HASTANENİN bahçesine 80’li yıllara ait bir Mercedes hızla giriyor. Arabanın önünden dumanlar çıkıyor. Ani frenle birlikte, bir adam kucağında kanlar içerisinde bir çocukla hastaneye doğru koşuyor. Çocuğun başından kanlar akmaya devam ediyor. Gözlerim kilitleniyor, yüreğim acıyla doluyor. Öylece kalakalıyorum. Gazze’ye hoş geldiniz! Dünyanın en büyük hapishanesinde bulunduğumuzun farkındayız. Bu sıra dışı coğrafyada dar ve tanımlanmış kalıplarla bulunuyorsanız peşinen hayal kırıklığını kabul etmek durumundasınız. Filistinli ve İsrailli taraflar Kahire’de ateşkes pazarlıklarını yürütürken, her an yeni bir bombardımanın başlaması ihtimal dâhilinde. Hükümet binalarının, yeni açılan okulların boşaltıldığı Gazze, bombalar altındayken de silah sesleri duyulmazken de sizi fazlasıyla şaşırtabilecek yetenekte.
Gazze, Hamas’ın 2006’da iktidara gelmesinden bu yana korkunç bir ambargo ile karşı karşıya. Üç yıldır bunaltılan ve isyan noktasına getirilmek istenen halk ile doğal yollardan tasfiye edilmeye çalışılan Hamas etle tırnak misali bütünleşmiş; kısa dönemde sergilenen adil yönetim sayesinde birbirine kenetlenmiş. İsmail Heniye’den Ahmed el-Kurd’a kadar Hamaslı liderlerin bir telefon mesafesinde olması, halkın yöneticilerine karşı sevgi ve güvenini güçlendirmiş. Bu sevgi ve güven, 1,5 milyonluk Gazze’yi İsrail’in asla anlamlandıramadığı yekvücut bir mukavemet kalesi haline getirmiş. Hamas’ın zaferinin atılan Kassam füzeleri, el yapımı bomba ve silahlarla açıklanamayacağı malum. O halde geriye tek bir şey kalıyor: Gazzelilerin ölüme olan bağlılıkları, Yahudilerin yaşama hırslarından daha baskın.
Gazze’yi dolaşıyoruz. Burada her insanın, her coğrafyanın ve belki de her taşın ayrı bir hikayesi var. Saldırıdan etkilenmeyen tek bir bölge yok gibi. Refah, Han Yunus, Gazze, Cebaliye, Beyt Hanun… Ve bunlara bağlı onlarca kasaba ve köy… 2006’da Lübnan’a otuz üç gün boyunca atılan bombaların iki katından fazlası, yirmi iki gün içinde Gazze’ye yağdırılmış.
Gazze’de el-Muğraka bölgesindeyiz. Saldırının şiddetinden unuttuğu ismini kimliğine bakarak öğrenebildiğimiz 62 yaşındaki Zeyna Ahmed Hasenat’la karşılaşıyoruz. 1967 Savaşı’ndan beri oturduğu çadır ve tek varlığı olan 6 keçisi buldozerlerle toprağın altına gömülmüş. Buna rağmen, kendisinin “Bin defa yıksalar bile yine buradan ayrılmayacağım” şeklindeki sözleri farklı bir bağlılığa işaret ediyor.
Gazze’de dolaşmaya devam ediyoruz. Samuni ailesi 73 ferdiyle katledilmiş. 13 yaşındaki küçük Dellal’in anne, baba ve üç kardeşi tankların paletleri altında kalmış. Zeytun bölgesinde bir baba, üç çocuğuyla birlikte saldırı bölgesinden çıkmak isterken İsrail askerleri, gözleri önünde çocuklarını buldozerlerle toprağa gömmüş.
Gazze’de tavukçuluk yapan ve otuz yıldır emek verdiği işyeri 50 bin kümes hayvanıyla birlikte yerle bir edilen Ahmet el-Savafi’nin evine giriyoruz. 27 Aralık gecesi 11 kişilik ailesi uykudayken salonun duvarından giren tank mermisi iki duvarı daha delerek dışarı çıkmış. Ehvayiru’l-Garbi mahallesinde Hacı ailesinin evleri tamamen yıkılmış ve özellikle toprağın altına sokularak üzeri düzlenmiş. Yakın bir bölgede 80 kişi bir garaja toplanarak üzerlerine havadan bombardıman yapılmış. Cebaliye’de el-Vadiye şirketler grubuna ait fabrikaların tamamı yakılıp yıkılmış. Hızlarını alamayan İsrail askerleri binaların üzerinden tanklarla geçerek makinelerin çalışmaz hale geldiğinden emin olmak istemişler.
Ekonomik altyapının da bu şekilde çökertilmesi, hemen her alanda devam eden ambargonun boyutlarını tarif edilmez kılıyor. İşte Kahire görüşmelerinin kilitlendiği nokta da burası. Hamas yönetimi ambargo devam ettiği müddetçe İsrail halkının asla rahat nefes alamayacağını söylüyor. 25 Ocak’ta bir haftalık sürenin ardından atılan iki Kassam füzesi de bunun işareti. İşin aslı, Refah sınırının mal ve insan geçişine açılması Gazze için yetip de artacak. Fakat sınırın açık olduğunu belirten bazıları yalan söylemeyi bir sanat haline getirmiş.
Gazze’deki Türkiye sevgisine de değinelim. Bu sıralar Gazze’de çocuklara en sık koyulan isimlerden bir tanesi Türkiye. Türkiye’de düzenlenen miting ve gösteriler, diğer İslam ülkelerindeki gibi burada da gözyaşları içerisinde takip edilmiş. Refah sınırında on gündür bekleyen Mısırlı gazeteci Hena Muhammed Abdusselam, “İlk defa kendimi Türkiye’ye bu kadar yakın hissediyorum” diyor. Hiç tanımadığımız insanlar bizleri evlerine yemeğe davet ediyorlar.
Dünyada böyle bir halk yok. Elektrik yok, su yok, benzin yok, ilaç yok, iş yok… Sürekli evlerinin başlarına yıkılma tehlikesi altında olan bu halkı, Gazze’de tutan şeyin ekmek olmadığı kesin. İnsanlar Gazze ve Filistin’in özgürlüğüne yürekten bağlanmış. Avrupa Hastanesi’nde Doktor Abdulaziz Tevfik “Bu, ne ilk ne de son saldırı. Sadece önceki ile sonraki arasında bir halka. Ve biz bunları yaşadığımız için üzgün değiliz, kendimizi de şanssız kabul etmiyoruz” diyor. Bu şekilde düşünen bir halkın zaferi birlikten doğmuyor mu?
Paylaş
Tavsiye Et