Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2004) > Dosya > Türkiye–AB ilişkileri ve Kıbrıs
Dosya
Türkiye–AB ilişkileri ve Kıbrıs
K. Zafer Şen
AVRUPA Birliği’nin Kıbrıs adasına olan ilgisi, 1972’de Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tüm ada adına AET’yle imzaladığı Gümrük Birliği anlaşması ile başladı. 1981’de Yunanistan’ın AT’ye tam üye olması ile derinleşmeye başlayan ilişkiler Türkiye-Avrupa ilişkilerini olumsuz etkiledi. Haziran 1975’te Yunanistan tam üyelik başvurusu yaptığında AT’nin Türkiye’ye önerdiği Yunanistan’la eşzamanlı üyelik perspektifi zamanın Başbakanı Demirel’in çabalarına rağmen, koalisyon ortakları MSP ve MHP’nin direnmesi, anamuhalefet lideri Ecevit’in de destek vermemesi nedeniyle gerçekleştirilemedi. Yunanistan AT’ye tam üye olurken, Türkiye ile sorunlarını Topluluk organlarına taşımayacağı taahhüdüne güvenilmişti. Aynı yıl askeri yönetim lideri Kenan Evren’in isteği ile Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşünü engelleyen veto kaldırıldı. Böylece Yunanistan, Kıbrıs’taki askerî yenilgisini diplomasi yoluyla telafi etme noktasında Türkiye’ye karşı iki yeni ve önemli mevzi kazanmış oldu. Topluluk organlarında temsil edilerek AT’yi yanına alırken hiçbir taviz vermeden NATO’ya geri dönebildi.
Yunanistan faktörünü dikkate almadan, AT’nin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına ve uluslararası hukuka uygun hareket edeceğini düşünen Ankara zamanla yanıldığını anlamıştı. GKRY’nin tüm Kıbrıs adası adına sadece AB’ye değil, Türkiye ve Yunanistan’ın tam üye olmadığı başka herhangi bir kuruma üye olamayacağı hukukî bir gerçeklik olsa da, gelinen noktada hukuk siyasete kurban edildi. Bu tavırda Yunanistan’ın AB’yi etkilemesinin ve AB içindeki Türkiye karşıtı lobilerin yaptığı çalışmaların payı olduğu kadar Türkiye’nin Birliğe girmek için verdiği tavizlerin de büyük payı vardır.
 
Türkiye’nin AB Sendromu
Türkiye’nin Nisan 1987’de yaptığı tam üyelik başvurusuna Avrupa Komisyonu’nun cevabı Aralık 1989’da geldi. Komisyon Türkiye’yi tam üye olabilmek için “ehil” bir ülke olarak tavsif etmekle birlikte başvuruyu reddetti.
1990 Haziran ayı içerisinde toplanan olağan AT zirvesinde, Yunanistan’ın isteği doğrultusunda Kıbrıs sorunu ilk kez “resmi gündem” maddesi çerçevesinde ele alınırken, zirve sonrasında yayımlanan nihai bildiride “Kıbrıs’ın Türkiye-Topluluk ilişkilerini etkilediği” cümlesine yer verildi. Böylece AT, Kıbrıs meselesi konusunda resmen taraf olurken, Yunanistan diplomasi alanında bir mevzi daha kazanmış oldu. Bu tarihten sonra süreç sürekli olarak Türkiye’nin aleyhine işlemeye devam etti. Karardan birkaç gün sonra, 4 Temmuz 1990’da GKRY tüm ada adına tam üyelik başvurusunda bulundu. Rumların BM Genel Sekreteri Boutros Ghali’nin 1992’de taraflara sunduğu 100 paragraflık fikirler dizisini müzakereyi reddetmelerinde AB ile geliştirdikleri ve üyeliğe doğru giden bu gelişmeler süreci etkili oldu. Yunanistan’ın dönem başkanlığını yaptığı 1994 Korfu toplantısında Malta ile birlikte Kıbrıs’ın ilk genişleme dalgası içinde yer alacağı ifade edildi. AB’ye tam üye olmadan; bir başka deyişle AB organlarında temsil edilmeden ve tam üyelik perspektifi de içermeyen Gümrük Birliği’ne girmeyi 6 Mart 1995’te kabul eden Ankara, Gümrük Birliği kararı ile Kıbrıs/GKRY arasında bağlantı kurulmasına itiraz etmedi. Gümrük Birliği kararı ile yavru vatan olarak adlandırılan KKTC’nin uluslararası ekonomik sisteme Türkiye üzerinden entegre olmasının hukuki yolu da tıkanmış oldu.
 
Gümrük Birliği’nin Yolu Kıbrıs’tan Geçti
Gümrük Birliği için imzaların atılacağı 19 Aralık 1994’ten birkaç hafta önce, Yunan vetosu gündeme geldi. 19 Aralık 1994‘te Murat Karayalçın’ın katıldığı toplantıda Yunanistan, “Kıbrıs Rum Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti) ile ilgili Yunan görüşü kabul edilmeden Yunan vetosunun kalkmayacağını” açıkladı. 2 Şubat 1995’te Londra’da yapılan toplantıda “Ankara, Rum tarafının AB’ye tam üyelik görüşmelerinin, adanın tümünü temsilen takvime bağlanmasını kabul etmiştir” açıklaması yapıldı. AB Komisyon Başkanlığı 24 Şubat 1995’te yayımladığı “Başkanlık Önerisi” belgesi ile AB, Rum hükümetinin temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyetini, AB üyeliğine uygun gördüğünü beyan ederken Kıbrıs Türk toplumunun da bu oluşum içinde yer almasını istediğini söylemekle beraber tek muhatap olarak GKRY’yi kabul ettiğini açıkladı. DYP-SHP hükümeti, bu belgeyi de Gümrük Birliği’ne girmek uğruna sessizlikle karşıladı. Ankara, 1960 Londra ve Zürih anlaşmalarından doğan hukukî ve siyasî haklarını kullanmayarak ve resmen tanıdığı KKTC’yi yok sayarak, Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapacak çok önemli bir taviz vermiş oldu. Bu taviz karşılığında Yunan vetosu kalktı. Türkiye, AB ile Gümrük Birliği Ortaklık Konseyi kararını imzaladı. 6 Mart 1995’te ilk ortaklık anlaşması imzalanırken, aynı tarihte AB Konsey Başkanlığı bir açıklama yaparak “Kıbrıs’ı AB’nin bir parçası gördüklerini ve adanın artık AB gözetimine girdiğini” belirtiyordu. Avrupa Parlamentosu, 13 Aralık 1995 tarihinde, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne alınmasını onaylarken Kıbrıs ve azınlıklar konusunda oy birliği ile şu kararı aldı: “Türk Hükümeti, Kürt sorununu şiddete başvurmadan siyasî yolla çözmeli, Kürt asıllı Türk vatandaşlarının kültürel kimliklerini ifade etme yollarını aramalıdır. Türk hükümeti ve TBMM Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne son vermek için somut adımlar atmalı ve işgal altında tuttuğu Kıbrıs topraklarından çekilmelidir.”
1960 Antlaşmalarından kaynaklanan haklarını yok sayma anlamına gelen, 24 Şubat 1995 ve 6 Mart 1995’te verdiği tavizlerle Türkiye, KKTC’nin geleceğine ipotek koymuş oluyordu. Verilen tavizin pratik sonuçlarını geç fark eden Ankara 28 Aralık 1995’te iki ülke Cumhurbaşkanları Demirel ve Denktaş arasında imzalanan deklarasyonla AB’nin Kıbrıs’la ilgili hükümlerini tanımadığını ilan etti. Ancak taviz verilmişti. AB’nin Kıbrıs’la ilgili kararlarının altında Ankara’nın da imzasının olması tavizin düzeltilmesinin zorluğunu göstermekteydi. Zira AB, söz konusu belgelere dayanarak GKRY ile tüm adanın temsilcisi olarak 31 Mart 1998’te tam üyelik görüşmelerine başladı.
Türkiye’nin AB’ye aday ülke ilan edildiği 11 Aralık 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB’nin Kıbrıs politikası değişmedi. Nitekim AB Mayıs 2003’te, GKRY’yi tüm Kıbrıs adına 1 Mayıs 2004’te AB’ye tam üye yapma kararı aldı.
 
AB Neden Kıbrıs’ta Israr Ediyor?
GKRY’nin üyeliği ile Yunanistan Megalo İdea’nın bir ayağını daha gerçekleştirmiş oluyor. AB’ye üye olan GKRY ve Yunanistan arasında serbest dolaşım hakkı doğacağından, bütün adaya Yunanlılar siyasî ve hukukî olarak gelme ve yerleşme özgürlüğüne sahip olacaklar. Bu da adanın dolaylı yoldan Yunanistan ile bütünleşmesi anlamına geliyor.
AB’nin GKRY’yi tam üyeliğe kabul etmesini salt Yunanistan faktörü ile açıklamaya çalışmak kolaycılığa kaçmak olur. 1973 petrol krizi Avrupa’ya petrolün sosyal ve ekonomik güvenlik için önemli olduğunu gösterdi. Avrupa için önemli olan petrolün kıtaya akışının sürekli ve güvenli olmasıdır. Orta Doğu enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması açısından jeostratejik öneme sahip adanın AB üyeliği bu nedenle jeopolitik kaygıları içinde barındırıyor. GKRY’nin AB üyeliği, ABD’nin Orta Doğu’da hegemonyasını güçlendirme hamlesine AB’nin verdiği bir cevap olarak da okunabilir. Orta Doğu’nun kapısı durumundaki Kıbrıs adına GKRY’nin üyeliği, AB’nin Doğu Akdeniz’deki etkisini güçlendirecektir. Kıbrıs’ın AB’nin Orta Doğu’ya yönelik politikalarında bir üs olma görevi üstleneceği de unutulmamalıdır.

Paylaş Tavsiye Et