Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Büyük çekişmelerin ortasında Kerkük
Yunus Sönmez
IRAK Savaşı’nın ilerlediği günlerde bölge devletleri olayları tetikte izliyordu. 10 Mart 2003’te IKDP’ye bağlı Kürt grupların Kerkük’e giriş haberi geldi. Tapu ve nüfus dairelerinin peşmergelerce yağmalanması gerginliği had safhaya ulaştırdı. Ancak ertesi gün Türkiye’nin baskısı ve ABD’nin ‘emriyle’ peşmergeler şehri terk etti ve tansiyon düştü. İşte bu tarihten itibaren şehrin geleceği üzerine tartışmalar iyice alevlendi. 22 Ağustos’ta yedi Türkmen peşmergelerce açılan ateş sonucu öldürüldü. 23 Ağustos’ta da bu olayı protesto etmek amacıyla yapılan gösteride iki Türkmen’in öldürülmesi havayı yeniden gerginleştirdi.
Olayların üzerinden 4 ay geçmişti ki 22 Aralık 2003’te IKDP ve KYB birleşme kararını açıkladı. Aynı gün Kerkük sokaklarını, müstakbel Irak federasyonunda şehrin Kürt yönetimine bırakılmasını isteyen ‘Kerküklü’ Kürtler doldurdu. Şehrin diğer sakinleri bu gösteriye 2003’ün son gününde cevap verdi. Arap ve Türkmenlerden oluşan kalabalık bir grup “Kürt yönetimine hayır” diyordu. Ancak bu gösteride de 5 kişi ölünce 2003 yılı Kerkük’te kanlı bir şekilde sona eriyordu.
Ocak ayı içerisinde Kürt yetkili Salih Berham’ın 2005 Mart’ında Kuzey Irak’ta bir seçim yapmayı planladıklarını söylemesi zaten var olan gerginliği iyice artırdı. Kerkük’te krizlerin sayısı sıklaşmaya ve tansiyon yükselmeye başladı. “Kerkük bir Kürt şehridir” sloganları arasında bölgede “İyi, Kötü, Çirkin” filminin son sahnelerini andıran bir hava yaşanıyor; herkes silahına davranmak için birbirini kolluyordu. Kerkük’ü bu kadar gergin kılan ise şehrin önemiydi.
 
Kerkük Neden Önemli?
Kerkük’te sağlanacak istikrar Irak’ta ve Orta Doğu’da da bir istikrarın olabileceğinin en önemli göstergesidir. Kerkük üç açıdan Orta Doğu’yu temsil eden bir yapıya sahip. Bunlardan ilki şehrin demografik yapısı. Orta Doğu’daki belli başlı unsurların hepsini Kerkük’te görmek mümkün. Türkiye’ye etnik yakınlığı bulunan Türkmenler, Arap devletlere etnik yakınlığı bulunan Arap halkı ve İran’a mezhep yakınlığı olan Şiiler. Burada Arap Şiilerinin İran’la olan yakınlığı konusunda itirazlar olabilir. Ancak İran’da eğitim gören birçok Şii din adamının Irak’taki etkin konumu ve İran Devrimi sonrası Arap Şiilerinin İran’a duyduğu sempati dikkate alınmalıdır. Kürt nüfusunun ise bir kısmı Şii bir kısmı da Sünnîdir. Ancak Kürtlerin mezhepleri değil, etnik kökenleri öne çıkarılmaktadır. Kürtler hariç bütün unsurlar bölgede kendilerinden daha güçlü bir güce yaslanabilmektedir. Bu durum Kürtlerin tarih boyunca sık sık bölge dışı güçlerle temasa geçmelerine sebep olmuştur. Bölgede dengelerin bozulmasına zemin hazırlayan önemli sebeplerden biridir bu.
Kerkük’ü önemli kılan bir diğer husus da petroldür. Bölgedeki petrolü ABD ve müttefiklerinin çıkaracağı neredeyse kesinleşmiştir. Resmi olarak topraklara egemen olacak grup da bu vesileyle bir hayli yüksek gelir elde edecektir. Bugün şehrin kontrolünü eline geçirmeye çalışan gruplar petrolün kendileri için birinci derecede önemli olmadığını iddia etmekteler. Ancak gerçek şu ki; Irak’ta ve Orta Doğu genelinde, petrol gelirlerine sahip olanlar silahlanma ve teknoloji gibi alanlarda da diğerlerine göreceli üstünlük sağlayacaktır.
Kerkük’ü önemli kılan bir başka husus da şehrin kadîm zamanlardan beri meskun olması, tarihî bir şehir olmasıdır. Kerkük, bölgede yaşayan her unsurun tarihinde önemli bir yer tutar. Sırf bu özelliği bile grupların, şehrin yönetimini elde etme isteklerini kamçılıyor. Çünkü bu durum her bir grup için geçmişin gurur dolu gücüne yeniden kavuşmanın simgesidir.
 
Tarafların Pozisyonları
Küresel oyunculardan ABD ve müttefikleri için kentin önemi temelde petrol yataklarından kaynaklanır. Bu yüzden bölgedeki petrolün en ucuz maliyetle uluslararası pazarlara ulaşmasını sağlayabilecek bir siyasal yapılanma ABD için en iyi seçenek olacaktır. Bu sebeple etnik temelli bir yapılanma ABD’nin de zorda kalmadıkça tercih etmeyeceği bir durumdur; zira böylesi bir çatışma petrol yataklarının saldırı riski altında kalmasına sebep olabilir.
İkinci bir husus ise ABD’nin “önleyici saldırı” politikası çerçevesinde açıklanabilir. Bu politikayı kısaca “testiyi kırmadan silleyi vurmak” olarak nitelendirebiliriz. Kerkük ve çevresine hakim olan gücün ABD ve müttefiklerine hesap verebilir olması gerekir. Bundan kastımız, egemenliği tam olarak sağlayamayan bir grubun yönetime gelmemesidir. Bölgeye hakim olamayan bir yönetim terör olaylarını engelleyemez. Afganistan’da ABD’nin başına gelenler bunun en somut örneğidir.
Bölge güçleri açısından önemli olan ise Kerkük’te tek bir grubun ezici bir üstünlüğünün mümkün olduğunca engellenmesidir. Mutlaka bir tarafın üstünlüğü söz konusu olacaksa, bunun dengelenebilir üstünlük olması önemlidir. Türkmenlerin, Şiilerin ya da Sünnî Arapların tek başına kuracağı bir üstünlük, bu unsurları destekleyen bölge ülkeleri arasında karşılıklı anlaşmalarla dengelenebilir ve tek etnik grubun ezici bir üstünlük sağlaması bu şekilde önlenebilir. Ancak Kürtlerin bölgede kuracağı üstünlük bu unsuru destekleyen bir bölge ülkesinin olmaması sebebiyle ezici bir hakimiyete dönüşebilir.
Türkiye’nin Kerkük’te ve Irak’ta oluşturulacak yeni yönetimden beklentisi başta Türkmenler olmak üzere bölgedeki bütün unsurların adilâne bir şekilde yönetimde varlığını devam ettirmesidir. Araplar ve Kürtler ise nüfuslarının büyüklüğü ile orantılı olarak bölgede yönetimi ele almayı ya da etkin olmayı amaçlamaktadır.
Nüfus oranına göre yönetimde söz sahibi olmak söz konusu olduğunda, bölgenin tarihî demografik yapısının korunması ve etnik gruplarının manipülasyonundan uzak tutulması gerekmektedir. Saddam Hüseyin’in Araplaştırma politikası çerçevesinde Kerkük’e yerleştirilen Araplar savaştan sonra kentten ayrılmaya başladı. Bölgeden gönderilen Kürtler ve Türkmenler ise geri dönüş için yola koyuldu. Ancak bu aşamada Kerkük’ten sürülen sayıya nispetle daha fazla ailenin şehre gelmesi demografik yapıyı bozacaktır. Sayımlar ve seçimlerde üstünlük sağlamak amacıyla, demografik yapıda kısa sürede oluşturulacak büyük bir değişiklik etnik çatışmalar için zemin hazırlayacaktır. Bu sebeple bölgede tek bir etnik yapı lehine yaşanan demografik artışlar bölge ülkelerince dikkatle takip edilmektedir.
Sonuç olarak, bölgede ABD gücüne dayalı bir istikrar sağlanması mümkün değildir. Bölgede kalıcı istikrar bölge devletlerinin razı olduğu ortak bir yol ile sağlanabilir. Bu aşamada bölge devletleri Kürtleri de sürece dahil etmelidir. Zira yapılandırma sürecinde tamamen dışarıda tutulmaları durumunda Kürtler, ABD gibi bölge dışı veya İsrail gibi bölge içi güçlerle işbirliğine zorlanmış olacaklardır.
Siyasal olayları bir yönüyle hamura benzetmek mümkün. Herkesin, ona kafasındaki şekli vermek için elini attığı bir hamur. En kuvvetli kol, hamuru istediği şekle getirmeye en yakın gözükenidir. Ama çoğu zaman yakın gözükenin dışında, yoğurmaktan vazgeçmeyen bir güç ağırlığını koyar ve yepyeni bir şekil çıkarır ortaya. Orta Doğu’nun ve onun kozmopolit şehri Kerkük’ün alacağı şekli önümüzdeki günler bize daha net gösterecek.

Paylaş Tavsiye Et