Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Bu olmazsa başka merkez!
Yasin Aktay
TÜR­Kİ­YE’DE son 60 yıl­dır ya­şa­nan si­ya­si dö­nü­şüm­le­rin ta­ri­hi­ni mer­kez-çev­re iliş­ki­si açı­sın­dan oku­ma­mız ge­re­kir­se, bu ta­ri­hin içi­ne den­ge­li bir da­ğı­lım­la yer­leş­miş olan kent­leş­me­nin di­na­mik­le­ri­ni de kat­ma­mız ka­çı­nıl­maz­dır. Cum­hu­ri­yet son­ra­sı kent­leş­me 1950’ye ka­dar tam bir dur­gun­luk dö­ne­mi ge­çi­rir. 27 yıl­lık sü­re için­de ül­ke­de ya­şa­nan kent­leş­me %8 ci­va­rın­da ka­lır. Sa­vaş­tan ye­ni çık­mış ül­ke­nin bir sa­na­yi-kent top­lu­mu ol­mak için ha­yal ku­ra­cak du­ru­mu bi­le yok­tur. Bü­tün kal­kın­ma ha­yal­le­ri bir ta­rım top­lu­mu oluş­tur­ma üze­ri­ne ku­ru­lur. Mil­le­tin efen­di­si olan köy­lü ve köy­lü­nün eko­no­mi­si dev­le­tin ge­lir­le­ri­nin de en önem­li kay­nak­la­rın­dan­dır. Ala­bil­di­ği­ne za­yıf bir sa­na­yi­ye sa­hip ol­du­ğu için köy­den ken­te nü­fus akı­şı­nın ya­ra­ta­bi­le­ce­ği so­run­lar­la baş et­me­ye ha­zır de­ğil­dir ül­ke. O yüz­den bü­tün kal­kın­ma stra­te­ji­le­ri köy­lü­yü köy­de se­ven, köy­lü­yü köy­de tu­tan bir ya­pı­lan­ma­ya da­ya­nır. Köy Ens­ti­tü­le­ri bu stra­te­ji­nin ürü­nü bir eği­tim sis­te­miy­le köy ye­rin­de eği­til­miş, mo­dern­leş­ti­ril­miş bir Türk va­tan­da­şı üret­me­yi he­def­ler. 
Tür­ki­ye’nin 1950’ye ka­dar is­tik­rar­lı bir bi­çim­de sür­dü­rü­len sa­bit ve du­ra­ğan kent-kır den­ge­si, si­ya­si mer­kez-çev­re iliş­ki­sin­de de yi­ne sa­bit rol­le­ri va­tan­daş­la­ra ez­ber­le­ten bir id­ma­na da­ya­nır. Ne­re­dey­se bü­tün ta­ri­hin­de uy­gu­la­nan dev­şir­me sis­te­mi sa­ye­sin­de mer­kez-çev­re iliş­ki­si, Os­man­lı’da mer­kez ile çev­re­yi bir­bi­riy­le ula­yan me­ka­niz­ma­lar­dan hiçbir zaman yok­sun kal­ma­mış­tır. Oy­sa Cum­hu­ri­yet’in bu yıl­la­rın­da­ki top­lum­sal de­ği­şim ata­le­ti, bu dev­şir­me me­ka­niz­ma­sı­nın uzun bir sü­re ya­vaş iş­le­me­si so­nu­cun­da cid­di mer­kez kad­ro­la­rı­nı bel­li bir sü­re için de ol­sa du­ra­ğan­laş­tı­rır.
Ül­ke­nin res­mî söy­le­mi “sı­nıf­sız-im­ti­yaz­sız bir va­tan­daş eşit­li­ği” kav­ra­mı­nı ön pla­na çı­kar­sa da, ha­re­ket­li­li­ği fii­len ne­re­dey­se im­kan­sız kı­lan bu top­lum­sal du­ra­ğan­lık yü­zün­den son­ra­ki ya­rım yüz­yı­la da dam­ga­sı­nı vu­ra­cak bir çev­re-mer­kez ta­ba­ka­laş­ma­sı­nı va­tan­daş­lar ara­sın­da tev­zi eder. Dev­le­tin hac­mi ve ça­pı, şe­hir­de­ki in­san kay­nak­la­rı­nın dı­şın­da baş­ka bir dev­şir­me oca­ğı­na ih­ti­yaç duy­ma­ya­cak ka­dar ye­ter­li­dir. Harf in­kı­lâ­bı ile bir­lik­te ge­le­nek­sel in­san kay­nak­la­rı­na önem­li bir dar­be vu­ru­la­rak, La­tin­ce ko­nu­sun­da da­ha avan­taj­lı olan ve mü­ba­de­le ile ge­ti­ri­len nü­fu­sa bü­yük fay­da sağ­la­nır.
50’ler­den iti­ba­ren Tür­ki­ye’de hız­la gi­ri­len de­ği­şim sü­re­ci, on yıl için­de %8-9 ora­nın­da bir kent­leş­me ile bir an­da kır­sal ke­si­mi şeh­re ta­şır­ken, bu ke­si­min şeh­rin açıl­dı­ğı si­ya­sal ala­na da et­ki et­me­si­nin bü­tün yol­la­rı­nı zor­lar. O dö­nem­de baş­la­yan kent­leş­me, 2007 ta­ri­hi iti­ba­rıy­la nü­fu­sun %45,5’ini kır­dan ken­te ta­şır; bu es­na­da da nü­fus 20,9 mil­yon­dan 70,5 mil­yo­na çı­kar. Ay­nı ça­ğı ya­şa­mak­ta olan dün­ya­nın hiç­bir em­sal ül­ke­sin­de bu ka­dar kı­sa bir sü­re­de bu den­li ge­niş bir nü­fus ke­si­mi­nin top­lum­sal ha­re­ke­ti­ne ta­nık olun­muş de­ğil­dir.
57 yıl için­de ger­çek­leş­miş olan bu nü­fus ha­re­ke­ti, gö­rü­nür­de Tür­ki­ye’nin top­lum­sal çev­re­sin­den mer­ke­zi­ne bir ge­çi­şi res­me­der. Bu ay­nı za­man­da bir eko­no­mik ve top­lum­sal bü­yü­me­ye de te­ka­bül eder. Si­ya­sal bün­ye de bu­na pa­ra­lel ola­rak bü­yü­mek­te­dir ve gi­de­rek ken­tin tek par­ti dö­ne­min­de sa­bit­leş­ti­ril­me­ye ça­lı­şıl­mış olan mer­ke­zî ke­sim­le­ri, bü­yü­yen top­lum­sal ya­pı­nın ida­ri ge­rek­si­nim­le­ri­ni kar­şı­la­ya­bil­mek için ge­rek­li in­san kaynağını bulmakta ye­ter­siz kal­ma­ya baş­lar. Bu bir ba­kı­ma mo­dern-kent şart­la­rı­nın ken­di di­na­mik­le­riy­le (va­tan­daş­lık, eşit­lik, açık fır­sat alan­la­rı gi­bi) ye­ni dev­şir­me alan­la­rı­nı aç­mak zo­run­da kal­ma­sı an­la­mı­na ge­lir. Hiç kuş­ku­suz kent­leş­me ve nü­fus ar­tı­şı­nın bu is­ti­ka­met­te­ki ge­li­şi­mi, sis­te­min ma­hi­ye­tin­de çok önem­li de­ği­şim­ler mey­da­na ge­ti­rir.
Bu­gün sis­te­mi ar­tık mer­kez-çev­re di­ya­lek­ti­ği­ne gö­re iş­le­yen bir ya­pı ola­rak dü­şün­mek bi­le bir hay­li zor. Va­tan­daş­lık kav­ra­mın­da­ki ye­ni kü­re­sel eği­lim­ler, Tür­ki­ye’de de dev­le­tin bel­li züm­re­le­rin mül­kü ola­rak be­nim­sen­me­si­ni ve­ya en azın­dan bir ik­ti­da­rın bu min­val­de sür­dü­rül­me­si­ni ar­tık ta­şı­ya­maz du­rum­da. Bu­gün de­ği­şi­me kar­şı bel­li bir di­re­niş ser­gi­le­yen ke­sim­le­rin top­lu­mun ve­ya sis­te­min mer­ke­zin­de bu­lun­du­ğu­nu söy­le­mek ar­tık müm­kün de­ğil. Bu ta­bii ki mer­ke­zin dü­nün çev­re un­sur­la­rı ta­ra­fın­dan ta­ma­men ele ge­çi­ril­miş ol­du­ğu an­la­mı­na gel­mez. Ak­si­ne Tür­ki­ye’nin son 60 yıl­dır or­ta­ya koy­du­ğu aşı­rı ha­re­ket­li­li­ğin, bü­tün si­ya­sal ve top­lum­sal güç­le­re bir di­zi ye­ni ik­ti­dar ve fır­sat alan­la­rı aç­mış ol­du­ğu ve ar­tık tek bir mer­kez­den bah­se­di­le­me­ye­ce­ği, ala­bil­di­ği­ne kar­ma­şık bir ya­pı­yı or­ta­ya çı­kar­dı­ğı an­la­mı­na ge­lir. Bel­ki ba­şın­dan be­ri mer­kez-çev­re di­ya­lek­ti­ği, bü­tün top­lum­sal ça­tış­ma­yı iki kav­ram­sal ol­gu­nun iliş­ki­si­ne da­yan­dı­rı­yor ol­mak­tan do­la­yı, za­ten ye­te­rin­ce açık­la­yı­cı de­ğil­di. Ama bu­gün, bir yan­dan özel­lik­le kent­leş­me­nin or­ta­ya çı­kar­dı­ğı nü­fus ha­re­ket­li­li­ği­nin fark­lı­laş­tı­rıp çe­şit­len­dir­di­ği nü­fus­la­rın ya­rat­tı­ğı ye­ni güç öbek­leş­me­le­ri söz ko­nu­su, di­ğer yan­dan da Tür­ki­ye’nin bu de­ği­şi­mi­nin dün­ya­nın ar­tan kü­re­sel­leş­me­si­nin or­ta­ya çı­kar­dı­ğı ye­ni ve bi­tim­siz fır­sat alan­la­rı bu iki­li ça­tış­ma çer­çe­ve­si­nin sı­nır­la­rı­nı iyi­ce zor­lu­yor.
Bu­na rağ­men ola­yı yi­ne mer­kez-çev­re iliş­ki­si dü­ze­yin­de ba­sit­leş­tir­mek ge­re­kir­se şu­nu söy­le­ye­bi­li­riz: Mer­ke­zi yok­la­yan un­sur­lar, içe­ri­ye alın­ma­dık­la­rı du­rum­la­rı bi­le­rek ya da bil­me­ye­rek ya­hut da ha­ya­tın akıp gi­den ih­ti­yaç­la­rı­nın zor­la­ma­sıy­la, bir fır­sat ola­rak de­ğer­len­dir­di­ler. Ken­tin va­roş­la­rın­da ken­di ha­yat alan­la­rı­nı, tarz­la­rı­nı, üre­tim ve tü­ke­tim dü­zen­le­ri­ni ku­ra­rak bir sü­re son­ra ken­di iç­le­rin­de bir mer­kez-çev­re iliş­ki­si­ni te­sis et­ti­ler. Bu ye­ni dü­zen kuş­ku­suz es­ki­si­ni her ba­kım­dan tak­lit ede­cek de­ğil­di. Ak­si­ne hem ye­ni bir tec­rü­bey­di hem de ön­ce­ki­ler­den çok fark­lı bir ev­ren­de ger­çek­le­şi­yor­du. So­nuç­ta ken­di için­de ne­re­dey­se özerk, ken­di­ne ye­ter al­ter­na­tif ha­yat alan­la­rı oluş­tu.
Bu­gün Tür­ki­ye’de ya­şa­nan kav­ga­nın ve­ya ge­ri­li­min en önem­li ko­nu­la­rın­dan bi­ri­si­nin kı­lık-kı­ya­fet ol­ma­sı, köy­de ba­ba­an­ne­nin ba­şın­da ra­hat­lık­la to­le­re edi­le­bi­len ba­şör­tü­sü­nün üni­ver­si­te­de to­le­re edi­le­me­me­si bi­le salt mer­kez-çev­re iliş­ki­si­ne in­dir­ge­ne­bi­le­cek tür­den de­ğil­dir. Bu­nun bir ya­nı fark­lı mer­kez­le­rin re­ka­be­ti­ne, bir baş­ka ya­nı da fark­lı ya­şam tarz­la­rı­nın ça­tış­ma­sı­na dö­nüş­müş du­rum­da.
Ger­çek­ten de yü­zü­nü sa­de­ce bir mer­ke­zin ele ge­çi­ril­me­si he­de­fi­ne ta­kın­tı­lı bir bi­çim­de dön­müş ha­re­ket­le­rin bu­nu ger­çek­leş­ti­re­bil­me­le­ri an­cak di­ya­lek­tik hi­ka­ye­ler­de müm­kün. Muh­te­me­len 40’lı yıl­lar­da bi­le olay­la­rın böy­le bir hi­ka­ye­nin ba­sit­li­ğin­de ger­çek­leş­me­si için uy­gun bir or­tam yok­tu. Oy­sa mer­ke­zin mu­ha­fa­za­kâr, sta­tü­ko­cu di­re­ni­şi­ne kar­şı fark­lı va­ro­luş alan­la­rı­na yö­nel­mek, bel­ki Tür­ki­ye’de­ki ik­ti­dar ya­pı­sı­nın dö­nü­şü­mü­nün asıl bü­yük sır­rı­nı ba­rın­dı­rı­yor. Mu­hak­kak ki bu, 50’li yıl­lar­dan iti­ba­ren Tür­ki­ye’nin de­mog­ra­fik ya­pı­sın­da or­ta­ya çı­kan kök­lü de­ği­şi­min bir par­ça­sı. Ama bu­gün mer­kez güç­le­ri tem­sil et­ti­ği söy­le­nen sö­züm ona la­ik­çi ke­sim­le­rin sos­yo­lo­jik ana­liz­le­ri­ne ba­kıl­dı­ğın­da, mu­ha­fa­za­kâr ad­de­di­len ke­sim­ler­den ilk ba­kış­ta gö­ze çar­pa­cak ka­dar fark­lı eko­no­mik ve­ya sı­nıf­sal pa­ra­met­re­le­re sa­hip ol­ma­dık­la­rı gö­rü­lür.
Cum­hu­ri­yet mi­ting­le­ri­ne ka­tı­lan in­san­lar ol­sun, o in­san­la­ra ön­cü­lük ya­pan ke­sim­ler ol­sun, hiç­bi­ri bu­gün, muh­te­mel bir ba­şör­tü­sü kam­pan­ya­sın­da bir ara­ya ge­le­bi­le­cek­ler­den cid­di bir sos­yo­lo­jik-sı­nıf­sal fark or­ta­ya koy­mu­yor. Ve­ya bu­gün­kü de­ği­şi­me di­ren­di­ği söy­le­nen bü­rok­ra­tik ke­sim­le­rin ön plan­da­ki ak­tör­le­ri, ma­aş­la­rıy­la ge­çi­nen bi­rin­ci sı­nıf da ol­sa bir dev­let-me­mur­lu­ğu ka­te­go­ri­sin­den öte­de de­ğil. Bu da Tür­ki­ye’de­ki ça­tış­ma­nın ar­tık mev­hum bir mer­kez ile çev­re ara­sın­da­ki asi­met­rik bir kav­ga ol­mak­tan çık­mış ol­du­ğu­nun en iyi gös­ter­ge­si. Ta­bii ki bu ge­ri­lim­de ken­di­si­ni mev­cut top­lum­sal sis­te­min ve­ya meş­rui­yet kay­nak­la­rı­nın da­ha faz­la sa­hi­bi gö­ren­ler ola­bi­lir. Bu meş­rui­yet kay­nak­la­rı­na gü­ve­ne­rek hiç de cen­til­men­ce ol­ma­yan, ken­di­le­ri­ne “da­ha faz­la eşit­lik” id­di­a eden ayı­rım­cı ta­vır­la­rı gö­ze bat­sa da bun­lar, gi­de­rek Tür­ki­ye’nin top­lum­sal dö­nü­şü­mün­de anak­ro­nik tu­tum­lar ola­rak ken­di ken­di­le­ri­ni im­ha et­me­ye yö­ne­li­yor.
Bu ara­da meş­rui­yet kay­nak­la­rı söz ko­nu­su ol­du­ğun­da mev­cut ide­olo­jik ser­ma­ye­nin yi­ne fark­lı ke­sim­le­re/mer­kez­le­re, nis­pe­ten adil bir da­ğı­lım yap­tı­ğı bi­le söy­le­ne­bi­lir. Din ve di­nin kar­şı­sın­da yi­ne bir din gi­bi ya­pı­lan­dı­rıl­mış olan la­ik­çi­lik, ulu­sal­cı­lık, mil­li­yet­çi­lik, dev­let­çi­lik ve sa­ir ide­olo­jik-sem­bo­lik ser­ma­ye­ler, bu ço­ğul sis­tem­ler me­ka­ni­ği için­de her­ke­se uy­gun fır­sat­lar sağ­lı­yor. Ga­li­ba ge­ri­si bu fır­sat­la­rı si­ya­se­tin için­de de­ğer­len­di­re­bi­len­le­re ka­lı­yor.

Paylaş Tavsiye Et