AVRUPA Konseyi, Türkiye Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile İslam Konferansı Gençlik Forumu’nun 28-31 Mart 2007 tarihleri arasında İstanbul’da ortaklaşa gerçekleştirdiği Gençlik Çalışmalarında Dinler ve Kültürlerarası Diyalog Sempozyumu’na Avrupa ve İslam dünyasından yaklaşık 200 genç iştirak etti. Avrupa Konseyi’nin 1995 yılında başlattığı “Herkes Farklı, Herkes Eşit” kampanyasının bir parçası olarak yapılan sempozyumun temel hedefi, sempozyuma katılan genç liderlerin temsil ettikleri gençlik örgütleri ile ulusal ve uluslararası otoritelerin dinlerarası diyalog konusundaki tecrübelerini birbirlerine aktarabileceği bir platform oluşturmaktı. “Din ve insan hakları”, “ırkçılık ve ayrımcılık”, “İslamofobi”, “terörizmin dinler ve kültürlerarası diyalog üzerindeki etkileri” gibi pek çok farklı konunun çalışma gruplarında tartışıldığı sempozyuma akademisyenler, sosyal aktivistler, hükümet temsilcileri ve bazı uluslararası örgütlerin üst düzey temsilcileri sundukları tebliğlerle katkıda bulundular.
Sempozyum sonunda İstanbul Deklarasyonu’nun kabul edilmesi aşamasında yapılan tartışmalar sempozyumun en canlı ve dinamik bölümünü oluşturdu. Sempozyuma dünyanın dört bir yanından farklı gençlik örgütlerinin temsilcileri olarak katılan gençlerin, hükümet kuruluşlarına, uluslararası örgütlere, sivil toplum örgütlerine ve medyaya verdikleri mesajlar ile dinler ve kültürlerarası diyaloğun geliştirilmesi için sundukları somut öneriler deklarasyonda yer aldı. Deklarasyonun kabul edilmesi aşamasında yapılan tartışmalaraİslamofobi konusunun damgasını vurduğunu söylemek abartılı olmaz. Avrupalı gençlerin İslamofobi ile birlikte antisemitizm ve Christianofobi kavramlarının da deklarasyonda zikredilmesi ya da bu olguların isimleri hiç zikredilmeksizin sadece “dine dayalı ayrımcılık” tabirinin kullanılması gerektiği yönündeki tavırlarının aksine İslam dünyasından katılan gençler, dine dayalı ayrımcılığın bugün dünyadaki en görünür ve gerçek halinin İslamofobi şeklinde tezahür ettiğini, dolayısıyla bu olgunun tek başına deklarasyonda zikredilmesi gerektiği konusunda ısrarcı oldular.
Kökleri Ortaçağ’daki İslam korkusu ve 19. yüzyıl oryantalizminin beslediği önyargılarla dolu İslam algısına kadar uzanan İslamofobi, Müslümanların Avrupa’daki en büyük azınlık grup haline gelmesiyle birlikte Avrupalıların yüzleşmek zorunda kaldığı en önemli problem alanlarından biri haline geldi. Bu problem sadece Batı Avrupa ya da Amerika ile de sınırlı değil. 1990 yılında komünizmin çökmesinin ardından Doğu Avrupa ve Rusya’da artan yabancı düşmanlığının da önemli bir parçasını oluşturuyor. Bugün tüm dünyadaki Müslümanların dörtte birinin Hindistan, Çin ve Afrika’yı da içine alan geniş bir coğrafyada azınlık olarak yaşadıkları düşünüldüğünde, 11 Eylül sonrasında Amerika’nın oluşturduğu olumsuz atmosferin bu toplulukları ne derece büyük bir tedirginliğe ittiği açıktır.
Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi, ayrımcılık ve İslamofobi üzerine hazırladıkları özel raporlarla konuyu gündemlerine almış durumdalar. Örneğin Avrupa Birliği Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi’nin 2006 yılında yayımlamış olduğu raporlar, bu sorunla nasıl mücadele edileceğinin yollarını arıyor. İslamofobi isminin geçtiği yayınların sayısı da giderek artıyor Avrupa’da. Bununla birlikte sağduyulu yayın ve çağrıların, medyanın her geçen gün dozunu artırarak devam ettirdiği olumsuz İslam imajıyla baş edebilecek güce sahip olmadıkları kesin. Sempozyuma İslamofobi çalışma grubunun koordinatörü olarak katkıda bulunan İngiltereli Müslüman entelektüel Enes Şeyh Ali de yaptığı sunumda, Batı medyasının yarattığı klişelerle oryantalist Doğu imajını nasıl yeniden ürettiğini ve bu yayınların İslamofobik eğilimleri nasıl tetiklediğini anlattı. Ona göre, İslam dinini farklı, dinamik, bağımsız ve işbirliği yapılabilecek bir ortaktan ziyade monolitik, statik ve saldırgan bir düşman; Müslümanları ise zalim, anormal, sapkın, yalancı, cinselliğe düşkün ve intikamcı olarak resmeden İslamofobik yayınlara Batı’da popüler kültürün her alanında rastlamak mümkün. Radyo ve televizyonlarda yayınlanan şov programlarından çocuk programlarına, bilim kurgulardan pornografik yayınlara, bilgisayar oyunlarından sinema filmlerine kadar her yer Müslümanları olumsuz bir biçimde resmeden klişelerle dolu. Tabii bu imaj ve klişelerin sokaklarda ve işyerlerinde Müslümanlara yönelik olarak uygulanan fiziksel ve sözlü şiddet ya da camilere ve mescitlere yapılan saldırılar şeklinde yansımaması mümkün değil. Bugün Avrupa’da yükselen İslamofobi, rasyonel temellere sahip, dolayısıyla anlaşılması gereken basit bir korku ve tedirginlik hali değil; medya ve bazen de siyasetçiler tarafından sürekli istismar edilen ve yeniden üretilen bir olgu. İslam’a ve Müslümanlara karşı kin, nefret ve düşmanlık hislerini besleyen klişelerin ve önyargıların sürekli tedavülde tutulduğu bir atmosferin ürünü.
İslamofobik eğilim ve davranışlardan en fazla etkilenen kesim hiç şüphesiz genç Müslümanlar, özellikle de başörtüsü takan genç Müslüman kadınlar. Bu nedenle de bu konunun Avrupa ve İslam dünyasından gençlerin katılımıyla gerçekleşen böylesi bir sempozyumda tartışılması büyük önem taşıyor. Katılımcıların sunduğu pratik önerilerin Avrupa’da gençlik işlerinden sorumlu bakanlara, Avrupa Konseyi üye ülkelerinin gençlik politikalarında uygulanmak üzere Özel Öneriler Paketi olarak sunulacak olması, konunun Avrupa’nın gündeminde canlı olarak kalması için önemli bir katkı sağlıyor. Avrupa Konseyi “Herkes Farklı, Herkes Eşit” kampanyası çerçevesinde 2004 yılında Budapeşte’de gerçekleştirdiği bir toplantıda “İslamofobinin Gençler Üzerindeki Etkileri”ni Avrupalı gençlerden oluşan gruplarla gündeme taşımış ve bununla nasıl mücadele edileceğinin yollarını aramıştı. İstanbul’da İslam Konferansı Gençlik Forumu ve Türkiye Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile ortaklaşa gerçekleştirdiği bu toplantıda ise, kampanyayı Türkiye başta olmak üzere İslam Konferansı Örgütü üye ülkelerine genişletmiş oldu. Avrupa’da ve dünyanın başka bölgelerinde yükselen İslamofobiye karşı mücadele etmek, Avrupa’nın tek başına üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Avrupa’nın bunu İslam dünyası ile işbirliği içinde gerçekleştirmek zorunda olduğunun farkına varması elzem.
Paylaş
Tavsiye Et