Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Acaristan’da kadife devrim
Vügar İmanbeyli
KASIM 2003’te Gürcistan’da gerçekleşen “kadife devrim”, Şevardnadze’nin istifası ve Saakaşvili’nin halkın geniş desteğini arkasına alarak yeni cumhurbaşkanı seçilmesiyle neticelendi. Bu olay, sadece yönetime genç ve dinamik bir kadronun (yeni kabinede Batı’da eğitim alanlara epey yer verilmiş) gelmesi demek değildi. Aynı zamanda, %54’ü fakirlik düzeyinde yaşayan Gürcülerin geleceğe yönelik umutlarının da artmasıydı. Yeni cumhurbaşkanı, uzun yıllar devam eden ekonomik çöküntü ve yolsuzluğu yok etmeyi, merkezin kontrolüne girmeyen ayrılıkçı bölgeleri yeniden merkeze bağlamayı, kısacası ülkeyi toparlamayı ifade etmekteydi. Saakaşvili’nin gelişi, bölgede demokratik bir hava estirdi. Küresel düzeyde ise, “kadife devrim”, ABD’nin Kafkasya’ya jeopolitik yayılmasının bir basamağı olarak yorumlanmaktadır.
Saakaşvili’yi Amerikan yanlısı olarak görenlerin yanında onu milliyetçi olarak tanımlayanlar da var. Bir Rus uzmana göre, Almanların I. Dünya Savaşı’nda Rusya’ya gidişinde Lenin’e temin ettikleri gizli vagon misali, ABD de Saakaşvili’ye iktidara gelmekte yardım etti; ancak bundan sonra Gürcü lider süper güçlere işine geldiği ölçüde bağlı olacaktır. Gürcü milliyetçiliğinin tarihi ve Saakaşvili “kuşak”ının özellikleri (derin halk desteği ve Şevardnadze’nin aksine kaybedeceği çok az şeyi olması gibi) bu fikrin geçerlilik payını artırmaktadır. Ayrıca Saakaşvili, Moskova ziyareti sırasında ülkesinin hiçbir zaman “ABD ve Rusya’nın mücadele alanına” dönüşmesine izin vermeyeceğini beyan etti.
Saakaşvili ve ekibinin başlıca amacı tabii ki, ülkenin bütünlüğünü korumaya çalışmaktı. Bu anlamda, Saakaşvili’nin ilk işi, Acaristan örneğinde olduğu gibi ülkesindeki merkez-çevre ilişkilerini düzenlemek oldu.
90’ların başlarından beri Acaristan, iç savaş sebebiyle merkezî yönetimin zayıflaması sonucunda diğer iki özerk alan Abhazya ve Güney Osetya gibi, neredeyse bağımsız bir hayat sürmekteydi. Batum Limanı, Sarp Sınır Kapısı ve karayolu Gürcü Müslümanlara, yani Acarlara çok önemli gelir kaynakları oluşturmuştu. Bu sayede, Acaristan lideri Aslan Abaşidze göreceli de olsa halkı maddi bir refaha ulaştırmış; fakat akrabalık bağlarına dayanan otoriter yönetimini de idame ettirmişti. Tiflis’teki merkezî hazine bu süre içinde adı geçen gelir kaynaklarından mahrum kalmıştı.
Saakaşvili iktidara geldikten hemen sonra Acaristan konusunu mercek altına aldı. Uzlaşma görüşmeleri sonuç vermeyince, merkeze tâbi olması hususunda Abaşidze’ye bir ültimatom verildi. 66 yaşındaki Acar lider, çevresindeki baskıları savabileceğini hesap ederek uyumu değil, direnişi seçti ve kaybetti. Ne yakın dostu Moskova Belediye Başkanı Lujkov (veya Rusya), ne de kendi halkı ve akrabalık bağları onu savunabildi. Abaşidze Moskova’ya uçarken geride açık artırmayla stadyumda satılacak olan 200 cins köpek ve sayısız pahalı arabalardan vs. oluşan bir servet bıraktı.
Mayıs ayında Acaristan’da gerçekleştirilen ikinci “kadife devrim”, post-Sovyet mekanda ve bilhassa Kafkasya’da ayrılıkçılığa karşı elde edilen ilk reel başarı sayılabilir. Saakaşvili’nin başarısını birçok faktöre bağlamak mümkün. Acaristan krizi sırasında Batı’dan ve bölge ülkelerinden gelen diplomatik destek, bunun yanında Rusya’nın pasif performansı, Acarlar ile Gürcüler arasındaki etnik akrabalık ilişkileri ve birbirlerini Abhazlar ve Osetinler gibi dışlamamaları, bunlardan bazılarıdır.
Gerek Saakaşvili’nin iktidara gelişi, gerekse Acaristan olayının çözüme kavuşması, bölge ülkelerinde olumlu etkiler yarattı. Yerli analizciler, bu olayların bölgenin demokratikleşmesine ivme kazandıracağını ve bölgedeki ayrılıkçılık hareketlerinden doğan çatışmaların sona ermesinde etkili olacağını ifade etmekteler. Söz gelişi, Ermenistan muhalefetinin son günlerde yönetimin istifası talebiyle seri halinde gerçekleştirdiği mitingler bu ülkede de “kadife devrim” ihtimalini güçlendirmektedir. Azerbaycan’da ise, Dağlık Karabağ sorununun barışçı yollarla çözüleceğine yönelik umutlar arttı.
Rusya’daki analizciler arasında yukarıdaki gelişmelere bakışta, “Rus askerlerinin botlarını Hint Okyanusu’nda yıkamasını arzulayan”lar dışında üç görüş ayırt edilebilir: İlki Moskova’nın Kafkasya’daki istinatgâhlarını giderek kaybettiğini vurgulayan ve var güçle bunları savunmayı öneren görüş; ikincisi Rusya’nın Gürcistan politikasının şimdi daha bir yetkinlik kazandığını, Rusya’nın milli menfaatlerine artık güçlü ve demokratik bir Gürcistan’ın yaradığını belirten, ilişkilerin normal zeminde devam ettirilmesini isteyen görüş; üçüncüsü ise Gürcistan’a, Rusya’ya yönelik entegrasyon perspektifini sunan, ilişkilerdeki tarihiliğe dikkat çeken ve çevre ülkeleri ile birlikte Amerikan yayılmacılığına karşı koymayı öngören Avrasyacı bakıştır. Genellikle, NATO’nun genişlemesi gibi, çevrelerinde gelişen hadiselere klasik jeopolitik penceresinden bakan çoğu Rus stratejist, Gürcistan’daki gelişmeleri endişeyle izlemektedir. Onlara göre, Soğuk Savaş sonrasında ABD, devamlı Avrasya coğrafyasında ilerleme kaydetmekte, Rusya çevresindeki çember gittikçe daralmaktadır; bunun önü mutlaka alınmalıdır.
11 Eylül sonrası ABD’nin jeopolitik yayılması, Kafkasya’da şimdiye dek önemli bir aktör olan Rusya’nın dikkat merkezindedir. Dışişleri Bakanı I. Yardımcısı Trubnikov, ülkesinin çevresindeki bölgelere diğer devletlerin ve bilhassa ABD’nin yerleşmesinden endişe duyduğunu Nezavisimaya Gazeta’da ilk defa açıkça beyan ederken, Rusya’nın bu olaylara hiç de kayıtsız kalmayacağını ima etmektedir. Ona göre, Amerikalılar terörizme karşı mücadele için geldiler; “ama hiç gideceğe benzemiyorlar”.
Bakan yardımcısı, Amerikalıların “geldikleri gibi gitmeleri”ni bekleyedursun, burada geleceğe yönelik birkaç söz etmek mümkün: Önümüzdeki dönemde Tiflis yönetimi, Abhazya ve Güney Osetya’yı da merkeze bağlamaya çalışacaktır. Saakaşvili’nin çevresinde artık sıranın Abhazya’ya geldiği açıkça belirtilmektedir. Acarların aksine, bu unsurlar merkezle/Gürcülerle geçmişte kanlı ihtilaflar yaşamış ve etnik açıdan farklı olan topluluklardır; şimdilerde ise çoğu Rusya vatandaşıdır. Dolayısıyla Acaristan’ı bir geri çekilme olarak algılayan Rusya’nın tavrının da burada farklı olacağı tahmin edilmektedir. Küçük çaplı “kadife devrim”ler ihtimali burada uzak görünmektedir ve Saakaşvili’nin işi müşkülatlı olacaktır. Diğer taraftan, Ermeni azınlığın Ahalkelek’te son günlerde yükselen özerklik talepleri de yöresel çapta bir problem alanı oluşturabilir.
Bölgesel düzeyde bakıldığında, Rusya’nın bölgeye nüfuz etme kabiliyetinin zayıfladığı, ABD ve Batı’nın etkileme araçlarının ise arttığı görülmektedir. Önümüzdeki NATO Zirvesi’nde Rusya’dan Gürcistan’daki üslerinden çekilmesi bir daha talep edilecek ve kabul etmesi halinde Rusya’nın Kafkasya’da yalnızca Ermenistan’da büyük askeri gücü kalacaktır. Neticede, bu aktörün bölgede azalan askeri gücünün ABD/NATO tarafından telafi edileceği beklenebilir.
Her halükarda, Kafkasya’da yeni bir sayfa açılmıştır ve Gürcistan’daki gelişmeler şüphesiz bu dönemde bölgenin tamamını değişik ölçülerde etkileyecektir. Bu durumda, bir yönü ile bir Kafkas ülkesi olan Türkiye’nin de söz konusu sürece aktif biçimde katılarak onun şekillenmesinde rol alması faydalı olacaktır.

Paylaş Tavsiye Et