AVRUPA Birliği yeni bir ihracat kalemi buldu: Birlik Projesi. 1950’lerden itibaren siyasi birlik olma yolunda kör-topal ilerleyen AB, kendi deneyimlerini Akdeniz ülkelerine aktarmaya çalışıyor. Tek farkla! AB’nin amacı, Akdeniz ülkeleri arasında siyasi veya ekonomik birlik kurmak değil, AB ile bölge arasında iktisadi bağımlılığı artırmak yani gelişmekte olan Güney’in gelişmiş Kuzey’e demirlenmesini sağlamak. FransAlmanya’nın öncülüğünde başlayan ve karşılıklı işbirliğine dayanan AB iktisadi bütünleşme hareketi ile topluluk içindeki güçlü ülkelerin zayıfları sömürmesi çeşitli mekanizmalarla engellenmişti. Savaştan yeni çıkmış benzer iktisadi düzeydeki Avrupa ülkeleri, NATO şemsiyesi altında Atlantik’in öteki tarafından gelen parayla güçlü iktisadi yapılar kurdular. Bugün, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ortaya attığı Akdeniz İçin Birlik (AİB) Projesi’nde ise, Akdeniz’in Güney ülkelerine herhangi bir güvenlik teminatı verilmiyor. AİB Projesi’ndeki yardımlar, coğrafi yakınlık, sömürgecilik geçmişi, otoriter devlet yapıları ve zayıf hesap verilebilirlik gibi nedenlerle iktisadi bağımlılığı pekiştiriyor. Bu eksikliklerine rağmen yardımlar, orta ve uzun vadede söz konusu ülkelerde demokratik devlet yapılarının ve Batı tipi güçlü STK’ların gelişmesinin, çeşitli alanlarda kurumsallaşmanın ve dünya pazarlarına girmenin önünü açabilir.
Küresel Hesaplaşmanın Mekânı Olarak Akdeniz
İktisadi bütünleşme hareketi olarak ortaya çıkan AB, bu yoldaki 60 yıllık tecrübesini komşularla ilişkilerin temeline oturtuyor. Akdeniz bölgesi, küresel siyasetin yeniden tasarlandığı bugünlerde AB içi hesaplaşmaya da sahne oluyor. 11 Eylül sonrasında ABD’nin ortaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Fas’tan Orta Asya’ya kadar bu coğrafyadaki tüm Müslüman ülkeleri kapsıyordu. BOP, AB ve Rusya’nın etkisiyle Haziran 2004’teki G-8 toplantısında Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi (GOKAG) adını aldı. G-8’in Avrupalı ülkeleri -özellikle İtalya ve Fransa- “Kuzey Afrika”nın girişimin adında yer almasında ısrar etti.
Bölgeye yönelik ABD ve AB politikaları, ülkeleri dönüştürme konusunda birleşse de kullanılacak araçlar noktasında farklılaşıyor. ABD yukarıdan aşağıya, otoriter özellikleri daha baskın, jakoben bir tavır takınırken; AB aşağıdan yukarıya, daha demokratik ve katılımcı bir yaklaşım sergiliyor. AB, ABD’nin BOP’una önce Yeni Komşuluk Siyaseti ile cevap üretmeye çalıştı. Sarkozy de 13 Temmuz’da Paris’te yapılan toplantıyla AİB Projesi’ni hayata geçirdi.
Avrupa içi dengeler açısından AİB, AB içindeki Almanya-Fransa rekabetini, AB’nin kendi kuzeyi ile güneyi arasında denge oluşturarak aşma çabası olarak da okunabilir. Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Demir Perde’nin kalkmasıyla SSCB’nin etkisinden kurtulan Orta ve Doğu Avrupa (ODA) ülkeleri, AB içinde yeni stratejik hesapların açılmasına neden oldu. Kuzey ülkeleri ile Almanya’nın bu bölgede artan etkisi, AB’nin Güney ülkeleri olan İspanya, Fransa ve İtalya’yı harekete geçirdi. AB içinde Kuzey-Güney dengesini yeniden tanzim etmenin araçlarından biri olarak 1995’te, Barselona Süreci adıyla da bilinen, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı (AVAKO) gündeme gelmiş ve Akdeniz’deki Kuzey-Güney farkı da bu süreci öne çıkarmıştı.
27 üyeli, 500 milyonluk AB, bugün dünya GSMH’sinin %25’ini üreten bir ekonomik güç. Ancak Akdeniz’in diğer yakası, AB ile tam bir tezat oluşturuyor. Akdeniz’in kuzeyi ile güneyi arasındaki zenginlik farkının, Güney’de hızla artan ve Kuzey’de azalan nüfusun etkisiyle ileride daha da önemli boyutlara varacağı aşikâr. Güney’deki siyasi istikrarsızlık, iktisadi azgelişmişlik ve işsizliğin tetiklediği terörizm, uyuşturucu ticareti, silah ve insan kaçakçılığı gibi sebeplerle Avrupa’ya artan göçler, AB için ciddi bir tehdit unsuru. AB’de mevcut işsizlik sorunu, bölgeden gelen kaçak işçilerin ucuz işgücü olarak piyasaya girmesiyle daha da artıyor. Bu da Avrupa’daki aşırı milliyetçi akımları ve ırkçı grupları güçlendiriyor.
Almanya’nın ekonomik arka bahçesi olarak görülen ODA ülkelerine karşılık, başta Fransa olmak üzere AB’nin güney ülkeleri, Güney Akdeniz’i kendi arka bahçeleri olarak görme eğilimindeler. Bunun en açık göstergesi, Almanya’nın Sarkozy’nin hazırladığı ilk taslak metnini eleştirmesi sonucu, Paris’in AB’nin 27 üyesinin de AİB’e katılmasını ve girişimin adının “Barselona Süreci: Akdeniz İçin Birlik” olmasını kabul etmesi. AİB, 2010’da Fas, Cezayir, Tunus, Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin, İsrail ve AB ülkelerinin dâhil olacağı bir serbest ticaret alanı kurmayı hedefleyen AVAKO için en azından söylem bazında yeni bir siyasi güç sağlıyor. Son yıllarda Ortadoğu’da iyice zayıflayan Fransa’nın etkinliğini tekrar artırma isteği de milliyetçi Sarkozy’yi AİB Projesi’ne itiyor.
AİB hedefini, AVAKO gibi, Akdeniz’in kuzeyi ile güneyi arasındaki gelir dengesizliğini ve çıkar çatışmalarını azaltmak şeklinde açıkladı. Mali kaynakları ve genel sekreterliğinin hangi ülkede olacağı halen netleşmeyen AİB’in, öncelikle Akdeniz’in kirlilikten arındırılması, kara ve deniz yollarının inşası, sivil bir himaye ağı oluşturulması, güneş enerjisinin Güney Akdeniz ülkelerinde kullanılmasının teşviki ile bir Euromed yükseköğrenim kurumu açılması projelerine yoğunlaşacağı belirtildi.
Türk Dış Politikası ve Akdeniz
Türk dış politikası karar alıcıları ve uygulayıcıları, Akdeniz’i hiçbir zaman bir bütün olarak değerlendirmedikleri için tüm bölgeyi içeren kapsamlı bir Akdeniz anlayışı geliştiremedi. Ankara için Akdeniz’in anlamı, Yunanistan ile ilişkiler ve Kıbrıs sorunu bağlamında Doğu Akdeniz ile sınırlı kaldı. Fakat 11 Eylül sonrasında Türk-İspanyol girişimi olarak gündeme gelen Medeniyetler İttifakı ile Ankara, Batı Akdeniz ile ilgilenmeye başladı. 2002 sonrasında Kuzey Afrika ülkeleriyle olan diplomasi trafiğini yoğunlaştırdı. Fas ve Cezayir’e ilk defa başbakan ve cumhurbaşkanı düzeyinde ziyaretlerin gerçekleşmesi, Ankara’nın bölgeye bakışının değiştiğinin bir göstergesi.
Ankara, Barselona Süreci’ni AB’ye tam üyeliği oyalayıcı bir araç olarak görüp AVAKO içinde gönülsüz yer aldı. Ankara açısından asıl sorun masanın hangi tarafında oturacağı. AB tarafında mı yoksa diğer tarafta mı? Bu noktada Paris, AB’nin Ankara’yı kendi tarafında istememesinin, AVAKO’nun başlıca zaaflarından biri olduğunu ve Türkiyesiz AİB’in hiçbir anlamı olmayacağını geç de olsa fark etti. Sarkozy ve diğer AB liderlerinin AİB’in Ankara’nın AB’ye tam üyeliğine alternatif bir girişim olmadığını defalarca tekrarlamaları üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan, Paris’teki törene katıldı ve Avrupa’ya Akdeniz’de barışın ve istikrarın anahtarının kendinde olduğu mesajını verdi. Paris’in, Türkiye kompleksini aşmadan Ankara’nın desteğini alamayacağını kabul etmesi, kuşkusuz son dönem Türk dış politikasının olumlu meyvelerinden biri.
Paylaş
Tavsiye Et