Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Dördüncü medeniyetler çatışması: ABD’nin hegemonik emperyalizmi
Ali A. Mazrui
SA­MU­EL P. Hun­ting­ton’ın 1993’te or­ta­ya at­tı­ğı tar­tış­ma­lı ön­gö­rü­sü­nün bu­gün­ler­de kıs­men de ol­sa doğ­ru­lan­dı­ğı ile­ri sü­rü­le­bi­lir. Bel­ki de ha­li­ha­zır­da bir ta­ra­fı ABD ve müt­te­fik­le­ri­nin, di­ğer ta­ra­fı ise tüm dün­ya sat­hı­na ya­yıl­mış can­lı bir İs­la­mi ka­mu­oyu­nun oluş­tur­du­ğu bir me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı ya­şa­nı­yor­dur. Hat­ta ba­şı­nı Ge­or­ge W. Bush li­der­li­ğin­de­ki ABD’nin çek­ti­ği bu me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı, sü­re­ci gi­de­rek da­ha faz­la mi­li­ta­ri­ze edi­yor da ola­bi­lir.
Ne var ki, ne ka­dar hak­lı çı­kar­sa çık­sın, Hun­ting­ton’ın ha­ta­sı, Ba­tı’nın da mü­da­hil ol­du­ğu bir me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı­nın ye­ni bir şey ol­du­ğu­nu ile­ri sür­me­siy­di. Hal­bu­ki tam ak­si­ne, Ba­tı en azın­dan son 400 yıl­dır di­ğer me­de­ni­yet­ler­le sa­vaş ha­lin­de. Av­ru­pa­lı iş­gal­ci göç­men­ler Ku­zey ve Gü­ney Ame­ri­ka ile Avus­tra­las­ya’da mil­yon­lar­ca yer­li in­sa­nı kat­let­tik­le­rin­de ve pek çok otan­tik me­de­ni­ye­ti yok et­tik­le­rin­de me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı­nın ilk saf­ha­sı olan “soy­kı­rı­ma da­ya­lı me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı” baş­la­mış­tı. İkin­ci saf­ha­yı ise mil­yon­lar­ca Af­ri­ka­lı­nın esir edi­lip de Ame­ri­ka ve Ka­ra­yip­ler’de­ki çift­lik­ler­de ça­lış­tı­rıl­mak üze­re bu­ra­la­ra ih­raç edil­di­ği “kö­le­leş­tir­me­ye da­ya­lı me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı” teş­kil edi­yor­du. Bu dö­nem ay­nı za­man­da üçün­cü saf­ha olan “em­per­ya­liz­me da­ya­lı me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı” ile de ör­tüş­mek­tey­di. Zi­ra Ba­tı bu sü­re zar­fın­da dün­ya­nın ge­ri ka­lan kıs­mı­nı iş­gal ede­rek sö­mür­ge­leş­tir­miş­ti. Öy­le ki, Ca­kar­ta’dan Ja­mai­ka’ya, La­hor’dan Lu­sa­ka’ya, Mal­ta’dan Mo­zam­bik’e ka­dar dün­ya­nın her ye­rin­de Ba­tı’nın iş­gal bay­rak­la­rı çe­ki­liy­di.
Me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı­nın dör­dün­cü saf­ha­sı­nı ise özel­lik­le de ye­ga­ne sü­per güç ola­rak kal­ma­sın­dan iti­ba­ren, “ABD’nin im­pa­ra­tor­luk dü­ze­ni” oluş­tu­ru­yor. ABD kla­sik ma­na­sıy­la bir im­pa­ra­tor­luk de­ğil. Bu­nun­la bir­lik­te dün­ya üze­rin­de mil­yon­lar­ca in­sa­nı eko­no­mik tah­rik ve teh­dit­ler­le kon­trol al­tı­na ala­rak, ti­ca­ri gü­cü­nü ve in­sa­ni yar­dım ko­zu­nu kul­la­na­rak, dip­lo­ma­tik bas­kı ve ma­ni­pü­las­yon­lar­la, as­ke­rî gü­ven­lik te­mi­na­tı ya da is­tik­rar­sız­laş­tır­ma teh­dit­le­riy­le, sa­hip ol­du­ğu son de­re­ce ge­liş­miş is­tih­ba­rat tek­no­lo­ji­siy­le ve en ni­ha­yet BM, Dün­ya Ban­ka­sı, İMF ve Dün­ya Ti­ca­ret Ör­gü­tü gi­bi kü­re­sel ku­rum­lar­da kur­du­ğu ra­kip­siz hâ­ki­mi­ye­ti sa­ye­sin­de ABD bu gay­ri­res­mî em­per­yal dü­ze­ni­ni sür­dü­re­bi­li­yor. Da­ha­sı, bir im­pa­ra­tor­luk ola­rak ABD, Kyo­to Pro­to­ko­lü gi­bi çev­re­sel fe­la­ket­le­ri ön­le­me­ye yö­ne­lik an­laş­ma­lar­dan ve sa­vaş ve in­san­lık suç­la­rı­na kar­şı oluş­tu­rul­muş Ulus­la­ra­ra­sı Ce­za Mah­ke­me­si’nden ken­di­ni mu­af tut­ma­sı­nı da iyi bi­li­yor. Tüm bun­lar da, is­ter is­te­mez, za­ten kuv­ve ha­lin­de bu­lu­nan Ame­ri­ka­fo­bi’yi hınç ve öf­ke do­lu bir Ame­ri­kan kar­şıt­lı­ğı­na dö­nüş­tü­rü­yor.
Me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı­nın ilk saf­ha­sı­nı teş­kil eden (ve özel­lik­le de Ku­zey ve Gü­ney Ame­ri­ka’nın an­tik me­de­ni­yet­le­ri­ne kar­şı iş­len­miş olan) soy­kı­rım saf­ha­sı so­na er­miş de­ğil he­nüz. Sa­de­ce bi­raz tav­sa­mış gö­rü­nü­yor. Hat­ta Gü­ney Ame­ri­ka’nın şe­hir­ler­den uzak böl­ge­le­rin­de ya­şa­yan yer­li­le­re reva gö­rü­len vah­şi mu­ame­le­le­ri göz önü­ne alır­sak, bu saf­ha­nın ha­len sür­dü­ğü bi­le söy­le­ne­bi­lir. Me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı­nın kö­le­leş­tir­me saf­ha­sı ise kö­le­leş­ti­ril­miş Af­ri­ka­lı­la­rın aley­hi­ne ola­cak bir bi­çim­de de ol­sa ted­ri­ci ola­rak so­na er­di. Yüz­ler­ce yıl sü­ren em­per­yal saf­ha­dan ge­ri­ye ise La­tin Ame­ri­ka, Af­ri­ka ve As­ya’nın bü­yük bir kıs­mı­nın so­nuç­la­rı iti­ba­riy­le bu­gün de sü­ren mağ­du­ri­ye­ti kal­dı.
Pe­ki, me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı­nın dör­dün­cü saf­ha­sı olan (ve ABD’nin tek sü­per güç ola­rak kal­ma­sın­dan iti­ba­ren gay­ri­res­mî bir im­pa­ra­tor­luk ola­rak or­ta­ya çık­tı­ğı) he­ge­mo­nik saf­ha­yı na­sıl son­lan­dı­ra­ca­ğız? Bu nok­ta­da şu dört mü­him stra­te­ji­den söz edi­le­bi­lir:
İlk ola­rak, bir pa­zar, bir dış yar­dım kay­na­ğı, bir as­ke­rî gü­ven­lik şem­si­ye­si ve­ya­hut da bir müş­te­ri ola­rak ABD’ye aşı­rı de­re­ce­de ba­ğım­lı ha­le gel­miş ül­ke­le­rin ABD’den özerk­lik­le­ri­ni ka­zan­ma­la­rı ve ken­di ken­di­le­ri­ne da­ha da ye­ter ha­le gel­me­le­ri teş­vik edil­me­li­dir. Ör­ne­ğin Mı­sır, ABD’den ge­le­cek olan yıl­lık dış yar­dı­ma ba­ğım­lı­lık­tan kur­tul­ma­lı; Suu­di Ara­bis­tan ve Ku­veyt ise as­ke­rî gü­ven­lik­le­ri nok­ta­sın­da ABD’ye da­ha az ba­ğım­lı ol­ma­yı öğ­ren­me­li­dir­ler.
Ame­ri­kan İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nu diz­gin­le­me­nin ikin­ci yo­lu ise al­ter­na­tif ve den­ge­le­yi­ci güç odak­la­rı­nın or­ta­ya çık­ma­sı­dır. Me­se­la Çin’in bir sü­per güç ola­rak yük­sel­me­si den­ge­le­yi­ci bir un­sur ola­bi­lir.
Üçün­cü yol, gü­cü­nü su­is­ti­mal et­me­si­nin ma­li­ye­ti­nin ABD’ye öde­til­me­si­dir. Bu­nun bir uç ör­ne­ği, Ame­ri­ka­lı­la­rın dün­ya­nın di­ğer böl­ge­le­rin­de ken­di­le­ri­ni gü­ven­siz his­set­me­le­ri­nin sağ­lan­ma­sı ola­bi­lir. Me­se­la Arap­la­rın 1973’teki pet­rol am­bar­go­su ABD’yi ce­za­lan­dı­ran bir adım­dı. Irak’ta­ki di­re­niş ey­lem­le­ri de hak­sız iş­ga­lin­den do­la­yı Ame­ri­ka­lı­la­rı ce­za­lan­dır­ma­nın açık bir ör­ne­ği.
Dör­dün­cü yol ise ABD’nin içi ile ala­ka­lı. Zi­ra her ne ka­dar bu ül­ke bir im­pa­ra­tor­lu­ğa dö­nüş­müş­se de ha­len de­mok­ra­si ile yö­ne­ti­li­yor. Do­la­yı­sıy­la iç de­mog­ra­fik de­ği­şik­lik­le­rin si­ya­si sü­reç­le­re ve ter­cih­le­re yan­sı­ya­ca­ğı­nı ümit ede­bi­li­riz. Bil­di­ği­niz gi­bi, Ame­ri­kan hal­kı gi­de­rek da­ha faz­la çok-ırk­lı, çok-din­li ve sı­nır­lı da ol­sa, çok-dil­li ol­ma yo­lun­da. (Ne var ki, bir top­lum ola­rak ABD’yi dö­nüş­tü­ren bu çe­şit­li­li­ğin, bir as­ke­rî güç ola­rak et­ki­le­di­ğin­den söz et­mek şu an için müm­kün de­ğil.)
ABD’nin po­li­ti­ka­la­rı­nı et­ki­le­me nok­ta­sın­da ba­şa­rı­lı olan azın­lık­la­ra ör­nek ola­rak Kü­ba­lı Ame­ri­ka­lı­lar ile Ya­hu­di Ame­ri­ka­lı­lar ve­ri­le­bi­lir. Kü­ba­lı Ame­ri­ka­lı­lar, ABD’nin Kü­ba’ya yö­ne­lik po­li­ti­ka­sı­na odak­lı lo­bi fa­ali­yet­le­ri­ni kırk yı­lı aş­kın bir sü­re­dir ba­şa­rıy­la uy­gu­lu­yor­lar.
Ya­hu­di Ame­ri­ka­lı­la­rın ka­za­nım­la­rı ise çok da­ha şü­mul­lü ve çe­şit­li. Ya­hu­di Ame­ri­ka­lı­lar sa­de­ce ABD’nin İs­ra­il-Fi­lis­tin ça­tış­ma­sı­na yö­ne­lik po­li­ti­ka­sı­nı be­lir­le­mek­te ha­ya­ti bir rol oy­na­mak­la kal­mı­yor, Ame­ri­kan ha­ya­tı­nın di­ğer alan­la­rın­da da et­kin­lik­le­ri­ni sür­dü­rü­yor­lar. Ya­hu­di­ler sa­de­ce si­ya­set de­ğil, eko­no­mi, kül­tür ve eği­tim açı­sın­dan da son de­re­ce şa­şır­tı­cı bir ba­şa­rı­ya sa­hip­ler. Do­la­yı­sıy­la Ya­hu­di­ler, Ame­ri­kan sis­te­mi­nin avan­taj­la­rı­nı so­nu­na ka­dar kul­la­na­bi­len bir azın­lık ol­ma­la­rı iti­ba­riy­le ide­al bir mo­del ola­rak gö­rül­me­li.
Şu­ra­sı bir ger­çek ki, iç po­li­ti­ka­da­ki Ya­hu­di et­ki­si ABD’yi da­ha da de­mok­ra­tik kı­lı­yor. An­cak dış po­li­ti­ka­da­ki Ya­hu­di et­ki­si­nin ABD’yi da­ha em­per­ya­list kıl­ma­nın öte­sin­de bir iş­le­vi bu­lun­mu­yor. Eğer Af­ri­ka­lı Ame­ri­ka­lı­lar, Müs­lü­man Ame­ri­ka­lı­lar, Arap Ame­ri­ka­lı­lar, La­ti­no­lar ve han­gi ırk­tan olur­sa ol­sun ka­dın­lar Ame­ri­kan si­ya­se­ti­ni et­ki­le­me nok­ta­sın­da Ya­hu­di­le­rin ya­rı­sı ka­dar ba­şa­rı­lı ola­bil­se­ler­di, Ame­ri­kan dış po­li­ti­ka­sı bu­gün muh­te­me­len çok da­ha öz­gür­lük­çü olur­du. Şu an­da ABD, hak­la­ra da­ya­lı bir iç fel­se­fe ile ka­ba gü­ce da­ya­lı bir dış si­ya­set ara­sın­da iki­ye bö­lün­müş du­rum­da. Do­la­yı­sıy­la ABD’de­ki de­mog­ra­fik de­ği­şim, da­ha iyi ve da­ha in­san­cıl bir den­ge­ye ulaş­ma açı­sın­dan bü­yük önem arz edi­yor.
Evet, ABD’nin mer­kez­de ol­du­ğu dör­dün­cü me­de­ni­yet­ler ça­tış­ma­sı baş­la­mış bu­lu­nu­yor. Pe­ki, Ame­ri­ka­fo­bi’yi ak­tif ha­le ge­ti­ren un­sur­lar ne­ler? Ne­den ABD se­vil­mi­yor? Bi­rin­ci­si, ABD çok güç­lü; an­cak bu gü­cü­ne nis­pet­le so­rum­lu (he­sap ve­re­bi­lir) de­ğil. İkin­ci­si, ABD bir He­ge­mo­nik Kon­trol İm­pa­ra­tor­lu­ğu’na dö­nü­şü­yor. Üçün­cü­sü, ABD İs­ra­il gi­bi ulus­la­ra­ra­sı hu­ku­ku per­va­sız­ca ayak­lar al­tı­na alan bir ül­ke­yi ko­ru­yor. Dör­dün­cü­sü, ABD’nin biz­zat ken­di­si ulus­la­ra­ra­sı norm­la­rı ih­lal edi­yor. (1989’da Ma­nu­el No­rie­ga’nın Pa­na­ma’da ya­sa­dı­şı ola­rak tu­tuk­lan­ma­sı; 2003’te Irak’ın gay­ri­meş­ru iş­ga­li.) Be­şin­ci­si, ABD dost ve müt­te­fik­le­ri­nin bir kit­le im­ha si­lah­la­rı te­ke­li oluş­tur­ma­sı­nı sağ­lı­yor (ABD, İn­gil­te­re, İs­ra­il, Fran­sa, Hin­dis­tan, Pa­kis­tan ve hat­ta Çin).
Bil­me­li­yiz ki, bu yı­kı­cı sü­reç­ten kur­tu­lu­şun to­hum­la­rı ABD’nin için­de. An­cak di­ğer kül­tür­le­re ve me­de­ni­yet­le­re kar­şı da­ha mü­sa­ma­ha­lı halk kit­le­le­ri­nin Ame­ri­kan si­ya­se­tin­de ağır­lık­la­rı­nın art­ma­sı bi­zi bu yı­kım­dan kur­ta­ra­bi­lir. Şu an için em­per­yal tü­ne­lin so­nun­da bir ışık gö­rül­mü­yor. Ne var ki bu tü­ne­lin so­nun­da da­ha ku­şa­tı­cı bir Ame­ri­kan de­mok­ra­si­si ola­bi­lir.

Paylaş Tavsiye Et