal­dı­rır, di­ğer ta­raf­tan dün­ya­nın ör­tü­sü­nü -ta­nı­dık ola­nın al­tın­da­ki “ha­ri­ka”yı- te­kin­siz­ce gün yü­zü­ne çı­ka­rır.
 
Te­kin­si­zin Yur­du: 9/11 Son­ra­sı Holl­ywo­od
2008’de gös­te­ri­me gi­ren Night Shya­ma­lan’ın Mis­tik Olay’ı el­bet­te me­ta-mo­dern ka­te­go­ri­si­ne gir­mez. Ama yi­ne de bir “bir şok (9/11) son­ra­sı” mi­sa­li­dir. Film, gök­ku­şa­ğı­nı aş­kın bir üs­lup­la de­ğil, ama tü­rün jar­go­nuy­la iç içe geç­miş bir ta­bia­ta dö­nüş çağ­rı­sı ola­rak su­nar. Bun­lar­dan da­ha önem­li­si ise film­de­ki te­kin­siz ha­va­nın aşı­rı vur­gu­su­dur. Mu­si­bet­ten et­ki­le­nen in­san­la­rın do­nup kal­ma­sı gi­bi “kah­ra­man­lar” da za­man za­man do­na­ka­lır.
Te­kin­siz ke­li­me­si­nin Al­man­ca­sı un­he­im­lich, he­im­lich’in olum­suz ha­li­dir. He­im­lich giz­li, kor­ku­tu­cu an­lam­la­rı­nı ta­şı­dı­ğı ka­dar ta­nı­dık, eve ait, ev­cil, ya­ban­cı ol­ma­yan an­lam­la­rı­na da sa­hip­tir. Fre­ud’a gö­re kav­ram sa­de­ce he­im­lich’in olum­su­zu de­ğil­dir; te­kin­siz ta­nı­dık­ken ya­ban­cı­la­şı­ver­miş, giz­li­ce aşi­na ol­du­ğu­muz bir şey­dir: Te­kin­siz, bi­lin­dik gö­zük­se de as­lın­da bir ke­sin­siz­li­ği, emin ola­ma­ma­yı ta­şır. Öy­ley­se kor­ku­tu­cu­dan far­kı, kor­ku­dan en uzak özel­li­ğin­de­dir: Ta­nı­dık ol­ma­sı.
Holl­ywo­od te­kin­siz ha­va­yı ve­rir­ken bu özel­li­ği vur­gu­la­mak­tan ge­ri dur­maz: Ha­ya­let­ler, zom­bi­ler, “yan kom­şu”lar her za­man da­ha ür­kü­tü­cü­dür… Zom­bi ne ölü­dür ne de di­ri. Bir ha­ya­let, uzak du­ra­ma­ya­ca­ğı­mız, “dün­ya­mız”a ait bir la­net­le bir­lik­te ya­şar. Üs­te­lik film iler­le­dik­çe ha­ya­le­tin hi­ka­ye­siy­le da­ha da iç­li dış­lı olu­ruz. Böy­le­ce te­kin­siz­den uzak­laş­mak im­kan­sız ha­le ge­lir.
9/11 son­ra­sı Holl­ywo­od, te­kin­si­zi da­ha da “te­kin­siz” bir ha­va­da su­nar: Kla­sik ha­ya­let, zom­bi ve­ya “in­san kı­lık­lı” uzay­lı­lar gi­bi So­ğuk Sa­vaş dö­ne­mi­ne ait “ale­go­ri”ler­den zi­ya­de hem ola­ya hem de te­kin­si­ze da­ha ya­kın bir sti­li­ze si­ne­may­la kar­şı­la­şı­rız: Mis­tik Olay’dan İh­ti­yar­la­ra Yer Yok’a, Kor­kak Ro­bert Ford’un Jes­se Ja­mes Sui­kas­tı’ndan Kan Dö­kü­le­cek’e ka­dar kay­da de­ğer film­ler uzun ve ses­siz se­kans­la­rı, do­ğa ses­le­ri ve ge­niş plan­la­rıy­la te­kin­si­zin yur­du­nu ima eder. Ses­siz­lik “gel­mek­te olan” bir fe­la­ke­ti ha­ber ver­di­ği gi­bi (9/11’i dü­şü­nür­sek) “çok­tan geç­miş” bir fe­la­ke­ti de ha­ber ve­ri­yor gi­bi­dir. Do­la­yı­sıy­la film­ler­de post-apo­ka­lip­tik bir ha­va da mev­cut­tur.
Söz ko­nu­su film­le­rin doğ­ru­dan fe­la­ket­le, “te­rör”le il­gi­si ol­ma­ma­sı ise 9/11’e hem Fre­ud’a hem de Hei­deg­ger’e da­ha faz­la atıf ya­par. Zi­ra bu film­ler “dı­şa­rı”ya de­ğil “içe­ri”ye, “ken­di”ne, aşi­na ve ta­nı­dık ola­na, dü­pe­düz “evin içi”ne ba­kar. Do­la­yı­sıy­la te­kin­si­zin kö­ke­ni­nin dı­şa­rı­dan zi­ya­de içe­ri­si ol­du­ğu­nu vur­gu­la­mak­la po­li­tik bir ima­dan da ge­ri dur­maz. Kan Dö­kü­le­cek, Jes­se Ja­mes Sui­kas­tı ve İh­ti­yar­la­ra Yer Yok gi­bi film­ler özel­lik­le “te­kin­si­zin yur­du”na, Ame­ri­ka’nın içi­ne, ta­ri­hi­ne eği­lir. Bu ne­den­le de ana akım Hollywo­od’un pa­ra­no­yak ba­kı­şın­dan uzak bir yak­la­şı­ma sa­hip­tir.
Bu da “te­kin­siz”in “olay”la olan kar­deş­li­ği­ni güç­len­di­ren bir düz­le­mi işa­ret edi­yor. Zi­ra Hei­deg­ger’e gö­re “olay” dü­şün­ce­nin ni­hai uf­ku­dur. Kav­ram­la­rı de­ğiş to­kuş eder­sek “te­kin­siz” de “olay” gi­bi dü­şün­ce­nin ni­hai uf­ku, do­la­yı­sıy­la dü­şün­ce­nin im­kan­lı­lı­ğı­nı sağ­la­yan bir alan­dır. De­ni­le­bi­lir ki 9/11 son­ra­sı Holl­ywo­od “bi­le” için­de­ki me­ta-mo­der­ne yö­nel­miş, hı­zı­nı ke­sip dü­şün­mek zo­run­da kal­mış­tır.

Paylaş Tavsiye Et